hesabın var mı? giriş yap

  • hak ettiğini yaşayan hacıdır.

    siz alışmışsınız tabi dini her türlü işinize alet etmeye, her yerde türkiye'de davrandığınız gibi davranabileceğinizi sanıyorsunuz.

    siyasal islamcıları kabede bile istemiyorlar artık. iğrençler çünkü.

  • saltanat meselesi gibi, cumhuriyet'in ilanını da atatürk bizzat ileri görüşlülüğü ve doğru zamanı bekleme stratejisiyle halletmiştir. bu da eylül sonundan itibaren mecliste başlayan büyük bir buhran devresinin sonrasında olmuştur.

    1923 ekim'inde başvekil fethi okyar'a karşı cephe alanlar çoğalır. zaten ismet paşa'nın dışişleri bakanlığına da ısınılamamıştır. lozan görüşmelerinde rauf orbay-ismet inönü çekişmesinin ardından inzivaya çekilen rauf'un tarafını tutanlar vardı. fethi bey'in başvekillik ve içişleri bakanlığından istifasının ardından da başvekilliğe rauf'u önerdiler, muhaliflerden sabit bey de içişleri bakanlığına teklif edildi. tarih 25 ekim...

    kaos arttıktan sonra atatürk, kabinenin, ordunun başındaki fevzi paşa haricinde, tamamen istifasını ister ve meclis içindeki muhaliflerin tonlarca liste oluşturup dağılmaları ortamını hazırlar. artık kaos tamdır, başvekil olarak rauf orbay gibi, ali fuat cebesoy'un da olduğu bazı listeler ortada dolanmaktadır (bu sırada olayları istanbul'dan takip ediyorlar). özellikle atatürk, nutukta bu ortamı bilerek hazırladığını, bu kişilerin bir hükümet teşkil edemeyeceğini, etseler bile memleketi idareye iktidar gösteremeyeceklerinden emin olduğunu söyler.

    o günler için bir alıntı, (falih rıfkı atay, çankaya, sf. 436):
    ---
    ...ankara'da ve istanbul'da düşünebilen, görebilen ve duyabilen herkes biliyordu ki, hiçbir yerde benzeri olmayan orejim öyle gidemez. bir şey olacağı, bir şey hazırlandığı belli idi. devlet şeklinin cumhuriyet ve mustafa kemal'in cumhurreyisi olmasını istemeyenler, halk efkarını kendileri ile beraber sürükleyeceklerine inanmakta idiler ve bu inanışlarında haklı idiler. eski türkiye'de "cumhuriyet" sözü "şapka" sözü kadar kötü ve korkulu idi. yobaz lügatindeki manası ile "gavurluk" mahiyetinde idi...

    1923 yılının o haftalarında büyük millet meclisi'nde cumhuriyetçilik akımı var mıydı? hayır! mustafa kemal ne yapsa ona itirazsız razı olacaklar dahi, içlerinden "- keşke bunu yapmasa" diyorlardı. mustafa kemal o mecliste fikir tartışmaları ile tabii bir "ekseriyet" elde edemezdi. ince politika taktikleri ile bir teslimiyet havası yaratmalı idi"
    ---

    o teslimiyet havası da buhran sayesinde yaratıldı.
    buradan sonrasını şevket süreyya aydemir anlatsın (tek adam, cilt 3, sf 146) :
    ---
    kabinenin 27 ekim'de istifası açıklandı. çeşitli kabine listeleri ve bu arada ali fuat paşa başkanlığında, hariciye vekaletine ismet paşa yerine yusuf kemal beyi koyan bir kabine tertibi işi de yürümedi. halk fırkası grubu kaynıyordu (27 ekim öğleden sonra). kulis faaliyetleri 28 ekim'de de geç vakte kadar devam etti. grupta birçok mebuslar, gazi'nin çağrılmasını, durumu onun incelemesini ve onun tavsiyelerde bulunmasını istiyordu. zaten artık gazi'nin, grup karışıklığına kendisinin bir yön vermesinden başka da çare görünmüyordu. çünkü grupta "muhteris hizipler" olsa bile, hakim hizipler yoktu. gerçi gazi, grupta bazı beyanlarda bulundu. fakat işi grup çalışmalarına bıraktı. o, işin ve an'ın, daha da olgunlaşmasını bekliyordu. hazırlığını tamamlayarak, çankaya'ya döndü. bazı arkadaşlarını da akşam için çankaya'ya davet etti...

    o gece çankaya'da ismet paşa ile milli müdafaa vekili kazım, eski kolordu kumandanlarından sinop mebusu kemalettin sami ve milli mücadelede kocaeli grubu kumandanı halit paşalar bulunuyordu. gazi, rize mebusu ekrem ve afyon mebusu ruşen eşref beyleri de yemeğe alıkoydu. işte bu yemektedir ki arkadaşlarına:
    "- yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz," dedi.

    hemen bazı tertipler alındı. bu arada ertesi günkü grup toplantısında kemalettin sami paşa'nın bir takrir vererek, gazi'nin gruba davet edilmesi ve duruma bir çare bulmasını istemesi de vardır. misafirler çabuk gittiler. gazi yalnız ismet paşa'yı alıkoydu ve hemen bir masa başına geçildi. 20 ocak 1921 tarihli teşkilatı esasiye kanununun bazı maddelerini tadil eden bir tasarı hazırlandı.
    ---

