hesabın var mı? giriş yap

  • paradoksal bir kanıt olacaktır. simülasyon olduğunun kanıtı bulunursa ve yazılımcı bundan hoşnut olmazsa evreni bir süreliğine durdurur, bir yama ekler zamanı da biraz geriye alıp yeniden başlatır. sorun kalmaz.

    yazılımcı bir yerde bunun simülasyon olduğunun ortaya çıkmasını istiyorsa o zaman iş kötü. programın sonuna gelmiş olabiliriz.

  • jüpiter’in çevresinde yer alan asteroitleri incelemek için 16 ekim cumartesi günü nasa nın uzaya fırlatacağı uzay aracı.

    12 yıllık görevi boyunca rekor sayıda asteroit keşfedecek. seyahati boyunca mars ve jüpiter arasında kalan ana kuşak’ta yer alan ve farklı özellikler taşıyan 8 göktaşının yakınından geçecek. bu bölgelerdeki asteroitleri ziyaret eden ilk uzay aracı olacak ve bize gezegenleri oluşturan ilkel cisimlerin çeşitliliğini ilk kez gösterecek.
    güneş sistemi’nin doğuşuna dair önemli bilgiler sağlayacak.
    (bu nedenle, insanlığın doğuşuna dair eşsiz bilgiler sağlayan primat lucy’yle aynı ismi paylaşıyor.)

    bu uzun yolculuk sırasında, dünya’nın yer çekimi kuvvetinden de yararlanmak için güneş sistemi’nin dış kısmına varmadan önce ve sonra birçok kez dünya’nın yakınından geçecek olması, bu uzay aracının türünün ilk örneği olmasına sebep oluyor.
    çünkü, güneş sistemi’nin dışından dünya'ya doğru uçacak ilk uzay aracı lucy olacak.

    not: fırlatma, nasa’nın internet sitesinden, sosyal medya kanallarından ve space.com üzerinden canlı yayımlanacak.

    kaynak

    edit: kaynak düzeltildi.

    edit2: firlatma anından 1.5 dk lık görüntü burada

  • başlığı görünce;
    -sobanın aşırı ısıtmasıyla odanın kapısını açmak, akabinde balkanlardan gelip bizim hole yerleşmiş olan soğuk hava dalgasını anında hissedip kapıyı 10 saniye sonra kapatmak.
    - yemeklerin sobanın üstünde pişirilmesiyle odanın yemek kokması.
    - her daim sıcak su olduğundan sürekli çay içmek.
    - sobaya odun almak için dışarıya çıkmak ve çıkarken üşenildiği için üste birşey alınmadığından kıçın donması.
    - sobanın fırınına bütün patates atmak ve bu patatesleri pekmeze sürerek yemek.
    - yeni gelen misafirleri hemen sobanın yanına bir minder atıp oraya oturtmak
    - sürekli sobanın altında uyuklayan miskin kediyi rahatsız etmek.
    - saba tüttüğü zaman odanın içerisinin dumanla dolması,dumanın gitmesi için kapıyı açmak fakat içeriye soğuk geldiği için kapıyı kapatıp dumanla bereber oturmak ardından gözlerin yanmasıyla tekrar kapıyı açmak.
    - küçük olduğunuz için sizin sobalı odada yatmanıza izin verilmesi ve sabah sobayı yakmaya gelen babanın gürültüsüyle uyanmak.
    gibi çocukluğuna dair güzel anılar aklına gelen çocuktur.

  • hani bir kesim var ya, güdüldükleri adamları çok iyi birer hatip, çok iyi birer konuşmacı olarak betimliyorlar, oysa ki bağırmaktan veya ağlamaktan başka birşey yapmayan adamlar onlar..

    işte o adamlar, rutkay aziz'in altın portakal'da yaptığı konuşmayı, prompter'sız, kağıtsız 10'da biri olacak şekilde yapabilsin, dişimi kırarım..

    içeriğine, goethe'den örneklerine falan hiç girmiyorum bak..

  • izlerken garipsediğim olay. tamamen gerçeklik dışı.

    ocak üstündeki lekelerden şikayetçi mesela hanım ablamız. birden mister masıl diye bir herif peydah oluyor poff diye. eüzü besmele çekip balkondan atlaması gereken hanım abla "aaa ne güzel de çıkardı lekeleri bundan sonra hep mister masıl kullanacağım" diyor.

    ulan eve adamı mı attın diye öldürürler kadını be.

  • hoşlanılan kız, bizim evdeki şofben değilse eğer sıkıntı büyük demektir. gerçi hoşlanılan kızın bizim evdeki şofben çıkma ihtimalini büyük bir mesele gibi görmeyişim de apayrı bir değişik. iki ucu boklu değnek. şofben çıksa yine iyi. usta çağırırsın halledersin. ya değilse? gerçekten ağır bir trajedi. insan üzülmelere doyamıyor.

