hesabın var mı? giriş yap

  • yollar daha dar, evler daha küçük, toplu taşıma daha yaygın. mesela 305 km ile dünyanın en uzun metro hatlarından birine sahip tokyo. ülkenin geri kalanı da hızlı tren ağlarıyla örülü. öyle ki başka bir şehirde yaşayıp her sabah bunlarla işe gelip giden insanlar bile var. ülke koca bir amsterdam zaten, bisiklete binmeyen yok.

    ülkede otopark çok büyük bir sorun olduğu için sarı plaka, yani "kei" dedikleri 0.66 litreden küçük motor hacmine sahip arabaları var. devlet de "araba alacaksanız bunu alın" diye teşvik ediyor. ülkede araba park etmek büyük bir sorun olduğundan çok katlı otoparklar var, hatta sepet gibi bir aletle arabaların altlı üstlü sıralandığı asansörlü sistemler var. yer kazanabilmek için her metre kareyi değerlendiriyorlar. araba alırken devlet size önce park edebileceğiniz yeri soruyor, "nereye bırakacaksın arabayı?" diyor. park yerin yoksa ya otopark kiralayacaksın ya da araba almayı unut. bazı evlerin önünde ufak bir araba bırakacak alan oluyor. millet eline cetveli alıp oraya sığacak büyüklükteki arabayı alıyor bu yüzden. biz araba alırken o kağıt üzerindeki uzunluk genişlik gibi değerlere bakmayız bile ama o değerler bir japon için hayati öneme sahiptir.

    nüfusu ülkenin büyüklüğüne göre hesaplayınca japonya dünyada ilk sıralarda yer almaz. ancak göz önüne alınmayan bir durum vardır, o da japonya'nın %76'sının dağlardan oluştuğu gerçeği. coğrafi nedenlerden dolayı japonya'nın çok küçük bir bölümü yerleşim için uygundur. bu yüzden dünyanın en kalabalık şehrine (tokyo) sahiptir bu ülke. tokyo'da km2 başına 6,200'den fazla insan düşer. bu sayı, new york'un iki katıdır.

    ayrıca nüfusu resmi olarak 126 milyon gözükse de japonya, çifte vatandaşlığı kabul etmeyen bir ülkedir. bu yüzden hem çin, kore, tayvan gibi asya ülkelerinden hem de dünyanın geri kalanından milyonlarla ifade edilecek kadar çok sayıda nüfusu vardır. bunlara da kendi vatandaşı gibi bakar.

    üstelik japonya dünyada en çok yabancı turist alan ülkelerden biridir. adamlar bu yüzden kapsül otel diye bir şey buldular. tokyo yıllık ortalama olarak 30-35 milyon yabancı turistle genellikle birinci sırada yer alır.

    yani kağıt üzerinde dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olarak gözükmese de gerçekte dünyanın en yoğun nüfuslu ülkelerinde başı çeker.

    edit: monako çok ufak bir ülke olduğu için yoğun olarak çıkar nüfus ama fransa'nın topraklarını kullanır. fransa'nın geniş bayırlarıyla birlikte görürsünüz burayı. avrupa vatandaşıysanız zaten avrupa içinde serbestlik var. elini kolunu sallayarak geçebiliyorsun. avrupa'da bizdeki gibi bir sınır kavramı yok. buradaki lihtenştayn, vatikan, monako vs. gibi ufak tefek yerler ülke statüsünde olsa da gerçekte ne kadar ülke oldukları muammadır. tarihte birkaç saçma sapan olaydan dolayı patlak dondan ülke olarak fırlamış yerlerdir. zaten etrafında bulunan ülkelerin belediyeleri gibidir bunlar.

    edit2: valla böyle bir entry'nin ekşi şeylere girmesine şaşırdım. başlıktaki bazı entry'lere tetiklendiğim için sert bir üslupla yazmıştım bunu. bu yüzden affola diyorum.

  • son hali sayesinde farkettim ki sozlukte ciddi oranda bir entry'yi once turkce harflerle yazip sonra turkce harfleri cikaran bir kesim mevcut. gozlerime inanamadim.

    soyle mesela: entry "şebekliğin lüzumu yok" iken "$ebekligin luzumu yok" olarak editleniyor. birden fazla yazarin bunu yaptigini gordum.

    tamamen program yazma aliskanliklari ve hitnet gibi faktorlerden dolayi ingilizce klavyeye asina olmus haliyle turkce klavyede yazmakta zorlanan bunyemin ciktisindan ibaret, sozlukte de yerini uluslararasi karakter setlerinin oturmadigi donemde bulmus olan bu tercih 10 yilda oldu mu sana turkce harflerin uncool olduguna dair sosyal bir gudum? vay be demek ki toplumlar boyle sekilleniyomus, ideolojiler alttan alttan boyle yavas yavas empoze ediliyormus. vay bana vaylar bana.

    hayir millet sozlukte basliklarda turkce harf kullanilmamasini ve ilk kusak yazarlarin ingilizce karakter setiyle entry girmesini boyle yorumladiysa, yonetimin yazar ucurmasini, caylaklik maylaklik, moderasyon gibi uygulamalari nasil yorumladi allah bilir.

    sosyal sorumluluk da boyle bir seymis tanismis oldum.

  • normalde küçük yaşta büyükmüş gibi davranan çocukları sevmem, büyümüş de küçülmüş çocuklar bana sevimli gelmez. çocuk ya da büyük fark etmez her insanın yaşına göre davranmalıdır derim ama paloma'yı çok sevdim. o olgun karakter hiç sırıtmamış. ailesiyle, çevresiyle olan ilişkisi, hayata olan bakışı çok iyi.

    tek kelimeyle şahane bir film. sakin sakin, yavaş yavaş ilerliyor. tam olarak feel good movie değil, bazı yerlerde bu şekilde geçiyor ama böyle insana dinginlik veriyor.