hesabın var mı? giriş yap

  • bu ülkede olmuş olsaydık, tüm sahil oylarını alacağı için chp her seçimde tek başına iktidar olurdu.

    tanım: şili'nin iki meridyenin arasında uzunlamasına uzanmış olmasından kaynaklanan durum.

  • bu sefer emir demiri kesmez yalnız söyliyim. ülkenin başkentine de kayyum atamak öyle diyarbakır'a atamaya da benzemez. boş atıp dolu tutmaya çalışma gibi duruyor.

  • evet kardeş ordu müfettişi olarak birini atadığın zaman git ülkeyi kurtar demiş oluyosun.bu parlak zekayı nerden aldın?

    edit:edit: @kaptankanca adlı yazardan gelen mesaj üzerine bu twitti de buraya koyuyorum. bakın murat bardakçı konu hakkında ne demiş

  • bak sen bunu böyle rahat rahat iddia edebiliyorsun. iyi güzel. ama başka biri de çıkıp akp, nasyonel sosyalist alman işçi partisinden, nazi den farkı yok diyebilmeli o zaman. öyle arkadaş arasında eş-dost sohbetlerinde değil. tv'de, üniversite konferansında, uluslararası toplantılarda vs.

    hop hop hoplamayacaksın o zaman.

  • her şey bir friendfeed iletisi ile başladı. ne kadar dalga ne kadar gerçek olduğu bilinmez, birisi sözlükte yazılanlardan dolayı iki polisin kapısına dayandığını iddia ediyordu. önce olayın doğrulanmasına çalışıldı. evet olay doğruydu. sonra olayın niteliği anlaşılmaya çalışıldı. klasik olarak dini değerlere hakaret prim yapar mı hocu olayıydı. buraya kadar olay bilindik bir türkiye hikayesiydi, ekşi sözlük hikayesi değildi.

    sonuçta buraya üye olan herkes, asgari olarak okuma yazma biliyor demekti. yazdıklarından dolayı dava konusu olabileceğini ve sözlüğün kendisini legal planda savunmayacağını da biliyor olması gerekti. malum hukuk ilkesi yasayı bilmek mazeret sayılmaz ve bu bir ekşi sözlük yasasıydı. bireysel bir ihbar ve bununla bireysel olarak mücadele etmesi gereken yazarlar vardı.

    burada tek bir gariplik vardı. savcılık entryi silin dediğinde, yazara danışmadan kendi hukuk gücüne güvenerek hayır çekmeyi bilen site yönetimi, yazarın soruşturma konusu olmasında bahis görmezken, hatta reklamım olcak hafız diye avuç kaşırken, iş o yazara durumu bildirmeye gelince kanun boyle yalanına sığınıyordu.

    zaman geçtikçe hikaye garipleşmeye başladı. çünkü bireysel bir şikayet değil belli bir başlıkta yazan yazarlara toplu bir saldırı vardı. sözlük yazarlarının hiçbir haberi olmaksızın sadece sözlük yönetiminin bilgisi dahilinde, bu işlerdeki inatçılığıyla meşhur biri tek tek ihbarda bulunmuştu. yani olay yazan yazarların bireysel sorumluluğu değil sözlüğün kendisiydi. ama karşı taraf kurnazca davranarak sözlüğe yönelmiyor, yazarlar üzerinden dolanıyordu. ki sözlüğe yönelmesi halinde leoparı karşısına alacaktı. malum leopar ve zebra ekmek kapılarına yönelik en küçük bir riskte hemen ayaklanıveriyorlardı.

    aynı adresden aynı anda 100 istem gelse ddos saldırısı var diye alarma geçen sözlük yönetimi, aynı adresten peş peşe yazarlarına yönelen bu saldırının, bireysel olarak yazarlarına değil bizatihi kendi varlığına yöneldiğini görmüyor, görmek istemiyor ve hala aynı kavalı üflemeye devam ediyordu. hatta daha da korkakcası bunu o yazarlardan saklıyordu. çünkü o yazarlardan hiçbiri arkadaşları, eşi dostu filan değildi. öyle olsa malum alttan haber uçururlardı yoksa canım. onun yerine her zaman yaptıklarını yapıp peşlerine bir sürü fare takılmasını sağlayacak kaval nağmelerini üflemeye devam ediyorlardı.

