hesabın var mı? giriş yap

  • kahve.
    yeni çekilmiş, içerim diye alınmış 1 paket kahve.
    en kötüsü de ne biliyor musunuz? orada rafta öylece durması ve benim bunu bayatladıktan sonra görmem...
    babam alıp rafa koymuş öylece, belki içerim diye yeni de kahve fincanı takımı almış.
    hastahaneden eve geldim, mutfağı topladım gözüm rafa takıldı kahve orada duruyordu.
    çok şematik gelecek o sahne, ıssız adam misali adam tokayı görür ve dağılır..
    ama bir farkla, daha derinden ve daha acınası.
    daha çaresiz.
    o fincanlar bende ve her kahve içtiğimde aklımdasın.senin ömrün kadar hatrı olsun.
    gece gece kendime neden bunu yaptım bilmiyorum, insan unutamıyor.
    -hayatımın en hüzünlü hikayesi.

    edit: hayatımda yazdığım en beğenilen bir yazının en büyük acım olacağını bilemezdim. beğenen ve acımı paylasanlara sonsuz teşekkürler.nolur arada hatirlatmayın, yapamiyorum.
    ruhu rahat etsin inşallah.

  • "uçabildiğini kimseye söyleme. öyle bir inanmazlar ki, düşersin..."

    kim söylemiş unuttum ama çok doğru demiş. bir iş sonuçlanmadan, bitmeden anlatma kimseye ki senin yapacağına inanmayıp seni de inandırmasınlar ya da kem gözleri değmesin de işin rast gitsin. çok kıskanç ve basiretsiz insan var!

  • türkiye'nin özeti gibi videodur. cumhurbaşkanı erdoğan diye diye bir suya muhtaç kalıp düşüyoruz

  • orhan pamuk'un, "ışıkçı" soyadını verdiği aileyi konu edinen romanı. başta romanın ismini "karanlık ve aydınlık" koymayı düşünse de hem karanlığın hem de aydınlığın doğu-batı ekseninde değerlendirmesini okuyucuya bırakıyor.

    tarihsel olayların konu olmasının da tıpkı ailenin üç kuşak seçilmesi gibi sebepleri mevcut. her şeyden önce, "modernlik" denilen şeyin bizde nasıl içsel bir çelişki yarattığını açıklamak üzere cevdet bey, refik ve ahmet karakterlerini okuyucunun önüne atmış pamuk. bu bakımdan her ne kadar tanpınar'ın saatleri ayarlama enstitüsü'nü andırsa da cevdet bey ve ailesi orta sınıftan seçiliyor ki "batılı olmak" denilen şeyin nasıl algılandığı eleştirilebilsin.

    iletişim kopukluğundan bireysel yaşama övgüye, modern mimariden dini unsurlara kadar hayatın her alanının nasıl yüzseysel yaşandığı; maddi anlamda modern olsa da manevi açıdan tatminsizliğin nasıl içsel bir çelişkiye dönüştüğü özellikle refik'le anlam buluyor. manevi hazzını tamamlamak isteyen refik, özellikle iç sesini susturabilmek ve "faydalı olabilmek" için ne yaparsa yapsın başarılı olamamışsa bunun suçlusu ne refik ne babası ne de cumhuriyettir deniliyor okuyucuya. orhan pamuk, buradaki hatanın aslında tüm topluma mal edilmesi gerektiğini inci gibi işliyor.

    öyle ki cevdet bey anlam veremese de hazzetmese de sırf modern diye hayatını, evliliğine varana kadar, belirli bir yönde dizayn ediyor ancak kendisine modern olmanın, batılı tarzda bir hayat sürmenin ne demek olduğu sorulsa cevaplayabilecek kapasitede biri olmadığı gözler önüne seriliyor. özden yoksun olan modernliği başlatan cevdet bey, şüphesiz bu durumu ailesinin diğer kuşaklarına da yansıtmış ki paranın, konakta oturmanın, yalnızca nişantaşı gibi bir bölgede hayat geçirmenin refik'e anlamsız gelmesiyle; "arayış"a, erzincan kemah'a gidiyor.

