hesabın var mı? giriş yap

  • az önce bunlardan tamamen zararsız bir tanesine durduk yere amelenin birinin (mesleği amele) taş attığını ve taşın hayvanın sırtına isabet ettiğini gördüm. hep böyle internette falan bu hayvanlara işkence edenleri görüp iç geçirirdim, "şunlardan biri bir gün elime düşecek" diye, o gün bu günmüş. kendisini nazikçe (!) uyardım, bir daha yapmayacağına dair söz verdi yalvarırcasına (?). kıyamam (!).

  • muhteşem yüzyıl'dan bu yana 10 yıldır dur duraksız tarih dizisi yapılıyor. artık türk tarih dizilerinde belli bir klişe oluştu. işim gereği bazılarının senaryolarını daha çekilmeden okurum ve artık diğer sahneyi okumadan tahmin eder oldum. çünkü hiç şaşmayan klişeler var.

    - pusu kurulması: kurtlar vadisi pusu'nun tamamında bir tarih dizisinin bir bölümü kadar pusu kurulmamıştır. sürekli pusu kuruluyor, liderler çok dikkat etseler dahi sürekli pusulara düşüyorlar. eğer lider kişi bir yerden bir yere gidiyorsa pusuya düşmesi kaçınılmaz, kırmızı ışığa yakalanması gibi bir şey. özellikle devrik ağaç ya da alakasız bir hayvan görüp dururlarsa bunun bir pusu olduğunu anlamaları çok uzun sürmüyor.

    - nasihat veren bilge kişi: sürekli yol gösteren bir bilge hep vardır. çok yol göstermesine rağmen yine nasihati alan kişi hata yapar. yine gider yine alır yine hata yapar. bilge kişi ise terslemeden devamlı değişik anekdotlar ve hikayelerle nasihat vermeye devam eder. bu bilge kişi eskiden çok yiğit bir savaşçıdır, ani bir saldırıda yine yeteneklerini konuşturur ama yoğun mesaisi nasihat ve aforizma üzerinedir.

    - kavga etmeyi bilmeyen düşman askeri: tarih dizilerinde düşman askerler nedense hep yeteneksiz, bir kılıç darbesiyle 4-5 tanesi derdest oluyor. sanki cambridge'i yarıda bırakıp cepheye koşmuş gibi. o dönemde avrupa'da da askerlik önemliydi ama nedense düşman askerler kötü savaşıp komutanlarının ya da krallarının hainlik yapmasını bekliyorlar. kara murat dönemlerinde yiyordu bu ama artık yemiyor.

    - aza az savaş: savaşlar genellikle az kişi ile yapılıyor bu dizilerde. uyanış sadece biraz kırmıştı bunu. nüfus az anladık ama 10 - 15 kişiyle de uluslararası savaş olmaz ki. tabi karşı taraf en az 50 kişi, ölen diğer planda giyinip tekrar ölerek savaşın devamını sağlıyor.

    - atların ağır çekimde koşması: atlar zaman doldurmak için alttan üstten bir sürü planda ağır çekim gider. dakikalarca koşar at, atların yüzüne dikkat edin onların da canı sıkılıyor bu duruma, gitmek istiyorlar ama dizi süreleri izin vermiyor. belki de yine pusuya düşecekleri için canları sıkılıyordur.

    - aksan yapamayan başrol: tarih dizilerinin baş rolleri genellikle yakışıklı jönlerden seçiliyor. bu arkadaşlar osmanlı şivesi yapmaya çalışıyorlar. ama sadece birinin taklidini yapıyor gibi seslerini kalınlaştırıp arada da lakin, ahval gibi kelimeler serpiştirince başarabildiklerini düşünüyorlar.

    - kısa süren flörtler: flörtler kısa sürüyor, iki kişi hoşlanınca derhal evleniyor. evlendikten sonra da uzak mesafe sevgili gibi takılıyorlar. en romantik anlar doğumda oluyor. insanların dikkati o zaman daha çok insanda, dikkat dağıtan şeyler yok, hatta tarihte imkansız aşklar yüzünden çıkan büyük savaşlar var. tepki çekmeyelim diye evlilik öncesi flörtü bu kadar kısmak inandırıcı değil.

