hesabın var mı? giriş yap

  • 2018 tarihli bir god is an astronaut albümü olup, mortal coil, winter dusk / awakening ve medea gibi, atmosferinde ve karmaşasında kaybolup gidilesi şarkılar barındırmaktadır.

    mortal coil
    yükünüz yol alabilmek için çok fazla ve hayat bir tren vagonu misali sadece küçücük bir bedelle alıp yüklenemiyor sizi; ve yük aldıkça batan bir gemi gibi gittikçe yük oluyorsunuz hayata. hayat bütün yüklerinizi savurup duruyor kargaşasında. bir anlık bir durulma yetiyor tüm sarsıntıyı hissetmeye, içinizdeki kalabalığın uğultusunu duyup bir siren sesi gibi acı içinde sürüklenip gitmeye, ta ki gözden tamamen yok olup gidinceye kadar.
    spotify
    youtube

    winter dusk / awakening
    sisli bir kış sabahı, alıp saklıyor hayallerinizi alacakaranlığında, siz ise bir manzara gibi uzaktan seyre dalıyorsunuz sadece; bir hayalin renge büründüğünde ne kadar devasa bir şeye dönüşebildiğini görüyorsunuz zihninizin dansa kaldırıldığı o soğuk ve donuk evrende. ve sadece 5 dakika 40 saniye yetiyor uyanmanız için, ardından eşsiz bir renge düşmüş bir halde buluyorsunuz bedeninizi. tek eksiğin ne olduğunu anlıyorsunuz böylece, boyamayı unuttuğunuzu fark ediyorsunuz benliğinizi ve içindeki hayalleri.
    spotify
    youtube

    medea
    upuzun bir boşlukta, yapayalnız bir kabusta, üstelik her şey alabildiğine netken ve içinizdeki acı sanki yüzünüze bir güneş gibi tutulmuşken, hiçbir zaman uyanamayacağınızı bilmekle eş değer bir melodi. hani bir an vardır, her şey kırılır ve siz son şarkıya gelene kadar geçtiğiniz o sıradan eşik, bilinmezliklerle tümseklerin arasında engebeli bir dağ olur; içinizdeki netliğe karşılık size tek yansıyan karanlık lekelerdir. işte o lekeler arasından ışığa çıktı medea, karanlığından kaçıp kurtuldu.
    spotify
    youtube

  • doktor değilim ama madem doktor maaşında bu kadar gözünüz var, o zaman siz de doktor olun. maaşı hak etmediğinizi düşünürseniz de artık kızılay'a bağışlarsınız..

    tanım:
    miktarı insanlara dert olmuş ücret

  • sozlukte ne kadar boktan insanlarin oldugunu gosteren patlamadir. istanbul'da tanidigi ailesi olup sehir disinda yasayan bir suru adam var. panikle basliga bakiyosun nerde olmus ne olmus diye, yok efendim surdan duymus, buradan duymamis, bize ne... gelip espri kasiyor bir de yok izmir'den duyulmamis da bilmemne.

    butun ulke diken ustunde, daha bir ay olmadi ankara'da 100 kisi oldu, adam gelip burda futursuzca espri yapabiliyor ya, insanliginiza tukureyim.

    edit: patlamayla ilgili bilgiler bu entri'de yeterince mevcut (bkz: #56642929)

  • - aa cenk nabıyosun? aysun mu o?
    - evet.. sen zararsızsın dedi.. kafasına vazoyla vurup bayılttım ırzına geçiyorum şimdi...
    - aheuahe ilahi cenk.. söyle aysun'a cafe de zartzurt'a gidiyoz biz, oyalanmasın gelsin..
    - ühühühüh ibneler...

