hesabın var mı? giriş yap

  • tesla'nın son yazılım güncellemesi ile gerçekleştirdiği olay. kesinlikle görece basit bir "takip mesafesi uyarısı" değildir.

    olayın altında yatan mantık ise şöyle: tesla radar işaretini öndeki arabanın altından ya da çevresinden yansıtarak iki öndeki arabadanın konumunu buluyor (bunu yaparken radar işaretinin hangi arabadan yansıdığını ayırt etmek için de öndeki aracın mesafesini optik sensörlerle hesaplıyor).

    bu şekilde hem öndeki arabanın, hem de onun önündeki arabanın mesafelerini biliyor. eğer öndeki iki arabanın çarpışmasının kaçınılmaz olduğuna karar verirse daha kaza gerçekleşmeden frene basmaya başlıyor, kaza gerçekleştikten sonra da çoktan kazaya karışmadan durmuş oluyor.

  • günaydın demesi. yuh! bir insan hoşlandığını bu kadar belli etmez, gülümseseydi bir de!!

  • - kut; devleti yöneten kişinin kutsal bir kişi olduğu inancı.
    hanedan üyelerinin kanının akıtılmaması gerektiği görüşü buradan kaynaklanmaktadır. tabii ki istisnalar olmuştur.

    ayrıca bunun tam tersi bir inanç daha vardır.
    bazı uğursuz kanların toprağa değmemesi gerektiği. kadim bir türk - moğol inanışıdır.

    meselâ hülagû'nün halife müstasım'ı çuvala koyup atlara ezdirerek öldürtmesi bu sebeptendir.

    hülagû han'ın müstasım'ı çuvala koyup öldürtmesi/ passenger28

    - savaşlarda kullanılan turan taktiği. türkler, tarih boyunca birçok savaşta bu taktiği uygulamışlar ve başarı da elde etmişlerdir.
    bu savaş taktiği malazgirt, niğbolu, mohaç gibi savaşlarda çok başarılı bir şekilde uygulanmıştır.
    tabii öncesinde de.

    psikolojik savaş/passenger28

    - çanak yağması geleneği. şenliklerde ve askerlere dağıtılan ulufelerde gerçekleştirilen bu gelenekte halk ve asker, içi yemek dolu kapları kapar ve kendilerine ziyafet çekerlerdi.
    eski türk geleneğinde bu ziyafete " potlaç " adı verilmiştir.

    - savaştan önce at kuyruğu bağlama. ölen hükümdârın ardından atının kuyruğunu kesme geleneği.
    mesela fatih sultan mehmet han ve dördüncü murad han'ın cenaze törenlerinde bu padişahlara ait tüm atların kuyrukları bir yas göstergesi olarak kesilmiştir.

    - valide sultanların tahta çıkan oğullarına çeşitli taşlar, oklar ve kılıçlarla düzenlenen ritüeller eşliğinde dua etmeleri geleneği.

    - örfî hukuk. özellikle 16. yüzyıl sonlarına kadar varlığını sağlam şekilde korumuşsa da bu asırdan sonra şer'î hukuk baskın gelmiştir.
    özellikle klasik dönemde ulemânın dışındaki idarî ve askerî yapıdaki kimselere ehl-i örf denilmiştir.

    - türkçenin yani dilin önemi. her ne kadar arapça ve farsçadan oldukça etkilenmişse de osmanlı imparatorluğu'nun kuruluşundan yıkılışına kadar resmî dili sadece türkçe olmuştur.

    - düzenli ordu / onlu sistem. özellikle kuruluş ve yükselme devrinde türk ordusu, avrupalılar tarafından durdurulması imkansız bir ordu olarak gözükmüştür bu sebeple.

    - türbe kurma ve türbede mum yakma. şamanizm kökenli bir gelenektir.

    - kanunnâmeler; örfî bir gelenektir. ilk defa eski türk hükümdârlarının uyguladığı kanunnâmelerin benzerini fatih sultan mehmet çıkarmıştır ki böylece halktan zorla vergi alan yani onları haraca bağlayan kimseler ibret-i âlem için öldürülebilmişlerdir.

    - tuğ; eski türklerde ve osmanlı'da hükümranlık ve bağımsızlığı temsil eden yetki sembolü.
    ötüken dağlarında göktürkler döneminden kalma, kayalara çizilmiş dokuz tuğlu kağan resimleri bulunmuştur. osmanlı imparatorluğu'nda da padişah otağının önünde dokuz tuğ; sadrazam çadırının önünde de beş tuğ dikilmiştir.

