hesabın var mı? giriş yap

  • maç sonrası röportajında "2 pozisyon gaçırdım gafam ordaydı sonra zor olanı yaptım gene" minvalinde bir şey söyledi ve ardından "burdan altuğ abiye, gomşum, selam gönderiyorum. gol atacağımı söylemişti." diye ekledi. altuğ ebini yesinler senin.

  • jamaika'da ortaya çıkmış ve sonrasında ingiltere ve abd'de farklı farklı dönemlerde yeniden canlanmış, şimdilerdeyse eski popülaritesinden çok uzak ve az sayıda grup tarafından icra edilen eğlenceli bir müzik türü.

    türü tanımamızı sağlayacak en belirgin müziksel özellik, bir 4'lük notayı "8'lik sus/8'lik çal" şeklinde bölen gitar ritmidir. bu ritim aslında ska'nın geleneksel ritmidir ve türün üç döneminde de karşımıza çıkar. ska müziğini oluşturan diğer müziksel bileşenler bu ritmik yapı üzerine kurulur. bu müziğin karakteristik özelliklerinden bir diğeri de saksafon, trombon ve trompet gibi üflemeli çalgıların kullanımıdır.

    ska, aslen jamaika'nın geleneksel tınılarından biridir. jamaika'yı kasıp kavuran (bkz: reggae) fırtınasından önce ortaya çıkan, hatta reggae türünün temellerini atan bir müzik türüdür. türün adada geçirdiği süreç literatürde birinci dalga ska olarak adlandırılır.

    birinci dalga döneminde icra edilen ska müziği; jazz, blues, swing, r&b gibi türlerin etkisindedir. 1950'li yıllarda amerika'dan bu müzik türlerinin plaklarını getirip meydanlarda düzenledikleri eğlence ortamlarında çalan jamaikalı müzisyenler, 50'lerin sonlarına doğru bu türleri kendi müzikal aksanlarıyla yorumlamaya başlamışlar ve böylece ska müziği ortaya çıkmış. (bkz: skatalites) (bkz: prince buster) gibi usta isimler türün bölgedeki ilk temsilcileridir.

    ancak ülkece benimsenen bir tını olmasına rağmen ska'nın adadaki macerası çok uzun sürmemiş. toplumun ve ska müzisyenlerinin (bkz: rastafari) topluluğunun yaşayış biçimlerinden etkilenmesi, bu erken sonun en önemli sebeplerinden biri olarak gösterilir.

    jamaika'nın 1962'de ingiliz sömürgesinden kurtulmasında önemli payı olan rastafariler, bu şekilde ülkede sevilen ve kitleleri peşinden sürükleyen bir topluluk hâline gelmişler. rastafarilerin yoğun marijuana kullanımından etkilenen ska müzisyenleri, 60'ların ortasında birbirini takip eden yoğun sıcaklıkta birkaç yaz mevsimi de geçirmeleriyle birlikte daha düşük tempolu müzikler icra etmeye yönelmişler ve ska müziği yerini (bkz: reggae) (bkz: rocksteady) gibi türlere bırakarak adadaki serüvenini tamamlamış ve birinci dalga ska dönemi bu şekilde son bulmuş.

    ikinci dalga ska ingiltere'de patlamış. ingilizler, ingiltere'ye göç eden jamaikalılar sayesinde ska müziğini yavaş yavaş tanımaya başlamışlar. ancak türün ingiltere'de icra edilmesi 70'lerin sonlarını bulmuş.

    70'li yılların başlarında ingiltere'de artan göçmen nüfusunun ülkedeki ırkçı kesimi günden güne rahatsız etmesiyle birlikte dönemin ulusalcı partisine verilen destek de iyiden iyiye artmış. 1976 yılında eric clapton'ın birmingham konserinde ulusalcılara açıkça destek verdiğini söylemesi ve siyahilerin ülkelerine dönmesi gerektiğini ifade etmesiyle beraber bu kriz iyice alevlenmiş. clapton'ın bu açıklamasını takip eden süreçte 1976-1981 yılları arasında varlığını aktif olarak sürdürecek olan (bkz: rock against racism) isimli hareketin temelleri atılmış.

    dönemin önemli gruplarının destek verdiği bu harekete ilişkin etkinliklerde pek çok ingiliz ve jamaikalı müzisyen bir araya gelmişler. tam da bu dönemde punk akımının popülaritesini kaybetmesiyle birlikte yeni müzikal arayışlar içerisine giren (bkz: the specials) grubunun kurucusu ve klavyecisi (bkz: jerry dammers) (bkz: 2 tone records) adında bir plak şirketi kurmuş ve bu şekilde ikinci dalga ska dönemi başlamış. ikinci dalga ska döneminde icra edilen ska müziği, literatürde 2-tone ska olarak da karşımıza çıkar.

