hesabın var mı? giriş yap

  • türk halkı olarak genelde kullanılan bir cihazın bütün düğmelerini kurcalar, doğru yanlış kullanır, şayet bir sorun oluşursa kullanım kılavuzuna bakarız bu malum. klima kullanımında da durum bundan farklı değil. üstelik çalışan bir cihazın bozulmadan önce bakımını yaptırmak gibi bir alışkanlığımızın olmaması da cabası. diş ağrısı dayanılmaz seviyeye ulaşmadan dişçiye gitmemek gibi bir şey bu. "aman doktor çek şu dişi de kurtulalım" deriz ve her defasında da "bu kadar çürüyene kadar aklın neredeydi?" cevabını alırız.

    split klimalar adından da anlaşılacağı üzere birbirinden ayrılmış iki ünite, akışkanın dolaştığı borular ve bir miktar elektrik kablosundan oluşur. klimanın soğutma/ısıtma kapasitesine göre çekilen tesisattaki boru çapları ve kablo kesitleri farklılık gösterir. iç ünite, evaporatör adı verilen bir çeşit radyatörden oluşur. dış ünitede ise bu evaporatör'ün hacmine bağlı olarak kondenser bulunur.

    klima soğutma moduna alınıp çalışmaya başladığında, ayarlanan sıcaklık kaç derece olursa olsun içeriye üflediği havanın sıcaklığı, ortam sıcaklığının yaklaşık olarak 7 ile 10 derece altındadır. yani 18 dereceye ayarlanan bir klima 18 derece sıcaklıkta üflüyor, 24 dereceye ayarlanan ise 24 derece üflüyor diye düşünerek klimayı en düşük sıcaklığa ayarlamak yanlıştır. klimadan hasta olmanın sebepleri arasında bu şekildeki hatalı kullanım en üst sırada yer alır. çünkü içerideki sıcaklık düştükçe klimanın üflediği havanın sıcaklığı da düşer. 18 derece ortam sıcaklığında 10 derece hava üfleyen bir klimanın hasta etmesi kadar doğal bir durum yoktur.

    diğer bir hatalı kullanım şekli ise klimadan gelen soğuk havanın direk üzerinize gelmesidir. olması gereken, soğutma modunda çalışan klimanın kanatçıklarını mümkün olan en yukarıya bakacak şekilde ayarlamak ve tavana doğru üflemesini sağlamaktır. bu şekilde ayarlanan hava sirkülasyonu, yağmurlama adı verilen sisteme benzer bir şekilde soğutma yaparak rahatsızlık vermeyecektir. ısınan havanın yükseldiğini, soğuk havanın ise alçaldığını dikkate alacak olursak en sağlıklı yöntem bu oluyor zaten.

    üçüncü hatalı kullanım şekli klima fanının mümkün olan en yüksek devirde çalıştırılmasıdır. halbu ki günümüzde üretilen çoğu klimanın bu konuda otomatik seçeneği bulunur ve içerideki havanın sıcaklığına bağlı olarak ihtiyaca göre devir otomatik ayarlanır. özellikle inverter tip klimalarda ortam sıcaklığı istenilen sıcaklığa yaklaştığında o kadar yavaş döner ki, çalışıp çalışmadığını anlamanız için bir çakmak yakıp hava kanallarının önüne doğru uzattığınızda ancak anlayabilirsiniz. doğru olan da zaten budur. minimum devir, minimum sıcaklık değişimi, minimum ses...

    son olarak klimanın hasta etmesinin nedenlerinden biri de zamanında yaptırılmayan bakımlardır. klima çalıştıkça içerideki havayı üst taraftan çekerek önce bir filtreden, daha sonrasında evapotarörden geçirir. evaporatörün içerisinden geçen hava soğuyarak ortama verilir. bu esnada havada bulunan tozlar, partiküller ve mikroplar ne yazık ki filtreleme sistemine rağmen evaporatörün ızgaralarına ulaşarak orada yapışıp kalır. yapışan bu toz ve diğer şeyler bir süre sonra koku yapmaya da başlar. çünkü klima soğutma modunda çalışırken evaporatör her daim ıslaktır. bittabi ki nem, çeşitli organizmaların üremeleri için yeterlidir.