    - türk toyu; eski türklerde var olan bu kurumu osmanlı'da dîvân-ı hümâyun olarak bilmekteyiz.

    nihayetinde osmanlı imparatorluğu, iyisiyle kötüsüyle tarihte var olmuş bir türk devletidir ve bazı töreleri de yaşatmaya devam etmişlerdir.
    halk ise zaten aynı halktır. göktürklerden günümüze gelen onlarca farklı gelenek ve inanış anadolu'da hâlâ sürdürülmektedir.

    osmanlı'ya 1923'ten önce de türkiye denilmesi/ passenger28

  • kelimeleri düzgün seçelim arkadaşlar.

    bir gün uçaktayım, yiyecekler ücretli. hostesin birisi 'bir şey arzu eder misiniz ?' diye yüksek sesle mutlu şekilde tek tek her yolcuya sorarak bizim koltuklara doğru geliyor. yanımdaki kelli felli orta yaşlı göbekli görmemiş herifin biri kızcağazı durdurdu, kızda bir şey istedi diye sevindi hafiften. yüksek sesle kıza; 'siz bu yemek satışından prim alıyorsunuz galiba' diye sordu. kız kem küm etti çok az miktar ekleniyor filan dedi sessizce. adam herkesin duyacağı şekilde; 'belli belli millete bu kadar yalvardığına göre...' dedi. adam aklınca hava yolu şirketine sövmenin gururunu yaşadı, ama şirketin satış politikasını uygulamak durumunda olan bir çalışanı incittiğinin farkında bile değildi. kızcağız çok bozuldu, işi gereği toparlamak zorunda olduğu için ses çıkaramadı.

    o nedenle satışta ısrar olayı vardır. ısrar deyin, müşteriyle fazla diyalog halindeler deyin, bir şeyler satmak zorunda hissediyorlar deyin, ürünü tanıtmak zorunda hissettiriyorlar deyin. binlerce olumlu cümle varken;

    'dilenci' ne demektir ya ? nasıl bir gönül kırmaktır bu. bu nasıl düşüncesizliktir !

  • bir aydınlanma halidir ve bu hal başta kısa süreli bir yıkım getirse de sonradan yerini ‘’olsun lan, ben böyle iyiyim’’ demeye bırakıyor. en azından benim hayatımda böyle tezahür etti.

    bir arkadaşımla konuşuyoruz, diyor ki ‘’hatırlıyor musun hani erdal vardı, o da seninle aynı dönem mezun oldu. işte o sonra mimarlığın üstüne antropoloji okudu şu anda meksikada’da zapatistalarla ilgili araştırma yapıyor’’ mideme bir yumruk iniyor ama hala nefes alıyorum.

    başka gün okuldan birine rastlıyorum, ne var ne yok rutininden sonra, nerde çalışıyorsun soruları başlıyor. ben nihayet mesai saatleri insani, maaşı iyi bir işe girmişim, yıllarımı nasıl beş paraya ziyan ettiğimi anlatıyorum, o ‘’evet haklısın, ben de sonunda kendime geldim ve gelecek ay kanada’da sinema okumak için yola çıkıyorum’’diyor. ben buldumcuk olmuşken o bıkmış bile. yolunu çizmiş, hedefe nişan almış. ben hala aybaşına kaç gün kaldığını hesaplıyorum. o an sırtıma bir bıçak saplandı. zar zor çektim, yaşamaya devam ettim.

    en son da bir arkadaşın amerika’da bir üniversitede ders vermeye başladığını öğrendim. benden iki yaş küçük bu adam şu an orda ben de burada onun yazdığı makaleyi okuyorum. bir an kendimden geçmişim.

    ilk şoku atlattıktan sonra, durdum düşündüm. ne ki bu şimdi? tamam, onlar özel ama ben de harika punch yaparım mesela. içen cennete gider gelir. birkaç kişiyi gülmekten işetmişliğim vardır, hep anlatırlar. ne işe elimi atsam öyle veya böyle tamamlamışımdır. belki çok sıradan şeyler bunlar, belki benim gibi milyonlar var ama huzurluyum olduğum yerde.(sanırım hala prozacların etkisindeyim) canım istese ben de giderim*ama ben burada olmayı seçtim. sıradan insanlar ordusunun yıkılmaz bir neferiyim artık. mutfakta punch yapıyorum.

  • "artan maliyetler" sebebiyle bursa büyükşehir belediyesi'nin halka pamuk eller cebe demesi olayıdır. bir yanda tunç soyer'in izmir'de işe gidiş ve iş çıkış saatlerinde ulaşımı yüzde elli indirimli yapması, bir yanda istanbul'da öğrenciler için aylık ulaşımın elli liraya düşürülmesinin görüşülmesi, bir yanda da bunlar. herkes amacını güzel bir şekilde belli ediyor. istanbul gibi bir şehirde bile öğrenciye hiçbir zaman yüz lira olmadı o kart, yazıktır.

    edit: birisi de çıkıp demiş ki yüz lira ile kimse aç kalmaz. herkes baba parası yiyemiyor sayın yazar. aldığı dört yüz lira burs ile bir ayı çıkarmaya çalışan, geçinemediği ve ailesinden destek alamadığı için gece gündüz demeden herhangi bir işte çalışan öğrenciler de gördü bu gözler. tabii bir eli yağda diğeri balda sayın yazar bunu nereden bilecek?