    2-tone tarzı ska'nın en belirgin özelliği, bu türü icra eden müzisyenlerin, ırkların kardeşliğine ve birliğine vurgu yapan politik bir söylem etrafında birleşmesidir. yani bu kültürün ortaya çıkış sebebi, ingiltere'de dönemin en önemli gündem maddesi olan ırkçılığa karşı muhalif bir ses olmaktır. öyle ki 2-tone ska gruplarının tamamı siyahi ve beyazlardan oluşan gruplardır. ska kültüründe giyim kuşam dahilinde veya albüm kapaklarında görsel kod olarak sıklıkla karşımıza çıkan dama sembolü de esasında bu dönemde ortaya çıkan siyahi ve beyazların bir arada olduğunu ifade eden ırkçılık karşıtı bir semboldür.

    bu dönemde icra edilen ska müziği eğer kendi yorumumu katmam gerekirse, müziksel özellikleri bakımından birinci döneme kıyasla daha tempolu olsa da diğer iki döneme göre daha duygu doludur. gitarda kirli ve temiz tonların bir arada kullanılması 2-tone ska'yı jamaican ska'dan ayıran özelliklerden bir diğeridir. davul, rock geleneğinde olduğu gibi sert bir tuşeyle ve asi bir çalım şekliyle icra edilmiştir. klavye tonları birinci dalga dönemine kıyasla daha ön plandadır. ska geleneğindeki üflemeli çalgı kullanımı yer yer devam etse de birçok şarkıda üflemeli çalgı kullanılmadığını; hatta bazı gruplarda klavyenin, üflemeli grubunun rolünü üstlendiğini de görmek mümkündür. rock kavramı her ne kadar ucu bucağı olmayan oldukça geniş bir kavram olsa da 2-tone ska'yı ska ile rock geleneklerinin birleşimi olarak kabul edebiliriz.

    1981 yılına gelindiğinde yani türün ortaya çıkışından 2 sene sonra, ikinci dalga ska müziğini sahiplenen iki farklı alt kültürün çatışması konser alanlarında büyük olaylar çıkmasına sebep olmuş. (bkz: madness) grubunun bir konserinde çok büyük olayların çıkması grubun kara listeye alınmasına neden olmuş. çıkan bu olaylar ska gruplarının imajını olumsuz yönde etkilemiş ve gruplar bir süre sonra çalacak organizasyon bulmakta zorlanmaya başlamışlar. olayların büyümesinden endişe duyan ska grupları birer birer dağılmışlar ve ikinci dalga ska dönemi de bu şekilde son bulmuş. bu dönemin önde gelen temsilcileri; (bkz: the specials) (bkz: the english beat) (bkz: the selecter) (bkz: madness) gibi gruplardır.

    üçüncü dalga ska dönemi, ska'nın birçok türle etkileşime girdiği dönemdir. 1980 sonlarında amerika'da patlamıştır. bu dönemin müzisyenlerinin, içeriklerinde ortak bir politik kaygı taşımadıkları görülür. esasen ska'nın eğlenceli ritmini ve ska geleneğinde sıklıkla görülen üflemeli grubunu müziklerine monte etmişlerdir. bu dönemde jamaican ska ve 2-tone ska tarzına sadık kalarak bu türü icra eden (bkz: skavoovie) (bkz: rancid) gibi gruplar da olmuştur.

    dönemin bilinen diğer temsilcileri ise (bkz: reel big fish) (bkz: the toasters) (bkz: goldfinger) gibi gruplardır.

    türün türkiye'deki yansımalarına baktığımız zaman karşımıza çok zengin bir tablo çıkmıyor. ilk ve popüler olan tek temsilcisi hepimizin de bildiği gibi (bkz: athena) grubu. 1998 yılında (bkz: holigan) isimli ska albümüyle türkiye'deki müzik listelerine üst perdeden giriş yapıyorlar. ülke, ska müziği ile birlikte punk kültüründen de haberdar oluyor athena ile birlikte.

    athena dışında türü ülkemizde temsil eden ve alternatif/indie sahnenin dışına taşamamış (bkz: skastika) ve (bkz: istanbul ska foundation) gibi gruplar da var.