    - kadınların sadece entrika çevirmesi: 2'den fazla kadının olduğu yerde hemen entrika oluyor. burada da destan'ı tenzih ederim. ama genellikle kadınlarda entrika çevirmekten başka misyon yok. ya da ağlamak.

    - paraya değer vermeme: nedense özellikle bizim tarafta bir parayı elinin tersi ile itme durumu var. ıssız adaya mı düştünüz ne oluyor, devlet kuruyorsun ya da idare ediyorsun, parayı bu denli sallamamak inandırıcılıktan çok uzak bir tevazu değil mi?

    daha da çok var...

  • unit 731 gibi bir manyaklıkla tarihe geçen bir milletle şaka olmaz. maalesef türk merhametli olduğundan rahat rahat burada bölücülük yapabiliyorsunuz, elin samurayı acımaz.

  • 1- cebinizde apranax bulundurun.

    2- regl oldu diye deli muamelesi yapmayın.

    3- çikolata alın.
    çikolata bulundurun.
    diyabetse diyabetik çikolata alın.
    her an cebinizden çikolata çıkarabilecek teknolojiyi yaratın.
    çikolataya boğun.
    çikolata şelalesinde yüzdürün.
    çikolata lan!
    çikolataaaaaaaaaagh!

  • biri bana soruyor "onun yazımı böyle değil miydi?" diye. tdk'nın doğru kabul ettiği yazıma link vericem. link sadece tek kullanımlık. biriyle paylaşınca arama sayfasına geri dönüyor. o yüzden insanları kelimelerin doğru yazımları konusunda bilgilendiremiyorum.

    açıkçası tdk'nın "aman kelimelere direkt link verilmesin" diye üstüne titrediği bu konuyla hedeflediği şey ne acayip merak ediyorum. çok uzun zamandır da böyle bu arada. hatta ekşi sözlük'ün araştır kısmında tdk olmamasının sebebi de bu. şimdi iyice geliştirmişler sistemi.

    uygulanan tedbirin "gelsin herkes efendi gibi baştan aramasını yapsın, biraz eli klavyeye değsin" diye bir çaba dışında makul bir gerekçesi de yok. hatta kimbilir belki "online'a çok alışmasınlar biraz sözlük satın alsınlar" gibi bir zihniyet bile olabilir. bu iki zihniyet arasında çok mesafe yok çünkü.

    bu konuyu yöneticilerden birine ileteyim diye siteye baktım. yöneticilerin isim ve fotoğrafları var ama e-mail adresleri yok. yani ankara'da etrafa bir sürü "bu adamı gördünüz mü?" diye ilan yapıştırıp o fotoğrafları mı kullanıcaz? adamların tipinin neye benzediğinden bana ne? iletişim konusundaki tek imkan bilgi edinme hakkı kanunu çerçevesinde onda da belli kriterler kıstaslar var.

    resmen tdk'dan faydalanmaya çalışmaktan yoruldum.

    hani birileri çıkıp "yeaa dilimiz çok yozlaştı" falan derse sebepleri konusunda kayıt mahiyetinde dursun diye buraya yazıyorum.

    edit: birden fazla kişi tdk'nın tanımlarına erişim için url şablonu iletti. bir yolu varmış. biri konuyu "joomla kullanıyorlar, konudan anlamadıklarındandır muhtemelen" dedi. doğru olabilir. ama bu araştırma ve geliştirme kurumunuın teknik yetersizliği, yol açtığı sıkıntılara bir bahane olur mu? olmaz.

  • resmi gazete’de yayımlanan cumhurbaşkanı kararıyla bulgaristan vatandaşlarının türkiye’ye pasaportsuz girebilmesine imkan tanındı.

    türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının bulgaristan’a girebilmesi için uygulanan pasaport ve vize zorunluluğu ise devam edecek.

