hesabın var mı? giriş yap

  • stanford'da bipolar bozuklukla yaraticiligin correlation'i olup olmadigini ortaya cikarmaya calisan bi makale yazmislar. burdaki arkadaslar da onu referans veriyorlar, 'aha bakin bu bilinen bisey' demek icin.

    yapmayin, etmeyin. yaraticilik kelimesini bi tanimlayin bana once? nasil olculur, birimi nedir filan bu cevaplarla gelin bana. ondan sonra bilimde de 'bu bilinen bi gercek' dediginiz makaleleri sadece basliklarini okumadan gelin de yazin.

    stanford'da yapilan arastirmada baron-welsh art scale denen dangalak otesi bir testle bipolar insanlari normal insanlardan ayirmaya calismislar yaraticilik adina. 1950lerde bulunmus bu test nasilmis biliyo musunuz? 100-200 tane degisik resmi once sanatcilara gosteriyosun, onlarin begenip begenmemelerine gore her resim adina bir like ve dislike probability cikariyosun.

    ondan sonra herhangi bir insanin sanatcilik degerini bulabilmek icin de bu resimleri ona teker teker gosterip begenip begenmedigini soruyosun. resimlerin toplaminda istatistiksel oranlarda sanatcilarin begendiklerini begenenler yaratici cikiyor. yine resimler konusunda sanatcilarla ayni fikirde olmayanlar da art ozurlu cikiyor. makalede varilan sonuc da su: bipolar insanlar sanatcilarin begendikleri resimlerden normal insanlardan daha cogunu begendi diye normalden daha yaraticiymis. sanatcilar... normal/bipolar insanlara gosterilen resimler... sonuc: there's a relation with creativity and bipolar disorder. hadi ordan be demek istiyorum sayin seyirciler.

    lutfen bipolarligin ve yaraticiligin iliskisini sorgulamadan once kendinize su sorulari sorun:

    1. yaraticilik nedir, olcu birimi nedir, nasil karsilastirilir?
    2. bipolar insan hayatina normal devam ederken bu rahatsizligi ortaya ciktiginda dan diye icindeki yaraticilik da ortaya cikabilir mi?
    3. yazarlar sairler ressamlar muzisyenler vs. onlarin her allahin gunu yaratici olmasini bekleyebilir miyiz? elbette onlarin da uretmeye cok istekli oldugu ya da caninin hic bisey yapmak istemedigi donemler olamaz mi? bu her insanda yok mu? peki bu belirtiler bazi sanatcilarda bipolarlik belirtileriyle karistiriliyor olabilir mi?

    evet sorun bunlari kendinize, ondan sonra da eger size bipolar teshisi konduysa ve caniniz istiyosa "yuppig yuppig ben bipolarim yaraticiyim, i am special" diye ortalikta bi guzel gezinin.

  • rezalettir.

    amazon kredi kartından ne kadar çektiyse, satın alınan fiyat neyse o fiyata ürünü vermek zorunda.

    edit: kurnazlık falan değildir, arkadaş o fiyata gördüğünde tabi ki alacak, belki amazon açılışa özel indirim yaptı! bunun sorgulamasını yapmak zorunda mı müşteri?

  • off ortama bak.
    10 adama 30 adam düşüyor. ya da 10 siyahiye 20 suriyeli. 20 suriyeliye
    , 10 afgan...

    iste istenen, özlenen, beklenen yeni türkiye. vatana millete hayırlı olsun.

  • benim çok sevdiğim arkadaşımdır.

    turgut özal zamanında bulgaristan'dan ailesiyle birlikte göçüp gelmiştir buralara.

    maddi imkansızlıklardan dolayı liseye başlayamaz ve kaynakçı çırağı olarak bmc'ye girer. bir kaç sene sonra sonra bmc'de kaynakçı olarak çalışırken liseyi açıktan okumaya başlar. liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girer ve 2 yıllık makine bölümünü kazanır. ailesi "sen artık çalışma, okuluna odaklan. biz seni okuturuz" diyerek ellerinden gelebilecek en büyük desteği verirler.

