hesabın var mı? giriş yap

  • arabayla 100 kilometrelik bir yolu 5 litre benzinle kat edebilirim.kaç para yapar ortalama 25 lira.peki 25 liraya kaç ekmek alırım 25.o zaman kritik soru şu: bu kadar ekmek yersem bu yolu kat edebilir miyim ? hayır. ben araba mıyım? yine hayır.

    (bkz: nasıl bağlayacağımı bilemedim)

  • daha önce diğer yazar arkadaşların belirttiği gibi tam bir arap "devlet başkanı" sarayı gibi duruyor. eğer ileride olurda barışırlarsa esed bence çok beğenir burayı. baas zevklerine uygun bir yapı.
    türkiye'nin itibarını arttıracağı falan konuşuluyordu. gelişmiş ülkeler bizim gibi "betonperest" değil, bu bina olsa olsa türkiye'nin itibarını azaltır.
    yaklaşık 1 senedir ispanya'da çalışıyorum, dün arjantinli bir iş arkadaşım beraber yemek yerken bu sarayı gazetede okuduğunu, 300 milyon euro'ya mal olduğunu duyduğunu söyledi. yürütmeyi durdurma ve yıkım kararlarını da duymuş, inşaatın buna rağmen devam etmesine pek anlam verememiş, "bu tarz bir hareket bir cumhurbaşkanının değil ancak bir kralın yapacağı bir iş" dedi. ben de cevap veremedim ne diyeyim, "diego dur allahını seversen zaten ortalık karışık" dedim. arkadaşın adı diego olduğu için de iyi oldu, güzel oldu. zaten bu söz öbeğini ara ara söyleyebilmek için etrafımda tutuyorum elemanı.

  • en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.

    must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.

    örnek:
    you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
    you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.

    olumsuz:

    you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
    you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.

    görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.

    20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.

  • tumblr vakitlerinde, siteden bir arkadaşım vardı. o sıralar metalci ve rockçıyız (bkz: rockçı serpil). bu kız da öyle bi bayandı ama onun benden farkı, abd'de yaşamasıydı ve ikimiz de eşit derecede gerizekalıydık. abd'de yaşadığı, gotik makyajıyla 10 yaş birden attığı için 14 yaşında olmamız sorun değildi. (bu anlatacağım olay, biz 14 iken gerçekleşmiş ama bunu bana anlatırken ikimiz de 16'ydık)

    bu, groupielerle arkadaş olmuştu ve o sıralar rammstein'a hastaydık. groupie arkadaşlığı ve kimsenin sorgulamaması sayesinde after party midir nedir grubun takıldığı ve partinin başlangıcının gerçekleştiği backstage'e öyle girmiş yani. çok iyi hatırlıyorum, richard kruspe abinin gerçekte de ne kadar karizmatik ve iki kolunda da kadın olduğunu anlatıyordu, gizlice çekilmiş kötü bir fotoğraf hariç hiçbir kanıt yoktu ama o yetmişti.

    till abimizin ortamdaki en saftirik kız olan ona dikkatlice baktığını, onun yanında kadın olmadığını, gece boyunca bakışlarını üstünde hissettiğini söylemişti. sonra da lavaboya gittiğinde till abi de peşinden gelmiş, bununla siqqo romantik filmlerdeki gibi öpüşmek üzerelerken “lütfen gitmeme izin ver” demiş ve till lindemann da hemen gitmesine izin vermiş, kız da dışarı çıkmış. aslında bunu yapmak istemiş de on dört yaşında olduğu için cesaret edememiş.

    ben ilk defasında “hangi wattpad kitabı bu rofl” diye dalga geçmiştim ama bir gün geldi, bir aydınlanma anıyla “kız haklıydı galiba lan” diye bi uyandım.

    o zamandan sonra hiçbir ünlü müzisyene özel bi ilgim olmadı. yani severim de öyle posterini duvara asma durumu yok (ben jimmy page'e aşıkken de yoktu. binaenaleyh bizim duvara poster asma iznimiz yoktu, varsa yoksa posta ders çalışma programı pü).

    şu an, gerçekleşmeyen karşılaşmalar için çok dua ediyorum yüce rabbime. ortam çok fena müsait olsaydı da batuhan mutlugil'le tanışıp groupie havalarına girseydim ve batuhan mutlugil kafasını sola doğru kırk derece eğip “ne spastik gibi davranıyor bu trabzon ekmeği” diye beni backstage'den kovsaydı ben bunun travmasını atlatabileceğimi sanmıyorum, yo dostum, özgüvenim daha öyle esnek ve dayanıklı değil.

    neyse işte, ondan sonracığıma bu arkadaş tumblr'da ismi doxx edilince ortadan kayboldu, blogunu da kapattı. benim de bir ingilizce pratiği yaptığım arkadaşım eksildi. ama sanıyorum ki bir dahaki turnede bu arkadaş richard kruspe ile işi pişirdi… şerefsizin aklında hiç till abi yoktu zaten, richard abi'yi bedava baklava görmüş eminönü sakini gibi anlatırken till abiyi istemem yan cebime koy gibi anlatıyordu, till abi'yi biraz mal gördüğünden zaar.

    iddia değil bunlar. yüzde doksan beş gerçek. ama o kadınlar da az kancıklık yapmamıştır buraya mührümü basıyorum.