    bakımları zamanında*, ehil kişilerce yapılmış ve bilinçli kullanıcılar tarafından doğru şekilde kullanılan klimalar hasta etmezler. sonuçta klimalar da diğer teknolojik ürünler gibi insan hayatını kolaylaştırmak için icad edilmişlerdir. sen yanlış kullanırsan teknoloji buna ne yapsın?

  • o değil de basketbolcularla beraber laylalooooooo diye sıçrayan ntv spikeri* bir şey alamayacak. yazık lan.

  • babam ales sınav yerime bakmaya gidecektir...

    +kızım adını soyadını yaz da ver bana, listeden bulayım orda.
    -baba hadi adım neyse de, soyadımı ezberden bildiğini tahmin ediyordum.

  • adam torbayi 3 milyar yil sallamayi unuttugu icin bilimsel olarak dikkate alinmayacak bir deneydir.

  • öncelikle bu bir troll basligidir, lutfen altini doldurup gundeme sokmayin.

    ikinci ve daha önemlisi pkk ve ypg daha önce hiç olmadıkları kadar dünyada meşruiyet kazandılar erdogan sayesinde. erdogan cikip kobani düştü düşecek diye açıklama yaptığında bu teröristler isidli teröristlerle savaşıyordu. suriyeyi karistiranlarin başında gelen erdogan, pkk ve ypg'ye özgürlük savaşçısı sıfatı kazandiranlardan biridir. partizan kurtler ile erdogan bu sebeple bir madalyonun iki ayrı yüzüne dönüştü. altından kalkamayacaktin madem neden suriyeye müdahale ettin m ve oradaki ayrılıkçı kurtlerin ek.egine yağ sürdün?

    şu an ypg icin erdoganin varlığı en az esadin varlığı kadar önemli ve değerlidir. siz bu masalları zaten fikri degismeyecek olan anadolu comarlarina anlatin.

  • --- spoiler ---

    "yarın mahşer günü rabbim bana sormayacak mı eyyy khaleesi, sen yunkai'deki köle çocuklar için ne yaptın diye?"

    daenerys targaryen
    --- spoiler ---

  • iki talebe arasında geçmekte, ben bir büfede sosisli yerken geldiler, iyi ki geldiler.

    çocuk1: olm çok mutluyum lan.
    çocuk2: normal abi, sevgilisi olan sensin, gerçi kızda bıyık var...
    ç1: abi bak düşün bir kere, düşün, niye bıyıklı?
    ç2: neden olcak, epilasyon denen şeyi bilmediginden.
    ç1: olm öyle olsa bile ben mutluyum, düşünsene, kim benim sevgilime laf atar ki?
    ç2: haklısın ben atmazdım.
    ç1: tabii abi, çok çirkin, ben sevgilisi olmadan onu yolda görsem, ben de atmazdım ama gene de mutluyum, sevgilim çok çirkin, bıyıklı, kollarından kıl fışkırıyor ve içim rahat, kimse ona laf atmaz.
    ç2: lan iyi de kız kıllı?
    ç1: olsun, biri ona laf attı diye kavga etmek zorunda değilim, çünkü biliyorum, kimse laf atmaz ona...

    olm yemin ediyorum dönüp cocugun kafasını okşayasım geldi, bu nasıl bir iyilik lan... sosisli ağzımdan fışkıracaktı az kalsın... afferim.

  • başlatan kadınların tiplerini görünce bir erkek olarak sonuna kadar destekleme kararı aldığım kampanya.

  • hindistan'da gelin, basit bir toplama işlemini yapamayan damadı nikah masasında terk edip gitti.