    refik'in arada kalmışlığı ahmet için de geçerli. ahmet ressam, ahmet sanatçı sanatçı olmasına ama yaptığı "şey"ler "eser" değil, taklit. hem de kötü birer taklit. refik'le içten içe dalga geçmesine rağmen kendisinin de aslında ondan farklı olmadığını anlaması uzun sürmüyor. sosyalist düşüncede olmasına rağmen herhangi bir faaliyeti söz konusu değil ki bu duruma "bağımsız sosyalist" olduğunu söyleyerek kılıf da uyduruyor.

    her üç kuşağın da hayatları anlamsız bir arayış içinde geçen, kapitalist cevdet'ten başlayıp sosyalist ahmet'e kadar uzanan bu hayat"lar" hikayesinde asıl sorunun cumhuriyet, devrimler ya da modernleşme çabaları değil; batılı olmayı ve modernleşmeyi türk toplumunun yanlış anladığı sıkıntılı bir şekilde gösteriliyor.

  • biz neden vergi ödüyoruz 1 kişi bana bunu açıklayabilir mi? neden yani neden? her zor zamanda futbol kulübü gibi sms kampanyası başlatılacaksa neden vergi veriyoruz yok mu açıklayacak biri?

    ya da fransızlar, amerikalılar niye ihtiyaç duymuyorlar sms'lere?
    (bkz: ihtiyat akçesi)

  • şu an para bolluğu nedeniyle güçlü bir boğa piyasası var. paralar kriptolara kaydı. iyi zamanda yakalamış. ama bu kriptolar aynı şekilde çok can alacak. bunu unutmayın. can kolay iş. bu işin asıl zararı, motivasyonu sikip atması olacak. herkes kolay para var zannediyor, ama bu sürdürülebilir değil. bitecek bu iş. ama şu anki gençlerin 5-7 bin için çalışma hevesi de kalmayacak. çok anlamsız gelecek bu paralar. bu, bunalım getirecek.

    bu çocuğa gelince.. çok iyi. ama ben en iyi finansal okur yazarlardan biriysem, bu çocuk 2 yıl sonra aç kalacak. benim 20 milyona sahip olsam da almayı düşünmeyeceğim aracı (araçları) tek tek almış, değiştirmiş. o işler öyle değil. tek bir 3 milyonun olunca zengin olmuyorsun. her yıl yattığın yerden garanti bir 3 milyon gelince biraz zengin olmuş sayılıyorsun ve bir standart yaratıyorsun. arada fark var. o aradaki farkın bedelini ise çok kişi ödüyor.

    edit: arkadaşlar, güzel yorumlarınız ve beğeniniz için teşekkürler. benzer şekilde düşünen birçok kişi olmasına sevindim. gelen yorumlar üzerine bir açıklama yapma gereği hissettim. bahsi geçen çocuğun yalan söylediğini ve kasıtlı olarak bu hikayeyi yaydığını belirten arkadaşlar var. bu elbette mümkün olabilir. bu entry'i yazarken sadece hikayede geçen kişileri referans almadım. hatta açıp ikinciye bakmadım. örneğine birçok yerde rastlanabilecek genel bir durum üzerine yazdım, çünkü birçok benzer hikaye var ve yazdıklarım geneli için geçerli.

