hesabın var mı? giriş yap

  • ayni kafayla yazacak olursak:

    2001: 1 ekmek fiyati: 20 kurus
    2011: 1 ekmek fiyati: 1 tl

    2001: 1 litre benzin: 1 tl
    2011: 1 litre benzin: 4 tl

    2001: issizlik orani: %10.3
    2011: issizlik orani: %11.0

    2001: turkiye'den erisime engellenen web sitesi sayisi: 0
    2011: turkiye'den erisime engellenen web sitesi sayisi: 8762

    2001: diyanet butcesi: 302 milyon tl
    2011: diyanet butcesi: 2 milyar 650 milyon tl (8 kat artmis, reklamda saglik ve egitim butcesinin 5 kat artmasiyla ovunuluyor)

    2001: silah ruhsati yas siniri 21
    2011: silah ruhsati yas siniri 18

    2001: icki firmasi sponsorlu etkinliklerin yas siniri: 18
    2011: icki firmasi sponsorlu etkinliklerin yas siniri: 24

    2001: iktidar+cumhurbaskani tarafindan secilen anayasa mahkemesi uyeleri orani: %33
    2011: iktidar+cumhurbaskani tarafindan secilen anayasa mahkemesi uyeleri orani: %68

    2001: iktidar+cumhurbaskani tarafindan secilen hsyk uyeleri orani: %0
    2011: iktidar+cumhurbaskani tarafindan secilen hsyk uyeleri orani: %28

  • cumhurbaşkanı başdanışmanı ve ekonomi politikaları üyesi yiğit bulut artan gıda fiyatlarına muhteşem bir çözüm önerisi getirdi. yiğit, vatandaşların tüketimi keserek gıda fiyatlarını düşürebileceğini dile getirdi. tek kelimeyle dahiyane bir çözüm. bizim hiç aklımıza gelmemişti.

    kaynak

  • vaktiyle bir amca vardı tanıdığım. o kadar cimriydi ki, anlatamam.
    -mercedes, audi alacak parası vardı. parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi o arabaya, benzini gidecek diye. her tarafa yürüyerek giderdi.
    -üzerindeki tişörtler 10 yıllıktı, rengi solmuştu ama yinede giyerdi.
    -12 yıldır kullandığı ayakkabıları vardı.
    -ölene kadar dışarıda yemedi pahalı diye.
    -karısına bir kez olsun dışarıda lokantada akşam yemeği ısmarlamadı, çok pahalı diye.
    -ramazanda yoksullar için yapılan iftar yemeğine katılırdı. evde yemek bitmesin diye.
    -yazın sıcaktan ölürdü antalya'da klimayı açmazdı. elektrik gidecek diye.

    sonra her fani gibi bu dünyadan göçtü. öldüğünde bıraktığı miras 20 trilyon'du, eski parayla. şimdinin parasıyla 20.000.000 tl'si. ne mi oldu? o kadar parası 2 damadıyla bir gelinine kaldı. damatlarıyla gelinin altında son model bmw, mercedes, audi var. damatları öğlen yemeğini bodrum'da akşam yemeğini paris'te yiyorlar. gelini 2500 liralık çanta alıyor. damatları 1000 tl'lik takım elbise giyiyorlar. o parayla günlerini gün ediyorlar. krallar gibi yaşıyorlar.

    birkaç ay önce damadını gördüm dışarıda altında 200.000 liralık bmw'siyle. o cimri amca geldi aklıma, parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi benzin parası gidecek diye.

    o cimri amca ömrünün sonuna kadar varlık içinde yokluk çekti. şimdi ise eloğlu zevk-u sefa yapıyor.
    demem o ki gençler hayatınızı yaşayın şu kısa dünyada.

