hesabın var mı? giriş yap

  • senin o muhabbetini yaptığın kız ana kucağından ayrılıp allahın unuttuğu dağın başında köpek bağlasan durmayacak köy lojmanlarında kalıyor.

    senin o muhabbetini yaptığın kız sen evde kombiden çıkan sıcak havayla mayışmışken kömür taşıyıp ısınmaya çalışıyor.

    senin o muhabbetini yaptığın kız her gün soba zehirleyecek korkusuyla yaşıyor.

    senin o muhabbetini yaptığın kız sen pc başında yayılıp ekşide takılırken tipi eşliğinde kapı önünde bekleyen kurt sesini dinliyor.

    senin o muhabbetini yaptığın kız sen kıçı kırık köpek gibi gezerken köy yolunun açılmasını bekliyor.

    senin o muhabbetini yaptığın kız sen her istediğinde kombini açıp duşa girerken suyun gelip banyonun sobayla ısınmasını bekliyor.

    senin o muhabbetini yaptığın kız cahil bırakılmış bir toplumun içinde insanlara bir umut olmaya çalışıyor.

    o yüzden böyle bütün gün bilgisayar başında yayılan vasıfsızların ağzına alırken bir destur demesi lazım, e mi canım benim.

  • organizasyon müthiş
    birebir fıkradakinin telefon versiyonu olmuş.

    temel yaralanmış, cam silerken elini kesmiş, demiş ki bir aile hekimine gideyim. kapıyı açmış içeri girmiş, önüne iki kapı çıkmış, birisinde ‘hastalıklar’yazıyor, diğerinde de ‘yaralanmalar’. ‘yaralanmalar’ kapısını açmış girmiş içeriye, bakmış orada da iki kapı, üzerinde ‘kanamalı’, ‘kanamasız’. demiş ben kanamalıya gideyim, parmağımda yara var diye. kanamalı kapıyı açmış içeriye girmiş, yine önüne iki kapı çıkmış, ‘hayati önemi olan’ ‘hayati önemi olmayan’. ‘hayati önemi olmayan’ kapıyı açmış, kendisini sokakta bulmuş. akşam temel eve gelmiş fadime sormuş: ‘nasıl, iyi baktılar mı?’ ‘vallahi hiç bakmadılar ama organizasyon müthişti’ demiş.

  • öncelikle belirteyim; bu tespitim yaklaşık değer olmakla birlikte kesinlikle sallamasyon veya tahmini değer değil, birazdan size elimdeki kanıtlarla açıklayacağım üzere acı bir gerçektir.

    gelelim bu orana nasıl ulaştığıma.*

    efendim ben yaptığım iş dolayısıyla aylık 650.000 cirosu olan bir süpermarketin 1 yıllık tüm satış kayıtlarına ayrıntılı olarak (ürün, adet, tutar bazlı) ulaşabilen biriyim. geçen yıldan beri 4-5 defa zam dalgası gelmesine rağmen tüik'in yıllık enflasyonu sürekli yüzde 20 civarı açıklaması neticesinde (bkz: 3 nisan 2019 tüik enflasyon açıklaması) ben bu oyunu bozarım deyip kolları sıvadım.

    başlıyoruz

    ilk olarak bütün ürünlerin 1 mayıs 2018 ve 10 mayıs 2019 fiyatlarını excel'de listeledim. uzun süredir satılmadığı için fiyatı değişmeyen ürünleri ayıkladıktan sonra ürünlerin 1 yıllık fiyat değişimini ve ardından bu değişimlerin aritmetik ortalamasını hesapladım. bulduğum sonuç; %34 oldu.

    sonuç bu haliyle içime sinmedi, çünkü sizin gibi ben de farkındayım enflasyon çok daha yüksek. bu sefer aritmetik ortalama yerine ağırlıklı ortalama alma kararı aldım. bu sefer fiyatı değişmeyenleri bile listeden çıkarmadım ve bütün ürünleri satış tutarına göre (1 yılda o üründen elde edilen toplam hasılat) sıraladım ve bu hasılata göre zamların ağırlıklı ortalamasını aldığımda karşıma şöyle bir tablo çıktı;