    çok şükür ülkemize destursuz giremeyen kalmayana dek bu rüzgar devam edecek, aqparti sevdası bitmeyecek.

    memlekete bir bulgar çingeneleri, mafyasi dadanmamıştı.

    kaynak eklendi.

    https://www.diken.com.tr/…-pasaportsuz-girebilecek/

    https://tr.sputniknews.com/…bilecek-1059181989.html

    edit. bazi onursuz aktroller bu vize serbestisi pasaportla alakasi yok diye kivirmaya calismis. okudugunu anlasaydin bari, kimlik karti olan bulgar vatandaslari vize olmaksizin 90 gun ulkede pasaportsuz bir sekilde ikame edebilecek.

    bir de yanlis haber demis algici s2k

  • - bir iddiaya var mısın?
    - peki..
    - dudaklarına dokunmadan, seni dudaklarından öpeceğim..
    - 20 dolar?
    - tamam..
    - hadi bakalım..

    (adam kıza yaklaşır ve kızı dudaklarından dokunmak ne kelime, sömürerek öper..)

    - kaybettin (kız güler)
    - evet.. ama her kuruşuna değerdi.. (adam güler..)

    (sonraki sahne: yatak..)

    (bkz: derailed)

  • zeynep bastık'ın menajeri falan burayı okuyorsan lütfen parayla böyle entry girdirmekten vazgeç. kız ilk başlarda deri koltuğunda kendi kendine şarkı söyleyip giderken şimdi herkes ondan nefret etmeye başladı.

  • yerel japon halkı tarafından daisugi (sürdürülebilir ormancılık) olarak isimlendirilen ve yaklaşık olarak 800 yıldır devam eden tamamen doğayla barışık bir proje. bu şekilde ağaç yetiştirip kereste üretmenin altında, ülkenin geniş bir ormanlık alanı olmaması (toprak bakımından 377.915 metrekare) yatıyor.

    asırlarca yaşayabilen bu japon sedir ağaçlarını tek seferde dikerek, sonrasıda sık ve düzenli bir şekilde budama yaparak, bir meyve ağacı misali devamlı meyve ve sebze toplar gibi ağaçlardan düzenli bir şekilde odun hasat ederek kereste üretilebiliyor.

    toprağa ekili ana gövdenin tepesindeki uzun dallar sanki başka bir ağaç gövdesiymiş gibi kesiliyor ve alttaki ana gövde sürekli yeni ağaç kolları üretiyor. japon halkı birçok konuda olduğu gibi bu konuda da işini biliyor.

    daisugi, japon halkının ormanlarını yok etmeden kaliteli kereste elde etmesine izin vereren asırlar önce öğrendikleri harika bir keşif. geliştirilen bu harika teknikle oldukça uzun, son derece düz ve sağlam gövdeler elde ederek istedikleri kalitedeki mükemmel keresteleri, yine doğaya ve ağaçlara zarar vermeden üretebiliyorlar.

    asıl değinmek istenen konu; bu japon sedirlerinin ülkemizde yetiştirilmesinin ve bu teknikle odun ve kereste üreterek ormanların yok olmasının önüne geçilmesi mümkün mü? böyle bir projeyi hayata geçirebilmek için, ilgili sedir ağacının yetişebilmesi adına ülkemizin iklim şartları müsait mi?

    böyle güzel bir çalışma hayata geçirilse ve yurdun dört bir yanına ilglili japon sediri fidanları dikilerek girişimlerde bulunulsa sizce de harika olmaz mı? ağaçlar kesinlikle hem görsel olarak harika hem de son derece faydalılar.

    edit:
    ekstra video ve fotoğraf.

    ufak bir video
    fidan dikimi yapan birinden video
    fidan nakli yapılan başka bir video
    yetiştiriciliğe yeni başlayan birisi video

    ilgili birkaç fotoğraf:
    görsel 1
    görsel 2
    görsel 3
    görsel 4
    görsel 5

    aşağıdaki fotoğraflar ise kesilen ağaç kollarından elde edilen kerestenin kullanım alanlarını içeriyor.
    görsel 1
    görsel 2
    görsel 3
    görsel 4
    görsel 5

    kaynak 1
    kaynak 2