  • bunun temel motivasyonu, o çok nefret edilen ve tüm kötülüklerin anası olarak görülen elitliğe bir övgü ve öykünmedir, "elit" diye güya hakaret ederken o kavramın içinde belli bir kültür birikimini, görgüyü, aileden gelen manevi bir zenginliği* barındırdığını, ihale sayesinde zengin olup paranın bir tarafına koysan da, arabanın en iyisine binip o elitlerin gezdiği yerde gezebilsen de, onların yazlık mekanlarında kadın-erkek plajı ayrı tatil yapabilsen de, bazı şeyleri parayla asla değiştiremeyeceğini ve elde edemeyeceğini, tüm "bakın artık ben de yapabiliyorum/sahip olabiliyorum" dediklerinin kendilerinde nasıl eğreti durduğunu bilmenin öfkesidir.
    çünkü taktılan saatin, modanisa gibi yerlerden alınan ve muhafazakar makastan çıkınca çok güzel oldu zannedilen o acıklı kitsch kıyafetlerin, havalimanında göze sokulan louis vuitton valizlerin, alta çekilen jeepin, en özel üniversitenin uluslararası bilmemne bölümünden mezun olmak için dökülen onca paranın, kendi çapında bir cemiyet, bir sosyete oluşturmak için mado'da pazar kahvaltısı edip huqqa'da latte içmenin bir boka, hiç ama hiçbir boka yaramadığını içten içe bilmenin çaresiz hırsıdır. ne tiyatroyla, ne kitapla, ne filmle, ne seyahatle telafi edilemeyecek keskin bir sakilliğin kinidir. çünkü bilir ki bugün islami moda dergisinin lansmanına gitmesine izin veren, modern zamana son derece uyumlu görünen kocası bir anda sinirlenip dayak atabilir, elitler gibi roma'ya gidilip alışveriş de yapılsa yolculuk hep maraş'taki köye kaynanaya gitmekle biter, tüm çaba dini bayramlarda ıslak ayak üzerine giyilmiş çorapların kokusuyla dolmuş havasız bir odada biter. çünkü bilir ki "çok şükür elhamdülillah, allahım, canım rabbim, bugün de bize bahçeşehir'deki evimizin bahçesinde dostlarımızla toplanmayı nasip etti" diye şükredilen her şey bir anda allak bullak olabilir ve hemen olmasa da birkaç yıl sonra kendilerini geldikleri yerde bulabilirler, ama yıllarca karı koca öğretmenlik yapıp ege'de yazlık alan beyefendiyle hanımefendinin öyle bir riski yoktur, insanın kumaşında olan bir şeyin öyle aniden kaybedilme riski olmaz.

    edit: "neden maraş?" diye soranlara cevap vermek adına, bu "italya'dan sonra maraş'a gitmekten ve köşelerden erkek çorabı toplamaktan ve kokudan ne kadar iğreniyoruz" benim nişantaşı dolaylarında bir cafede iki kadının muhabbetinden duyduğum bir şeydi, maraş'a ya da doğu'ya bir garezim yok, buradan tüm maraşlı vatandaşlarımıza "maraş'ın yollarına çıkayım dağlarına" şarkısını armağan ediyorum.

    edit: haters gonna hate.

  • 85 yaşından da bir adam doğum hanenin kapısında beklemektedir.
    doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir b...a...kındıktan sonra yaşlı adama sorar:

    doktor- "içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?"
    adam- "evet,eşim.”

    doktor- "ama bayan 25 yaşlarında..."
    adam- "tamam işte, eşim o. niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?"

    doktor- "yoo, aklıma benim dedem geldi de."
    adam- "nesi varmış dedenizin?"

    doktor- "kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. kendisi israr etti ve hazırlandı. e, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. ben de kendisiyle gittim. ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. dedim ya, dedem yaşlı. bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. geyik o anda vurulup yere düştü..."

    adam- "olur mu, başkası vurmuştur onu."
    doktor- "ben de onu demeye çalışıyorum işte .. başkası vurmuştur

  • bir zamanlar gerçekten de uğursuz olduğuna inanılan, türk hava yollarının filosunda bulunan 5 adet fokker f-28 fellowship 1000 tipi uçaklardır ki hepsi bir yerlerde düşmüş ve yüzlerce insanın hayatına mal olmuştur.

    gelelim hikayelerine. hollanda'lı uçak üretim şirketi fokker 1967-1987 yılları arasında 241 adet f-28 modeli üretir. tabi o zamanlar boeing ve airbus şimdi ki gibi almış başını gitmemiş. uçak üretiminde rekabet var. fokker bu uçaklardan bir serisini de 1972'de üretir ve thy bunlardan 5 tanesine talip olur, siparişler verilir anlaşmalar yapılır ve uçaklar yeşilköye büyük bir törenle gelir. cillop gibi fabrikadan yeni çıkmış, 68 yolcu kapasiteli bu uçaklara van, bursa, trabzon, sivas ve samsun isimleri verilir ve bir kaç ay sonra seferlerine başlarlar.

    ilk kaza 1974'de izmir'den istanbul'a havalanmak üzere yola çıkan van isimli uçakla meydana gelir. izmir cumaovası havaalanı'nda kalkış anında kanatlarındaki buzlanma sebebiyle stall konumuna gelerek düşmüş ve yanmaya başlamıştır. uçaktaki 73 kişiden 66'sı ölmüştür.

