hesabın var mı? giriş yap

  • cuma akşamı üç erkek, bir kız arkadaş dört kişi bir şeyler içmeye çıkıyoruz. yarım saat geçmeden twitter' dan bazı fotoğraflar, bazı bilgiler geliyor. ilk başta terörist eylem istihbaratı olarak yorumluyoruz. barda çalışan arkadaşımız bizi dışarıdaki bir masaya yönlendiriyor. oraya geçiyoruz. bir on beş dakika sonra masada kısa bir sosyal medya kontrol molası yaşanıyor. gelen haberler gittikçe ciddileşiyor.

    bir an, masadaki arkadaşlarımdan birine, söylentiyle hareket etmeyeceğini bildiğimiz birinden telefon geliyor. telefon konuşması sırasında arkadaşımın ciddiyet ve endişeyle değişen yüzünü öldüğüm güne kadar unutmayacağım.

    idrak anında şoka giriyorum. telefon konuşması devam etmekte fakat burnumun ucuna gerçekliğin simsiyah duvarı örülüyor. anladığım şey karşısında dehşete düşüyorum. kendime ilk telkinim sakin olmam yönünde. diğer iki arkadaşımdan birisine sakince kalkıp arabayı getirmesini, diğerine paniklemeden sakince kalkıp kasaya giderek hesabı ödemesini söylüyorum. telefonda konuşan arkadaşım, ben bunları söylerken gözümün içine bakıp, gözlerini kapatıp açarak onaylıyor. bir okun yaydan fırladığını hissediyorum.

    çok seri hareket ederek oturduğumuz yerden apar topar ayrılıyoruz. telefondan verilen üç talimat oldukça açık: olduğunuz yeri hemen terkedin, telefonlarınızın şarjını dolu tutun, üzerinizde nakit para bulundurun.

    evimi arıyorum, herkesin evde olduğunu öğrenince kısa bir sakinleşme anı yaşıyorum. aynı şeyleri onlara da tekrarlıyorum bir eklemeyle: sakin olun, evden çıkmayın, telefonlarınızın şarjını dolu tutun, nakit para bulundurun. annem "bir şeyler mi oluyor, sen neredesin?" diye soruyor. "bilmiyorum şu an net olan bir şey yok, ben güvendeyim beni merak etmeyin" diyerek telefonu kapatıyorum.

    "anne, ordu darbe yapıyor" diyemiyorum.

    kalacağımız eve karar verirken hangimizin evinde daha çok yiyecek olduğunu kısaca konuşuyoruz. karar veriliyor ve yola çıkıyoruz. arabayı kullanan arkadaşım gidebildiği kadar hızlı gitmeye çalışıyor. o an en son ihtiyacımız olan şeyin kaza yapmak olduğunu farkedip onu biraz sakinleştirmeye çalışıyorum. sokaklar henüz kalabalıklaşmamış, haberi biraz erken almanın büyük faydasını gördüğümüzü düşünüyorum. kafamda birazdan başlayacak kaos beliriyor.

    bir an için, berbat bir şeyin farkına varıyorum: cüzdanım yanımda değil. üzerimde kimlik, nakit para, kredi kartı hiçbir şey yok. evim yol üzerinde, rahatlıkla uğrayıp on dakikada cüzdanımı alıp yola devam edebiliriz ama bunu söylemeye çekiniyorum. kaybedeceğimiz on dakikada neler olabileceğini düşününce cesaretim kırılıyor.

    nihayet eve ulaşıyoruz. tam kapıdan içeri girdiğimiz anda arkadaşım olduğu yere çakılıp kalıyor. "arkadaşlar, türk silahlı kuvvetleri yönetime el koyduğunu açıklamış" diyor ve sırayla hepimizin ayaklarına görünmez birer büyük beton pranga bağlanıyor.

