hesabın var mı? giriş yap

  • "hakemler olsun, federasyon olsun, saha dışında çok güzel sonuçlar alıyoruz ama beşiktaş'ın sahadaki başarıları yüzünden lider olamadık"ın kısa ifadesi.

  • atina havaalanından çıkış:

    polis: nereye gidiyorsun?
    ben: istanbul
    polis: hayır, bizans
    ben: hayır, istanbul
    polis: bizans
    ben: istanbul
    polis: bizans demezsen gidemezsin
    ben: istanbul.. baksana, sen istanbul demezsen buradan bir adım bile atmıyorum
    polis: hadi git
    ben: istanbul demezsen gitmiyorum
    polis:...
    ben:..
    polis: tamam tamam istanbul hadi git
    ben: özür dileyeceksin
    polis: tamam özür dilerim

  • bir gün bir genç sartre'ın yanına gider ve ona bir konuda fikrini almak istediğini söyler. taşrada yaşayan hasta bir annesi vardır ve paris'te üniversite okuma olasılığı. hangisini seçmeliyim diye sorar.

    sartre şöyle cevap verir,
    "sorunun ne olduğu kadar kime sorulduğu da önemlidir, sen bu soruyu gelip bana soruyorsan, almak istediğin cevap ve aslında yapmak istediğin şey bellidir."

    fikir almak isteyen insanın birçok farklı motivasyonu olabilir. ama benim en sık gördüğüm neden sorumluluğu paylaşma ihtiyacı. büyük bir karar almak, hata yapmaktan korkan bir insan için çok zorlayıcı bir dönüm noktası olabiliyor. okul seçimi, meslek seçimi, ilişkiye başlamak, ayrılmak, evlenmek, boşanmak gibi kararlar, 'ya yanlış kararsa' korkusu ile bir türlü alınamıyor. sonra bir bilenden fikir almak istiyor insanlar. oysa bir insanın herhangi bir kararı için tek bilen vardır, o da kendisi.

    bana bu dönüm noktalarında başvuran insan çoktur. 'femme hanım ne yapmalıyım' derler. oysa femme bir yerde doğmuş, bir yerde büyümüş, bir ailenin ferdi olmuş, bir okula gitmiş, bir çevresi olmuş, zevkine göre izlemiş okumuş, sevgili olmuş, ayrılmış, aşık olmuş, evlenmiş, kızmış, barışmış, affetmiş ya da affetmemiş bir kadın. hiç kimsenin evrensel doğruları haiz olmadığı gibi o da bunları bilmiyor. kendi hayatı için doğru olduğuna inandıklarını yapıyor. onların da doğru mu yanlış mı olduğunu kesin bilemiyor tabii çünkü kimse seçmediği yolun nereye çıkacağını tam olarak bilemez ama öyle ya da böyle, tercih ettiği yolun tadını çıkarmaya çalışıyor.

    birinden fikir almak istediğiniz zaman kimden ve neden fikir almak istediğinizi bir düşünün. çünkü kendi doğrunuzu bulmanın tek yolu içinize bakmaktır.

  • acil bi durum varsa polis çağırıyoz adamlar atlayıp geliyolar ya, bu hizmetin karşılığı. 0-1 km arası 20 tl, ondan sonra km başına 10 tl artıyor. şu an bu uygulama yok ama ben sayın devlete teklif ediyorum hem ek bir gelir olur hem de chp camileri ahır yaptı.
    güzel bir olay, incelenmeli..

  • şimdiye kadar yaptığım ama bu başlıktaki entryleri okuduktan sonra derhal son vereceğim eylem.

    zaten tüm davranışlarımı ekşi sözlükte yazılanlara göre şekillendiriyorum. geçen gün de tüm kısa kollu gömleklerimi ateşe verdim.

  • yaşam fikrinin insanları çıldırtmıyor oluşundan daha ilginç değildir. her an ölüme daha da yaklaşıldığı için her gün dünden daha iyi, yarından daha kötüdür. insanı rahatsız edecek olan şey, insana sıkıntı veren şey ölüm olmamalıdır. yaşıyor olmak, tüm sıkıntıların kaynağıdır.

    heinrich heine der ki;
    "uyku iyidir. ölüm daha iyi. ama en iyi şey aslında hiç doğmamış olmaktır."

  • bir umut ve iyimserlik uzerine kurulu savunma mekanizmasi.
    kiza cikma teklif edilmi$, takilma teklif edilmi$, yatma teklif edilmi$, her ne teklifi edilmi$se edilmi$tir. eger burada net bir "- hayir olmaz..." yaniti alinmami$sa, her sinyal, her kelime, her tavir, her mimik hayra yorulur.