    şimdi sayısı bilinmeyen, sözlük yönetimince yasalar böyle bahanesi ile kendilerine haber bile verilmeyen sözlük yazarları haklarındaki ihbara istinaden yapılacak işlemi bekliyor veya beklemiyor. sözlük yönetimi bu yol bir kere açıldığında ve duyulduğunda sözlüğün ağzına sıçılacağını anlamıyor bile. tek bildiğimiz aralarında ssg, kanzuk veya onların sevdiği birilerinin, yani yasaların işlemez hale gelmesini sağlayacak birilerinin olmadığı. ha leopar. onun başlığına yakında sakallı bir abi şu bakınızı verecek:

    (bkz: kuyruğunu tutmadan leopar böyle sikilir)

    benim onbinlerce sıradan sözlük yazarından biri olarak bu hikayeden kendi payıma çıkardığım şu: allahı kitabı tık olan ve kendilerini asgari esnaf ahlakından bile azade kıldıklarını cümle aleme ilan edenlerin tek bir fazla tık elde etmesini bile engellemek. olur ya tesadüfen biri bir konuda gugılda sörç yaparken entarime rastlar da siteyi tıklar diye silerim entarilerimi, canım yazmak isteyince yazarım, eğlenmek isteyince eğlenirim, sıfır katkı maksimum keyif. tıpkı as you like it.

  • isviçreli bilimadamlarının yaptığı araştırmaya göre ortalama bir türk insanının söyleyerek 48 saat boyunca yaşamını devam ettirebileceği kelime.

  • wikipedia'dan alıntı;

    ''sharing is also a common freegan practice. food not bombs recovers food that would otherwise go to waste to serve warm meals on the street to anyone who wants them. the group promotes an ethic of sharing and community, while working to show what they consider to be the injustice of a society in which they claim fighting wars is considered a higher priority than feeding the hungry.''

    yani diyor ki, yemediğin, tüketmediğin besin maddelerini paylaş. bir paylaşma ortamı yarat. bunları çöpe atmak yerine, bunları bulamayanlara ver, değerlendir. en küçük bir besin maddesi bile boşa gitmesin. çünkü senin ihtiyacın olmayan şey, başkası için çok büyük bir ihtiyaç olabilir. herkes freeganist olursa eğer, öncelikle insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir zincir oluşturulur. üretim yapılır ve bu üretimde insan gücü kullanılır. herkes, kendi yiyeceğini kendi üretir, bu üretimde bireyler ihtiyaçlarından fazla olanı da üretmek için gücü olmayanlarla paylaşır. burada ''beleşçi'' olarak tanımlanabilecek olan kişi ise, bu üretime katılıyormuş gibi yapıp, çalışmayandır. ancak freegan olan kişi, sadece çöp toplamaz. aksine üretmeyi de seçer. ancak bu üretim için de, tamamen doğaya dönmek ve doğayı tamamen anlamak gerekir. şehirde yaşayan bir insanın üretim yapması oldukça zordur.

    freeganism, savaşlara harcanan paranın bırakılıp, aç insanların doyurulması için kullanılmasını ister. bu isteğinde de oldukça hayalci olsa da, tutarlıdır. eğer bu para, insanlığın yiyecek, giyim ve yaşam koşullarını düzeltmek için kullanılsaydı, bugün tüketim toplumlarının en fazla şikayet ettiği aşırı tüketim ve sonuçları gibi durumlar oluşmazdı. aslında en küçük bir tüketim malzemesinin, örneğin kolanın, ne kadar vahşi bir kapitalizmle üretildiğini bilenler, bunu bildikleri halde bu tüketime devam edenlerin ''ne yapalım. tüm mamüller, bu spor ayakkabı, bu laptop, bu kola böyle üretiliyor. aç mı kalalım? bunları kullanmayalım mı? o zaman hiç yaşamayalım olsun bitsin. '' açıklamasına karşı bir duruştur. yani ''ne yapalım?'' sorusuna verilmiş bir cevaptır, cevap da ''üret'' tir. kapitalizmin insanlar üzerindeki en büyük etkisi, üretmemeyi aslında psikolojik olarak yediriyor olmasıdır. bireyselcilikle, toplumların içindeki boşlukların tamamlanmayacağı oldukça aşikarken, freeganistler, oldukça ütopik de olsa, bu duruma karşı bir tepki hareketi olarak doğmuşlardır.

  • gerçekten çok zalim olabilir.

    bir arkadaşın annesi, komşusunun gelini kanser olunca şöyle bir şey söylemişti:

    "yazık kadına, oğlunun evliliği bitti. o hasta kız artık ne eve ne çocuklara bakabilir, adama da yazık"

    böyle bir gaddarlık ve kadın düşmanlığı zor bulunur.

  • muz yetişmeyen ingiltere'de muzun 50p (yani 0.5 pound) olup, muz yetişen ülkemizde 9-10 tl olması beni ilk seferinde şaşırtmıştı, ama sonra insan alışıyor.