    diğer yandan, bu kişiler özelinde olmadan başka bir duruma açıklık getireyim. son zamanlarda fiyatı artan coinlerin hiçbirinin bu oranda artmadığı, bu karın yapılamayacağı söylenmiş. eğer 1 veya 2 coin bazında bakıyorsanız doğru. ancak bileşik getirinin etkisini göz ardı ediyorsunuz. son zamanlarda sayısız coinin fiyatı 1'e 10 veya 20 oranında katladı. zaten şaka gibi bir piyasa, o konunun başka bir boyutu ve nihayetinde mutlu ettiği insanların çok daha fazlası kadar mutsuz insan yaratacak; sonunu izleyin ve görün. istisnası yok. çünkü bu bir zero-sum game; sıfır toplamlı oyun. burada yaratılan ekstra bir kazanç yok. nihayetinde birinin astronomik kazancı, birçok kişinin astronomik kaybı olacak. birçoğu kazandığını geri verirken, diğerleri (özellikle balina dedikleriniz) yüksek fiyatlardan, değerleri yüksek rakamlara denk gelen coinleri birçok kişiye satacak ve milyonlarca mağdur yaratacaklar. bana göre sazan, size göre mağdur. ama tabii, o ana kadar bu piyasanın nasıl bir şaka olduğunu bilenler alacaklarını alacak ve dışarı çekecek. sadece göze alabileceği kadar bir miktarı içeride tutacak.

    sermayeyi, bileşik olarak astronomik seviyede katlama olayına şöyle değineyim; bir coinden kısa sürede 1'e 5 alır ve diğerine geçer. diğerinden 1'e 8 alır. toplamda 1'e 40 yaptı. o arada 1'e 20 veya 30 yapan son dönemin popüler coinlerinden birini yakalarsa toplamda 1'e 1200 oranında parayı katlamış olur. 2000 lirası 2,4 milyon olur. 1'e 1200 yapması için tek bir coinin o kadar gitmesine gerek yok; manyak gibi her gün 1'e 10 veya 20 yapan coinlerden 3-5 tane yakalaması yeterli.

    ama siz yine de bu şanslıların yanında ciddi anlamda para yatırıp da hayatını kaybedeceklerin varlığını unutmayın. bu yaşam ve ölüm gibidir. ikisi de var olabilmek için diğerine ihtiyaç duyar. bu piyasada adamı önce yer, sonra pişirirler.

  • karoşinin bilinen ilk kurbanı 29 yaşında evli, erkek bir işçidir. 1969 yılında japonya'nın en büyük gazete şirketinde kargo departmanında (shipping) çalışan bu işçinin felç geçirmesi ve de akabinde ölümünün dava edilmesi ile karoşi gündem olmaya başlamıştır. japon hükümeti bu konuyu, 1987'den öncesine kadar araştırmak istememiş, ancak kamuoyu baskıları neticesinde bu tarihten itibaren konuyu araştırmaya, konu hakkında veri toplamaya başlamıştır.

    karoşi sığ bir şekilde işkolikle açıklanabilecek bir olgu olmayıp,
    1-işyerinde aşırı çalışma saatleri: sadece mesai yapmak değil, tatillerde de çalışma baskısı neoliberalizm, küreselleşme, rekabet baskısı, maliyetleri düşürme arzusu, vb. unsurlar ile az işçi ile çok mesai baskısı yaratılması
    2-önceden belirlenen işletme hedeflerine ulaşma arzusunun yarattığı baskı ve stres
    3-yönetim kadrosundan aşağıya doğru mobbing uygulanması gibi durumlarla içkindir.
    görsel

    kaynaklar:
    karoshi-death from overwork: occupational health consequences of the japanese production management, sixth draft for ınternational journal of health services, february 4, 1997, nishiyama and johnson
    sosyal bilimlerde iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları, 2019, palaz

    ayrıca (bkz: karojisatsu)

  • ben bu banyodan sonra krem, nemlendirici falan sürüyolar ya onu anlayamıyorum. bi kere sordum ne işe yarıyo bu diye, bunu sürmeyince "hatır hatır" oluyormuş tenleri kuruyormuş, sararıp solup ölüyorlarmış, ooo çok kötü oluyormuş falan. lan bizim evde banyo sabunu bitti, almayı da unutuyorum, iki haftadır süper dandik bi sıvı el sabunuyla alıyorum duşumu, hala cillop gibi tenim var. bal döküp yalayasım geliyor kendimi bazen. bazenler çoğalıyor bazen.

  • montajlamışlar, kötüye kullanmışlar, kandırmışlar ya kıyamam amkun vahşisi. sana bu ülkede yem ve su veren haysiyetsizlerin de abv!

    yallah talibana!