    "- ne oldu abi, tamam mi i$?"
    "- bir du$uneyim dedi, $a$irdi biraz galiba..."
    "- o ooo, tamamdir hocam, yenge hayirli olsun, oyle du$unucem falan dediyse tamamdir."

    "- nasil baba konu$tun mu kizla dun?"
    "- hiii konu$tum, ben seni arkada$ olarak goruyorum ama sen iyi bir cocuksun" dedi.
    "- o bitmi$tir tamam, iyi cocuksun dediyse bitmi$tir."

    "- sinemada yav$adin mi lan kiza, tuttun mu elini falan, tutabilir miyim falan dedin mi, efendi yapsaydin?"
    "- ooo kolumu sirtina attim, oyle izledik, cok guzeldi."
    "- guzel, yakinda yersin sen o kariyi bitti bu i$, kolunu attiysan tamamdir."

    "- dun cikma teklif ettim elif'e olm, elektriklenme var, gel olsun bu i$." dedim.
    "- eee o ne dedi?"
    "- benim ciktigim ve sevdigim bir cocuk var dedi..."
    "- oooo tamam o zaman, hemen oyle dediyse ondan ayrilip sana gelecek demektir ivedi olarak." (bkz: oha)

  • geleceğe dönüş serisi çocukken en sevdiğim filmlerdi. televizyonda çıktığı zaman asla kaçırmazdım. aşağı yukarı senede üç defa da izlerdim baştan sona. bu aralar tabi bu kadar sık değil ama senede bir, tüm seriyi izlemek gibi bir alışkanlığım var hala.

    çocukken o aksiyona, doktor'un çılgınlıklarına, patlayan amfiye, uçan kay kaya ve tabi delorean'a bayılıyordum. ancak yıllar geçtikçe filmin senaryosu daha çok ilgimi çekmeye başladı. çünkü arka planda çok iyi işlenen iki adet karakter dönüşüm hikayesi vardı. bu da filmi yapan ekibe baktığınızda hayli ilginç bir durum aslında.

    çünkü bu filmin yapımcı koltuğunda steven spielberg var. ki kendisinin aile için hazırladığı aksiyon filmlerine (özellikle indiana'ya) baktığınızda dramanın temelinde yatan karakter değişiminin burada olmadığını görürsünüz. mesela indiana, mısır'a gider ancak oradan geldiğinde "mısır hakkında çok şey öğrendim ve bu da beni insan olarak değiştirdi." demez. indiana filmin başında da sonunda da hep aynı kişidir.

    bu seri de aynı mantık ile ilerlemeye müsait aslında. doctor ve marty'i türlü maceralara atıp karakter anlamında hiçbir değişiklik yapmasalar da bir itirazımız olmazdı. ancak bu filmin yaratıcıları üç filme yayılan müthiş bir çalışma ile hem karakterleri derinleştirmişler hem de karakterlerin yaşadıkları olaylar ile nasıl değiştiğini adım adım göstermişler. şimdi biz de bu entry'de marty ve doctor'un değişim öyküsüne ve serinin hangi mekanikleri kullandığına bakacağız.

    --- spoiler ---

    ilk önce bu arkadaşlık nasıl kuruldu ona bakalım. çünkü ortada uyumsuz görünen iki insan var ve bu karakterlerin nasıl bir araya geldiği bir merak konusu. bu sorunun cevabını da filmin yaratıcılarından bob gale vermişti daha öncesinde. gale açıklamasında "marty'e küçükken sürekli doctor'un kaçık, tehlikeli ve uzak durulması gereken bir insan olduğu söylendi. marty de bunun sebebini merak etti ve 13-14 yaşındayken doctor'un laboratuvarına girdi. orada gördüğü şeylerden çok etkilendi. doctor bunu görünce genç bir insanın bilime ilgi duyması hoşuna gitti ve einstein'a bakması ve deneylerde kendisine yardımcı olması için marty'e yarı zamanlı iş verdi. çünkü aslında iki karakter de kendi çevreleri tarafından dışlanmış insanlardı. dostlukları da bu nedenle başladı." demişti.

