hesabın var mı? giriş yap

  • kapalı havuzunun haftaiçi sabah ve bazı akşam seansları kadın erkek şeklinde ayrıldıktan sonra tamamen cam olan bir duvarı buzlu camla kapatılarak kasvetli bir yere dönüştürülmüş okulum.
    üstelik ısınma sorunu var ve haftada 3’er kez dışardan görünmeden yüzecekler diye tüm hafta havuzu kullananları karanlığa mahkum etmişler.
    yüzerken güneş, ağaç, ışık görenler şimdi tabut gibi bir hapishanede yüzüyorlar.
    kadın erkek seansları için geçici paravan/ perde olsa yine anlaşılır ama camları tamamen ve sürekli kapatmak nasıl bir bencilliktir?
    üstelik kadınlara ayrılan sabah saatlerinde daha önce karma gelenler dışında hiç kimseyi görmedim bile.
    siyasal islam nedir? tam olarak budur. kendi inancı için herkesi karanlığa mahkum etmek.
    önce herkesin kullandığı saatleri almak, sonra herkesin gördüğü güneşi ve manzarayı kesmek.
    bıktık.

  • girisimci clark tupper'in bulusu ve son yillarda artik hakki yenmeyen brownie wise'in pazarlama dehasi sayesinde hala sozlukte bahsini ettigimiz, amanin aman domates lekeleri nasil cikar diye endise ettigimiz sey. tupperware'in 1950lerde bulundugunu, bu yillarin birbirine altin gunu misali misafirlige giden ama artik harcama yetisi kazanmis kadinlarin zirvede oldugu bir donem oldugunu hatirlatiriz. donem bilgilerimize tupperwarelerin ilk piyasaya ciktigi zamanlarda "garklayan kapak"li olarak pazarlandgini ekleyelim.

    iste efendim brownie wise hanim, boyle bir tanimin kutlesel medya ile hedefine ulasamayacagini, ama insanlarin mahrem bilgilerini degis tokus etmekten zevk aldigi ev toplantilarinda anlatilabilcegini dusunmus. ayni hanim aslinda evden ve zincir pazarlama tekniklerinin de temelini atar olmus. (daha dogrusu direk pazarlamayi* hakkaten icat eden stanley ev urunleri sirketiymis amma velakin bu hanim once orada pisip, bu teknigin muesselesmesini saglamismis) yani amwayci, rainbowcu, kapinizi calan ansiklopedici ile karsilasirsaniz, ve kafanizin sikilmesini istemiyorsaniz bu yazdiklarimi kontra atak olarak kullanasiniz diye yaziyorum.

    konuyu cok zimparalamak gerekirse, bilimum dergiye kapak olan bu hanim donemin bir tur martha stewart'i bile diyebiliriz, ben yine de kendisini eva peron olarak ruyalarima sokup, kabustan uyandigimda hic ise yaramayan sanilan tupperware surahiyi kafama dikecegim.

    brownie wise'a ne olmus derseniz, iyi bir mucit ama profesyonel olmayan bir yonetici olan mr. tupper onun starlasmasini ve kendi markasinin onune cikmasini cekememis ve hanim efendiyi kovmustur. bu hanim da baska dogrudan satis firmalarinin kaynagi olmus, ozellikle evden kozmetik pazarlama isine danismanlik yapar olmustur.

  • tekrarın tekrarının tekrarının tekrarını yapan program. tekrar içinde tekrar. tekrarception.

  • gidip de fatiha okuyani yoktur diyen sigirlarin aksine neredeyse herkesin fatiha okudugu anit. arkadas hic gitmedigi icin saniyor ki her giden vatandas mozoleye celenk koyup saygi durusunda bulunuyor.

  • ulan laflara, tavırlara grup ismine filan bakınca sanırsın brooklyn'de kiralar artınca artık memlekete dönme vakti geldi demişler. içeriğe bakıyorsun angutluk. "canını yakıcam" ne lan?

    ya indie özentisi adamlar arkalarında iki bodyguard görünce çocuğun tekine "orspu çocuu canını yakıcam!" diye gider yaparsa futbolcusu da milli takımda arkadaşına silah çeker, siyasetçisi bin korumayla üç beş slogan atanın canına kast eder vs. vs.

    kodumun ülkesi lan resmen çomaristan. "naif, ince ruhlu" diye satılan tiplere bak çay demle.

    edit:

    neptun savascisi'nin uyarısıyla tehdit edilen arkadaş çocuk mocuk değil 32 yaşında adammış sesi genç gösteriyorsa demek.

    enkaz devraldik ise harun tekin'in de bu kadar ağır olmasa da böyle bir halt yediğinden bahsetti. sevdiğim bir grubun sevdiğim bir üyesidir kendisi ama yazıklar olsun diyorum.

    nasıl albümünü alıyoruz konserine gidiyoruz diye sanatçının sahibi değilsek ve sanatçıların seçimlerine karışamazsak (sakin, onurr örneği) sanatçı olduğu iddiasındaki insanlar da seyircilerin sahibi değil, bir grubun seyirci geneli 13 yaşında ergen de olsa size tapmaya gelmiyor bu çocuklar müziğinizi dinlemeye geliyor.

    işini adam gibi yap hizmetini ver sonra özel hayatında ne halt yiyorsan ye kime saydırıyorsan saydır.

    ayrıca her şeyi geçtim 32 yaşında adam gelmiş konserine yaş ortalamasına doğrudan etki ediyor da 15 bandına çekiyor onu da kaçırıyorsunuz lan daha neler.

