hesabın var mı? giriş yap

  • hırsızlık, cinayet, tecavüz mahkumu adi suçluların bulunduğu hapishane koğuşlarında pek bulunmazlar.
    ancak siyasi suçluların koğuşlarında bol miktarda bulunurlar diye tahmin ediyorum.

  • ağzındaki takma dişleri unutup denize giren annemin, takma dişleri denizde düşürmesi. yarım saat aradıktan sonra dişleri bulamamız. yüzmeye devam edilmesi.

    bir saat sonra babamın ayağına bir şey takılması. oğlum dibe dal ayağımın altındaki al demesi. dibe dalıp annemin dişlerini görmem. ve babamın efsane esprisi:

    ''şu kadının çenesinden bi kurtulamadık.''

    seni seviyorum baba.

  • bundan tam 9 ay evvel, benim de başıma kadıköy evlendirme dairesi'nde gelen şey..

    hem de nasıl biliyor musunuz?
    nikah başlayacak, salon tıklım tıklım, abim elinde kamerayla içeri girip beni çekecek.. ağzı 5 karış mutluluktan, kardeşinin nikahını izleyip kaydedecek diye..
    haber geliyor bana, "içerde biri var kameralı sokmayız" diyorlar..
    "nasıl sokmazsınız abimi" diyorum, "kamerayla giremez" diyorlar..

    bakın bu muhabbet, ben evet demeden 5 dakika önce arka odada nikah memuru önünde gerçekleşiyor.

    adamlar "sokamazsın kardeşim! ya parasını verirsin ya da çektirmeyiz" diye üstüme yürüyor.
    "ulan ben sizden böyle bir bilgi aldım mı sokamayız diye? para vermek zorundamıyım şu halimde size" diye diretiyorum..

    adamlar bağırarak "çektirmeyiz" diyerek merdivenlerden yukarı çıkıyor ve ben bu esnada arkalarından laf atıyorum.. durduğum yer, nikah masasının arkasındaki kapı.. yani kapı açıldığı anda tüm davetlilerin karşısına çıkacağım.

    sinirden yüzüm kıpkırmızı, elim ayağım titreyerek kapıdan çıkıyorum.
    masaya oturuyorum.
    "evet" derken yüzüm o kadar eblekleşmiş ki, eşim bile "neden bu kadar üzgün evet" dedin diye üzülüyor..

    bağırış çağırış en mutlu anlarımdan birini sktiler.
    sizin rantınıza da paranıza da yazıklar olsun.

    yıllar sonra ekleme: nikahımıza dair düzgün video kaydımız yok.

  • kısa zaman önce rolex’in yarattığı imajı herkesin bilmediği bilgileri paylaşarak anlatmıştım (bkz: #75168415) şimdi de patek philippe’in neden dünyanın en pahalı saatlerini sattığını ya da patek’lerin müzayedelerde neden rekorlar kırdığını az bilinen bir örnekle size anlatayım.

