hesabın var mı? giriş yap

  • şöyle bir örnekle açıklayalım:
    1-0 yenseniz düşme potasından çıkacağınız ligin son maçında, hiçbir iddiası bulunmayan rakibinizden 5 gol yemişken hakemin 18 dakika uzatma işaret etmesidir majör depresyon.
    maç 5-0dır ve önünüzde daha 18 dakika vardır. top çevirseniz zaman geçmez, takımınız 9 kişi kalmıştır ve şeref golü atmanız veya 3 gol daha yemeniz arasında da bir fark yoktur. “bitse de gitsek” diildir yani majör depresyon “lütfen bitsin artık”tır. sahada öylece dolanırsınız ve hakem son düdüğünü çalmak bilmez. çaldığında artık 2. ligde olacaksınızdır. sahadan çekilmenizi engelleyen abuk kuralların içinde öylece son düdüğünü beklersiniz. bazen rakip takım 6.ya 7.ye gider, bazen tenezzül etmezler santraya gitmeye..
    taraftarlarınız ise 3. golde çoktan stadınızı yakmış ve çıkıp gitmiştir.

  • hatay'da enkazdan kurtarılan irem'in bacağı çok ciddi durumda. kangren olmak üzere. eğer o seviyeye gelirse bacağı kesilmek zorunda olacak. hatay ve çevresinde hastane ve doktor bulamıyor. ve bacağı o halde enkaz ortasında bekliyor. lütfen yardım edin bu kızın bacağı kesilmesin.

    (bkz: edit) görsel
    ilgili kişiyle yazışma görselini ekledim. lütfen başlık altına yazıp destek verelim.
    (bkz: edit) kızın bulunduğu tam konum. görsel

    (bkz: edit) arkadaşlar müjdeli haber geldi. ibb irem'e ulaşmış . bir depremzede kızımızın bacağını kurtardık. tüm ekşi sözlüğe ilgisi ve desteği için çok teşekkür ederim. gelişmeleri editleyeceğim.

  • 2011 yılında çıkan bedelli kararı sonrası varını yoğunu ortaya koyup, yetmediyse kredi çekip 30bin tl'ye bedelli askerlik yapan efsane nesildir.

    ancak acı olan, tam üç yıl sonra torunları neredeyse yarı bedele 18bin tl'ye bedelli askerlik görevlerini yerine getirmişlerdir.

    olum dedik o kadar telefon çıkar çıkmaz alınmaz, fiyatı düşer. biraz bekleyecektiniz, kıpır kıpırsınız aq :)

  • yönetmenliğini lewis milestone'un yaptığı, lew ayres, louis wolheim, slim summerville, john wray ve raymond griffith'in başrollerini paylaştığı, 1930 yapımı, erich maria remarque'nın romanından uyarlanmış, 140 dakikalık, iki oscar ödüllü (en iyi film, en iyi yönetmen), siyah beyaz film.
    bu film sesli sinema döneminin gerçek anlamıyla ilk klasik filmidir ve ilk savaş karşıtı filmdir.
    erich maria remarque'ın romanından uyarlanan bu film büyük savaş sırasında bir grup genç alman gönüllüyü anlatmaktadır.

    --- spoiler ---
    iyimser, vatansever gençlerin, siperlerde hayatın grotesk iğrençlikleriyle yüz yüze gelip savaşın yol açtığı anlamsız tahribatın boyutunu kavramaya başladıkça romantik hayalleri yerle bir olur, idealistlikleri kaybolur.
    bir düşman mermisiyle öldürülmeden bir saniye önce bir kelebeğe dokunmak için elini uzatan askeri gösteren son sahne hala sinemanın en canlı ve unutulmaz görüntülerinden biridir.

    --- spoiler ---

    savaş sırasında bir çok ülkede yasaklanmış lan bu filmin en güçlü yanlarından biri de mutlu son bekleyen seyirciyi ters köşeye yatırmasıdır. çünkü savaşta mutlu son olmaz.
    o yıllardaki sinema seyircisinin unutmayı, kaçmayı arzuladığı bir dönemde böyle bir konuyu ele almak hollywood için gerçekten cesaret işi. film zamanına göre teknik açıdan çok etkileyici. sesli filmin yeni başladığı dönemde, cihazlar çok ilkelken yönetmen lewis milestone ilk olarak büyük bir vinç kamera kullanarak insanların savaştığı ve öldüğü çamura ve kana bulanmış siperlerin panoramik görüntülerini çekmiş. sonuçta ortaya çıkan, siper savaşının son derece gerçekçi bir görünümüdür ve ancak stanley kubrick'in 1957'de çektiği paths of glory filminde aynı gerçekçi etki sağlanabilmiştir. filmin görünürdeki yıldızı, filmden bir yıl önce the kiss'de oynamış olan lew ayres'dir. o sırada henüz 21 yaşındaydı ve ikinci dünya savaşı sırasında vicdanen savaşa karşı olduğunu açıklamasıyla başarılı kariyeri sona erdi.
    (bkz: idealizm bitti, artık yalnızca çaresizlik, yenilgi ve ölüm var)