    ----------------------aritmetik ortalama---------ağırlıklı ortalama*
    ilk 10 ürün*;-------------%61,94----------------------%64,06
    ilk 50 ürün;--------------%42,50----------------------%49,75
    ilk 100 ürün;-------------%45,98----------------------%49,82
    bütün ürünler;----------%26,89----------------------%42,25
    (*)hasılatı en çok olan ürünler sırasıyla; patates, ekmek, karpuz, domates, tavuk*, domates salkım, kıvırcık, kuru soğan, kıymalık dana eti, patlıcan. (bkz: enflasyon sepetinde asıl olması gereken ürünler)

    yeterli mi? değil :) fazla bilgi göz çıkarmaz diyelim ve bir de hasılat yerine satış miktarına (kg. veya adet olarak) göre ağırlıklı ortalama alalım.;

    ----------------------aritmetik ortalama---------ağırlıklı ortalama*
    ilk 10 ürün**;------------%63,37----------------------%56,99
    ilk 50 ürün;--------------%53,78-----------------------%54,83
    ilk 100 ürün;-------------%49,53----------------------%53,77
    bütün ürünler;----------%26,89----------------------%47,34
    (**)en çok satılan ürünler sırasıyla; ekmek, karpuz, patates, maydanoz, domates, kıvırcık, kuru soğan, portakal, salatalık, patlıcan.

    reyon bazlı ortalama zamlar ise karşımıza şu şekilde çıkıyor;

    ----------------------aritmetik----------tutar bazlı---------adet bazlı
    kasap;--------------%21,76--------------%27,18------------%35,57
    kuruyemiş;--------%21,93--------------%24,66------------%23,53
    manav;-------------%62,91--------------%67,46------------%65,38
    tekel;----------------%21,65--------------%19,45-----------%19,72
    temel gıda;--------%31,11--------------%23,77------------%27,48
    temizlik;------------%38,85--------------%37,09-----------%38,25

    kafanızda bir şeyler şekillenmeye başladı değil mi? hiçbir kesin sonuca varamıyorsak bile şu rakamlar karşısında enflasyonu %40'ın altında açıklamak milletin aklıyla alay etmek değil de nedir?

    bitmedi, devam ediyoruz.

    elimde bütün ürünlere ait, bütün firmaların uyguladığı ortalama zamlar var
    ancak gg gerekçesiyle burda paylaşamıyorum. onun yerine bunları firma ismi vermeden yad edelim;

    ülkemize ait en büyük 3 bisküvi-çikolata markasının yıllık ortalama zam miktarları; %26, %36, %41
    en yaygın bebek mamalarından biri; %41
    en yaygın 3 bebek bezi; %41, %42, %61
    domates salçaları*; %75, %117, %73, %123
    ayçiçek yağı*; %29, %30
    makarna; %31
    un*; %40, %44
    baharat; %37
    bütün tavuk; %49
    temizlik ürünleri markaları; %41, %33, %51, %48, %70, %61, %71, %42, %54, %39, %56, %45...
    şampuan; %28, %22, %18, %15, %47, %31
    hijyenik ped; %47, %55,
    tuvalet kağıdı-peçete; %78, %59, %31, %42, %62
    pirinç; baldo %51, osmancık %31
    yufka; %46
    bakliyat; %35, %29
    su; %40
    peynir; %41, %19, %23, %38

    bir hışımla yazabildiklerim bunlar. ürün ürün, firma firma merak eden arkadaşlar yeşillendirebilir. ayrıca bu son yazdığım oranlar aritmetik ortalama yani en düşük oranlar.

    hal-i pürmelalimiz budur...

    edit: bu orana sadece market fiyatları üzerinden ulaştık ki çoğu dolardan en az etkilenen yerli ürün. %99'u yerli olan manavda ortalama hiçbir şekilde %60'ın altına inmiyor. çoğu ithal ürünlerden oluşan diğer sektörleri eklediğimizde enflasyon benim hesapladığımdan ne kadar düşük çıkabilir? yorumu size bırakıyorum. değinen arkadaşlara teşekkürler.

    edit2: çok mesaj geldiği için kayıtsız kalamadım. bu oranların hesabında gramajı düşürülen ürünler dikkate alınmadı arkadaşlar. ne kadar etkiler bilemiyorum ancak tek başına ekmeğin gramajının düşürülmesinin hesaba katılması bile 1-2 puan oynatır bu oranları diye düşünüyorum.

