hesabın var mı? giriş yap

  • şimdi hocam malûm biz bu iki nimetle çok geç tanışmışız. tanıştıktan sonra ise sofralarımızdan eksik olmamışlar.
    avrupa'da zaten iyice ekimi, ticareti, yiyimi yaygınlaşan domates ve patatesi payitaht'a getirenler ise rum tüccarlar olmuş. 18. - 19. asırlarda meyve sebze hallerinin ve pazarların kontrolü neredeyse tamamen rumlardaydı malûm. hatta öncesinde de öyleydi.
    lügât-ı osmanî'de domata ve patata diye geçen bu yiyeceklerin ismi zamanla domates ve patates hâlini almıştır. işte buna sebep de bu işin ticaretini rumların yapıyor olmasıdır. rumlar, avrupa'daki çoğul kullanım hâliyle;

    " - domatosssss "

    " - patatoossss "

    şeklinde bağıra bağıra bu ürünleri sattıklarından ötürü sondaki " es " eki de günümüze yadigar kalmıştır.

    bir durum daha var;

    milli mücadele dönemi ve öncesinde izmir'de türkler ve rumlar arasındaki gerilim çok fazla olduğundan ötürü türkler, rumların telaffuzu yerine ahmet vefik, şemsettin sami gibi isimlerin önerilerini kullanmışlar ve domata söylemine devam etmişlerdir. günümüzde izmir'de hâlâ " domat " denilmesinin sebebi de budur vesselam.

  • bu ne olm saksıda ekilen kenevirlere kadar mı düştünüz? venezuela'dan getirilen malların 13. dereceden kökünü alsan bundan fazla çıkar.

  • pek hınzırca bir taktir. örneğin delicesine roman yazarı olmak istiyorsunuz. ilk romanınız çıkana değin kimseye bahsetmezsiniz bundan... çünkü biri öğrenirse sen de bir halt yazamazsan o kişi sürekli seni dürtecekmiş gibi kuruntulara kapılırsınız. örneğin üniversiteye gittiğiniz hâlde herkesten gizli üniversiteye giriş sınavına girersiniz. ancak güzel bir sonuç alınca millete haber verirsiniz. bunun gibi bir şey işte... bu şeyi tek bir sözcüğe indirgemek istedim ama başaramadım.

  • richard ayoade büyük iş çıkarmış. kendisini the it crowd'dan tanıyordum ama bu kadar yetenekli bir yönetmen olduğunu bilmiyordum. film hem psikolojik gerilim, hem distopik hava taşıyor, hem de yer yer güldürmeyi başarıyor. benim gibi kitabı okumadıysanız ilk 15 dakika "noluyoruz lan!?" diyorsunuz ama sonradan olay yavaş yavaş anlaşılıyor.

    mia wasikowska'nın büyük hayranıyım zaten, ayrıca jesse eisenberg de muazzam oyunculuk sergilemiş. filmin ruhuna çok iyi uyum sağlamışlar.

    imdb puanından çok daha fazlasını hakediyor valla insanlar neye göre değerlendirmiş anlamadım. film çok şık çekimler, görüntüler, müthiş diyaloglar içeriyor. e zaten dostoevsky uyarlaması yani başka referansa gerek bile yok.

    son söz çok çok başarılı film olmuş. türü sevenler kesinlikle izlemeli.

  • dün itibariyle, eve gelen 895 liralık elektrik faturasına itiraz etmek için elektrik idaresine gittiğimde, "895 liranın az olduğunun ben de farkındayım, biz onu 1.895 yapalım, konuyu komple kapatalım" noktasına geleceğimi hiç düşünmezdim.

    fatura itiraz bölümüne çıktığımda görevli arkadaşa tesisat numarasını verdim ve kendisi ekrandan bilgileri kontrol etmeye başladı,

    - bu fatura haricinde yeni faturanız da çıkmış. (hafiften gülüyor)
    - o ne kadar?
    - 106.000 lira, ahahahaaa.
    - ne, 106.000 mi? ahahahah.
    - evet, 106.000, puahahahah.
    - ahahahahhah.