  • ani işitme kaybı ve kulakta çınlama teşhisi ile ilaca ek olarak, bugün ilk seansını aksaz deniz üssünde, minnacık, her yeri demirden bir tüpte 2 saat geçirerek gerçekleştirdiğim tedavi. ne zormuş daracık alanlarda kalmak, ben ki perdesi kapalı odada bile yaşayamıyorum. ilk yarım saat ecel teri döktükten sonra meditasyon yapmayı denedim, başka türlü vakit geçiremedim. yeni sistemlere sahip hastanelerde tedavi daha konforlu yapılabiliyormuş, aksaz’daki sistem en eskilerden ama doktor bey ve sağlık personeli faydalı olmak için elinden geleni yapıyor. 10 seansa tamamlayıp tekrar kontroller yapıldıktan sonra tamam ya da devam kararı verecek doktorum. şifa olur umarım, deneyip iyileşenlerin tavsiyelerini dinleyebilirim.

    tedavi sonrası eklemesi: hiperbarik tedaviyi 20 seans aldım, ben işitme kaybını yaşadığım ilk günlerde gitmediğim için maalesef işitme kaybı kalıcı oldu. % 10’luk bir iyileşme kaydettim. çınlama bütün şiddetiyle devam ediyor :( birçok ilaç denedim ama bu konuda da gelişme kaydedemedim. işitme kaybında iyileşme olabilmesi sorunun başladığı günlerde ( ilk 3-4 gün) tedavi edilmesi ile mümkün olabiliyormuş. eyyorlamam bu kadar.

  • muhafazakar bir ailenin çocuğuyum. akrabalarımın rahat %80'i ak partili. babam yıllarca asgari ücretle günde 12 saat geceli gündüzlü çalışmış bir ak partili. sn. recep tayyip erdoğanı gönülden seviyor ve aleyhine tek laf dahi ettirmiyor. bense şu anda 20 yaşındayım. desteklediğim ve beni bütünüyle temsil ettiğini düşündüğüm bir parti yok. siyasetle fazla ilgilenmiyorum. babam chp genel başkanı sn. kemal kılıçdaroğlunu hiç sevmiyor, alevilere karşı bir ön yargısı var ve ülkenin çok iyi durumda olduğunu söylüyor.
    bu sabah işim gereği erken kalktım ve dışarı çıktım. adalet yürüyüşü o sırada geçiş yapıyordu. vaktim vardı izlemeye başladım. komşumuz geldi selam sabah sonrasında kendince fikrini belirtip gitti "bir tane doğru adam yok". komşumuz da aynı gelir düzeyine sahip normal bir muhafazakar.
    akşam yemeğinde lafı açıldı. babamla biraz münakaşa yaşadım. başta dediğim gibi partiyle vs. alakam yok ama bu ülkede ana muhalefetin 68 yaşındaki genel başkanı ankaradan istanbula arkasında binlerle yürüyorsa hele bir de bu insanların tek talepleri ve sloganları hak, hukuk, adaletse ayrıca ellerinde türk bayrağı varsa kimse yukarda aktardığım komşumun lafı gibi bir ithamda bulunamaz bulunmamalı. babamı ve babamın düşüncesindeki insanları bu yürüyüşün hangi noktası rahatsız ediyor bilemiyorum. babama da aynı şeyi sordum ama maalesef babam sadece siyasette değil her konuda her zaman haklıdır ve asla başkalarının lafını dinlemez. bu yüzden bağırmaya sen bi bok bilmiyorsun demeye başladı. ben de tamam baba sen haklısın diyip konuyu kapattım. ne yapacaksın babam işte sonuç olarak.

    demem o ki. değil ankaradan istanbula, ankaradan marsa kadar da yürüseniz babamın ve komşumuzun yürüyüşçülere olan bakış açısı değişmez. ama ne zaman daha önceden insanların tepki gösterdiği ve babamın kayıtsız kaldığı bir durum gelir kendisinin canını yakar işte o zaman görün bakın bakalım babam nasıl yerinden fırlayıp ah yandım anam diyor.
    uzun lafın kısası ben chpli değilim, akpli değilim, mhpli değilim, hdpli hiç değilim. ben sadece bu ülkede huzur ve barış içerisinde yaşamak isteyen bir türk genciyim. ve yarın da bu mitinge katılacağım. babama inat.