    2 yıllık makine bölümünü başarıyla bitirdikten sonra, dikey geçiş sınavına girer ve dokuz eylül üniversitesi makine mühendisliği bölümünü kazanır. işte üniversiteye girdiği sene 25 yaşındadır bu ellerinden öpülesi arkadaş.

    peki sonra ne mi oldu? mezun olduktan sonra askere gidip geldi ve kaynakçı olarak girdiği bmc'ye mühendis olarak geri döndü. daha sonra isveç'te yaşayan başka bir bulgaristan göçmeni kız bulup evlendi. şimdi isveç'te ikamet etmekte olup volvo'da çalışmaktadır.

    aklıma suriye göçmenleriyle bulgaristan göçmenlerini kıyaslamaya çalışan şorololar geldi de... neyse lan gülüp geçiyorum.

    edit:başlıktaki yeniden yazısını anca farkettim. neyse dursun şu ibretlik hayat hikayesi.

  • bir süredir detaylı bir inceleme yazayım istiyordum, anca vakit bulabildim. aşağıdaki yazı yer yer oynanış hakkında spoiler içerecektir, hikaye hakkında spoiler yoktur.

    öncelikle, serinin bütün oyunlarını ortalama ikişer üçer defa dönem dönem oynamış birisiyim. her ac oyunun artı ve eksi yönleri mutlaka vardır, ben de kendimce ac mirage'da gözlemlediklerimi paylaşacağım.

    oyunu hem hikaye hem haritadaki tüm görev ve kontratlar, her bölge 100% olacak sekilde bitirdim. toplam oynadığım saat 24, çok kısa.

    oyun cıkmadan yaklasık 1 ay once ac valhalla'yı tekrar oynayıp bitirmiş soyle bir hafıza tazelemistim. genel olarak ac valhalla için fanların tepkisi, oyunun bir suikastçilik oyunundan neredeyse cıkıp ismiyle alakasız bir açık dünya oyununa dönüşmesi olmuştu. açıkçası her ne kadar eksikleri de olsa, benim için origins, odyssey ve valhalla çok güzel vakit geçirdiğim, hikayesini heyecanla takip ettiğim oyunlardı.

    mirage'a dönüp bakıyorum şimdi, dümdüz bir oyun oynamışım. son 3 oyunda eklenen bir çok mekanik kaldırılmış, köklere dönüyoruz, parkur ekliyoruz diyerek oyundaki çeşitlilik iyice azaltılmış. kimsenin oyundaki fazlalıklardan, ekstra etkinliklerden şikayeti yoktu aslında, şikayet edilen şey bu etkinliklere fazla odaklanıp suikastçilik temasından uzaklaşmış olmaktı.

    önceki üç oyunda kıtalar, adalar, ülkeler, bölgelere ayrılmıştı harita ve görevler, bu oyunda ise tek bir tane bağdat şehri ve bunun mahalleleri var. haritayı ilk açtığımda kendi kendime 'başka bölgeler de vardır ya, ilerde açılır' demiştim halbuki.

    silahlara ve zırhlara değinmek istiyorum mesela. ac origins'deki o bol çeşitli silah mekaniklerini bu kadar köreltmeleri hayret edilesi gerçekten. oyunda toplam 6-7 kılıç var o kadar, hiç o gear chestleri açasım gelmedi oynarken, ne çıkacağı belli çünkü içinden. bir de son 3 oyunda bir tane event npc'si vardı, reda isminde, kontrat yapıp bu arkadastan haftalık havalı eşyalar satın alırdık, bu da yok bu oyunda.

    görevlere gelecek olursak, o kadar tekdüze ki yani... su korunaklı korumalı yere git, sunu öldür, sunu cal. göreve baslamadan ne yapacağımı ezbere bilmek benim hoşuma gitmiyor.

    order of the ancients sistemi epey bir değişmiş, eskisi gibi ufak ufak ipucları bulup, alt rankdaki kişileri öldürüp baştaki kişiyi ortaya cıkartma hala bir nebze var, ama görev haritamsısını gören tüm arkadaşlar bana hak verecektir. bir de önceki oyunlarda order'in başındakiler gerçekten mevki sahibi, tepesindeki kişi ise genelde oha dedirtecek kadar yüksek mevkide biri oluyordu. bu oyunda ise daha çok bağdat şehrinin mahallelerine çöken, buralarda sorunlar oluşturan minik mafyaları çökertiyor gibi hissettim.

