hesabın var mı? giriş yap

  • modern, aydın görüşlü genç bir kadınım. uzun yıllardır spor yapıyorum. bir dönem sadece kadınların gittiği spor salonuna gittim. normal spor salonundan daha rahat hissettiğimi söylemem gerekir. ben hunharca spor yapıp kendimden geçerken tek amacı spor salonuna gelip birilerini ayarlamak olan ve devamlı etrafı dikizleyen erkeklerin olmaması güzel bir his. kadın kadınasın, kimse kimseye bakmıyor, biri yanına gelip konuşmaya çalışmıyor. sadece sporunu yapıp gidiyorsun. bir de bu açıdan bakmak gerek.

    edit: sizin fikirlerinizi merak etmiyorum. boş boş mesajlar atmayın arkadaşlar :)

  • almanya'da bir arkadaşım, şehir içinde bir başka yere gitmek için otobüs durağında beklerken, otobüsün durakta olması gerektiği dakikada otobüs yerine üç taksinin geldiğini ve kendisi ile birlikte durakta bekleyenleri alıp gitmek istedikleri yere ücretsiz bıraktığını, çünkü otobüsün yolda gelirken bir kaza geçirdiğini ve bu nedenle belediyenin taksileri ücretsiz olarak gönderdiğini anlatmıştı.

    alın size medeniyet göstergesi, insana, vatandaşa verilen değer.

    tanım: bazen bir türk vatandaşı olarak alışkın olunmadığı için şaşırmanıza sebep olan detaylardır.

  • insanı durduk yere 3-5 yıl yaşlandıran durum. özellikle de çevreniz oynamaktan, ortamın odak noktası olmaktan çok hoşlanan insanlardan kuruluysa. artık düğünlerde, düğünün başlangıcından itibaren, nikahtır, fake pastanın kesilmesidir, takı törenidir, oynamaya kalan süreyi kafamda hesaplayabilme yeteneği kazandım. 45 dk kaldı, 30 dk kaldı. özellikle de evlenen kişi yakın arkadaş - akraba ise.

    bu konuda çok da öküz sayılmam aslında, halay türü ve senkronize oynanan kalabalıklar içerisinde kendinizi unutturabileceğiniz, takım çalışması ile icra edilen oyunlara kendi isteğimle katılarak, çiftetelli türü oyunlarda oyunlara çağırılınca, "aabi yorulduk be, siz oynayın" diyebilme çakallığını keşfettim kendimce. çünkü göbek atmalı oyunlarda her türlü hırboluğa maruz kalıp kendinizi bi anda el ayak çırpan 8 - 10 kişinin ortasında zenne gibi bulabilirsiniz. düşman başına.

    hayır bir de ailede bu konudaki tek sığır adam benim diğerleri, utanmasalar "düğün olsa da ortada dönsem" diye evde pratik yapan insanlar, sırf bu yüzden bile "lan acaba gerçek anam babam kardeşim mi lan bunlar" diye düşündüm. abim, tam bir disko kralıdır. benimse kenarda el çırpma yeteneğini kazanmam 25 yılımı aldı. adam bi dalar ortaya bi damadı çeker kenarı 1-2 dakika altından üstünden girer ordan burdan fırlar, bi anda yanınızda biter. adam tam olarak şöyle. tövbeler tövbesi, ben bu özgüvene sahip olabilmeyi rüyamda bile göremiyorum lan.

    abim evlendiğinde bile damatlıklarla pistin orta yerinde hani şu romanların mı bilmiyorum tam, yerde dizlerinin üstünde çamaşır yıkarcasına yaptıkları dans figürünü icra edip, müstabel kayınpederini renkten renge sokmuş adamdır. off yazarken bile içim şişti yeminne. adam orda "noluyo lan, kimlere veriyoruz bu kızı, bu nasıl damat, azcık ağır ol lan" demiştir içinden. ama yeni taktik de buldum tabi fotoğraf makinasını kullanıyorum artık, insanlar oynarken ben fotoğraflıyorum, nerden baksan 1 saat kazandırıyo bana, 4 kere de sigaraya çıksam 10'ar dakikadan 40 dakika. 1 kere de telefonla konuşuyorum ayağı çektim miydi. nerden baksan 1 saat falan kalır köşe kapmaca oynayacağım.

    bak gerçekten, yılların birikimi bunlar, biliyorum bizim sayımız çok fazla, sessiz bir kalabalığız biz oynayamayanlar. partisini kursak iktidarı sallarız. örgütlensek, liderler seçim öncesi ziyaret eder.

