hesabın var mı? giriş yap

  • muğla’da toki yapılan yerde hergün ortak parkı domuzlar basıyordu. hatta bir gün gece büyük bir domuz dokunacak kadar bitişik geçti yanımdan, dondum kaldım.

    neyse dedim ki ben bu olayı çözeyim insanlar zarar görmesin (kahramanım ya...). önce belediyeyi aradım biz bakmıyoruz dediler.
    valilik, emniyet, jandarma, türk silahlı kuvvetleri, mit... biz bakmıyoruz dedi.

    e .mına koduğum yerinde insanları vahşi hayvanlardan koruyan bir devlet biriminin mutlaka olması gerekir diye düşünüyorum sağlıklı bir birey ve vatandaş olarak. en son milli parklar genel müdürlüğünün bu işe baktığını 3 saat arama sonunda öğrendim. telefondaki diyaloğumuz şöyle:

    - iyi günler hergün vahşi domuzlar siteye iniyor. çoluk çocuk zarar görecek.

    - beyefendi eğer şikayetçiyseniz mesai saatleri içinde silahlı ekip gönderiyoruz. denk gelirse öldürüyoruz.

    - ee domuzlar saat 7 gibi geliyor. mesai bitince…

    - o zaman gelemeyiz.

    -ne yapalım? biz öldürebilir miyiz?

    -hayır öldüremezsiniz, meskun mahal... ateş etmek yasak..

    -ee ne yapacağız?

    - tokinin etrafına duvar öreceksiniz?

    -iyi de araba yolundan yine girerler...

    -valla yapacak bir şey yok beyfendi. şikayetçiyseniz gelelim şimdi...

    o zaman şaşırmıştım. demek aslan sürüsü türkiye'de şehre inse, mesai dışı saatte bizi koruyacak bir devlet birimi yok.

    o nedenle bu amerikalıların yaptığı şey doğrudur. kendi önleminizi alın ama unutmayın şehirde vahşi hayvanlara ateş ederseniz tutuklanırsınız. "rambo 1" gibi bubi tuzağı ile yok etmelisiniz.

    edit: şu anda şöyle bir çözüm bulunmuş. bakmışlar domuzlardan kurtuluş yok. yöre halkı domuzları beslemeye başlamış.

    bir nevi evcilleştirmiş mi diyeyim tanrılara kurban mı veriyorlar diyeyim bilemedim. yorum sizin. ayıya göbek attıran milletimiz domuzu da çizgi film karakteri piglet'e dönüştürmeyi bilir zannediyorum.

  • temel kavramlara bakarak net karşılaştırma yapacak olursak:

    -kontrast (contrast)
    oled tv’lerde teorik olarak sonsuz kontrast var. yani oled tv’ler bu konuda mükemmel.
    -> kazanan: oled

    - siyah seviyesi (black level)
    aslında kontrast ile direkt alakalı bir madde ama ayrı olarak yazıyorum. oled tv’de her bir piksel kendini aydınlatabildiği için iki komşu pikselden birisi tamamen kapatılabilirken diğeri beyaz olabiliyor. muazzam bir keskinlik sağlanabiliyor. qled ne yazık ki bunu sağlayamıyor.
    -> kazanan: oled

    - gri tekdüzeliği (gray uniformity)
    oled’lerde her bir piksel kendini aydınlattığı için çok net bir şekilde her noktada aynı gri tonu yakalanabiliyor. qled tv’de ise köşelerde siyaha dönük gri oluşuyor.
    -> kazanan: oled

    - parlaklık (brightness)
    qled tv’lerde parlaklığı sağlayan aydınlatma paneli ayrı. çok güçlü aydınlatma sağlayan bu altyapı, oled tv’lere göre çok daha fazla parlaklık sağlıyor.
    -> kazanan: qled

    - renk aralığı (color gamut)
    oled tv’lerde kontrast çok yüksek olduğu için renk paleti çok geniş ancak parlaklık konusunda geride kaldığı için bu alandaki değerlendirmede qled tv’lerde önde çıkıyor.
    -> kazanan: qled

    - izleme açısı (viewing angle)
    oled paneller bu konuda daha başarılı. qled tv’lerde açı genişken renklerde bir miktar bozulma olabiliyor.
    -> kazanan: oled

    - hareket bulanıklığı (motion blur)
    oled tv’lerin tepki süresi en az 10 kat daha iyi. o sebeple bu alanda daha başarılı.
    -> kazanan: oled

    - görüntü tutma (image retention)
    sabit görüntü olması durumunda oled tv’lerde kalıcı bozulmalar gerçekleşebiliyor. (burn-in) bunun önüne geçmek için yazılımlar kullanılıyor ancak oled tv’lerin en önemli problemi bu.
    -> kazanan: qled

    sonuç: teknik olarak oled tv’lerin görüntü kalitesi iç mekanda kullanımda daha iyi olmakla beraber ekran yanığı (burn-in) riski tüm alıcıların en büyük çekincesi. bir de yeni nesil led panellerin çok daha fazla parlaklık sunabilmesi aydınlık ortamda kullanım için tercih sebebi olabilir.

    genel olarak baktığımda, oled tv’deki kontrast ve uniformity gerçekten iyi hissettiriyor. özellikle karanlık çekimlerde çok daha fazla detay görülebiliyor.

    bütçe ayırabilecekseniz oled tv’nin daha iyi tercih olacağını düşünüyorum.

