hesabın var mı? giriş yap

  • plak şirketleri esasen bir yatırımcıdır.

    20-30 sene önce plak şirketleri (yeni sanatçılar için) yaptıkları anlaşmalarda sanatçıya beste-kayıt-klip-albüm-tanıtım vs için bir bütçe oluşturup parasal kaynak sağlardı.
    albüm yayınlanıp satıldıkça da plak şirketi sanatçı için harcadığı yatırımı geri alırdı.
    eğer eser gelirleri yatırımı geçerse, ilk başta yapılan sözleşmeye göre sanatçı ve plak şirketi geliri paylaşırlardı.

    yani temelde banka'dan kredi almaktan çok farklı bir durum değil - daha özelleşmiş bir finansman şirketi konumunda idi.

    sanatçının buradaki riski eğer ki eserlerin gelirleri başta yapılan yatırımı karşılamaz ise, eser satışından para alamazdı, plak şirketine borçlu kalırdı.
    bu noktada plak şirketi sözleşme süresi boyunca sanatçıya tekrar yatırım yapmama yoluna giderse atıyorum 5 sene boyunca sanatçı yeni bir eser yayınlayamaz, eskisinden para kazanamaz, yeni eser yaratmadığı için popülerliği düşer ve konser gelirleri sınırlanırdı. sanatçı "arkadaş ver benim kontratımı" diye giderse plak şirketi "benim zararım bu, tazminat olarak da bu kadar para ver" diyebilirdi.

    muzik tarihinde bu şekilde ilerlemiş sayısız örnek var. plak şirketinin agır şartlı (uzun süreli ve sanatçıyı bağlayıcı) anlaşmaları sebebiyle nice grup-sanatçı malesef potansiyellerini realize edemeden unutuldular.

    günümüzde plak şirketlerinin konumu biraz değişti. öncelikle eser yayınlama süreci eskisi kadar büyük ve masraflı değil. özellikle teknolojinin gelişmesi, kayıt olanaklarının ev kullanıcılarına kadar inmesi, internet üzerinden uzmanlık satın alınabilmesi gibi kuralları değiştiren, disruptor dediğimiz olaylar oldu.

    örnek olarak - önceleri atıyorum antalya'da yaşayan ve besteleri olan ahmet, 1990larda "kaset yapma" niyetiyle istanbula gelip, imç 6. bloktaki plak şirketlerine demo kaset bırakır, eğer "bu tutar" diye bir plak şirketi olursa sözleşme yapılır ve ahmet'e "albüm üretim ve tanıtım bütçesi" olarak atıyorum 30.000 lira bütçe verilirdi. bu bütçeden stüdyo, muzisyen, miks vs masrafları, fotograf çekimi, lansman tanıtım partisi, gazete dergilere röportaj - haber vs ayarlayacak tanıtım işlerinde uzman halkla ilişkiler danışmanı ücreti, kral tv gibi ücret karşılığı klip gösteren tv kanalları (klibi döndürmek için para alıyorlardı aynı reklam filmi gibi) üretim ve dağıtım masrafları vs gibi sürüyle kalemin olduğu masraflar düşerdi.

    ahmet'in kaseti kitapçı-kasetçi vs'ye dagıtılır, posterler asılır, tv'de klip döner insanlar dinler, hoşuna giderse gider kaseti alırlar, gelirler yukarı doğru geri dönerdi.

    plak şirketi de başta anlattığım şekilde yatırımını karşılayacak meblayı mahsup eder, sonra sözleşmeye göre artık kime ne pay verecekse paylaştırırdı.

    ama mesela sezen aksu gibi büyük sanatçı olursanız - plak şirketi "zaten gelir getirmesi garanti" diye düşünüp, sanatçıya baştan para verir, sanatçı da kendi gücüne göre sözleşme yapardı. burası kaymak yeme seviyesi haliyle. burada plak şirketinin yatırımı eser üretim masrafları + sanatçıya verdiği hava parası şeklinde düşünülebilir. ama sezen aksu kaset çıkardığı zaman yıllarca sattığı için eser haklarına sahip olan firmaya uzun soluklu ve karlı bir getiri aracıdır.