    29 ekim günü grup kabine üzerinde çözüme yine ulaşamaz. kemalettin sami bey atatürk'ü meclise davet ettirir. gazi, görüşlerini belirtmeden evvel bir saat müsade ister, öğleden sonra cumhuriyet teklifi verilir. görüşmelerde doğrudan kimse cephe almaz cumhuriyete, hatta çıkıntılık yapan genç muhalifler de bu tasarının yanındadır (sonuç olarak cumhuriyetin geleceğinde kendilerine görev düşeceğinden, bir kenara itilme korkuları bir şekilde tatmin edilmiş olur).

    yunus nadi (cumhuriyet gazetesi'nin kurucusudur. mazhar müfit kansu, erzurum'dan ölümüne kadar atatürk'le beraber, cilt 1, sf. 596):
    "- birinci türkiye büyük millet meclisi, teşkilatı esasiye ile şarkta yeni ve mühim bir devlet kurmuştur. birinci türkiye büyük millet meclisi'nin hangi ahval ve şerait içinde içtima ettiği malumdur. harbi umumi hitamından sonra, mondros mütarekesiyle devlet bir mütareke safhasına geçmiş fakat devletlerin bizimle imza edenler, daha mütarekenin imzası kurumadan bütün ahitlerini payimal ederek bizi parçalamağa teşebbüs ettiler. memleket taraf taraf işgallere uğradı, istanbul'un işgaliyle de suikastin hitam bulduğu kanaatinde idiler.

    türk devleti bu suikastlara karşı ankara'da bu meclisi aliyi kurdu. ve, türk milleti olarak, "ben varım" die dünyaya ilan etti. teşkilatı esasiye de türk milletinin hareketinin bir vesikasıdır. ve bugünkü zaferi temin eden heyet de tbmm'ne vücut veren türk milletidir.

    tbmm, tarihinde eşi nadir görülür bir harika ibda etmiştir. kendisinin masdarı olan milletinin azmiyle... teşkilatı esasiyeye merbutuz. fakat ikinci meclis, şimdiki tadilatı ile o esasatı teyit ve takviye edecektir.

    teşkilatı esasiye kanunu'nun aslının şerefi birinci meclise ait ise, ikinci meclis de takviye ile şeref bulacaktır. tadilatın birincisi, tbmm hükümetinin beynelmilel ünvanını tesbittir. meclis, hakimiyeti bila kaydü şart millete veren bir şekil hükümet kabul etmiştir ve onun için yaşamaktadır. bu şekli hükümetin adı, cumhuriyet'tir."

    ardından bir hoca da dine en uygun yönetim şeklinin cumhuriyet olduğu iddiasıyla biten konuşmanın ardından meclis "yaşasın cumhuriyet" nidalarıyla dalgalanır. osmanlı döneminde de nazırlık yapan abdurrahman şeref bey, konuşmasıyla işi özetler:
    "- hakimiyeti milliye, kayıtsız şartsız milletindir... kime sorsanız sonuç, bu, cumhuriyet demektir. doğan çocuğun adıdır. ama, bu ad bazılarına hoşgelmezmiş... varsın gelmesin."

    cumhuriyet tasarısı, oy birliğiyle kabul edilir.
    kabine üyelerinin tek tek seçilme meselesi de cumhuriyet tasarısıyla ortadan kalkıyor, cumhurbaşkanı'nın tayin ettiği başvekil, kendi bakanlar kurulunu oluşturup meclisin onayına sunacaktı artık.
    sorun gerçekten falih rıfkı'nın dediği gibi, ince politika teknikleriyle bir teslimiyete dönüştürülerek, oy birliğiyle halloldu.

  • her iş çıkışı sonrası, illa bi a101’e uğrar; öyle eve giderim. bugün de perşembe olduğundan uğrayayım dedim. bilgisayar kampanyasını biliyorum ve bana yâr olmayacağını bildiğimden, alma düşüncesine bile girmedim.

    neyse, salına salına yürürken, bizim çengelköy şubesinin depo kapısı, hemen arka taraftadır. şube müdürü, battaniyeye sarılmış iki kutu ile çıktı depodan. şöyle takip ettim çıkışını ve örtüyü açınca hooop iki adet lenovo bilgisayar :)

    şaşırdım mı? tabii ki hayır... sistem böyle maalesef. adalet, hak, görgü, ahlak, erdem... bunları “ucuzluk” markette bekleyip de üzmeyin kendinizi...

    tanım: müşteri alsın diye numunelik gönderilen kampanya ürününü, battaniye ile dükkandan çıkartan müdürlere sahip marketler zinciridir... fazlası var; eksiği yok...

  • liseyi bitirdikten sonra diplomayı almak için okula tekrar gidilir. diplomayı verme işi de tatile çıkan müdür yardımcısı yerine müdüre kalmıştır. öss türkiye derecesi olan bir arkadaş ve ortalama puana sahip bir arkadaş müdürün odasına girerler. müdür hangi üniversiteye girildiğini sorar ve ona göre diploma parası almayacağını söyler.

    m: söyle bakalım evladım nereye girdin?
    a1: istanbul iktisat hocam.
    m: çok güzel oğlum afferim, buyur diploman. peki sen nereye girdin?
    a2: odtü elektrik elektronik hocam.
    m: ankaradaydı di mi odtü?
    a2: evet hocam
    m: istanbul'a puanın yetmedi demek. neyse sağlık olsun seninki de fena değilmiş.

  • korelilerin misketten bir bok anlamadığını gördüğüm dizidir. 7 yaşındaki halimle hepsini üterdim. donlarına kadar alırdım pezevenklerin.

  • avrupa'dan bakınca nasıl bir ülke olarak görüldüğümüzün ibretlik tablosu. sorsan hakimler savcılar adaleti sana bana bırakmazlar.