hesabın var mı? giriş yap

  • filmin süresi belli olmuş. 3 saat 20 dakikalık bir film bekliyor izleyiciyi. afişi de belli olmuş harika yine. (görselin linkini aşağıya bıraktım.)

    filmin hikayesi şöyle; genç bir öğretmen, küçük bir köyde zorunlu görev süresinden sonra istanbul'a atanmayı bekler ancak uzun süre bekledikten sonra bu kasvetli hayattan kurtulma umudunu tamamen kaybedecektir. bu noktada meslektaşı nuray, ona bir bakış açısı kazanmasında yardımcı olmaya çalışır. yabancılaşma, merkezden uzaklaşma ve kenarlarda var olma duygularına içsel bir yolculuk...

    nuri bilge ceylan'ın 9. filmi olan bu filmin yapımcılarından alexandre mallet-guy'a göre bu, nuri bilge ceylan'ın bugüne kadarki en iddialı filmi olacak. mallet-guy ayrıca filmi, aileye, aşka ve ilişkilere dokunan parlak mercekli bir fresk olarak tanımlamış.

    filmin senaryo öncesi de ilginç. aslında nuri bilge ceylan'ın bir önceki filmi ahlat ağacı'ndan (2018) önce çekilmesi planlanıyormuş. ancak senaristlerden biri olan akın aksu ile tanışması ve kişisel hikayesine aşina olması üzerine ceylan, akın aksu ile aksu'nun babası arasındaki ilişkiyi anlatan ve akın aksu'nun yazdığı 80 sayfalık uzun bir metinden yola çıkarak senaryoya dahil olmuş.

    film erzurum'da çekilmiş. hikayeyi okuyunca aklıma "bir zamanlar anadolu'da" filmindeki doktor geldi. varoluşçu bakış açısının ve yine bolca sembolizm kullanımının olacağını tahmin ediyorum.

    film sony venice ile çekilmiş. (meraklıları için link)

    filmin afişi: link kaldırılmıştır.

    edit: afişlerin resmiyeti şimdilik şüpheli. imdb sayfasında yayınlansa da nbc'nin sitesinde mevcut değil. o nedenle doğrulayamadım.

    edit 2: filmin imdb sayfasındaki afiş resmi olmadığından linki kaldırdım. resmi afiş önümüzdeki ay sanırım yayınlanacakmış. imdb'ye keyfi olarak birisi yüklemiş. entry'den sonra internette de paylaşıma girdiğini fark ettim bu nedenle başta nuri bilge ceylan olmak üzere tüm yapım ekibinden ve sanatseverlerden özür diliyorum.

  • tuzlama işleminin bebeği 2 kilo billur tuz'a bandırmak olduğunu sananların hezeyanı.

    ben geçmiş deneyimlere inanırım. bebeği doktorlara danışarak büyütmek son 20 yılın olayı. milyonlarca yıldır kadınlar çocuk doğuruyor ve çocuk bakımında genellikle en eski yöntemler işe yarıyor.

    bebek tuzlama olayı işlem görmemiş doğal okyanus tuzunun bir miktar memba suyuna karıştırılmasıyla yapılır. bir miktar tuz bir miktar suyla karıştırılır, bebeğin kokması olası yerlerine sürülür, azıcık beklenir ve yıkanır.

    ben sadece adet yerini bulsun diye yapmıştım ancak bir yaz bebeği olan kızımın bebeklere özgü (aslında çok da sevimli bir koku) oluşan ter kokusunu anında kesti. anlatsalar inanmam.

    su, bebeğe içirilmediği için dehidratasyondan ölme durumu yoktur. ha dediğim gibi sen bebeği 2 kilo tuzun içine yatıracak kadar gerizekalıysan onu bilemem.

  • bu suriyelilerin hakkından gelse gelse urfa toplumu gelir. adamlar zamanında peygamber yakmaya çalışmış amk.