    (bkz: 24 ocak 1974 izmir uçak kazası)

    ikinci kaza 1975'de yine izmir'den istanbul'a gelen bursa isimli uçakla meydana gelir ve en meşhurudur. yeşilköye iniş sırasında marmara denizine düşmüştür. 42 kişiden hepsi ölür. kaza arkasında büyük trajik hikayeler bırakır. türk havacılık tarihinde denize düşen ilk ve tek uçağın kazasıdır.

    (bkz: 30 ocak 1975 marmara denizi uçak kazası)

    üçüncüsü 1979'da samsun-ankara seferini yapan trabzon adlı uçağın iniş kısmında meydana gelir. mürettebat bu seferi yapmak için önce istanbul'da sivas adlı uçakla gelir anca hava şartlarından dolayı iniş yapamazlar ve geri istanbul'a dönerler. ertesi gün trabzon adlı uçakla gelirler ve seferi tamamlamak üzerelerken adar ekranından kaybolurlar. sonuç: 43 kişiden 39'u ölür.

    (bkz: 23 aralık 1979 ankara uçak kazası)

    bu kazadan sonra thy yetkilileri uçakların bozuk(!) olduğuna karar verir ve kalan iki uçağın satılmasına karar verir. çünkü o zamana kadar f-28 uçağı türkiye dışında da 6 yerde daha düşmüştür ve hepsi büyük kayıplarla sonuçlanır. ancak bakıldığında uçakla ilgili bir sorundan dolayı değil hemen her kazanın pilotaj hatasından olduğu fark edilir. özellikle de türkiye'dekilerin. hatta 1974'deki izmir kazasının pilotlarının içkili olduğu yıllar sonra dönemin ulaştırma bakanı tarafından itiraf edilir. işte bu yüzden thy içinde bu uçakların uğursuz olduğuna da inanılır ve sivas ile samsun adlı kalan iki uçağın da bir an önce elden çıkarılmasına karar verilir. ve sivas uçağı kanada'ya, samsun uçağı'da iran'a satılır.

    dördüncü kaza kanada'da meydana gelir. 1989 yılında kanada'nın air ontario firması sivas adlı uçakla thunder-dryden seferini yaparken uçak inişe yakın bir zamanda dryden'de düşer. kanatlardaki buzlanmanın motorların durmasına sebebiyet verdiği ortaya çıkar ancak esas sorumlu kalkışa izin veren havalimanıdır. sonuç: 45 kişiden 24'ü ölür.

    10 mart 1989 dryden kazası

    beşinci kazanın adresi ise iran'dır. 1994'de türkiye'deki adı samsun olan uçakla ısfahan - tahran seferini yapmakta olan ıran asseman airlines uçağının kakıştan yaklaşık yarım saat sonra havada kirlenmiş yakıttan dolayı motorları durdu ve natanz civarındaki bir dağa düşerek patladı. sonuç: 66 kişiden hepsi öldü.

    12 ekim 1994 ısfahan uçak kazası

    evet bu uçakların uğursuz olduğuna ben de inanıyorum. havacılık tarihinde böyle vakalar males]ef var. her kazada çok trajik hikayeler var, hem kazadan önce hem kazadan sonra yaşanan enteresan hikayeler var. onları da bularak okumanızı öneririm.

    diğer kaynakları da buraya bırakıyorum:

    kaynak 1

    kaynak 2

    kaynak 3

  • olmayacaktir. akp (tabi ki aslinda tayyip erdogan) daha once kimsenin yapmadigi sekilde rakiplerine ve rakip olacaklara cozum buldu, onlari yok etti, sindirdi, korkuttu, kendine katti, secmenlerini caldi ve bunlari yaparken kendini durdurabilecek gucleri, ordu, yargi vs etkisizlestirdi, kendi amacina uygun hale getirdi. degisiklikleri yaptiktan sonra da kanunlari eski duzene donulemeyecek sekilde degistirdi, simdi de sistemi degistiriyor. bundan sonra bu duzenden donulmesi mumkun degil. olene kadar tayyip erdogan, ondan sonra da uygun gorecegi bir kisi, damadi, oglu, torunu vs basta olacaktir. bu ulke bitmistir. gecmis olsun.