hesabın var mı? giriş yap

  • merhaba, ben vedat milor.

    gurme değilim ama yazdığım ve çizdiğim hemen her şey yemek ve yemeğin şarapla olan uyumuyla ilgili. ama takip edenlerin de bildiği üzere, bunlarla da sınırlı değil; elimden geldiğince ve bilgim el verdiğince, konulara sosyolojik ve iktisadi açılardan bakıp, daha genel bir tablo çizmeye ve neden sonuç ilişkilerini de ortaya koymaya çalışıyorum.

    tv’deki programım sona erince sosyal medyaya daha çok zaman ayırma şansım oldu. birçok takipçim ile artık düzenli etkileşime girebiliyoruz. ekşi sözlük’ten de böyle bir etkinlik için davet gelince açıkçası heyecan duydum. ister şekeri bol, isterse de acılı veya asiditesi yüksek olsun, sorularınızı cevaplamayı dört gözle bekliyorum.

    kanıt

    edit: sorular için çok teşekkür ederim. her soruyu cevaplayamadığım için kusuruma bakmayın. ekşi sözlük gerçekten değerli bir topluluk. inanın bana birçok gazetecinin röportajda sorduğundan daha derin ve ilginç sorular sordunuz. yakında tekrar bir arada olmak dileğiyle...

    sorularınıza verilmiş yanıtları görmek için şu bağlantıyı kullanabilirsiniz: (bkz: merhaba ben vedat milor sorularınızı cevaplıyorum/@vedat milor)

    not: soru cevap etkinliğini mobil ve web tarayıcınızdan takip edebilirsiniz.

  • akşam yemeğini yalnız başına yerken birden anlatmak, paylaşmak istediğin binlerce cümle olduğunu ve bu cümlelerin boğazına dizildiğini anladığın an...

  • +@muted

    bebek arabasıyla saatlerce gezip tozabilen ama bir kaç saniye sıra bekleyemeyenleri rahatsız eden rezalettir.

  • 34 yaşıma geldim, 34 senede adam bir defa "aferin benim aslan oğlum" demedi. ben de açıkçası 20'li yaşlarımda bu arayıştan vazgeçtim. vazgeçirildim.

    peder bey doktoralı kimya mühendisi. robertten dereceyle mezun olup üniversiteyi birincilikle bitirmiş. ki ben bunları 23 yaşıma geldiğimde sınıf 2.si prof'tan öğrendim. sınıf 3.sü dekan da peder bey'e methiyeler düzdü de ben anlamamıştım olayı.
    yani adam ne olduğunu biliyor. kimseye kanıtlama gibi bir derdi yok.
    cv'ye başladık madem 34 yaşında profesörlüğünü almasına 6 ay kala özel sektöre geçip dünya devi bir şirketin ar-ge laboratuarı şefi olduğunu da söyleyelim.

    hayırlı evlat diye bir şey var. bir de ben varım. yemin ediyorum benden enayi (hayırlı) evlat bu dünyada yok. ne yaptıysam pederi mutlu etmek için yaptım.
    peder bey mutlu. onda bir sorun yok. ama adam bir defa da bir yaptığımı takdir etmedi.
    birine bir şey olur ben koşarım. birinin parası olmaz ben öderim. kendi kazandığım parayla londrada okurum. bütün parayı onları görmeye uçak biletine gömerim. ulan evlenirken bile ailemize uygun birini seçtim, adam şimdi gelinini benden daha çok seviyor. (burdan üzülerek benim de hanımı pederden daha çok sevdiğimi itiraf edeyim)

    neyse konumuz takdir edilme:
    tuvalet sifon contasına kendini bilmez biri silikon sürmüş ve peder bey de silikonu ne yaptıysa sökememiş. söylenip duruyor. baba dedim "silikon atomunun son orbitinde 4 elektron var. silikonun üstüne son orbitinde 4 elektron olan bir şey sürersen kovalent bağ yaptırıp sökebilirsin silikonu."
    bak 34 senelik babamı ben böyle görmedim. adamın gözleri parladı şerefsizim.
    "karbon!" dedi peder bey. ben "yalnız sıvı veya plazma hali.." derken "hamur!" dedi.
    ben orda kendi kendime "vay anasını, fizikçiyle kimyacı bir araya gelince böyle çözüm üretiyormuş demek ki" diye düşünürken adam kalktı gitti. benim aklımda takdir diye bir şey yok tabii ki.
    sonra gitmiş valide hanıma beni nasıl takdir ettiğini anlatmış. bereket telgraf çekmedi, hiç değilse ikinci ağızdan aldım takdirnamemi.

    yani diyeceğim o ki boşa uğraşmışım onca yıl. adamın gözü elektron orbitlerindeymiş. haftaya slater determinantlarıyla kuantum fiziği konusunu açmayı planlıyorum.
    artık olayı çözdüm. şimdi peder düşünsün.

    durumu olmadığı için okuyamayan kardeşlerim için:
    benim pederin takdir ettiği şey atom fiziği bilgisiymiş.