    bu toplumdan dışlanma konusu da doctor'un dönüşümünün temeli zaten. öncelikle örnekler ile genel olarak doctor karakterine bakalım. doctor üçüncü filmde anlattığı üzere küçükken jules verne okumuş ve bu nedenle bilim adamı olmaya karar vermiş bir insan. ilk filmin başında da gördüğümüz gazete kupürlerinden birinde doctor'un battığı yazıyor. buradan anlıyoruz ki muhtemelen doctor zengin bir aileden geliyor ancak yalnız bir çocukluk geçirmiş. bunun sonucunda da jules verne'nin anlattığı karakterlerden biri olmayı hayal etmiş hep. ancak bu konuda genel bir başarısızlığı var çünkü 1955'te zaman makinesini gördüğü zaman sonunda çalışan bir şey icat ettim diye seviniyor.

    doctor'un ne kadar yalnız ve takıntılı olduğunu clara ile başlattığı ilişkide de görebiliriz. hatırlarsınız üçüncü filmde doctor vadiye doğru giden clara'yı kurtardığı zaman da ondan etkileniyor ancak asıl aşık olma nedeni clara'nın da jules verne sevmesi. normalde arkadaşları olan bir insanın benzer zevkleri ya da uğraşları olan tanıdıkları vardır. ancak doctor yalnız bir insan olduğu için jules verne'den bahsetmek bile onu etkilemeye yetiyor.

    buraya kadar yazdıklarım doctor'un başlangıçta nasıl bir insan olduğunu anlatmaya yeter sanırım. ancak doctor hayatına böyle devam etmiyor çünkü marty'nin gelişiyle yalnızlığı son buluyor.

    marty ile ne kadar yakın olduklarını anlamak için de şu örneklere bakabiliriz. ilk olarak doctor her ne kadar yaptığı şeyin heyecanından umursamasa da aslında zaman makinesinin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor. ki makine biff gibi birinin eline geçtiğinde sonuçların ne kadar kötü olacağını da gösteriyor bize seri. ancak doctor, elinde bu kadar riskli bir şey varken bile marty'e zaman makinesinin tüm çalışma prensibini anlatıyor. ki bu da ona ne kadar güvendiğini gösteriyor zaten.

    karakterlerimizin birbirleriyle ne kadar yakın olduklarını gösteren bir mizansen de bu sahne bitmeden görülebilir. hatırlayacaksınız doctor ilk önce einstein'ı delorean'a bindirip 1 dakika geleceğe gönderiyordu. bu sahnede doctor arabayı otoparkın sonuna çekip gaz veriyor. bu sırada elinde kamera olan marty arabanın önünden çekilmek için bir iki adım atıyor. bunu fark eden doctor da ona bakıyor ve marty eski yerine geri geliyor. burada doctor'un bakışlarında "sen bana güvenmiyor musun?" ifadesini, marty'nin deneyin başarısız olacağını düşünse de doctor'u tek arkadaşı olarak kırmamak için yerine döndüğünü görüyoruz. bu sahne de bakışarak anlaşabilecek kadar yakın olduklarını söylüyor bize.

    bu yakınlık sayesinde marty, doctor ile insanlar arasında ilk köprü oluyor. zaten clara'ya aşık olmasına neden olan olaylar zincirini de marty başlatıyor. mesela clara'yı kurtarmadan önce marty bir kadına aşık olduğunu nasıl fark ettiğini anlatıyor doctor'a. bu da doctor'un clara'ya karşı daha açık fikirli olmasını sağlıyor. zaten doctor, bir aile kurduğunda ilk gelip marty'i ziyaret ediyor.

    marty sayesinde doctor, takıntılı ve yalnız halini bırakıp bir arkadaş ediniyor. mesela ilk filmde marty'e seni 30 sene boyunca özleyeceğim diyordu. ki bu da gerçekten o 30 yıl boyunca hiç arkadaşı olmayacağına işaret ediyor. ayrıca üçüncü filmde 1955'teki doctor 1885'teki "geleceğinin" marty'e yazdığı mektubu okuyunca "bunu ben mi yazdım?" diyordu çünkü böyle bir arkadaşı olabileceğine inanmıyordu. arkadaşı olup insanlar ile arasındaki duvarı yıktıktan sonra da karşısında clara'yı buldu zaten. bu filmdeki ilk karakter gelişimi.

    filmdeki ikinci karakter değişimi ise marty üzerinden anlatılıyor. marty'nin aslında doctor'un laboratuvarına girmesi pek tesadüf değil. çünkü muhtemelen birileri marty'e girmezsen "tavuksun" dedi. o da girmeyi kabul etti. çünkü marty'nin iflah olmaz bir kendini kanıtlama çabası var. zaten başına ne gelirse bu yüzden geliyor.

