hesabın var mı? giriş yap

  • trt 4'te bekar odaları ile ilgili bir belgesel yayınlandı dün gece.

    bazen başımızı çevirip geçtiğimiz yerlerde hayatları nasıl ıskaladığımızın bir kanıtı gibiydi bu program. bildik, daha doğrusu tahmin ettiğimiz bekar odalarından biraz farklıydılar. küçükpazar'ın içinde, eminönü'nün ortasında, istanbul'un tam göbeğinde; oysa bizim görüş alanımızın çok, ama çok uzağında, boynu bükük hayatlar..

    rengi her daim gri olan yaşamlarına tutunmak için hep bir arada kalmak zorundaki, dostoyevski'den hareketle insancıklardı onlar. köyünden kalkıp gelen gencin bir umudu var. "başaracağım" diyor küçük, yağlı, duvarları boyasız odada sıkışmak zorunda kaldığı 8 kişiyle birlikte. oysa kamera orta yaşlı, fakat ihtiyar görünümlü adama döndüğünde şu sözler duyulup kayboluyor kulaklarda: "burdan çıhış yoh gardaş. nereye çıhıyon gardaş. ben 15 senedir burdayım. bi şey çıhacah olsa, bu zamana gadar çıhmaz mıydı gardaş?"

    bekar odaları, köyleri artık haritadan silinmeme savaşı veren insancıkların yaşama bağlanmalarını sağlayan tek konak yeri; ucuz ve hisseli. ama çok hisseli. "gece hazırolda uyuyoruz babam.. yoksa sığmıyoruz. belimiz kopuyor. kopuyor da babam.. ne yapacan, yaşam kavgası" diyor biri, gözlerindeki ışığı kaybetmek üzereyken... derken al yanaklı bir gence uzanıyor mikrofon. "3 gün önce evlendim" diyor bir heyecanla. hamallık yapıyormuş.. köyüne gitmiş, evlenmiş, 'eğlenmiş', cem karaca ustanın deyimiyle "besmeleyle yüzün açıp oturmadan dizdize" dönmüş istanbul'a.. ama, öteki istanbul'a.. onun döndüğü yer, ikincil hayatların yaşam savaşı verdiği soyutluk perdesinin ta kendisi.

    bir sosyolog, daha farklı bir açıdan bakıyor bekar odalarına. onların birer suç kalkanı olduğunu söylüyor. buralarda yaşayan, kendi köylüsünü koruyan insancıkların, hayata 'çalışarak' tutunduklarını ifade edip, aynı kaynaktan çıkmalarına rağmen sürüden ayrılanların ya kapkaççı olduğunu ya da sessiz sedasız, arka sokakların birinde dünya değiştirdiklerini vurguluyor, o da çaresizce...

    kiminin bebesi olmuş, hasretlik çekiyor, "içim yanıyor" diyor "içim"... kazandığı paranın bir kısmını oda için ödediğini, bir kısmıyla yemek yediğini, gerisini olduğu gibi köyüne yolladığını anlatıyor biri.. öbürü de öyle.. diğeri de..

    sabah kalk.. çalış.. akşam dön.. menemen yap, ye.. çamaşırını yıka.. 10 kişiyle balık istifi yat.. sabah kalk.. çalış.. hayattan tek beklentisi yaşama tutunabilmek, bir aile kurup, onları da yaşatabilmek. 3 kuruşla-5 kuruş arasındaki çizgide...

    sahi... çözdük değil mi hayatı? sıkıldık değil mi ondan? her şey ne kadar kötü değil mi? hayat başkalarına güzel, öyle mi? bence bir kez daha bakalım hayatın penceresinden.. insancıkların gıyabında, oysa onların tam ortasında, bir kez daha görelim dünyayı. belki bu defa yaşamaya değer bir şeyler bulabiliriz; bekar odalarının yalnız, bakir, boynu bükük dünyasında...