    çocuklar inanın inanın çocuklar, güzel günler göreceğiz güneşli günler
    motorları maviliklere süreceğiz, güzel günler göreceğiz güneşli günler

    edit: gittim. inanılmaz bir kalabalık vardı. ucu bucağı belli olmayan bir insan topluluğu alana hakimdi. herkesin ellerinde türk bayrakları, atatürk posterleri ve adalet yazıları vardı.onun dışında bir tane bile siyasi parti sembolü görmedim. insanlar umut doluydu ve herkesin yüzü gülüyordu.

  • ilkokuldayken derste duyulan “malazgirt savaşıyla anadolu’nun kapıları türklere açıldı.” cümlesi ve zihinlerde oluşan o devasa kapı. seni de unutmadım...

  • bilim adamları uzun zamandır kara deliklerden enerjinin çıkarılıp çıkarılamayacağı konusu üzerinde çalışmaktadır. 'penrose süreçleri' olarak adlandırılan ve karadeliğin ergosfer dölümünü kullanan bir olasılık bunun mümkün olduğunu göstermiştir. ergosfer, dönen bir kara deliğin olay ufkunun hemen üzerinde bulunan, uzay-zamanın kendisinin de bu muazzam dönüşle birlikte sürüklendiği yerdir.

    görsel - görsel

    ergosfer fiziği, olay ufkuna yaklaşan bir kütlenin ikiye bölünerek bir parçasının kara deliğe düşmesi durumunda diğer parçanın ergosferden, başlangıç enerjisiden daha fazla enerjiyle çıkabileceğini gösteriyor. kara delik, açısal momentumunun bir kısmını bu kütleye aktararak enerjisini arttırır.

    son zamanlarda, ergosferdeki manyetik alan çizgilerini kırarak ve yeniden birleştirerek süreçten enerji elde etmenin mümkün olduğu önerisi de tartışılmaktadır. bu, maddenin doğal olarak iki plazma akışına bölünmesine ve biri karadeliğe düşerken diğerinin enerji akışını sağlamasına neden olacaktır.

    penrose süreci, ayrıca hawking radyasyonu oluşturan sanal parçacık çiftlerine de enerji aktarabilir. bu, parçacık-anti parçacık çiftleri uzay-zaman dokusundaki kuantum dalgalanmarı nedeniyle sürekli olarak oluşup yok olmaktadır.

    "blandford-znajek süreci" olarak adlandırılan bir başka olasılık, dönen bir karadeliğin dönme enerjisinin harici bir manyetik alan kullanılarak aktarılabileceğini önerir. karadelik, manyetik alanda dönen bir iletken gibi hareket etmektedir. manyetik alan çizgileri karadeliğin etrafında sürüklenerek zıt yönlere plazma jetleri fırlatılmasına neden olur. bunun, kuasarlarda görülen enerjik plazma jetlerini yarattığı süreç olduğuna ve harici bir manyetik alan ile bunların depolanabileceğine inanılmaktadır.

    bu olasılıklardan herhangi biri için gereken mühendislik becerisi mevcut yeteneklerimizin çok ötesinde olsa da, fizik, karadeliklerden enerji üretiminin, şu anda dünya'da kullanılan herhangi bir enerji üretim yönteminden %150 daha fazla verimliliğe ulaşabileceğini öne sürmektedir.

    kaynak: science focus

  • sözlükçülerin kuzenlerinin başından geçen doğaüstü olayları da bu başlığa yazabiliyorsak, başlıyorum.

    kuzenim, geçen cuma günü kışlıkları yazlıkları toparlayayım diye girişmiş elbise dolabına. tam öğle ezanı okunurken de çok içinden gelmiş, elindeki toz bezini koyuvermiş kenara, açmış ellerini; "allahım çocuk da okula başladı, bize bol kazançlar, hayırlı paralar kazanmak nasip et" diye dua etmiş. tam da böyle içinden, yüreğinden geçirerek... "hatta böyle bir kaç saniye de, öylece bir durdum ufak tefek günlük para gelir gider hesabı yaptım, yine içim sıkıldı" diyor.

    derken eline almış bezi tekrar, silmiş rafın tekini, arkada duran giysileri koyacak rafa, eşinin pantolonlarından birini eline almasıyla, başlamış cebinden şangur şungur bozukluklar dökülmeye.

    -paralar öylece dökülünce ben de hemen attım elimi cebine, baktım tomar tomar kağıt para, bir o kadar bozuk para. allahım delirecek gibiyim. ellerim titriyor, birkaç saniye algım kapandı hatta. tamam insanın duası tutar, tutar da, bu kadar mı hızlı tutar? sonra sakinleyip paralara bir baktım ki bizimkinin sakladığı eski para koleksiyonunu koyduğu yeri bulmuşum sadece.

    allah resmen kuzenimi trollemiş ya hu, kendi halinde temizlik yapan kadından ne istiyorsun ya deyip mevzuyu ayakkabı kutusuna bağlamamak için kendimi çok zor tutuyorum. ama bir düşünsenize, ayakkabı kutularına dolaresi koydurup sonra içinden monopoly parası çıkartmak çok güzel olurdu ya, allah buna bir şey yapsın.