  • hoca artık dellenmiştir
    hoca: fear yeter artık numaran kaç senin
    fear: 227
    hoca: (elindeki kağıda 227 yazıp arkasını döner, masasına doğru yürür)
    fear: 8x xx
    hoca: ?
    fear: ama gece 11 den sonra aramayın internette oluyorum hocam.
    hoca: (kulaklarından duman çıkararak) oğlum ben ev numaranı değil, okul numaranı soruyorum! numaran kaç?
    fear: (sanki sonuna başka bir numara ilave edecekmiş gibi bir tonlama ile) 400
    hoca: (4 yazar, bekler) dörtyüz kaç oğlum?
    fear: (aynı gıcık tonlama ile) 400
    hoca: ya tamam da dörtyüz kaç?
    bu bir süre böyle sürer
    fear: hocam dörtyüz işte. ille de sonuna rakam istiyorsanız dörtyüz kök üç olsun.
    hoca: (iptal olur) çabuk git kendini disipline ver!!!
    sınıf: (dağılır)

  • arka kapak yazısında geçtiği gibi bir tarih kitabı, dahası şahane bir kitap. çok klişe gibi gelecek ama okumaya başladığımdan beri ciddi anlamda ufkumu açan ve tarihi olaylara daha değişik bir pencereden bakmamı sağlayacak bir kitap oldu.

    tarih kitabı sınıflandırmasına aldanmamak gerek, zira çıkarım yaparken biyoloji, antropoloji, coğrafya gibi bilim dallarından yararlanmasıyla o çok basit gibi görünen ancak genelde doyurucu bir şekilde cevaplanamayan "neden?"li sorulara etkileyici yanıtlar üretiyor. örneğin, klasik bir tarih kitabının kuru anlatımıyla açıklanamayan ilişkiler, neden ve sonuçlar biyoloji biliminin de desteği alınarak masaya oturtulduğunda bir anda açık bir şekilde görünür oluyor ki yazarının bu kadar değişik alanlardan yararlanarak elde ettiği bilgileri bir tarih kitabına yedirmesi çok başarılı şekilde kotarılmış. bu durumu okurken fark etmenin en kolay yolu 600'da küsür sayfa boyunca bulabildiğiniz "saçma" önermelerin sayısı. zira çarkların arka planındaki tarihin kendi akışından bağımsız sürekli gerçekleşen bilimsel olgular kitapta anlatılıp ilişkiler kuruldukça, o önermeler son derece akla yatkın hale geliyor; çoğunluğu sayısal ve bulgulara dayanan bilgiler olduğu için de güvenilirliği artıyor. bu nedenle de tarihin özellikle yaşadığımız ülkede benimsetilmeye çalışılan ezberlenecek bir olaylar ve kişiler silsilesi olmaktan çıkarak rasyonel bir zemine oturmasına yardımcı oluyor.

    kitap, konu edindiği "basit" sorulara böyle "basit" cevaplar (toplumların gelişiminde besinlerin rolü, kıtaların coğrafi konumu ve uzanışı, salgın hastalıklar vs.) verdiği için de "bütün her şeyi bunlarla açıklayamazsın" türünden eleştirilerle karşılaşabiliyor ki bu da son derece doğal aslında. ancak bu konu üzerinde daha geniş bilgi sahibi olmak ve çeşitli kaynaklarla karşılaştırma yapmak isteyen bir okuyucu eleştiriler konusunda dikkatli olmak zorunda (aslında bu her eleştiri okumasında geçerli, bu kitaba özgü değil) çünkü guns germs and steel ciddi anlamda evrim gibi mekanizmalara değinen bir kitap. işin boktan tarafı bazı eleştirilerde bu noktadan sonra ortaya çıkıyor, kitabın evrimsel tartışma kısmının okunup artık geçerli olmayan lamarkizm mantığıyla incelenmesi ve dahası doğal seleksiyonun geçerli olmadığı aşamalarda sanki kitap tersini iddia ediyormuş gibi örnekler verilmesi gibi bazı sakat durumlar mevcut.