    bağımsız - independent indie kavramı da zaten bu sisteme dahil olmak istemeyen (veya plak şirketlerinin uğraşmaya değer görmediği) sanatçılardan çıktı. indie bir müzik tarzı değil, ticari olarak sanatçının stratejisiyle alakalı bir tanım esasen.

    peki bugün sistem nasıl işliyor?

    besteleri olan ahmet, youtube üzerinden kayıt yapmayı ve kendi evinde bilgisayarıyla bestelerini üretmeyi öğreniyor. gidiyor makul fiyatlı bir kayıt yapmaya uygun ses kartı, mikrofon, bu kayıtları yapmasını sağlayacak yazılımlar ve ilgili aksesuarları satın alıyor, başlıyor evde şarkılarını kaydetmeye.

    ahmet eğer boyundan büyük bir işe giriştiğini düşünürse fiverr gibi freelance sitelerinden müzisyenden tut miks yapacak uzman ses mühendislerine, kapak tasarımı yapacak illüstrator'den tut şarkı söylemesini öğretecek vokal koçuna kadar tüm dünyadan parasını verip uzmanlık satın alabiliyor. akustik gitarı teksas'taki john'a, kontrbas'ı ukraynadaki alexey'e , davulu brezilayadaki christian'a çaldırıp, miksi isveçteki sven'e yaptırıp, bitmiş ürüne makul ücretlerle erişebiliyor.

    eser yayınlanmaya hazır hale geldikten sonra online ortamlara dagıtabileceği sürüyle dagıtımcı firmadan birine yıllık 20 dolar gibi komik ücretlerle üyelik açıp, spotify-itunes-google play vs gibi sürüyle online muzik dagıtıcısına şarkılarını yüklüyor. itunes üzerinden satılan her şarkının kendi payına düşen ücretini aracı şirket ahmet'e direk yolluyor.

    ahmet isterse istanbul'da herhangi bir pr uzmanı ile 3 aylık anlaşma yapıp radyo programı tv programı neyse gezdirme - röportaj ayarlama vs işlerini yaptırabiliyor, pr uzmanına parasını ödüyor ve gerekmedikçe tekrar bir ücret ödemeden hayatına devam ediyor.

    instagram, facebook, youtube vs üzerinden çok ucuz reklam vererek 10.000lerce hedef kitle üyesine kolaylıkla ulaşıyor.

    peki plak şirketi bu sürecin neresinde duruyor?

    öncelikle eski model hala var. hala plak şirketiyle anlaşıp, plak şirketinin yatırımıyla eser üretip yayınlayan ve geliri paylaşan sanatçılar mevcut. fakat şu nokta da önemli - eğer kendi kaynaklarınız varsa (para varsa) plak şirketinin parasının harcandığı tüm kalemleri kendi paranızla da satın alabilirsiniz. kendi paranız yoksa plak şirketine borçlu olmaktansa bankadan kredi çekerek bankaya borçlu olmayı avantajlı buluyorum. zira banka paranızın nerden geldiğine bakmadığı gibi sanatçı olarak hangi şarkıyı ne zaman yayınladığınıza karışamaz. bankaya olan borç bellidir, aylık ödemeyle ne zaman biteceği de bellidir ve size "borç ödeme yükümlülüğü" harici hiç bir yükümlülük getirmesi sözkonusu değildir.

    öte yandan plak şirketi sanatçının konser gelirine de ortak olabilir, 5 sene boyunca 2. bir şarkı yayınlatmayabilir, sizin sözleşmeniz bittikten sonra atıyorum dizide kullanıldığı için "patlayan" şarkınızın gelirlerinden tek kuruş görmeyebilirsiniz. banka bu işlerle ugraşmaz. ödemesini aldığı sürece istediğinizi yaparsınız.

    plak şirketlerinin hiç mi avantajı kalmadı? tabi ki hayır. dediğim gibi uzmanlaşmış bir yatırımcı olarak eserlerin üretim aşamasında, tanıtım aşamasında strateji aşamasında faydaları olacaktır. minimumda büyük plak şirketlerinin youtube üzerinde yüksek abone sayılı kanalları var ve kendilerinden çıkan şarkıları doğrudan o kanalda yayınlıyor ve hızlıca tanıtılmasını sağlıyorlar. itunes store'a girdiğiniz zaman en tepede banner şeklinde reklam vermek mesela, bireysel indie sanatçıların kolaylıkla yapabileceği bir şey değil.