  • sigortası 212'li ise ve basın kartı varsa ortada tartışacak bir durum yok demektir. zira basın kartı olanlara aşı yapılacak denmiş. berna laçin basın kartını sahtecilikle mi almış? hayır gazetede yazı yazmış (milliyet gazetesinde). o zaman sıkıntı nerede?

    edit: basın kartı sadece savaş muhabirlerine verilir sanan bir mal sürüsü varmış. ülkemizde basın kartı alıp almama patronun sigortanı 212'den yatırıp yatırmamasıyla ilgilidir daha çok. varlığını 100 kişinin bile bilmediği yerel gazetede tırıvırı kasaba dedikodularını yazan birisi de basın kartı sahibi olabilir.

  • petrus... yquem... cheval blanc... mouton-rothschild... opus one... krug... bu isimleri duymak ya da onların şişeleriyle karşılaşmak, dünyanın hemen tüm tutkulu şarapseverlerini heyecanlandırır, kalp atışlarını hızlandırır. hele bunların tadına bakabilme şansına kavuşanlar, mutluluktan tam anlamıyla dört köşe olurlar... yeryüzünün şarap doruklarıdır, yukarıdaki isimler.
    ama bir isim daha var ki, onu sadece “bilenler bilir”... şarap dünyasının gerçek doruğu, dünyanın en değerli ve en büyüleyici şarabı, romanee-conti’dir. tanrı, burgonya’nın vosne-romanee köyündeki bu 18 dönümlük bağa öylesine özellikler vermiştir ki, bu bağın senede en fazla 5-6 bin şişe yapılabilen şarabı dünyanın en saygın, en çok aranan, müzayedelerde en çok el değiştirip en çok prim yapan şarabı olmuştur.

    romanée-conti fransa'nın bourgogne (burgonya) bölgesinde, burada çok iyi sonuçlar veren pinot noir üzümünden yapılır. senede sadece 500 kasa. yani yıllık şişe kapasitesi olarak petrus'ün onda biri. burgonya alt bölgelere bölünmüş ve bu bölgeler oradaki kasabaların adı ile biliniyor. beaune ve dijon şehirleri arasındaki vosne romanée kasabası civarındaki bağlar, pinot noir üzümünün dünyada en iyi sonuçları verdiği arazinin üstüne dikilmiş. bu bağların incisi de toplam 27 hektarlık romanée bağları.

    şimdi bu 27 hektar da altı parsele bölünmüş. iste her biri harika olan ve "grands cru" denen en tepe statüdeki altı burgonya kırmızı şarabı bu altı parselin adı ile anılıyor. romanée-conti, la tache, romanée saint-vivant, richebourg, grands echezaux ve echezaux. tabii ki bu parseller birbirine bitişik ve kil toprak ağırlıklı ama eğimleri ve toprak bileşimi ve de mineral yapısı ile bağların yaşı açısından aralarında farklar var.bu altı altın değerindeki parselin dört tanesinin çeşitli sahipleri var. ilk ikisi, yani romanée-conti ve la tache'ın ise tek bir sahibi var: romanée-conti firması. romanée-conti'nin şimdiki sahipleri de birbiri ile akraba iki aile: de villaine ve leroy aileleri.

    romanée-conti hem firmanın hem de şarabın adi. ama romanée-conti firmasının ürettiği tek şarap romanée-conti parselinden gelmiyor. kalan beş parselin hepsinden ve ayrıca dünyanın en muhteşem beyaz şarabı olan montrachet'den de şarap sunuyorlar piyasaya.

