hesabın var mı? giriş yap

  • nasa üç uzay mekiğini (atlantis, discovery ve endeavour) tanesini yaklaşık 29 milyon dolardan satışa çıkarmıştır. (bana en temizi endeavour gibi geldi).
    başta 42 milyon dolar istiyorken, sonradan fiyatı %30 indirimle 29 milyon dolara çekmiştir. (2. el piyasası durgun şu aralar)

    eh bu kadar yazdık, bütün özelliklerini yazalımda tam olsun:
    - yaklaşık 6 milyon kilometrede (86 kez uzaya çıkılmış)
    - merkezi kilit.
    - hidrolik direksiyon.
    - lpg taktırmaya uyumlu iç donanım.
    - klimalı.
    - dahili tuvaleti var.
    - hasarsız.
    - bilim adamından

  • ekşi sözlük'ün, "sizi çok sevmiyoruz. sandığınız kadar umrumuzda da değilsiniz. dün var olan ve yarın da olacak olan biziz neticede. siz en iyisi günü yaşayın." diyen yüzü. moderatörler arasında böyle bir görev dağılımı mı vardır, kendisi mi isteklidir hep merak etmişimdir. sözlüğü sözlük yapan yazarların her fırsatta ne kadar değersiz, bir ayağı çukurda gereksiz canlılar olduklarını kendisinden duymayı yadırgamıyorum artık.

  • --- ufak tefek spoiler ---

    budizmle haşır neşir olduğunu bildiğimiz jim jarmusch'tan güzel bir zen koanı.
    evvela en bariz olanı söyleyelim: paterson şehrinde şoför paterson, paterson içinde paterson. insan küçük evrendir. kendi içinde kendini arar. (dönüp dolaşıp geleceği yer de yine kendisi olacaktır. bir pazartesi sabahı başlayan hikaye yine bir pazartesi sabahı çemberi tamamlayacaktır.)
    filmdeki siyah-beyaz birlikteliği dikkatinizi çekti mi? hep bir arada olmaları? yaşamda birbirinin zıttı gibi görünen her şey her zaman birlikte, yan yana dururlar. aralarında bir çatışmadan ziyade uyum söz konusudur. ve karşımızda paterson ve sevgili eşi laura: iranlı olduğunu bildiğimiz, nispeten esmer laura ve eski deniz subayı, beyaz tenli, amerikalı paterson.
    paterson laura'nın perdelerindeki çemberleri çok beğenmişti. "hepsinin farklı büyüklükte olmasını beğendim," demişti. bu arada, çemberler, enso çemberine ne kadar benziyordu.
    madem çember dedik, bir de şu dönüp durma, rutine binme meselesi var. tabi böyle bir şey yok aslında. bir rutin yani. ya da bir tekrar. uzaktan baktığımız için bize her şey hep aynıymış gibi geliyor. evet paterson her sabah benzer şekilde uyanıyor, saatine bakıyor, vs. ama durumun tam tersi olduğunu göstermek için jarmusch paterson'ın her uyanışında kadraja saati de alıyor. her sabah farklı saatlerde uyanıyor paterson: 6:15, 6:35, vs. birbirlerine ne kadar benzeseler de hiçbiri bir diğerinin aynı değil.
    şiir konusuna geliyoruz yavaş yavaş. bu arada ben de filmi izlerken farkettim. filmde adı geçen şairlerin ve dahil oldukları new york ekolünün şiirleri (en azından biçimsel olarak) haikuya ne kadar benziyor. mümkün olduğunca süssüz, sıradan şeylere dair. dolaptaki erikler filan. benzer bir tutum paterson'in karaladigi şiirlerde de göze çarpıyor. şiirden çok günlük hayatın, şeylerin birer betimlemesi gibiler. peki haikunun da hemen hemen böyle bir biçime sahip olmasının nedeni nedir acaba? çünkü bir gerçeğe, hakikate ulaşılacaksa, niyet bir satori ise, bu yine günlük hayatin içinden, şeylerin kendisinden çıkacaktır. hakikat öyle yerin dibinde ya da göğün tepesinde bir yerde değil. şeylerin kendisinde, hatta şeylerin bizzat kendisi. bu satori konusuna tekrar döneriz ama bir de şiir yazan şu küçük kız vardı. paterson ne kadar etkilendi kızın şiirinden, eve dönene kadar kendi kendine mırıldandı durdu. böyle güzel bir şiiri ancak bir çocuk yazabilir çünkü. şeyleri oldukları gibi görebilmek için bir çocuk olmak gerekir.
    ve final. şelaleyi izleyen paterson'ın yanına gelip bir japonun oturması sanırım tesadüften daha fazla bir şey. dönüp gidecekken son bir kez paterson'a bakıp "aha!" demesi. nedir bu "aha!"? belki paterson'a bir satori yaşaması için edilen küçük bir yardım. satori, zaten, tanımlanırken de, kolay anlaşılsın diye, bir "aha moment" ya da eureka, olarak anlatılır. çember tamamlanıp paterson başa, ama bir biçimde yine de başka bir yere dönerken satorinin yeni bir olanağı da sunulur kendine. "aha!"

    --- ufak tefek spoiler ---

  • güle çınar, enfeksiyon uzmanı doktor. kendisine özür mektubu yazdırılmış. doktorlar hatta sağlıkçılar yetmediği için son sınıf öğrencileri ve emeklileri göreve çağıran italya örneği dururken işini yapmak için canını dişine takan enfeksiyon uzmanının gördüğü muamele bu. şu an baş edilemeyen bir enfeksiyon salgını varken, bir enfeksiyon uzmanı olarak zaman itibariyle dünyanın en değerli en önemli kişilerinden birini minnetle sevip sayıp sahip çıkacakları yerde yaptıkları muameleye bak. öyle çok şey söylenir ki. umarım bu nedenle motivasyonu zarar görmez değerli sağlıkçılarımızın.

  • 23 şubat 1942 sabahı, rua gonçalves dias 34, petrópolis, rio de janeiro adresindeki yatak odasının kapısı, öğleye kadar açılmadı. bu durumdan şüphelenen hizmetçiler polise haber verdiler. yatak odasına giren polisler sırtüstü yatan stefan ile elini onun göğsüne koymuş olan sevgilisi lotte'yi buldular. "veronal" adındaki ilaçtan almışlardı. titizce düzenlenmiş masanın üstünde pulları bile yapıştırılmış olan veda mektupları duruyordu. ayrıca petrópolis valisi'ne hitaben yazılmış "deklarasyon" başlıklı bir mektup vardı:

    "kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum. bana ve çalışmalarıma böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke brezilya'ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. her geçen gün bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim. benim lisanımın konuşulduğu dünya bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum avrupa'nın kendi kendisini yoketmesinden sonra hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir yer daha yoktu.

    ama hayata 60 yaşından sonra yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyaç var. benim gücüm ise uzun yıllar süren yurtsuzluğum sırasında tükendi. böylece ruhsal çalışması her zaman en büyük sevinci ve bireysel özgürlüğü bu dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor.

    bütün dostlarımı selamlarım! umarım uzun gecenin ardından gelecek olan sabah kızıllığını görebilirler! ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum."