hesabın var mı? giriş yap

  • herkes gibi olmak; hiçbir farkının olmaması demektir. bu hep kötülenir aslında. oysa güzel de bir tarafı var bence.

    eminim çoğumuz yaşamımızın bir döneminde, özellikle de ergenlikte, çok özel olduğumuzu, kimsenin bizi anlamadığını, dünyanın tüm yükünü omuzlarımızda taşıdığımızı düşünmüşüzdür. ergenlik biter ve yetişkinlik başlar. aslında bizden çok vardır. hiç özel değilizdir. kurduğumuz büyük hayallerin bir kısmının hiç gerçekleşmeyeceğini fark ederiz. sabah 8 ile akşam 6 arasında çalışacak, yaşımız geldiğinde evlenecek, çocuk sahibi olacak ve önümüzdeki 30 yıl boyunca da aynı şeyleri her gün yapmayı sürdüreceğiz büyük olasılıkla. bazen bazı insanların gözünü korkuyor bu düşünce. benim hep korkuttu nedense.

    eh, ergenlikteyken özel bir insan olduğumu düşünürdüm ben de. ilk yetişkinlik yıllarımda bu düşüncenin aslında ne kadar yanlış olduğunu fark etmemle bir hayal kırıklığı yaşadım. 60 kişilik sınıfta ders dinlediğim bir gün "beni bu insanlardan ayıran nedir?" diye sordum kendime. sonra bunu gittiğim başka derslerde, kahve içtiğim mekanlarda, devrim'de otururken yineledim. resim çiziyor olmam bir fark yaratabilirdi; ama 10-15 metre ötemde oturup gitar çalan arkadaş dünyaya o anda benden daha fazla katkı yaptığı için onun en azından o an için daha özel olduğuna karar verdim. özel değildim. bunu kabullenmiştim. herkes gibi olmadığımı da biliyordum; çünkü cins bir insandım ve bundan hoşlanmıyordum. yıllarca dışarıda kaldığımı hissettim. insan kendi kendini nasıl dışlar ki? yeni tanıştığınız ya da pek iyi tanımadığınız insanlarla sohbet ederken gerilirseniz, her sohbetinizi siyasi ya da bilimsel tartışmaya çevirirseniz, popüler kültürü beyniniz hiç ama hiç öğrenmezse ister istemez sohbet dışında kalıyorsunuz. özel değildim. bunu kabullenebilirdim; ama sıkıcı ve cins olmak zorunda mıydım? her sohbeti bilimsel bir dayanağa oturtmaya çalışmazsam yaşam daha kolay olabilirdi aslında.

    üstelik anlatmak istediklerim bunlar bile değildi. türkiye'de kaldığım 3 hafta boyunca kendimi gözlemledim. yine. yurtdışında yaşamak ders öğrenmek, türkiye'ye dönmekse öğrendiklerimden sınava girmek gibi. kendimi bazı açılardan daha olgun bulmak sevindiriciydi. arkadaşlarımın yaşamlarından biraz çıkmış olmaksa yüreğimi acıttı. aileme, arkadaşlarıma baktım. her gün işe gidiyorlar. akşam dönüyorlar. gitmeden önce tekdüze gelen şeylerin aslında o kadar da kötü olmadığını düşündüm. arkadaşlarımla oturup sohbet ettim. onların dertlerini dinledim. kendiminkileri paylaştım bir miktar. herkesin kendince bir sürü sorunu olduğunu, inişler ve çıkışlar yaşadıklarını gördüm. son 1 yılda öylesine tek başımaydım ki insan olmanın anlamını yitirmişim sanki. herkes gibi olmakmış. kalabalıklar içinde biri olmak ya da herkes nereye gidiyorsa oraya koşmak değil bu. herkes gibi olmak; ölümlü olmak demek. gülümsediğin günlerin yanı sıra ağladığın günlerinin de olması demek. yalnızlık çekenin tek sen olmaması demek. ilk ayrılanın sen olmadığı gibi, son ayrılanın da sen olmayacağı demek. senin de özlemen demek. annenin ölmesinden senin de korkuyor olman demek. koca bir sınıfta "acaba özel miyim?" diye düşünen, ama bunu hiç dile getirmeyen bir sürü insandan biri olmak demek. farklı bir yol izleyen yalnızca sen değilsin demek. sıkıcı olduğunu düşünen ve bu yüzden konuşmaktan çekinen de yalnızca sen değilsin demek. bunları bilmek insanı rahatlatıyor.

    çok tuhaf ama, insanlar herkes gibi hissettiklerinde bundan hoşlanmazlarken ben herkes gibi olduğumu hissettiğimde huzurlu hissediyorum. herkes gibi olmaktan farklı şeyler anlıyoruz belki de, kim bilir.

  • sevgili dostum bazen hepimiz ufak depresif durumlara girebiliyoruz bu son derece normal ve insan olmamızın bir gereği. burada mesele böyle bir duruma girdiğimiz anda hemen gerekenleri yaparak bu durumdan bir an önce çıkmaya çalışmak çünkü bu tür şeylerin kar topu gibi büyüyüp daha ciddi durumlara dönüşme riskim vardır. bir de ufak ek burada bahsettiğim mesele minik ufak depresif durumlardır majör depresyon durumlarında mutlaka ama mutlaka bir uzmana danışmanız lazımdır ama tabi tavsiyelerim size fayda verecektir.

    1) fiziksel aktivite: yürüyüş yapmak, koşmak veya ağırlık basmak veya kıran kırana maç yapmak gibi fiziksel aktiviteler, endorfin salınımını artırarak ruh halini iyileştirebilir. düzenli egzersiz, genel anlamda ruh sağlığını destekler ve stres seviyelerini azaltır. egzersiz yapmak aynı zamanda zihni meşgul eder ve negatif düşüncelerden uzaklaşmaya yardımcı olur. yani dostum yıllardır dilimde tüy bitti ama spor hem bedenin hem zihnin sağlığı için olmazsa olmazdır. aynen yemek gibi su gibi temel bir ihtiyacındır hem de teknolojinin herkesi oturduğu yerde patates gibi yaşayan zombilere veya pillere dönüştürmeye başladığı günümüzde. ne yap et mutlaka hareket et zaten büyük ihtimal hafif depresif durumunda hareketsizlikten kaynaklanıyor.

    2) sosyal etkileşim: arkadaşlarınla veya ailenle vakit geçirmek, yalnızlık hissini azaltır ve duygusal destek sağlar. bazen sadece birinin seni dinlemesi bile kendini daha iyi hissetmene yardımcı olabilir. insanlarla yüz yüze görüşmek mümkün değilse, telefon veya görüntülü aramalar da faydalı olabilir. insan insanın zehrini alır derler çok ilim dolu bir laftır. kendini depresif ve düşük modlu hissettiğin zaman kendini eve kapatıp duvarlara bakıp efkarlanmak sana iyi bir fikir gibi gelebilir ama bu fikre karşı koy tam tersine sosyalleş dostum sosyalleş. yalnız kurtlar depresif kurtlardır.

    3) yaratıcı faaliyetler: sanat yapmak, müzik dinlemek veya yazı yazmak gibi yaratıcı etkinlikler duygusal ifade biçimleri olarak işlev görebilir. bu tür faaliyetler sıkıntılarını işlemene ve duygularını dışa vurmana yardımcı olabilir, böylece içinde biriken negatif duyguları azaltırsın dostum. her tür yaratıcı üretici faaliyet sana iyi gelir. otur bir deftere düşüncelerini yaz, puzzle yap , ufak da olsa bir enstürman çalmayı öğren. kısacası üret dostum üret.

    4) doğa ile zaman geçirme: bak arkadaşım doğada zaman geçirmek, stres azaltıcı etkiler sağlar ve ruh halini iyileştirebilir. bir parka gitmek, ormanlık bir alanda yürüyüş yapmak veya sadece bir bahçede oturmak bile fark yaratabilir. doğal ortamlar, zihinsel yorgunluğu azaltır ve pozitif duyguları artırır. hepimiz doğadan kopartıldık ve şehirlerimizin beton yığını hali ortada. çalışma ortamları duygusuz beton yığınların evler desen betondan tavuk kümesleri. yeşil alanlar yok ediliyor. ama tüm bunlara rağmen kafasına koyan kendisini yeşille veya maviyle buluşturmanın yolunu bulur.

    5) uyku düzeni: iyi bir gece uykusu, hem fiziksel hem de zihinsel sağlık için çok önemlidir. depresif hissettiğinde uyku düzenini korumak zor olabilir, ama düzenli uyku saatleri belirlemek ve yatmadan önce rahatlatıcı bir rutin uygulamak (örneğin, kitap okumak veya meditasyon yapmak) uyku kaliteni artırabilir. uyku meselesinde dikkat ettiğim şey nerede bir depresif negatif insan görsem mutlaka gece kuşlarından oluyor. normal insan uyuma saatlerinde yat uyu dostum. o çok önemsediğin şeylere sabahta bakarsın. burada en büyük savunma hocam ben gece saatlerinde kafa dinliyorum oluyor dostum o kafan uykusuz kalırsan dinlenmez ve gündüzleri çok daha fazla sorun çıkarır.

    bonus: kendini iyi hissetmek için hedefli olman lazım ve sana iyi gelecek bilgileri öğrenip hayatına uygulaman gerekiyor. bu sebeple sana içinde kendini geliştireceğin onlarca video bulunan kanalımı öneriyorum orada çok daha detaylı şekilde sana iyi gelecek bir çok meseleyi anlattım. kanala git bir incele bir kaç video izle sana iyi gelirse abone ol ama daha önemlisi bir videoyu bile olsa yaşamına uygula.

    işte kanal

    https://www.youtube.com/aydinserdarkuru

    sevgilerimle

  • "matkap var mı hüseyin abi sende" diye sordum bundan 5-6 ay önce bizim apatman görevlisine, herif "yoo neden olsun ki" diye cevap verdi. kalakaldım öylece. haklı tabii adam.

  • son yıllardaki yazılanlara baktım da çoğunlukla kendisini döneminde takip edememiş gençler yazmış. size şöyle örnek vereyim bugün yaşasaydı mültecilerin ve yasadışı göçmenlerin ülke için ne kadar faydalı olduğundan bahsederdi. oradan anlayın durumu.

  • çocuk sahibi olmak zor bir iş arkadaşlar. zaman zaman seni mecburi olarak meşgul edebilecek bir meseledir çocuk. çocuğun birini tekmeliyorsa o noktada annelik görevini yapıp çocukla iletişim kurman gerekiyor. gerekirse meşgul edecek bir şeyler bulacaksın, bacaklarını tutacaksın. kimse senin çocuğundan tekme yemek zorunda değil.

    bunu umursamayan kadın, yarın öbür gün okulda bu çocuk arkadaşlarını dövse aynı şekilde sorumluluğu üstlenmeden davranacaktır. eeeh çocuk canım bunlar nolacak arkadaşının kafasını kırdıysa... siz hiç çocuk büyüttünüz mü???? evet bir tek senin çocuğun var...

  • işte modern tıp dediğimiz olay budur. millet sümüğünün içinde boğulur sikleyen olmaz, ama birinin yüzünü diğerine nakledince timsah yürüyüşü yaparlar.

    yüz nakletmeyin demiyorum. onu da yapın. ama bi öncelik bi adap vardır. otrivinle motrivinle geçiyor ömrümüz. milyonların sorunudur bu arkadaşım. işin içinde sümük var diye mi girmiyorsunuz bu işe? derdiniz nedir? millet kafasına fön makinası tutuyo lan. sümükler nefese yol açsın diye çörek otu yağını burnuna damlatan var. kafasına kuşak saran mı dersin, burnunu geceden mandallayan mı dersin... bu sktimin hastalığına hala bi çare bulunamadıysa bu işin içinde ya rotschild ve rockefeller ailesi vardır ya da doktorların basiretsizliği. seçin birini.

  • amerikan filmlerinde ve dizilerinde buzdolabını açınca sucuk, salam, sosis, yaş pasta, üç çeşit sos, tuhaf meyveler ve 6'lı içecekler görünür lakin biz buzdolabını açtığımızda sararmış peynir, sofraya getirilip bir kere bile yenmemiş çilek reçeli ve buruşmaktan manevi hayata yönelmiş zeytinler görürüz. artık ben de dolabı açtığımda supangleler pudingler avakadolar görmek istiyorum. dünden kalan içi çorba dolu tasın yanında tek başına hayatı sorgulayan mandalina değil!