  • bir yangın söndürme uğraşında söndürme faaliyeti için yukarı çıkan insanlar aşağıya nasıl indirilir?

    cevap: koridor oluşturularak. çünkü yukarıda cansiperhane yangın söndürmeye çalışan kişiler dumandan etkilenmiş olabilir ve aşağı inerken sendeleyerek düşebilir, yuvarlanabilir.

    bu kıymetli bilgiyi şahan'ın yayınından öğrendim. günlerdir muhalif basının yangınla ilgili yayınlarını izliyorum da hepsi çöp. hele ki bugün fox haberde öyle bir şey izledim ki... yangın bölgesinden yayın yapan gazeteci bozuntusu sanki çatışma ortasında kalmış gibi çığlık çığlığa, nefes nefese arabaya koşuyordu. oysa ki yangın en az bir kilometre ötede, ebesinin a.ındaydı. gelin görün ki şahan dumanların, alevlerin içinden yayın yapıyor. öyle boş bir yayın da değil. yangına ilişkin bir sürü ayrıntı, bir dolu bilgi var. gece sadece gönüllüler tarafından söndürme çalışmaları yapıldığını, helikopter uçmadığını da onun sayesinde öğrendim mesela. ben teşekkür ediyorum kendisine.

  • sözlükte seviyenin ne kadar düstügünü de bize gösteren genç. çinin resmi dili olan mandarini bilmediği gibi mandalin diye dil ögrenmiş amk diyen mi ararsın, pakistan ve afganistanda(pastho) konusulan dili, ibraniceyi(hebrew) bilmeyip adam kıcından dil uydurmuş diye dalga geçen, konustugu dilleri önemsiz kimsenin bilmediği abuk subuk diller zannedenler mi ararsın hepsi var amk. hayır madem bilmiyosun şuraya yazmadan önce aç o dilin başlıgını ne olduguna bak

  • yıl 2005. ev arkadaşımla gündüzleri uyuyup geceleri uyanık kalmak gibi bir alışkanlık geliştirmişiz, marketin bakkalın açık olduğu bir saatte uyanık olmadığımız için sadece geceleri alışveriş yapabiliyoruz, o alışveriş de geceleri açık olan tek yerden, ekmek fırınından 12li yumurta ve birkaç sandviç ekmeği almaktan ibaret. kaynamış yumurtaları sandviç ekmeğinin arasında ezerek yiyoruz. öyle bir ortam.

    temmuz ayındayız, saat gece mi sabah mı belli olmayan saatlerden biri. yine fırına gidiyoruz. polis otosu devriye geziyor.

    - gençler!
    - (üstümüze alınmıyoruz)
    - gençlik! alow!?
    - (hiiç üstümüze alınmıyoruz, kafalar önde yürüyoruz)
    - hşşt! gençliikh?!
    - (bize diyo olabilir lan diyip dönüyoruz)
    - nere böle?
    - (şaşkın) ekmek. fırın. yumurta. hımph.
    - kimlikh var mı?
    -* kimlik? cüzdan. ev.
    - yok mu kimlikh?
    - ekmek. yumurta. ev.
    - siz okhuyonuz mu?
    - evet
    - ne okhuyonuz?
    - * uluslarsı ilşkiler
    - (bana dönüp) sen?
    - ben de
    - benim de yeğen okhuyo kütaaya'da
    - ...
    - gelin sizi bırakhıyım fırına
    - ...
    - gelin binin eve de bırakhıyım soona

    bindik. önce fırına gittik. her gece üçte gelip yumurta alan iki tip yeterince saçmayken işin içine bi de ekip otosu girince fırıncı o geceden sonra bizi pek iyi karşılamamaya başladı, bi süre sonra da dükkanda yumurta satmayı bıraktı. bu sefer de her gün patates yemeye başladık. neyse. sonra eve gittik yine polis otosuyla. üst komşu nerden gördüyse görmüş gecenin bir yarısı polis aracından indiğimizi, ertesi akşam geldi ne ayaksınız diye. garip bir dönemdi.

  • ercüment hocamızın covid 19'da kullanılabileceğini söylediği ilacımız.
    (bkz: rekombinan insan dnaz) ın tıbbi adıdır. human dnaz 1
    enziminin rekombinant formudur, bu nedenle “(bkz: rekombinant human dnaz)” ((bkz: rhdnaz)) olarak da adlandırılır.
    bu ilaç, (bkz: kistik fibrozis) hastalarının mukusundaki nekroza uğrayan (bkz: nötrofil)lerden açığa çıkan çok miktardaki serbest dna'yı yıkmak ve böylece solunum yolu sekresyonlarının (bkz: viskoelastisite)sini azaltmak, mukusun (bkz: klirens)ini artırmak ve solunum yolu enfeksiyonlarının sıklık ve âiddetini azaltmak
    yoluyla akciğer fonksiyonlarını korumak ya da iyileştirmek amacıyla geliştirilmiştir.
    pulmoner sitotoksik etkileri yönlendiren sitoplazmik proteinlerle kaplanmış bir dna omurgasını içerir.
    dornaz alfa, (bkz: aerosol) şeklinde olup 2.5 ml içinde 2.5 mg etken madde bulunan berrak, renksiz bir solusyondur. buzdolabında saklanmalı ve ışıktan korunmalıdır. ototoksik akciğer infeksiyonlarında -infeksiyon ve enfeksiyon farklıdır- entübasyon yapılmayan hastalar için, dornese alfa tedavisi negatif basınç odalarında güvenle nebülize edilebilir.
    sık görülen yan etkileri ses kısıklığı, farenjit, larenjit, döküntü, göğüs ağrısı ve (bkz: konjonktivit)tir.
    yapılan araştırmalarda (bkz: sivelestat) ve (bkz: anakinra)nın da dornase alfa ile kombinasyon tedavisinin umut verici olduğunu görüyoruz.

    kısaca özet geçersek bu ilaç bir zamanlar hocamız olan şimdi özel bir hastanede çalışan çok sevdiğimiz prof. dr. (bkz: ercüment ovalı) tarafından covid 19'a etkili olduğu belirtilmektedir. fakat yurt dışı çalışmalarında yazılan bir makalede hocamızın çalışmasına benzer bir yayın yapılmış bu yüzden sanırım 23 nisan yayın tarihi erkene çekilerek hem tedavinin başlaması hem yayın haklarının elinde tutulması amaçlanmıştır.
    ilacın ana etkisiyle beraber hastalığın akciğerler üzerinde yıkıcı etkisi durdurulmakta böylelikle dispneye giren hastaların oksijen yetersizliğinden doğan sorunları ve mortalitesinin azaltılması amaçlanmaktadır. yakın zamanda çoğu tıp dergisinde bu çalışmanın yayımlanacağını gururla belirtmek isterim. tabi ki hastalığın kalp ve böbrekler gibi diğer organlara olan hasarını malesef engelleyememektedir fakat mortalitenin en büyük etkeni olan akciğer harabiyetini çözmüş olabilir.
    başta ercüment hocama sonra tüm insanlığa hayırlı olsun. umarım güzel yarınlara uyanabiliriz.

    virüsle ilgili bilgilere daha önce yazdığım (bkz: #103039784) entrisinden ulaşabilirsiniz. yii geceler türkiye.

    edit: revizyon çalışmaları

  • dizinin özellikle 2002-2005 arası yayınlanan bölümlerinde aslında haluk-meltem ve selami-gönül ikilisi 2000'ler türkiyesi'nde orta-üst sınıfın halini ve idealini cizmiştir.

    o kadar cok örnek ve detay var ki buna dair, mesela dizide haluk ve selami'nin taktığı saatler genelde rolex hatta haluk tek model takıyor genelde: rolex submariner. herhalde biraz kariyerli iki mühendis bu sekilde bir hayat yasıyordu diye düşünüyorum bugün izlediğim yerden.

    meltem ve gönül özelinde bakarsak kentli, aydın ve ekonomik özgür türk kadını güzel islenmiş. burda da yine çantalar louis vuitton gibi ikonik ama okumus yazmıs beyaz yakanın ulastıgı markalar.

    meltem, gönül ve selami tam kentli beyaz yaka. sergiden sergiye, suare kokteyl ne varsa geziyorlar. geri kalan haluk olmus. o da ''anadolu'dan gelen zorluklarla okumuş ve daha iyi bir hayata kendini özünü kaybetmeden atmış adam'' profili ciziyor.

    yasım yetmiyor, belki de türkiye'de 2000'ler basında çalışan kariyerli beyaz yaka
    gercekten de böyle bir hayat sürüyordu bilemiyorum. 20 yıl sonra baktıgımız yerden ulaşılmaz görünüyor bizlere.

  • 1980 sonrası realist araştırma programını ifade etmek için kullanılan kavramdır. 1979 yılında kenneth waltz'un yayımladığı 'theory of international politics' kitabı ile morgenthau, e.h. carr, arnold wolfers ve henry kissinger'ın temsil ettiği klasik realizmden bir kopuş yaşanmıştır. neorealizm, uluslararası sistemdeki anarşiye ve belirsizliğe vurgu yapar. ancak bunun insan doğasından kaynaklandığını ya da sisteme içkin olduğunu söylemez. neorealizmin varsayımı şudur: uluslararsı sistem -ki bu sistem anarşiktir ve maddi güç, sistemi oluşturan devletler arasında göreceli olarak dağılmıştır- çıktıları ve her bir devletin izleyeceği dış politikayı belirleyici özelliğe sahiptir. neo-realizm içerisinde dört adet alt çalışma programı bulunmaktadır:

    1. defansif realizm
    2. ofansif realizm
    3. neoklasik realizm
    4. hegemonik realizm

  • bugün panamalı arkadaşıma;
    -ispanya'ya karşı koloniler olarak bizi destekliceniz heralde, dedim,cevaben;
    -olm siz baharat yoluyla ipek yolunun bokunu çıkarmasanız ispanyollar gelip bizi bulmayacaktı, sizin yüzünüzden s.kildik, dedi.

    güler misin ağlar mısın amk.