    peşin ekleme: erkek değilim, kadın düşmanı hiç değilim. bu gerizekalıların imkanı olmayan ve çirkin olduğu içün grupi bile olamayacak ama aynı mindsetine sahip çok hareketli bir kız çocuğu idim.

    yüce rabbime beni late bloomer eylediği için minnettarım. yoksa beni mutlugi-

    edit: anlam bozukluğu

  • çocuklarda görülebilecek olan devamlı olarak başını sallama
    veya saçlarını arkaya alma, devamlı olarak burnunu çekme, kuş sesleri gibi
    sesler çıkarma gibi garip hareketler aslında turet sendromu denilen bir hastalık
    için başlıca belirtiler olabilir. beyindeki bu bozukluk nedeniyle bedensel
    hareketlerde düzensizlik olur. turet sendromu; binlerce kişiyi etkilemektedir.
    hastalar bazı hereketleri tekrar tekrar yapmakta ve kendi kontrolleri dışında
    birtakım sesler çıkarmaktadırlar.

    belirtileri nelerdir ?

    tekrarlanan hareketlerin bazılarına “tik” denir. gözleri
    kırpıştırmak, omuz silkmek, baş sallamak, yüzün seyirmesi ve devamlı tekrarlanan
    bedensel hareketler bunlara örnek olarak gösterilebilir. turet sendromu
    hastaları bazen başkalarının yaptığı hareketleri de devamlı tekrarlayıp
    dururlar, hastaların çıkardıkları sesler arasında burun çekmek, kuru kuru
    öksürerek boğazı temizlemek, öksürmek, hırıldamak bağırmak ve haykırmak gibi
    sesler sayılabilir. bazı hastalar ise gerek kendi söyledikleri gerekse
    başkalarının söylediği bazı sözcükleri devamlı olarak tekrar ederler. hatta
    kasıtlı olmayarak bazı ayıp ve karşısındakini küçültücü sözleri de devamlı
    olarak kullanırlar.

    hastaların karşılaştığı zorluklar nelerdir ?

    turet sendromu gerek hastalar gerekse aileleri için çok üzüntü verici
    bir hastalıktır. işin kötüsü halk arasında genellikle bu hastalığın ne olduğu
    pek bilinmediğinden hastalara akıl hastası veya terbiyesiz kişiler gözü ile
    bakılır. tabii hastalar ne terbiyesiz kişilerdir ne de akıllarından zorları
    vardır. turet sendromu olan bazı kişiler kendilerine uyuşturucu kullanan kişi
    gözüyle bakıldığından film seyretmeye gittikleri sinemalardan ve yemek yemeye
    gittikleri restoranlardan atılmaktadır. turet sendromu hastaları tiklerini ve
    sözlerini kontrol elmeye çalıştıkça iş daha da kötüleşmektedir. hastalar için
    gündelik basit işleri bile yapmak zordur, turet sendromu hastası olan bazı
    çocuklar okulda öğretmenleri tarafından yaramaz ve huzur bozucu çocuklar olarak
    bilinmektedir. bu nedenle öğretmenlerin ve okul danışmanlarının bu konuda daha
    uyanık olmaları için eğitilmeleri gereklidir. bununla birlikte, bazı aileler
    turet sendromlu çocuklarını durumlarından endişe ettikleri ve yardım için nereye
    başvuracaklarını bilmedikleri için etraftan kaçırıp saklamaktadır.

    tedavi edilebilir mi ?

    bugüne kadar turet sendromu’nun tedavisi bulunmuş değildir. bazı
    hastaların durumları ilaçlarla kontrol altına alınarak normal bir yaşam
    sürmeleri mümkün olmaktadır. hastaların devamlı yaptıkları hareketler ve
    çıkardıkları sesler genellikle stres ve heyecanlanma gibi duygulara bir tepki
    olarak görüldüğünden stres kontrolü ve gevşeme egzersizleri yararlı
    olabilmektedir.

    kaynak: http://www.webhatti.com/…164513-turet-sendromu.html

  • bunu anlamak için sokağa çıkmak, sahile inmek falan yeterliydi oysa!

    şok olmuş gibi tavırlara girmeye gerek yok kardeş. senin dükkan tabelaların arapça olurken birer birer,
    gençlerin bir mülteci tarafından öldürülürken,
    genç kızların, kadınların yine bunlar tarafından gizli gizli fotoğrafları, vidyoları çekilirken anlamalıydın gidişatı.

    dipçe-i istila: arkadaşlar, yukarıdaki açıklama doğrudur değildir. olay bu değil. avrupa birliği, " siz avrupa'da değilsiniz " dese ne, demese ne!
    mevzu başka. mevzu, ülkemizde yaşanan şu olaylardan biri bir avrupa ülkesinde yaşansa halkın tepkisi ne olurdu?
    mevzu, benim geçtiğimiz aylarda istanbul'da adres soracakken beşinci denememde bir türk'e denk gelebilmem.
    mevzu, bazı semtlerde sokak boyunca sadece arapça tabelalar olması!

    uzar gider bu liste. sen önce vatanına sahip çık; sonra bana çemkirirsin " hepsi mültecilerin suçu mu? " diye.
    senin ülkende zaten sürüsüne manyak varken bir de ithalatına girdin bu işin!