    arz çok kısıtlı ve talep fazla tabii ama tarihi sebepler de var. bir kere romanée-conti fransız krallarının tercih ettiği şarap olmuş. ikincisi, eski sahipleri çok koklu bir aile. conti ailesi. bourbon dinastisinden ve kökleri çok eskiye dayalı bir aristokrat aile. bu aile 18 temmuz 1760 tarihinde aynı bağda gözü olan ve kral 15. louis'nin gözdesi meşhur madame pompadour'u sollayarak romanée'yi satın almış

    bu bağı "soylu" kılan bir diğer neden ise sadece iki hektarlık bu bağın kokunun menşei açısından katıksız "fransız" kalan tek kök olması koca ülkede. şöyle ki, 1860-90 arası phylloxera denen ve amerika'dan gelen bir miniskül böcek fransa'daki bütün bağları tarumar etmiş. buna panzehir olarak yeni kökler monte edilmiş bağlara ve phylloxera'ya dayanıklı bu kökler amerika'dan ithal edilmiş. bir tek romanée-conti bağları kurtulmuş bu amerikan ihracı illetin elinden. fransızlar için bu çok anlamlı tabii. bu şarabı içerken kendilerini "kral" gibi hissediyorlar.

    evet, petrus'ten çok daha pahalı. örneğin 1990 senesi 14 bin dolar. 2010 seneleri yeni piyasaya çıkıyor.
    muhteşem aroma. siyah trüf ve yabani mantar. aroma devamlı değişiyor ve yavaş yavaş oryantal baharatlar ön plana çıkıyor. inanılmaz lezzet damakta. hem çok derin ve zengin, hem de rafine. ipek gibi.

    bir şarap yazarının, “ondan bahsederken şarabın dili yetmiyor, şiirin diline sığınıyorum” dediği, bir başkasının “bu şarabı ifade edebilecek bir kelime yok!” diye hayıflandığı romanee-conti, çok az kişinin tadabildiği, üreticisinin deyimiyle bir “hayalet şarap”.

    burgonya’nın tam kalbinde yer alan ama bir sır gibi saklanan, hiçbir yerde levhası bile olmayan şarap yapımevini domaine de la romanee-conti
    tanınmış şarap profesyonelleri dışında ziyaretçi kabul etmeyen, dışa son derece kapalı bir yerdir drc’nin kapıları.

    fransa’nın ortadoğu kesiminde yer alan, lyon ile dijon şehirleri arasındaki burgonya bölgesi, ülkenin en saygın şarap bölgelerinden. ama çok eski bir liman şehri ve ticaret merkezi olan bordo tüm dünyaca tanınırken, fransa’nın içlerinde kalan burgonya şarapları daha iddialı olduğu halde bordo kadar tanınmıyor. bunun bir nedeni ihracat pek yapamaması, diğer nedeni de bordo’nun yarısı kadar şarap üretmesi. o yüzden iyi burgonyalar fransa’nın dışına kadar çıkamadan hemen fransız şarapseverlerce “kapatılıyor”, kimi zaman paris’e kadar bile gelemiyor..

    “vosne-romanee bir jeolojik mucize. burası alp dağları’ndan akan nehirlerin eski yatağı. alüvyonların oluşturduğu toprak mineralce çok zengin, bu da burada pinot noir üzümüne diğer burgonya bağlarından daha zengin tatlar veriyor.

    bugün 60-70 yıllık romanee-conti’ler bile tadıldığında, yudumlayanları yoğun lezzetleriyle şoke ediyor. rus derisinden bulgar gülüne, katrandan trüf mantarına, yaban çileğinden portakal marmeladına, kayısı kurusundan gül yaprağına doğanın en cazibeli ve güzel kokuları bu şarapta yakalanabiliyor. üstelik “eser miktarda” da değil, burnunuzda adeta patlayan güçlü tonlarla... damakta ise yudumladığınız şarabın dokusu kadifeye mi benziyor, ipeğe mi, karar vermekte zorlanıyorsunuz.

    romanee-conti öyle her parayı bastırana satılan bir şarap da değil, hatta fiyatı bile yok. çünkü tek başına satılmıyor, drc’nin hepsi de apelasyonun en üst basamağı olan “grand cru” statüsündeki diğer şaraplarından richebourg, romanee-st. vivant, grands echezeaux ve echezeaux’larının 2’şer, la tâche’ın da 3 şişesinin bulunduğu “assortiment” denilen bir ahşap sandığa ikramiye kabilinden bir şişe konuyor. bu 12 şişelik sandığın fiyatı, 8-10 bin avro civarında.