  • güzel bir gelişme.

    ahmet davutoğlu'nun ilk defa güzel bir şey yaptığını gördüm lan. inanamıyorum.

    edit: olm ben işsizim lan niye sevindiysem.

    karım özel sektörde, onu da kapsamıyormuş.

    neyse tatile sevinenler için sevineyim bari.

  • ehehe bu ne renk?

    hayatınız boyunca en çok duyacağınız şey bu olacaktır.

    30 yaşındayım kime renk körü olduğumu söylesem, kırmızı olan bir nesne göstererek;

    - ehehe bu ne renk?

    ulan renk körüyüz gerizekalı değiliz. domatesin kırmızı olduğunu biliyoruz.

    ciddi ciddi bizi gerizekalı sanan insanlar var, bir kere renk körü olduğumu söyledim bir ortamda, adam cebinden yirmi tl çıkardı;

    - ehehe peki bu kaç para? dedi.

    senin sıfatına sıçayım dedim yüzüne yüzüne.

    bu hastalığı çocukken fark ederseniz şanslısınızdır, ama hüzünlü hikayeleri vardır bu çocukların. benim hikayem mesela;

    annem tarafından domates almak üzere markete gönderilmiştim, 2 kilo domates aldım eve geldim. aldığım domatesleri gördüğünde annem beni tekrar markete gönderdi ve en kırmızılarını seç oğlum diye tembihledi. en kırmızı domateslerle eve döndüm. annem suratıma sanki gerizekalıymışım gibi bakarak babamı çağırdı. durumu anlattı.

    babam: oğlum canın turşu mu istiyor?
    ben: yoo
    babam: peki neden o zaman turşuluk domates alıyorsun?
    ben: turşuluk domates ne?
    babam: oğlum neden yeşil domates alıyorsun?
    ben: en kırmızılarını aldım baba.

    işte bundan sonra trajikomik hikayem başlıyor. peder yeşil domatesi alıp bu ne renk lan diye sorduğunda;

    babam: bu ne renk lan?
    ben: kırmızı.
    babam: lan ne kırmızısı?

    annemle birbirlerine bakıyorlar, peder buzdolabından bir kivi çıkartıyor. ortadan ikiye kesip tekrar soruyor;

    babam: bu kivi ne renk?
    ben: kırmızı.
    babam: uydurma lan!

    elindeki egzotik meyve ile yaratana bakıyor ve bismillah çekerek tekrar soruyor;

    babam: ne renk lan bu?
    ben: kırmızı.

    kivinin rengi yüzünden babanız ağladı mı hiç?

    işte bu vesile ile öğreniyoruz renk körü olduğumu.

    zordur renk körü olmak. babam bile yıllarca kendisiyle taşşak geçtiğimi düşünmüştü.

    renk körü olduğunuz için zamanla paranoya başlar, insanlara kolay kolay güvenemezsiniz.

    mesela;

    ortaokul ikinci sınıfta tam bir ergenim, din kültürü hocasının;

    ''yüzündeki sivilceler bile yüce allah'ın takdiri ve ispatıdır''

    lafından sonra allah'a isyan edip, game of thrones'daki jon snow gibi siyahlara bürünüyorum. hani yaz günü bile postal giyip, siyahtan başka renk kullanmadan sürekli heavy metal dinlediğiniz satanist dönemler.

    hiç unutmam odamda kreator - phobia dinleyip kendi kendime kafa sallayarak takıldığım bir anda babannemin aniden odama girip beni o halde görmesiyle içime cin girdiğini düşünerek eüzü besmeleyi çakıp ayetel kürsi okumaya başladığında;

    - yea babanne çok banalsın! yeaa!

    dediğim olmuştu.

    neyse konuya dönelim, son sınıfta en satanist takıldığım dönemlerde henüz keçiören'de slayer dinleyen biriyle karşılaşmadığım için hiç yoktan iyidir diyerek haluk levent dinleyen bir kızla yakınlaşmıştım okuldan.

    mezuniyet balosu yaklaştığında;

    - balo'da simsiyah giyinmeyeceksin değil mi? hadi alışverişe gidelim! demişti.

    mavi kanvas pantolon ve gri gömlek almıştık.

    devlet su işleri misafirhanesi yemekhanesinde balo başladığında;

    peder kulağıma eğildi;

    babam: pembe gömlek, mor pantolon aynı rober hatemo gibisin evlat.

    dedi.

    rober hatemo yüzünden babanız kahkaha attı mı hiç?

    babanızın kahkahasıyla güven duygunuzu kaybettiniz mi?

    zordur renk körü olmak.

    göğüs ucunu gösterip;

    eheheh bu ne renk?

    diyen manyak kadınlar girdi mi hayatınıza?

    okey oynarken; yere okey atıp, çayınızı yudumladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsediniz mi ortağınıza?