    bu grupların dışında; (bkz: padme) (bkz: 100 derece) (bkz: katl-i vacib) (bkz: second) gibi punk rock grupları da zaman zaman (bkz: ska punk) tarzında üretimler gerçekleştirerek türün ülkedeki serüvenine kıyıdan köşeden de olsa katkıda bulunmuş isimlerdir.

    edit: imlâ

  • son yıllardaki üzücü "maroon 5'laşma" süreçlerine rağmen favori ilk 5'imden bir türlü çıkaramadığım maymunlar, sheffieldlılar.

    madem son yıllarda "bozmaya başladılar" biz de alternatif mi alternatif, afacan mı afacan, sülalem rahat günlerinden bir anektod verelim.

    görsel

    arctic monkeys'in debut albümü olan 2006 çıkışlı whatever people say i am that's what i'm not albümünü dinlemiş olanlar, albümün kapağını es geçmemişlerdir diye tahmin ediyorum. kapaktaki dut gibi sarhoş şekilde sigara içen eleman, chris mcclure,
    o zamanlar manchester üniversitesinde sosyoloji okuyup, orada burada gitar tıngırdatan bir arkadaş. gittiği konserlerden birinde bizim maymunlara denk geliyor ve gel zaman git zaman arkadaş oluyorlar. hatta albüm çıkmadan önce yapılan bir turda da grubun "gitar akortlama sorumlusu" olarak onlarla beraber gidiyor.

    grup, ilk albümünü çıkarmaya hazırlandığı sıralarda ise chris, basçı andy nicholson'dan, sarhoş bir adamın fotoğrafını albüm kapağı yapma planlarından bahseden bir telefon alıyor ve kulağa saçma gelse de neden olmasın diyerek kabul ediyor. bunun üzerine albüm kapağı fotoğrafı çekimi için liverpool'a doğru birkaç arkadaşıyla beraber yola çıkıyorlar ve fotoğrafçıyla buluşuyor. fotoğrafçıyla aralarında geçen dialog ise çok net:

    chris: ne yapmamı istiyorsun?
    fotoğrafçı: şu parayı al ve hayvan gibi iç, gece 2'de de burada ol.

    chris de kendinden bekleneni layıkıyla yerine getirip, arkadaşlarıyla beraber hayvan gibi içiyor ve kör kütük sarhoş şekilde gece 2'de ilgili barda oluyor. hatta çekim sırasında da viskiye devam edip bir kez de kusmasına rağmen çekimi tamamlıyorlar. grup üyelerinin de fotoğraflar aşırı hoşuna gidince çıkan albümde yer alıyor.

    albüm, önce ingiltere sonra da global olarak patlayınca, chris de hiç beklemediği ve biraz da garip bir ünlülük halinin içinde kendini buluyor. gittiği evlerin yatak odalarında, bilumum barlarda, daha birçok yerde kendi fotoğrafına sürekli maruz kalıyor ve birçok da etkinlik/röportaj teklifi alıyor. düşünün ki 19 yaşındasınız, hem dolaylı hem direkt yoldan değişik bir ünlülüğün içinde buluyorsunuz kendinizi ki ünlü olduğunuz fotoğrafın hemen öncesinde kusmuşsunuz. neresinden bakarsanız bakın saçma olay.

    görsel

    hatta ünlülük olayı öyle bir seviyeye geliyor ki eskiden çalışmış olduğu bir konser alanında sahneye çıkan noel gallagher ile tanışmak üzere, eski çalışan olarak torpili kullanarak kulise gidiyor ve noel gallagher ile aralarında daha tanışamadan şöyle bir dialog geçiyor:

    noel: dostum, fotoğrafın evimde asılı.
    chris: seninki de bende!

    velhasıl, arctic monkeys'in solisti alex "yeni ikoncan" turner ile arkadaşlığı hala devam ediyor ve beraber futbol maçlarına gidiyorlar(umarım sheffield united maçlarıdır)
    kendisi de öğrenme zorluğu yaşayan yetişkinlerin geldiği özel bir klinikte çalışıyor ve the violet may adlı lokal bir grupta solistlik yapıyor. grubun spotify linki

    zamanında fotoğraf çekimi için sadece 750 pound ve o gece içtiği tüm içkilerin parasını alsa da her satılan albümden 10 penny istemediği için biraz hayıflanıyor*
    yine de harika bir "ortamlarda çok güzel satılacak" hikayeye sahip, çok üzülmesin.

    görsel