    kimi şarap kavları bu sandıkları bozuyor ve romanee-conti’yi ayırarak tek şişe olarak fiyatlandırıyor. tabii en az 5 bin avro olmak kaydıyla... genç rekolteleri bu fiyatlara alınabilen romanee-conti’ler yaşlandıkça müthiş prim yapıyor çünkü 5 bin şişenin bir bölümü de bu arada içilmiş oluyor, şarap daha da nadirleşiyor. bu eşsiz şarapta fiyat rekoru, hong konglu bir dolar milyonerine ait. 12 şişe 1990 için tam 252 bin dolar..

    dünyanın bu gelmiş geçmiş en değerli şarabının sırrı, sadece bağında mı? tabiki “hayır”. kısa pantolonlu bir çocukken dedesinin bağında büyüyen, son 34 yıldır da bağların başında olan aubert de villaine, 46 yıl mahzeni yöneten babasının ölümünün ardından onun görevini devralan ve 23 yıldır da “mahzen şefi” olan bernard noblet, bağın asmalarını adeta bahçesinin güllerini budar gibi budayan, babadan oğula, anadan kıza onlarca yıldır bağa emek veren bağ işçileri ve diğer isimsiz kahramanlar... romanee-conti’yi romanee-conti yapan, biraz da bu devamlılık, bu “hanedan”... zanaatı sanata dönüştüren, belki de dünyanın en hayırlı hanedanı. bizde olmayan..

  • en kolay ve yararlı çözümü ihtiyacı olan evine bilgisayar girmemiş ve girmeyecek bir çocuğa gidip hediye etmeniz gereken bilgisayardır.ihtiyacınız olmadığı için tozlanmış.mutlu edin birilerini.

  • koreli bir kız ''omg beautiful city ... have a good one ^_^'' yazmış altına.

    ya biz hariç dünyanın ölümüne iyimser olması ile açıklanır bu durum, ya da bu kızımız kore'nin çemişgezek ilçesinden.

  • ne zaman yürürüm, ne zaman yemek yerim sorularından muzdarip olan beyleri gösteren sorulardır..

    peki ben başka bi soru sorayım: ne zaman insan olmayı düşünüyorsun?

    lan cerrah da olsan, ne olursan ol, özünde varoş bi ortadoğulusun işte..

    egosuna tükürdüğüm.

  • yapanın taşşağına sağlık dediğim uygulamadır. kimsenin footer'larda ya da köşe kolonlarda falan çıkan reklamlarla bir sorunu yok.

    ama tek fonksiyonu video stream etmek olan bir sitede, istediğim videoyu izlemeden önce "zorunlu" olarak siksok bi reklam izlemem gerekiyor ve adblock sayesinde bu engelleniyorsa, tekrar ediyorum:

    yapanın taşşağına sağlık dediğim uygulamadır.

  • tüm zamanların en güzel rap albümlerinden biri. açılış şarkısının* girişindeki "bring the motherfucking rockers" sözleri, bunun rock müziğe karşı olan bir yapıt olduğu düşüncesini doğurabilir, ancak "enter the wu-tang (36 chambers)" rap'ten nefret eden diehard rockseverlerin bile kolayca benimseyebileceği derecede sert, 'rock' ve başarılı bir albümdür. şu muhteşem şarkılardan oluşur:

    1. bring da ruckus
    2. shame on a nigga
    3. clan in da front
    4. wu-tang: 7th chamber
    5. can it all be so simple
    6. da mystery of chessboxin'
    7. wu-tang clan ain't nuthing ta f' wit
    8. c.r.e.a.m.
    9. method man
    10. protect ya neck
    11. tearz
    12. wu-tang: 7th chamber - part 2

  • 10/10 rezalettir.

    kendi hatalarından kaynaklanan bir sorun yüzünden üstüne bir de cayma bedeli talep edilmesi düpedüz dolandırıcılıktır. superonline çözemezse ve ısrarla cayma bedeli isterse tüketici hakem heyeti bu sorunu lehinize çözer.