    bu kendini kanıtlama isteği nereden geliyor derseniz ilk filmdeki orijinal aileye bakabilirsiniz. ailenin bu versiyonunda george mcfly, amiri olan biff tannen tarafından eziliyor. kendisini gördüğümüz ilk sahnede biff george'un arabasını çarptığını, hasarı ödemeyeceğini söylüyor. ayrıca kendi hazırlaması gereken raporu hazırlatmak için george'a baskı yapıyor. marty'nin ailesiyle ilgili sorunu burada da bitmiyor. gençken güzelliğiyle bir nesli kendisine aşık eden lorraine, yaşı ilerleyince baya alkolik olmuş. ayrıca muhtemelen george ile yaptığı evlilikte mutlu değil çünkü son mutlu anısı olan dans gecesini tekrar tekrar anlatıyor. burada marty'nin kardeşleri hakkında pek bir detay göremiyoruz ancak ikisinin de başarısız ve mutsuz göründüğünü söyleyebiliriz.

    böyle bir aile ortamı olduğu için marty'nin öncelikli çabası babasına benzememek. bu nedenle korkak olarak gördüğü babasının aksine atılgan ve cesur olmaya çalışıyor. ancak bu genel öz güvensizlikten çok kurtulabilmiş değil. çünkü ilk filmin başında gördüğümüz üzere bir müzik kaydı hazırlamış. ancak reddedilme korkusuyla bunu kimseye gönderemiyor. birileri tarafından korkak olduğu ima edilince de kontrolünü kaybediyor.

    bu huyu da bizi ikinci filmde gördüğümüz geleceğe gönderiyor. bu filmde öğrendiğimiz üzere marty arabayla kaza yapmış. ondan sonra da gitar çalmayı bırakmış ve mutsuz bir şekilde hayatını sürdürüyor. burada önemli olan soru şu. doctor geleceğe gidip marty'nin oğlunu kurtararak zamanın akışını bozmayı kabul ediyor da neden 1985'te yaşanacak kaza konusunda marty'i uyarmıyor? çünkü mesele aslında kazadan ibaret değil. buradaki asıl mesele marty'nin huyu. çünkü doctor biliyor ki bu kazadan kurtarsa bile marty bir şekilde başını belaya sokmaya devam edecek. mesela 1885'e gittiklerinde seamus, ona marty adında bir kardeşi olduğunu ancak karıştığı bir kavga sonucu öldürüldüğünü söylüyor.

    bu nedenle ikinci filmde 2015'e gitmelerinin asıl amacı marty'e, eğer değişmezse nasıl bir hayatı olacağını göstermek. çünkü özellikle üçüncü filmde çok kere söylemelerine rağmen marty bu konuda biraz inatçı. ancak doctor'un görmesini sağladığı şeyler ve seamus'un konuşması sayesinde marty karakter olarak dönüşüm geçiriyor ve biff ile düelloya girmiyor. 1985'e döndüklerinde ise asıl büyük kararı verip flea ile yarışmıyor ve hayatını mahvedecek kazayı yapmıyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak evet film bunlara dikkat etmeseniz bile hala çok eğlenceli. ancak arka planda yaşanan bu değişimi adım adım görmek de filme ayrı bir keyif katıyor bence. mesela marty'nin sürekli başını belaya sokması 2015'teki halini görünce daha bir anlam kazanıyor. ya da doctor, clara ile dans etmeye başladığında anlıyorsunuz ki bu yalnız geçen çok uzun bir zamanın sonu. o yüzden ayrıca keyif veriyor bu durum. evet delorean çok güzel, doctor çok eksantrik, marty çok cool. ama filmin anlattığı dönüşümü de göz ardı etmemek gerekiyor sanırım. çünkü burada da çok güzel bir çalışma var.

  • hayatımın ilk otuz senesi, çocukluğum dahil perpada geçtiğinden hakim olduğum mimaridir. beni perpanın neresine bırakırsanız bırakın gözlerim kapalı bile yolumu bulurum. burada oturup size uzun uzun anlatırdım perpa mimari mantığını, nerede olup nereye nasıl gidebileceğinizi falan filan ama inanın bir işinize yaramaz. siz zaten on yılda bir oraya giden insanlarsınız. on yılda bir kaybola kaybola yolunuzu bulun daha iyi. ha sen gene de anlat, biz işimize yaramayacak saçma sapan şeyleri bile merak ediyoruz diyorsanız, boş vaktimiz bol diyorsanız peki.