    hatta bugünlerde sanatçı, tüm produksiyonu yine kendisi yapıp geliyor ve plak şirketine "eserimin dijital hakları (youtube, itunes vs geliri) senin olsun, sen de tanıtımı kendi kanallarından yap" şeklinde sözleşmeler imzalıyorlar. burada amaç tanıtımı hızlandırmak ve konser gelirlerini bir an önce başlatmak.
    ancak albüm kaydetmek gibi bir eforu kendi imkanlarıyla gerçekleştiren kişilerin tanıtım işine aynı eforu harcasa yine iyi yol katedeceğini düşünüyorum. bunun örnekleri de çok sayıda var. 3. yeniler adı verilen grupların bir çoğu tam olarak bu yöntemle önce kendi fan kitlesini yarattı, sonrasında plak şirketleri ile daha eli kuvvetli sözleşmelere girdiler.

    (bkz: youtube/@moresk)

  • -yer balıkesir ayvalık karayolu ; radara giren modelli yedi sekiz araç arka arkaya dizilmiş,yüz km üzerinde bir süratle radara yakalanıp bu araçların arkasına ekleniyoruz evrak kontrolu yapan trafik polisinin başında üç dört kişi meramını anlatmaya çalışıyorlar.belliki acil işleri var,memurun ceza yazamıyacağı kadar önemli şahsiyetler.

    polis sinirli yorgun ortalığa yüksek bir sesle ;
    -mazereti olmayan devletin yüksek yerlerinde tanıdığı olmayan kim var.
    sürücümüz aslan abi ;
    -memur bey biz bu duruma uyuyoruz.
    polis bizi işaret ederek ;
    -siyah doğan gidebilir diğer araçların mazeretleri kabul edilmemiştir.vekillerinize saygılarımı iletin hepinize ceza kesecem...

    .

  • yelkenlilerin rüzgarı karşı çarprazdan aldıklarında rüzgardan bile daha hızlı gidebilmeleri hadisesi doğrudur.

    (hatta bırakın karşı çarprazdan esen rüzgardan faydalanmayı, esasen sadece rüzgar enerjisinden faydalanarak, rüzgarın estiği yönün tam tersine ve rüzgarın estiği hızdan bile daha hızlı gidebilmek mümkündür. ancak bu durumda yelken değilde nispeten daha kompleks bir mekanizma kullanarak, mesela pervaneler ve çark mekanizmaları sayesinde bu iş gerçekleştirilebiliniyor)

    (29 mayıs 2021'de araya yapılan ek:
    https://www.youtube.com/watch?v=jyqwgbaabag
    konuyla ilgili bugün meşhur youtube kanalı olan veritasium'da bir video yayınlanmış.
    pervaneler ve çark mekanizmaları yardımıyla rüzgarın estiği yönde bile rüzgardan bile daha hızlı gidilebilmesi konusu işlendiği gibi, yelkenlilerin rüzgarı karşı çaprazdan aldıklarında nasıl rüzgarın estiği hızdan bile daha hızlı gidebilmelerinden de bahsedilmiş ve temel açıklaması yapılmış.

    aynı zamanda şu videoyu belirtmekte ve bir takım açıklamalar yapmakta da fayda görüyorum:
    https://www.youtube.com/watch?v=k-trdf8yldc
    bu videoda ise 2 tane birbirlerine göre sabit hızda hareket eden 2 referans sistemi arasına tutunmuş olan aracımız, alttaki referans sistemini yer olarak kabul edersek, üstteki referans sisteminden yere göre daha hızlı hareket etmekte.
    burda da elbette üstteki referans sistemi olan cetvel normalde havayı temsil ederken, cetvele değen büyük tekerlek ise aracın hava ile "tutunmasını" sağlayan pervaneyi temsil ediyor. tek belki bu model ile rüzgarda giden araç arasındaki fark aracın 2 referans sistemine "tutunması" işinin ve derecesinin su veya hava gibi sıkıştırılabilen veya sıkıştırılamayan akışkanlara göre harekete ve hıza göre bağımlı olması.
    fakat bu işin temel prensibini, özellikle olay birbirlerine göre rölatif olarak hareket eden katı cisimler ve referans noktaları olunca, bu cetvelli ve tekerlekli düzenek elbette şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kanıtlıyor. veritasium videosunda ise bu temel prensibin 2. referans sistemi hava olan bir sisteme uyarlanmış halini izliyoruz. )