    çok fazla gereksiz yeni görev tipleri eklenmiş. mesela nadir kitap toplama, ödül olarak çok basit şeyler veriyor. keza engima denilen ipuclarından hazine bulmaca, kıyafet boyası veriyor. yani sapsarı altın renkte haritamda gösteriyorsan bunları ödülleri de cezbedici olmalıydı.

    hikayenin önceki hikayelerle bağlantısı yahut heyecan verici, ac lore'u ile alakalı, en ufak alakası yok, senaristler çok kötü bir iş yapmışlar.

    skiller yani yetenekler inanılmaz sadeleşmiş ac valhalla'ya kıyasla. bu daha mı doğru daha mı yanlış olmuş takdir sizlerin. ben çok daha detaylı bir skill tree'yi tercih ederdim.

    token sistemi eklenmiş, buna benzer bir olay onceki oyunlarda da vardı. özetle tüccarlar, paralı askerler, müzisyenler ve alimlerden olusan npc'leri, kendi classlarına has tokenler ile bir yerlere sızmak için, bazı sandıkları açmak için yahut bazen de rüşvet vermek ve dikkat dağıtmak için kullanabiliyorsunuz. buraya kadar çok güzel geliyor kulağa, ama oyunu bitirdiğimde bir sürü fazla tokenim vardı ve ben bu npc'leri belki 1 kere falan kullandım görevleri yaparken. öyle süs gibi duruyorlar haritada bence.

    güzel yanları yok mu? elbette var, birazda onlardan bahsedip yazımı bitireyim:

    bağdat çok güzel tasvir edilmiş. her yerde bir canlılık var. çöl ortamı ve sapsarı renkler bi süre sonra sıkıcı hale gelmeye başlıyor, fakat çevre tasarım olsun, sesler, arapça dialgolar, npc'ler olsun ben başarılı buldum.
    yeni eklenen tool sistemi çok hoşuma gitti, suikastler, sızmalar için çeşitlilik veriyor bizlere.
    bağdat ve o dönem hakkında gerçek bilgiler veren historical site alanları var. onlar da hoşuma gitti, keyifle okudum.

    velhasıl, oynanır mı, oynanır elbette. fakat beklentiyi yüksek tutmamakta fayda var.

  • didem arslan yılmaz: gerekçeli karar'da sizin iddia ettiğiniz gibi bir "çalınma" ibaresi yok.
    binali yıldırım: biz halk dilinde söylüyoruz

    edit: didem abla, sayende feminist oldum.

    "dünyayı kurtarsa kurtarsa kadınlar kurtarır" :)

    edit2: bombanın kralı;

    binali yıldırım, imamoglu ile aynı anda program yapma teklifine olumlu baktıktan sonra "benim tek başıma vereceğim karar değil o" dedi :))

  • benim kedim kendi başına dört kat aşağıya iniyor, apartman kapısı açıksa dışarı çıkıyor, mahallenin kedileriyle oynayıp esnafı ziyaret edip geri yukarı çıkıyor. kapı kapalıysa birinin açmasını bekleyip o kişi daha ne olduğunu anlamadan jet hızıyla aradan sıvışıyor.

    kedimi hem bana hem de kapıcımıza şikayet ettiler. tırsıyorlarmış.
    tamam anlıyorum, korkabilirsin ve ben artık kedimi kendim indirip kendim çıkartacağım ama ben geçen gün 41 numara ayakkabı büyüklüğünde fare gördüm merdivenlerde. ondan niye kimse tırsmıyor? onu niye kimse şikayet etmiyor?