    --- spoiler ---

    hindistan yerel basınında yer alan haberlerde, bir gelin, düğün sırasında "15 artı 6 kaç eder" diye sorduğu damadın 17 cevabını vermesi üzerine evlenmekten vazgeçti. damadın ailesinin ikna etmeye çalıştığı gelinin, evlenmeyi kabul etmediği, damadın eğitimi konusunda kendisini kandırdığını söylediği belirtildi. yerel polisinin, ailelerin düğünden önce birbirlerine verdikleri hediyelerin iadesine ara buluculuk ettiği kaydedildi. evliliklerin genellikle görücü usulü yapıldığı hindistan'da gelinle damadın, nikahtan önce birbirlerini tanıma şansı olmuyor.
    --- spoiler ---

    40 yapar deseydi belki kabul ederdi gelin.

  • ufacık esnaflık hayatında yapabileceği en büyük salaklığı yapmış kuruyemişçi. haydi yavrum soldan soldan.

    edit: şahsın kuruyemişçiyle bir bağlantısının olmadığı iddia ediliyor.

    yeni edit: şahsın kuruyemişçide dönüşümlü çalışan insanlardan biri olduğu da iddia ediliyor.

  • bahçeli'nin kebapçıları bölücü-terörist ilan etmesinden sonra vedat milor twitter'dan şu açıklamayı yapmıştı.

    "güncellemenin ardından kebap değerlendirme kriterlerim aşağıdadır:

    - zırhla mı çekilmiş?
    - kuyruk yağı var mı?
    - işletmeci bölücü mü?"

    bunun üzerine bahçeli'nin danışmanı yıldıray çiçek vedat milor'a

    "bugüne kadar "ne şiş yansın, ne kebap" hayat yaşayan vedat milor için değerlendirme kriterim:
    - dinlediğini, okuduğunu anlıyor mu?
    -muhaliflere kuyruk yağı mı olmak mı istiyor?
    - kebap yanında aşırı alkol mü aldı?
    @vedatmilor" şeklinde cevap vermiş.

    ilgili tweet linki

    ayrıca vedat milor'un okuduğunu anlayıp anlamadığının tespiti için kendisine ait vikipedia sayfasından alınan eğitimine ilişkin bilgiler şu şekildedir:

    "galatasaray lisesi'nden sonra boğaziçi üniversitesi ekonomi bölümü'nü yüksek şeref derecesi ile bitirdi. bir dönem londra ekonomi okulu'nda eğitim gördü. amerika'ya kaliforniya üniversitesi, berkeley'ne gitti, sosyoloji doktorası yaptı. 1986 yılında doktora tezi için bir yıl fransa'da kaldı. doktora tezi "planning and economic development in turkey and france: bringing the state back in", 1990 senesinde amerika'da, american sociological association tarafından senenin en iyi doktora tezi seçildi. doktorasını bitirip, askerliğini de tamamladıktan sonra dünya bankası'nda işe başladı. iki yıl süren görevinde bir süre de kemal derviş'le çalıştı. sonra brown üniversitesi'ne, sosyoloji bölümüne yardımcı doçent olarak girdi. princeton'da ınstitute for advanced study'ye davet edildi, bir yıl misafir öğretmenlik yaptı. stanford üniversitesi'nde hukuk okudu. ilk yüzde 10'a girerek bitirdi. aynı okulda doçent olarak çalıştıktan sonra bir ara bir şirketin hukuksal işlerine baktı. daha sonra georgia teknoloji enstitüsü'nde, öğretim üyeliğine başladı. milor orada politik ekonomi, istanbul koç üniversitesi'nde ise uluslararası ilişkiler dersleri verdi."

    viki linki

    vedat milor'un başarı ile bitirdiği okulları aynı cümlede bile kullanamayacak adamların, vedat milor'a sataşarak prim yapma çabası sizce de çok komik değil mi...