    öncelikle konuya hazırlık ve giriş babında:
    (bkz: uçağın uçma prensibi)
    (bkz: uçağın uçma prensibi/#16541738)

    yelkenliler de gerçekleşen hadise de, tabiyatıyle uçak kanatlarında gerçekleşen hadise gibi, yelkenin rüzgarı teknenin arkasına doğru yönlendirerek rüzgarın estiği yönün (yaklaşık olarak) dikine bir "lift" kuvveti oluşturması ve bu oluşan lift kuvvetinin (rölatif hızların sağladığı indükleme hadisesi sayesinde de) tekneyi ileri doğru çeken bileşeninin, tekneye etki eden net kuvvetler toplamında bilimum su ve rüzgarın oluşturduğu drag kuvvetlerinden bile daha büyük olmasından kaynaklanmakta.
    ha yelkenlerde oluşan türbülansın minimumda olması da, yelkenin rüzgarı karşıladığı açıya göre, esen rüzgardan elde edilebilecek lift kuvvetinin maksimumda olduğuna delalet eder.

    şöyle açıklamaya başlayayım:
    bir tekneyi yan taraflardan ittirerek yana doğru yol almasını sağlamak mı kolaydır ? yoksa arkadan ittirerek öne doğru gitmesini mi sağlamak kolaydır ? elbette arkadan ittirerek öne doğru gitmesini sağlamak daha kolaydır. sebebi de yan taraftan yanlara doğru ittirdiğimizde suya batmış uzun ince gövdesi boyunca daha çok su kütlesini hareket ettirmeye çalışmamız, dolayısıyla bir nevi yenmek zorunda kaldığımız sürtünme kuvvetinin de çok daha büyük miktarlarda olması.
    peki aynı şekilde bu örneği şöyle genişletsek: bir tekneyi çarprazdan 45 derece açıyla ittirirsek veya çekersek ne olur ? bunun cevabı da, tekne yana doğru giderken daha çok sürtünmeye maruz kalacağı için çok az yan tarafa doğru giderken, buna karşılık öne veya arkaya doğru giderken de daha az sürtünmeye maruz kaldığı için büyük oranda öne veya arkaya doğru yol katedecektir.

    ne demiştik ? "yelkenler karşı çarprazdan esen rüzgarın dikine bir lift kuvveti oluşturur."
    hah, sağ karşı çarprazdan mesela 45 derece rüzgar estiğinde, yelkenler bu sefer bu yönün 90 derece dikine olacak şekilde, sol ön çarprazdan sanki birisi 45 derece eğimle tekneyi halatla çekiyormuş gibi bir kuvvet yaratır.
    bu çarprazdan yaratılan çekme kuvveti de, bir önceki paragrafta anlattığım tekneyi hangi yönden ittirirsek daha fazla yol katettirebiliriz örneğinde olduğu gibi, tekneyi az bir miktar yana doğru çekerken, büyük oranda da karşıya doğru çeker.

    "iyi de kardeşim rüzgar zaten karşıdan esiyor. nasıl olur da rüzgar tekneyi estiği yöne doğru ittirmez?" diye merak ediyorsanız da cevabı:
    esasen ittirir... ancak gene yukarda belirttiğim gibi bu oluşan drag kuvveti yelkenin uçak kanadı gibi olan şekli ve rüzgarı karşıladığı açısı yüzünden lift kuvveti kadar büyük değildir. o yüzden toplamda (teknenin ince uzun şekli sayesinde de) ileri doğru bir net kuvvet ve hareket oluşur.

    tekne hız kazanmaya başladığında, rüzgarı da karşıdan aldığı için tekneye göre rüzgar rölatif olarak bu sefer daha da hızlı esmeye başlayacaktır. bu da fizikte adına "indükleme" denilen hadiseye benzer şekilde, yelkenin oluşturduğu lift kuvvetini daha da arttıracak, yelkenlinin daha da hızlı gitmesini, hatta rüzgarın yere göre olan esme hızını bile aşmasını sağlayacaktır.