    trt' yi açıyoruz bambaşka bir ülkedeyiz, cnnturk ve ntv' yi açınca apayrı şeyler görüyoruz. diğer kanallarda diziler, yarışmalar, filmler var. gezi zamanını hatırlıyorum, hangi görüntünün bu ülkeye ait gerçek görüntü olduğunu idrak edemiyorum. darbe mi, kalkışma mı, pembe dizi mi? bu ülkede hangisini yaşıyoruz, durumun gerçekliği nedir? hiçbir fikrim yok.

    evine gittiğimiz arkadaşımın eşi uçakta bütün bunlar olurken. izmir' e ulaşıyor ve içimde bir geri sayım başlıyor. havalimanından sağ sağlim çıktığını ve çevre yolu üzerinden eve geldiğini öğreniyoruz.

    bütün geceyi twitter ve televizyon kanalları başında geçiriyoruz.

    birisi çıkıp bütün halkı il merkezlerindeki meydanlara, köprülere, havalimanlarına akın etmeye çağırıyor. dakikalar içinde akın akın insanın, askerle savaşmak için sokaklara döküldüğünü izliyorum. kanımın ayaklarımdan çekilmeye başladığını hissediyorum.

    darbeyi ben yedim, yaşadığım şu travmanın hesabını şimdi kimseden soramıyorum. ne bu ülkede ne başka birinde, yaşamaya dair hiçbir isteğim, şevkim kalmadı. yıllardır aynı iğrençlikler, beyinsiz insan yığınları arasında geçen günler, ne tarafına dönsen kötülük fışkırıyor. ayda bir, bütün tanıdıklarıma "iyi misiniz, güvende misiniz?" diye sormaktan usandım.

    bıktım.

  • emin olduğum bişi var ki; çok yorucu.

    "aman gözlerim aşağı kaymasın da yanlış anlamasın" diye diye sabit olarak gözlere bakmak zorunda kalıyor insan. valla çok yorucu.

  • birçok farklı alana yönelebilme esnekliği ve çok iyi iş imkanları sağlayan bir bölümdür. ama tarihteki en eski mühendislik falan degildir.

    (bkz: piramit)
    (bkz: mö2500)
    (bkz: inşaat mühendisliği)

    gelen mesajlar uzerine duzeltme: en eski muhendislik budur sudur tartismasi zaten cok anlamli degil; insaat muhendisligini sadece endustri muhendisliginden daha eski disiplinlere net bir ornek olarak verdim.

  • yabancı sanatçı ve gruplar için düşünecek olursak

    1- en başta bugünkü dolar ve euro kurundan,
    2- uygulanan fahiş vergilendirme politikasından,
    3- ülkede güvenlik ve asayiş durumunun stabil olmamasından,
    4- 4-5 yıl önce başlayan alkollü içecek sponsorluğu yasağından,
    5- doğru düzgün albüm alma kültürü ve albüm satışı olmamasından (sanatçının albümü bir ülkede çok satılıyorsa plak firması da masrafların önemli bir kısmına sponsor olabiliyor),
    6- büyük sanatçı ve grupların kaşe fiyatlarının yıllar geçtikçe uçmuş olmasından,
    7- belli bir yaşa gelip iş hayatına atıldıktan sonra gelir düzeyi yükselen insanların sevdiği sanatçıyı gidip yurtdışında izleyecek maddi imkana sahip olmasından,
    8- bu sanatçıları getirebilecek kapasitede büyük organizatörlerin azlığından, (eski kallavi oyuncuların çoğu piyasadan çekilmiş, geriye birkaç küçük çaplı organizatör kalmıştır)
    9- bizde sanatçı ve grup takip etme kültürü olmamasındandır. (nerede o sevdiği grup için 1 sene para biriktiren güney amerika'daki tutkulu fanlar!)

  • zamanında taksi plakalarına yatırım yapan ahlaksızlar bir bir dökülüyor. statükocu vampir onun bunun çocukları.

  • siyasal islam böyledir. ahlak dersi verir ahlaksızdır, din dersi verir dinsizdir, namus dersi verir namusuzdur, akıl verir akılsızdır
    bunların dini imanı para pardon dolar olmuş