    bioloji ile alakalı bir eseri eleştirecek insanların biyoloji ile yeterince ilgili olması doğaldır ancak bu "tarih kitabı" hakkında fikir beyan edenlerin çoğu ne yazık ki kitabın bilim dallarındaki çeşitliliğini yakalayamadığı için eleştirilerle beraber okunurken dikkatli olunması şart. eğer okuyucu da aynı durumdaysa bazen bu çarpık eleştirilere kapılıp kitabın bahsetmediği şeyleri bahsediyor zannetmek veya anlatılanları yanlış anlamak mümkün.

    ha ben bu eleştiri kısmına niye bu kadar taktım onu da belirteyim, kitabı okumaya başladığımdan beri etkilenmiş olduğumdan, sözlüktekilere ek olarak hakkında yazılanları okumak için çıktığım bir internet gezintisinde karşılaştığım birkaç eleştiri metninde (blog, kişisel sayfa vs.) bu hataların tipik bir şekilde birbirini andırdığını fark edip rahatsızlık hissediverdim; bu da beni böylece bu uzun entrynin sonuna getirdi. bu metinlerdeki bazı görüşleri de daha detaylı bir şekilde değerlendirmek istedim ancak henüz kitabı okumayı bitirmediğim için bunu askıya alıyorum.

    kaçıranlar için previously on #11143507 : okuyun, okutturun.

  • cok sevdigim bi erkek akadasim ve cok cok sevdigim ailesiyle ayni arabada yolculuk yapmaktayiz. köy yolunda hos olmayan bir koku arabayi dolduruyor. bendeniz de girgir amacli "oh ne guzel tezek kokuyor buralar mis" diyorum. muzipce siritmayi da unutmuyorum aslinda ama nedense bir saskinlik hakim herkese, kimse gulmuyor. yani tamam komik olmasa da tepkisizligi de haketmiyorum!

    allalla ne dedim simdi lan diye dusunurken "oh ne guzel tasak kokuyor buralar mis" dedigimi fark edip yerin dibine dibine geciyorum. yolculugun kalaninda ve evlerinde kaldigim 3-4 gun boyunca konusurken muthis tedirgin oluyorum tabi.

    akin amca ben oyle bi kiz degilim yaaaa! valla ben soylemedim dilim dolandi bi seyler oldu!

  • nerden icap etmiş de söylemiş bilmiyorum ama karl lagerfeld demiş ya hani, satın aldığınız her kitapla onu okuyacak zamanı da satın almalısınız diye, işte zaman satın alabilecek kadar ne madden ne manen zengin olamayan insanın garip vaziyetidir. japonlar harika insanlar oldukları için içimizdeki bu kanayan yaraya özel bir isim vererek yok sayılmasını engelemişlerdir. evet, böyle bir sorun var. tsundoku mağduru insanlar var, hem de hiç de az değiller. şimdi artık sorun teşhis edilmiş ve tanımlanmış olduğuna göre çözüm üretme aşamasına geçebiliriz. içimizdeki doymak bilmez kitap kurdunun, manyak kapitalist alışveriş canavarıyla çiftleşmesi sonucu doğan bu sevimli ama tehlikeli yaratığa dur deme vakti geldi değerli tsundokudaşlar! belki bugün o gündür, belki bugün radikal kararları tedavüle sokma anı artık gelmiştir? kitapları basit birer tüketim malzemesine dönüştürmeyi reddedip, okuma eyleminin hakkını vermiş olarak elimizdeki kitabın kapağını kapamadan, başka kitaplar satın almayı reddetmeliyiz! istersek bunu başarabiliriz; muhtaç olduğumuz kudret, nöronlarımızdaki güçlü sinapslarda mevcut!
    (tabi yine keyfiniz bilir, isterseniz sermayeyi d&r, mephisto, idefix, kabalcı vs. ye yüklemeye devam edin. çok da karışmak gibi olmasın. ben motivasyon konuşmamı yaptım, gerisi beni değil sizin özgür iradenizi bağlar.)