    efendim perpa ticaret merkezi dediğiniz yapı iki bloklu 13 katlı bir yapıdır. bu yapı a ve b olmak üzere iki blok şeklindedir. birbirinin tam simetriği iki blok yanyana düşünün ve ortasında uzun bir koridor ve asansörler var. sekizinci kattan düz girdiğinizde siz tam o iki blok arasında kalan uzun koridordasınız, sağınıza dönünce a blok solunuza dönünce b blok. 2-5-8-11-13 katları ana katlardır. diğer katlar tali katlardır. yük asansörleri dışındaki asansörler sadece ana katlara gider. yük asansörleri tüm katlara gider. aynı zamanda bu katlar ve bloklar kendi içlerinde dört avluya bölünmüştür. kısaca resmetmek gerekirse perpanın mimarisi şu şekildedir;

    görsel
    (14. kat teras katı, resmi daha ham ve daha anlaşılır olduğu için diğer katlar yerine paylaştım. uzun zamandır kapalıydı. sadece ck elektrik ve yönetim ofisleri var diye biliyorum. restoranlar kapanmış.)

    bu gördüğünüz dört avlunun ortasında bir ana avlu/alan vardır. her avlunun ortasında büyük bir boşluk ve avluların ortak avlusunun ortasında daha dev bir boşluk hayal edin. ve bu avluların birer asansörü olur sadece ana katlara giden. avlular ortasında bulunan ana avlunun ise dört asansörü olur gene ana katlara giden. a bloktan b bloka geçiş yapmak ana katlardan mümkün ama tali katlardan mümkün değil. çünkü tali katlar asma kat gibi dizayn edilmiş. örneğin a blok 12. kattan b blok 12. kata geçilmez. önce a blok 13. veya 11. kata geçeceksiniz sonra b bloka geçeceksiniz ve sonra tekrar 12. kata geçeceksiniz. ana katlarda(2-5-8-11-13) bir yer arıyorsanız kaybolmanız daha zordur.

    her katın en uç köşeleri tuvaletlerden oluşur. bu tuvaletler bir kat erkek bir kat kadın şeklinde gider. yani kuzeydoğu köşesinde bulunuyorsunuz diyelim. 13. kat erkekler tuvaleti ise aynı köşede bir alt kata indiğinizde 12. kat kadınlar tuvaletidir, 11. kat tekrar erkekler, 10. kat tekrar kadınlar şeklinde gider. tuvaletlerin hemen yanında büfeler bulunur. her katın köşelerinde tuvalet olduğu gibi büfe de vardır yani. bu büfelerden birini bulduysanız sevinin çünkü büfeciler ve servis elemanları numaraları ve adresleri en iyi bilenlerdir. sizin kaybolduğunuz bu yerde gözleri kapalı sipariş dağıtırlar. beş bin küsur dükkanlı bir binadan bahsediyoruz yani.

    diğer önemli bilgilere gelirsek bankaların hepsi ana katlarda ana avlularda bulunurlar. en işlek kat sekizinci kattır, restoranlar 13. katta sıralı biçimde bulunur. istisna bir iki restoran hariç. en alt üç kat otopark katıdır, o katların yarısı otopark yapılmıştır. diğer yarısı aynı şekilde dükkandır. 1-4-7 ve 10. katlar araç ile girilebilen katlardır. hani arkadaşın bir kat indim otoparka geldim bir kat daha indim ofisler çıktı dediği katlar bunlardır. bunlar mal indirip bindirmek kolay olsun diye üç katta bir araca uygun katlar yapılmıştır. buralardan direkt aracınız ile binaya girebilirsiniz. ilk yarım saat otopark ücretsizdir ama sonra para alırlar ona göre.

    edit : atladığım iki nokta daha ekleyeyim. her katta dört çay ocağı vardır her blokta. bu çay ocakları da adres sormanız için en ideal yerlerdendir. çay ocaklarının yanında yük asansörleri mevcut ama kullanın kimse karışmıyor. ayrıca avluların ortasında asansörleri buldunuzsa tam yanlarında dükkan numaralarını dahi gösteren haritalar var. evet harita da karışık ama tek başınıza kaldıysanız yardımı dokunabilir.

    a blok ve b blok şeklinde bölünmesinin sebebi perşembe pazarı esnafı buraya taşınırken kooperatife arsayı belediye veriyor. karşılığında bir blok belediye alıyor bir blok kooperatif. belediye dükkanlarını satınca iki ayrı yönetim oluşmuş oluyor. b blok ve a blok yönetimi ve bunların bağlı olduğu üst yönetim.