  • nisan'ın ikinci haftası b segment aracımı istediğim fiyatın yüzde 5 altına sattım.

    satış fiyatına yüzde 20 ekleyerek binmek için aynı yıla ait tok kapı c segment bir araç aldım.

    aldığım günün ertesinde aracın piyasa fiyatı yüzde 5, haftasında ise yüzde 5 daha, yani toplamda yüzde 10 arttı.

    muhtemelen bayram sonrasında bir yüzde 5 daha, yaz döneminde ise dördüncü bir yüzde 5'lik artışla toplamda yüzde 20 oranında yükselecektir.

    bir örnekle açıklarsak;

    piyasa değeri 200 bin lira olan x aracınızı yüzde 5 pazarlıkla 190'a sattınız diyelim.

    üstüne yüzde 20 fark (40 bin) ekleyerek y aracını alıyorsunuz.

    230 bin liraya aldığınız y aracı bir hafta içinde 250 bin liraya çıkıyor. ardından yaz döneminde yine yüzde 10'luk artışla bu kez 275-280 bandına geliyor.

    eğer baştaki yüzde 5 indirim + yüzde 20 farkı gözünüzde büyütürseniz, bu kez neredeyse yüzde 40-50 civarındaki kazançtan oluyorsunuz. ticaret bu yüzden mantıklı riskler alma sanatı.

    ikinci el araç alacaksanız, aralık ayında sıfır araçlar piyasaya sürüldüğü için ocak-nisan aralığında almalı, talebin arttığı temmuz-ağustos aylarında da satmalısınız.

    türkiye'de araç sahipliği yüzde 15 oranında. yani 50 milyon araç kullanabilecek kişiden ancak 7,5 milyonunda araç var. geri kalan 42,5 milyon ise talebi oluşturan pazar. 7,5 milyon araç sahibi de meseleye yatırım gözüyle baktığı için karşımızda müthiş bir hareketlilik mevcut.

    durgunluk var, fiyatlar düşecek diyenlere bakmayınız. ötv, döviz kuru, enerji krizi, çip krizi, rusya-ukrayna savaşı varken orta vadede (6 ay) sıfır araç üretimi ve piyasalara dağıtımı azalacağı için kendi aracını üretemeyen, yüksek oranda kentli nüfusa sahip ülkelerdeki talep ikinci eldeki fiyatları daima şişirecektir.

    eğer sabit gelirliyseniz, birikiminizi korumak için uzun vadeli borca girip konut veya araca yatırım yapmak mantıklı. aksi takdirde mevcut birikiminiz konut veya model/segment bazında yatırımınızı korumak için vereceğiniz yüzde farkı (enflasyon) karşısında eriyecektir.

    alacaksanız bugün alın, al(a)mayacaksanız en azından ocak-nisan aylarını takip edin.

  • buradan tüm fotojenik olmayanlar adına şakkada şukkudu fotoğraf çeken insana bir mesaj vermek istiyorum.

    güzel kardeşim biz kamera karşısında zorlanıyoruz. yani yüzelli fotomuzu çeksen iki tanesi anca iyi çıkıyo, onda bile nasıl durduğumuzu bilmiyoruz. yani tesadüfen çıkıyo. vesikalıklarımız hep saçmasapandır bizim. duramayız adam gibi, güzel poz veremeyiz. iyi fotomuz olursa onu onlarca sene profil resmi yapıyoruz, sosyal medyada anca kedi resmi paylaşarak ayakta durabiliyoruz. bu derece kötü durumdayız.

    o yüzden haldır huldur fotoğraf çekmeden önce bir saniye dur, azıcık güzel çıkmamız için bize yardım et. başını dik tut de, göbeğini içeri çek de, bir kadrajı ayarla ışığımızı doğru ver ne bileyim. elimizden tut be abi zaten mağdur durumdayız.

    ama sen ne yapıyorsun, sanki savaş mağduru ağlayan sümüklü tayvanlı çocuğu belgelercesine telaşla ve özensizce deklanşöre basıyorsun. sonra bir de facebook'a atıyorsun üstüne tagliyorsun bizi dalga geçer gibi. elin kırılsın, kapında baykuş ötsün, çocuğun olmasın ya daha ne diyeyim.

    edit: resim değil fotoğraf!
    edit2: umarsızca değil özensizce

  • insanlarla çok çabuk içli-dışlı olmaktır. yeni bir ortama girdiğinizde belli bir süre insanlarla aranıza mesafe koyun, zaman içinde zaten kimlerle bir paylaşım içine girebileceğinizi anlıyorsunuz.

    insanları tanımaya çalışmayın, biraz zaman geçsin onlar zaten kendilerini size tanıtacaklar.

  • yıl 2004 yılıydı. lise son eğitimim için amerika birleşik devletlerine gidecektim. rahmetli annem uçak biletini bir an önce alalım, dolar 3 kuruş arttı demişti. gidemeyeceğim diye çok korkmuştum o 3 kuruş yüzünden.

    güzel zamanlardı.

    öğretmen maaşıyla, araba almıştık lan daha ne!