  • kuranın türkçe olarak okunmasından öyle çok korkuyor ki..

    fussilet suresi 44. ayet:
    "velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) vellezîne lâ yu/minûne fî âzânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)"

    nasıl? anlamadınız değil mi.. muhtemelen arapça biliyor olsaydık hükmünü anlardık.
    şimdi aynı surenin türkçe mealine bakalım:
    "biz o kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: “onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?” diyeceklerdi. de ki: “o, iman edenlere doğru yolu gösteren bir rehber ve eşsiz bir şifa kaynağıdır.” inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır; kur’an kendilerine kapalı ve karanlık gelir. onlara sanki çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni duymuyorlar!"

    bugün, cumhuriyetin ilanından neredeyse 100yıl sonra, laik ülkemize bir mikrop gibi çökmeye çalışan tekke ve zaviyedeki insanlara gidip "ben kuran okuyorum" derseniz karşınızda böbürlenerek ağızlarında sakız gibi uzatarak "siz anlamazsınııııızzzz" derler.

    neden biliyor musunuz? çünkü öyle istiyorlar. onlara göre sadece kendileri anlayabilir. onun hikmetini sadece kendileri çözmüştür.

    o kadar korkuyorlar ki,
    insanların kuranı türkçe okumasını ve öylece anlamasını istemiyorlar. böylece din konusunda kendilerine ihtiyaç duyulmayacağını biliyorlar.
    biz biliyoruz ki kuran türkçe okunduğunda diyanet denilen cemaatin kuklası olmuş kuruma da gerek kalmayacak.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    sizinle allah arasına girip kuranı türkçe okursanız "o kuran olmaz" diyorlar. bu sözlerine haşa derler. bu arapça kökenli kelimenin anlamını en iyi onlar bilir ama daha nerede kullanılacağını bilmiyorlar ki allah olup neyin kuran neyin kuran olmayacağına karar veriyorlar.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    bu cemaat zırvaları ülkenin kurumlarını, mevkilerini sözcü olarak kullanmaya başlamış, basına demeç verdiriyorlar.

    kuranda şifre mifre yok. sayılar kombinasyonlar da yok.
    sol elle yemek yeme diye söz de yok. kızına hallenen babalar da yok.
    eğer türkçe okursanız ilmini anlarsınız, kandırılmazsınız.
    ama ne var; kul hakkı yeme, öldürme, yalan söyleme, çalma, sapkınlık yapma gibi kuranı arapça okuma sevdalısı insanların alışkanlık haline getirdikleri günahlardan sakın var.

    artık o kadar korkuyorlar ki, kuranı değiştirseler işlerine geldiği gibi düzenleseler yüzleri kızarmayacak. haşa!!!

  • agiz kokusu daha once de denildigi gibi sadece agiz ve dis nedenli degildir cesitli sistemik hastaliklarin habercisi de olabilir ama agiz nedenli olanlara deginirsek agiz kokusundan yakinan insanlar fircalamayla gececegini dusunerek dislerini fircalama aliskanligi edinebilirler ama plagin da cesitleri vardir. 2-3 gunluk plak fircalamayla tamamen cikmaz disetiyle disin birlesimine bakarsaniz cizgi halinde gorebilirsiniz. dis taslari zaten isitilmis igne gibi cin fikirler disinda kisi tarafindan cikarilmasi zordur.

    siz dislerinizi duzenli ve cok iyi fircalasaniz bile dis ipi kullandiginizda gorebilirsiniz ki ustunde gida artiklari vardir ve onlari bir koklayin bakalim! cok kotu kokar ayni kaplamaniz dustugunde icinin koktugu gibi.

    dislerinizi fircalarken dilinizi de fircalamayi ihmal etmeyin ayrica. cok bastirmadan onun da bir kac kez ustunden gecin cunku girintili cikintili yapisiyla bakteri tutulumuna cok elverislidir.

    kaplamalar da koku yapar. ne kadar provalarda kontrol etsek bile dogal dis gibi degildir puruzlu bir gecis olur disle kaplama arasinda. eger aciklik buyukse yapistirma maddemiz zamanla cozunur ve olusan bosluga da gida artiklari yerlesir.

    curukler ve kotu yapilmis dolgular da gida tutulumuna neden olarak koku yapabilir.

    bunlarin hepsi ortadan kaldirildiktan sonra agiz kokusu ortadan kalkacak diye bir sey yoktur ama ne yazik ki. nedeni basta da soyledigimiz gibi agiz boslugundan kaynaklanmayabilir.