  • 7500 lira
    10 nöbet
    plastik cerrahi asistanıyım. döner 1000 kusur lira yatmıyor. nöbet paraları yatmıyor. yatarsa 3000 civarı. el cerrahisi, maxillofacial travma vs bakıyoruz. kopan parmağı dikeceğim sürede duvar boyasam daha çok kazanırım sanırım.

    edit: şimdi buraya şunu da eklemek istiyorum. hocalar da istifa etmeye basladı. hocası olmayan bölüm asistan alamaz dolayısıyla uzman yetiştirmez.plastik cerrahi gibi özeli tatlı olan branşlarda bu sıkıntı yakın zamanda iyice hissedilecek. ismini vermeyeceğim bir kaç üniversite kliniği yakın zamanda kapanacak. halkımıza bol şans diyorum. umarım tedavi olmak için satacak eviniz, arabanız dededen kalma tarlanız vardır. yüz ve mandibula kırıkları için bulunduğum yerde 40.000 lira cash istiyorlar. nakit yoksa özeller yatırmıyor bile. haberiniz olsun.

    edit2: bu işin ciddiyetini anlayamamış arkadaşlar gene toplanmışlar başlığa. doktor olduğum halde başıma bir şey gelse devlette tedavi olamayacağımı düşündüğüm için korkuyorum özel sağlık sigortası araştırıyorum. sizdeki bu özgüven gençliğinizden geliyor olmalı.

  • telefonla canlı yayına bağlanan kişinin 9'a basması üzerine erdem bey ceza olarak bir fıkra anlatır ve cenk bey fıkra bitince alaycı bir ifadeyle güler...

    e: bu fıkrama kahkahalarla gülen 70 milyonu duyar gibiyim cenk bey...
    c: duyargalarım var diyorsunuz... (telefondaki kişiye* döner...) aldınız mı ağzınızın payını hanımefendi? 9'a basarsanız böyle olur.
    e: cenk bey yalnız bir dakika, bu bir ceza madem... insanlar niye gülerek kendilerine ceza çektiriyorlar? yani 9'a basarak... demek ki bu bir ceza değil, benim fıkralarımı gerçekten seviyorlar cenk bey.
    c: işte tuna kiremitçi de sizin gibi düşündüğü için devamlı kitap yazıyor erdem bey!

  • 2009 yılından gelen efsane bir repliktir. özleyenler için: link

    selen isimli hanım kızımız, arkadaşının sevgilisi olan hovarda yılmaz'ın konuştuğu ve gacesinden (?!) ayrılmasına yol açtığını iddia ettiği saf ayşe kızımızı hırpalayıp tehdit etmiş, kavganın sonunda da el sıkışıp ayşe'nin onun hakkından konuşmaması halinde onu koruyacağının sözünü verip ayrılmıştı. video bu. tabii bu bir tehdittir, akran zorbalığıdır ve bunu savunmuyorum. ama 14 sene sonra bir daha izleyince kahkahalarla gülüyorsunuz. daha tuşlu telefon ve msn günleri... güzeldi be.

    herkes ayağını denk alsın tabii. yılmaz'ı meseneden sileceeğğğsiiiniz... ahahahhahahah... bu neden bu kadar komik ya?

    --- spoiler ---

    kanamayiiğ... sümük akyo.

    --- spoiler ---

  • şaka mısın arkadaşım sen? adamın hem kendisine hem de çocuğuna saldırmışlar, neden tutuklatalım adamı? ellerine sağlık. böyle insanların sayılarının artması dileğiyle. devletin yıllardır yapamadığını işte bu insanlar yapacak.

    edit: akıl hastası bir ittapar mesaj attı. çocuğu eğer benim gibi biri olacaksa köpekler tarafından parçalanmasına razıymış. allah şifasını versin.

  • btk'nın derhal müdahil olarak inceleme başlatması gereken, dolandırıcılık türü.

    resmen kazıklanıyoruz ya, göz göre göre.