    bildiğiniz üzere audemars piguet 1972 yılında royal oak modelini tanıttı ve yüksek saatçiliğin bugüne kadar ürettiği en karakteristik modeli lanse etti. asyadan gelen quartz saatler piyasadaki mekanik saatlerin tahtını sarsacak mı sorunu ortada dolanırken audemars piguet mekanik saat üreticilerinin kaderini değiştirdi ve bugün hala faal kalmalarını sağladı. peki audemars piguet ne yaptı? 70’lerde quartz saatler makul fiyatları ve çeşitliliğiyle piyasayı avcunun içine alırken royal oak modeli yüksek saatçiliğin gerçekte ne olduğunu bütün herkesin suratına çarptı. gerald genta denen adam (bu ismi bilenler unutmaz ama ilk kez duyanlar dikkat kesilsin çünkü yazının ilerleyen bölümünde patek philippe’e geçiş noktamız gerald genta olacak) royal oak’un tasarımcısıydı, çelik ve sekizgen bir kasa tasarladı, içine de mavi ve üzerinde dörtgen figürler olan (ki buna tapisserie deseni denir) bir kadran yerleştirdi. ardından bu basit ve sade tasarımı tam quartz’ların egemenliğinin geliştiği bir dönemde çok yüksek fiyattan satmaya başladı, üstelik bu saat altına oranla değersiz sayılabilecek çelik bir kasaya sahipti. ilk başlarda satışlar istenildiği gibi olmadı fakat italya pazarı royal oak’u bir anda ünlü ederek hem audemars piguet’yi hem de yüksek saatçiliği kurtardı. royal oak’tan sonra spor-çelik diye bir kavram literatüre yerleşti, vacheron constantin 222, girard-perregaux laureato ve patek philippe nautilus spor-çelik teriminin devamı niteliğindeki modeller oldu. ancak bunlar arasında nautilus farklıydı ve bunun sebebi de patek philippe oluşuydu. şimdi de size yine az bilinen bir yüksek saatçilik sırrını veriyorum: royal oak’u bir gecede tasarlayan gerald genta’nın nautilus’u tasarlaması daha da kısa sürdü. 1975 yılında gerçekleşen basel fuarı öncesinde (bugün patek philippe, rolex, omega gibi markaların yeni modellerini tanıttığı baselworld o dönemlerde basel fuarı olarak biliniyordu) gerald genta tesadüf eseri patek philippe yöneticileri ile aynı otelde konaklıyordu. genta, fuar öncesinde otelin restoranında tek başına kahvaltsını yaparken gözü patek philippe yöneticilerinin kahvaltı yaptığı masaya takıldı, o anda garsona seslenerek bir peçete istedi ve o meşhur nautilus modelini cebinden çıkardığı kalemle peçetinin üzerine ilk kez çizdi. tek gecede tasarlanan royal oak ve yaklaşık 10 dakikada bir peçete üzerine çizilen nautilus! ertesi yıl yani 1976’da ise nautilus basel fuarında tanıtıldı. genta tarihin gördüğü en büyük tasarımcılardan biriydi. bu noktada bana patek philippe’in imajından bahsedecektin ne oldu diyebilirsiniz; hemen anlatayım: genta verdiği röportajda o anı şöyle anlatmıştı “nautilus sıradan ya da bana ait bir tasarım değil, o patek yöneticilerinin yani patek philippe’in gerçek yüzü.” nautilus’a dikkatle bakarsanız saatin muadillerinden kolayca ayrıldığını görebilirsiniz, tasarımın üzerinden amiyane tabirle bir zarafet akıyor, ne royal oak kadar agresif ve sportif, ne 222 kadar klasik ne de laureato kadar basit. gemi lombozlarından esinle dizayn edilen kasa ve yatay mavi çizgili kadran kendine has bir havaya sahip, sanki patek philippe yazısını kadrana yerleştirmeye gerek bile yok. işte patek’in imajı burada ortaya çıkıyor, patek philippe’i magnum opus olarak düşünün, yaratılan en güzel şey gibi algılayın onu marka böyle hissetmeniz konusunda size zaten yardımcı oluyor. zarafet patek philippe’in en büyük değeri zarafeti satın alamazsınız doğuştan sahipsinizdir ya da değilsinizdir tüm olay bu. patek yüksek saatçilikte kutsal kase kadar değerli bir marka ve yeri diğerlerinin çok çok ötesinde. o yüzden de kendine istediği değeri biçebiliyor. kutsal kaseyi elinde bulunduran kişinin ona nasıl bir fiyat biçeceğini tahmin edebiliyor musunuz?

    (not: patek’lerin müzayede rekorlarına da değinecektim ama vakit geç oldu ondan da bir ara bahsederim)

  • conium maculatum. türkçe'de ağuotu da denir.

    1-2 metre boylarında, büyük yapraklı ve yayvan çiçekli zehirli bir bitkidir. hekimlikte, ağrı ve spazm giderici olarak kullanıldığı gibi, siyatik, tetanoz, epilepsi gibi hastalıkların tedavisinde de kullanılır (coniine etken maddesiyle). alkoloid içeren bitkiler sınıfındandır (çay, kakao gibi)

    ortaçağda; idam cezasını infaz etme yöntemlerinden de biriymiş, baldırandan yapılan zehri içirmek.

    ayrıca abd'de, ötenaziyi savunanlar tarafından kurulan bir derneğe de baldıran derneği adı verilmiştir.