  • toni morrison, chloe anthony wofford, 1931’de lorain, ohio’da dünyaya gelir. beyazlarla ortak bir öğrenim gördüğü kolejden mezun olduktan sonra washington d.c.’de yalnızca siyahların gittiği howard üniversitesi’ne devam eder. üniversitede ingililzce öğretmenliği yaparken, 1958’de jamaikalı mimar harold morrison’la tanışıp evlenir. iki çocuk sahibi olan çift altı yıl sonra boşanırlar. akademik kariyerine devam ederken random yayınevi’nde editör olarak çalışmak için howard’tan ayrılır. new york’ta zenci edebiyatı üzerinde uzmanlaşarak 1985 yılına kadar aynı işi sürdürür. 1993 yılında bütün yapıtları için nobel edebiyat ödülü kazanan morrison’un ilk edebi çalışması en mavi göz’dür, bunu, kendisine national book ödülü’nü kazandıran 1973 yılındaki sula, 1977’de solomon’un şarkısı (song of solomon), 1981’de (tar baby), 1988’de kendisine pulitzer ödülü’nü de kazandıran sevilen, 1992’de caz (jazz) adlı eserleri takip eder.

    toni morrison’ın sevilen adlı romanı afrikan-amerikan mirası olan kölelik kurumunun en acımasız kısmını anlatır. unutulan kölelik tarihinin geçmiş ve gelecek arasındaki izlerini taşır. morrison, romanın baş kahramanı olan sethe’nin köleliğin ezici gücü altında yaşadıklarını anlatarak ve onun yaşam mücadelesini yansıtarak tarihsel bir gerçek olan kölelik kurumunu hatırlatmak için sevilen’i yazmıştır. kaçak bir köle olan sethe öldürdüğü iki yaşındaki kızı sevilen’in ilk önce ruhsal daha sonra da fiziksel geri dönüşüyle birlikte unutmaya çalıştığı geçmişin izlerini yeniden hatırlaması yüzünden zarar görmeye başlar. romanda, yalnızca sethe’nin kölelik günlerinin izleri görülmez, aynı zamanda sevgilisi paul d, kayınvalidesi baby suggs, kızı denver ve sevilen’in kendisi de bu acı hatıraları yaşayarak hayatta kalmaya çalışırlar.

    kölelik, azat etme ve yeniden yapılanma temalarını ele alan morrison planladığı üçlemede afrikan-amerikan tarih ve kültürünü incelemek için sevilen’i başlangıç noktası sayar. sevilen’i, 20.yüzyıla yoğunlaşmış tarihsel bir çağ olarak takip eden caz izler. bu üçlemenin sonuncusu da cennet (paradise)’tir. morrison’ın bu üçleme tasarısı 14. yüzyıl italyan şairi dante’nin çalışmasını hatırlatır. o’nun üç bölümlü olan ilahi komedi’si (the divine comedy) cehennem, araf, ve cennet boyunca yapılan kutsal yolculuğu anlatır. buna ek olarak tüm evrenbilimi betimler; adalet, ceza, ve kişinin tanrı’yla ilişkisi gibi konuları da inceler. dante’nin kuramını örnek alan morrison, afrikan-amerikan yaşantısının kendine özgü yönlerini bu üçleme yöntemini kullanarak anlatır.

    morrison köle öykü türlerini yeniden gözden geçirmek ve okuyucularına kölelik mücadelesinin hikayesini daha rahat ulaştırabilmek için kinayeli bir üslup kullanır. belleği, klasik köle öykülerinin göz ardı ettiği kölelik hayatını yansıtmak için içsel yaşamın incelenmesinde kinayeli bir araç olarak görür. bunu yaparak, yalnızca bir hatıra, uzak tarihsel bir gerçek olarak kalan veya bastırılıp unutulan kölelik problemini okuyuculara daha rahat ulaştırmak ister.