    teknenin uzun ince şekli sayesinde giderken azıcık yana doğru savrulduğu, fakat buna mukabil büyük oranda ileri doğru gittiğinden bahsetmiştik.
    bu yana doğru savrulma hadisesi eğer önlenemesse, belli bir süre sonra bu sefer yelkenli yön olarak rotadan çok fazla sapacak ve rüzgarı aldığı açısı rüzgardan artık daha fazla istifade edemeyecek derecede bozulacaktır.
    bunu bertaraf etmek için de, teknenin yan tarafa doğru savrulmasını azaltmak için, dolayısıyla yana doğru olan sürtünme kuvvetlerini arttırmak babında teknenin alt tarafında suyun içinde dışardan görünmeyen ve suyun dibine doğru uzanan genişce bir yüzgeci vardır.
    bu yüzgeç sayesinde tekne daha az yana doğru savurulur. ancak tabii bu yüzgeç de en son mertebede yeterli değildir.
    rotayı, yönü sürekli rüzgarı ideal açıdan alabilecek şekilde koruyabilmek için de, teknenin dümeniyle, dümeni daha çok rüzgarın estiği tarafa doğru kıracak şekilde, dümenle sürekli ince ayar yapmayı gerektirir.
    zaten dikkat edin televizyonda falan görmüşsünüzdür, yelkenlilerin böyle sanki biraz yana doğru yampiri yampiri gidiyor şeklinde görünmelerinin sebebi de budur.

    indükleme hadisesi sayesinde peki nasıl oluyorda oluşan kuvvetler sürekli çok büyüyüp tekneyi çok daha büyük hızlara mesela ses hızına çıkartmıyor diye düşünüyorsanız da cevabı:
    artık belli bir hızdan sonra gerek suyla oluşan sürtünme kuvvetlerinin ve gerekse de yelkende oluşan drag ve lift kuvvetlerinin başa çıkılamayacak mertebeye ulaşması veya bu kuvvetlerin genel olarak yelkenin oluşturduğu lift kuvvetiyle dengeye oturması yüzündendir. çünkü birde artık ekstrem durumlarda öyledir ki, yukardaki paragrafta açıkladığım gibi, dümeni tam manasıyla sola veya sağa kırmak bile tekneyi artık rotada tutmaya yeterli olamayacak dolayısıyla teknenin referans noktalarına (yani denize) tutunabilmesi de maalesef zayıflayacaktır.

    yelkenin neden üçgen şeklinde olduğuyla ilgili olarak da:
    kare veya dikdörtgen şeklinde de olurdu. ancak bu sefer oluşan lift kuvveti yelken direğinin daha yukarlarında bir noktada hemde çok daha fazla bir miktarda oluşacağı için yelkenliyi alabora ederdi. dolayısıyla lift kuvvetinin direğin mümkün mertebe tekneye yakın kısımlarında oluşması teknenin "sağlığı" açısından gereklidir.

  • galatasaray, benfica'yı yendiği için kasasına 1.680.000 $ girecek.

    bu para 560.000.000 fb yandex aramasına denk geliyor.

  • gören de sanacak ki; ibb diye bir ülke var türkiye'nin komşusu. türkiye'de mükemmel bir fiyat istikrarı sağlanmışken ibb ülkesinde halka zulüm olsun diye habire zam yapılıyor.

  • adamlar ''şikayet var'' diyerek evini basıp karına, sevgiline, bacına veya da anana tedbir amaçlı bilmediğin bir yerde 48 saat el koyarsa o zaman bende derim why so panic bro...

    zorunlu edit: ''why so panic'' entry'e dayanamayıp silip çok uzaklara kaçmış ama bizde hatırası mevcut, rahat olsun.

    ekran görüntüsü

  • oruç tutup fakirlerin halinden anlıyoruz da mesela bir ay olsun, altımıza ferrari çeksinler zenginlerin halinden de anlayalım.

  • .........
    sütlemako verdana
    1 gigabayt meydana
    gel de uyma şeytana
    bak bak bak bak duğrağmağdım

    10.000 dinleyişim ve sözlerinin bu şekilde olduğunu iddia edebilirim.