  • durakta iki mavi önlüklü çocuk otobüs beklemektedir
    ç1: geşdimisgün bi baktım otobüsün kalkmasına 5dakka kalmış hemen koştum tam duraktayken yetişdim ama çok bis koşmuşum
    ç2: olum ben geçengün 3dakka kala evden çıktım durağa geldiimde 5dakka vardı

  • çocukluğumun en güzel oyunu.
    bıkmadan, sıkılmadan, adaptör yanana kadar oynadığım; dönemin en üstün atari oyunlarından biri.
    basketbol oyunları için geleceğe ışık tutar cinste grafik, database, taktik ayarları ve oynanabilirliğe sahip; benim için manevi değeri de olan,tarihi eser niteliğindeki oyundur.
    oyunda isabetli şut atabilmek için tuşa belirli bir süre elinizi basılı tutmanız gerekmektedir.bunu da atari kollarımı bozmasıyla beni yıllarca deli eden kuzenimle karşılıklı oynarken;kuzenimin bilinçsizce keşfettiğini farketmiştim.
    adeta bir hayvan gibi tuşlara saldıran kuzenimin her attığı şutun girmeye başlaması; ben de kuşku uyandırmıştı.
    ona ''nasıl giriyor oğlum senin üçlükler'' diye sorduğumda;bana boş gözlerle bakarak ''ne diyon lan zaten canım süper contra oynamak istiyor '' cevabını almıştım. ''acaba ne yapıyor da her attığı atış giriyor bu öküzün? '' diye içime kurt düşmüştü. ''tmm birazdan süper contra oynarız,bi şu maç bitsin'' deyip, sinsi sinsi onu gözlemlediğimde; tuşlara basılı tutarak başarılı atışlar attığını farketmiştim.
    ne yazık ki kuzenim bütün oyunlarda tuşlara öyle bastığı için bu keşfinden ona hiç bahsetmedim. bu; atari kollarıma vermiş olduğu hasarlardan dolayı ona verdiğim bir çeşit cezaydı kendimce.

  • kim yönetiyor bu koyduğumunun şirketlerini, nasıl becerebiliyorsunuz zarar etmeyi yahu.

    en temel zekayla, kahvede bardak çay satan kahveci bile bu işten para kazanabiliyorken, koca koca fabrikaları kimler yönetiyor da, hakikaten milli içeceğimiz olan ve en fakirinden en zenginine neredeyse herkesin günde 3-5 bardak tükettiği çaydan nasıl zarar edebiliyorsunuz? delireceğim yemin ederim yahu.

  • haftalık not yazılabilecek masa takvimleri çok işlevseldir. eşim emekli olduğunda da bu takvimleri çok kullandı. dün kendisini toprağa verdikten sonra kullandığı 2016 yılına ait takvimde bir sayfaya bakmam gerekti. takvimin başına söyle bir not düşmüş : "takvimin umut olduğunu öğrendim. geleceğe bir bilet gibi. okşadım. son yaprağını görmeyi,kullanmayı diledim. bu umudu bana maral (maral erol) getirdi. birlikte görmeği diledim. "

    ve eşim son yaprağını kullanamadı ise de gördü.takvimde yazılandan habersiz ben de ölümünü facebook'tan bildireyim diye söyle yazdım " 2017 yılını gördü. o çok sevdiği kokinaları da gördü.rahat uyu artık yoldaşım"

    takvimler bir anlamda tertip düzen yapma anlamı da taşır.hatta ahsen-i takvim ,
    en güzel tertip ve şekil yani mecazen insan demektir.

    evet takvim umuttur.

    not : eşimin ölümü nedeniyle yazan,mesaj gönderen tüm sözlük arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

  • suriyelilere vatandaşlık vererek çözecek sanırım. artık "suriyeli" değil "türkiyeli" sorunu olacaklar.
    6 ayda başka türlü çözülemez o sorun.

  • özlemini duydukları kara çarşaflılara ve türbanlılara pek yer vermemişler. yine bütün kadınların saçı başı açık. şu ikiyüzlülüğü yapmayın artık.

    debe edit:
    oy çalmadan iktidar olamayacaklarını biliyorlar ve bu yüzden yine oy çalacaklar. bizim geleceğimizi geçtim sırf çocuklarımızın geleceğini garantiye alabilmek adına sandıklara sahip çıkalım.

    ayrıca bayan değil kadın.

  • yunan misin: 30 dk
    fetocu musun: 30dk
    binalinin oylari calindi: 45 dk
    ıstanbul projeleri: 10dk
    istanbuldaki israflar: sure bitti.

    mission completed.

    sorarlarsa tarafsi bolge dersiniz.

  • 2 büyük rezalete sahne olan maç

    1. konyaspor ceza sahasında yoğun buzlanma vardı. içeri giren fenerli düşüyordu ve hakem buna rağmen maçı oynattı. en azından maça ara verip zincir taktırabilirdi.

    2. yine aynı hakem uzatmaların ikinci devresini oynatmadan maçı bitirdi.

    aziz yıldırım'dan 3, mahmut uslu'dan 2 tane basın toplantısı bekliyorum

  • 2 adet kol
    2 adet bacak
    karaciğeri sattım iyi para var
    2 adet akciğer

    geriye kalanlar tam bunlar. buzdolabında saklıyorum şimdilik. ''ayrılmak istiyorum ben'' demişti. ben de ayırdım. evet.