    manyak gibi güldük böyle karşılıklı, benim niye delirdiğim belliydi de, memur arkadaşın durumu daha karmaşıktı. iş stresinden ziyade facebook'taki "eğlenerek para kazanmak artık çok kolay" reklamlarından buralara düşmüş gibiydi, memurluğu da hobi olarak yapıyordu belli ki. ama ne olursa olsun dışarıdan bakıldığında mutlu bir çifttik biz.

    eve dönerken, bu duruma neyin sebep olabileceğini uzun uzun düşündüm, aklıma elektrik mühendisliğinden yeni mezun olmuş arkadaşı aramak geldi, aradım ve durumu anlattım, biraz düşündükten sonra "100'lük ampul çok yakıyor olabilir abi" dedi, akabinde ikimiz de sustuk karşılıklı, uzun bir sessizlikten sonra sesi titreyerek "abi okulda bir şey öğretmiyorlar bize" dedi, eğitim sistemine lanet ederek kapattım telefonu. temizlikçi kadın, mutfaktaki prizde elektrik kaçağı var dediğinde, tüm şehrin elektriği tünel kazıp benim evdeki prizden kaçıp gitmiş olabilir miydi? aklımı kaçırmak üzereydim.

    nihayetinde 106.000 lira ödenecek bir para değildi ama eve döndüğümde son bir umut, kışlık montların ceplerini karıştırırken buldum kendimi, sonuç hüsrandı. görünen o ki şartlar beni en istemediğim sona doğru itiyordu, elektriği iade etmek...

    napıyoduk lan, saçı kazağa mı sürtüyoduk?

    http://t1308.hizliresim.com/1d/j/rk45p.jpg

  • aileler; evde çocuklarınız üzerinde deneyebileceğiniz basit bir zihin teorisi testidir. şahsen, çocuklar üzerinde test yapabilmenin ebeveyn olmanın tek artısı olduğunu düşünüyorum, sonuna kadar destekçisiyim. testi türkçeleştirirsek düriye ve güğümleri formatında olmasını öneriyorum.

    odada bir sepet, bir kutu ve bir misket vardır.

    sally misketi sepete koyar ve ortadan kaybolur. sonra anne'den misketi sepetten alıp kutuya koymasını rica edersiniz. sonra anne'e sorarsınız, sally odaya girince misketi nerede arayacak? diye. anne, sally'nin ayrı bir zihne ve ondan farklı bilgilere sahip olduğunu idrak ediyorsa sepette, edemiyorsa kutuda diyecektir. keza farklı zihinler mevcut değildir ve misket de kutudadır.

    bunu ayırt edebilme yeteneği kulağa ne kadar basit gelse de 4 yaşına kadar çocukların ve maymunların bunu ayırt edemediği ortaya konmuştur. işaret dilinde 1000 kelime konuşabilen ve 2000 kelimeyi anlayabilen goril koko'nun hiçbir soru sormaması da aynı sorundan mütevellittir. aynı zamanda otistik çocuklarda da bu durum söz konusudur.

    şimdi kalkınma zamanı vatandaşlar. hepimiz çocuklarımız üstünde deneyelim. bana halen 4 yaş biraz fazla geliyor. test wimmer & perner tarafından 1983'de yapılmış. şimdiki çocuklarda değişen bir şey var bakalım?*

  • direksiyon başında sakın yanınızdaki eşiniz olur kız / erkek arkadaşınız olur kavga etmeyin sözlü münakaşaya girmeyin. sağdan sille atayım derken bir bakmışsınız direksiyonu kırmış şarampole uçmuşsunuz. sağa çekin öyle dövün.

  • bir kadın olarak çok anlamsız ve aşağılayıcı bulduğum bir uygulama. bir arkadaşım, yüksek lisans mezunu kendisi, boşandığı eşinden ayda 1000 tl nafaka alıyor, çocukları falan yok isteyerek de boşandılar. erkek olsam vermezdim, kadın olsam almazdım, ne çirkin anlaşmalar, ne aşağılayıcı uygulamalar.

    edit: ama benim favorim yine de üniversite bitiminde evlenip, öğrenim kredisi borcunu yağız delikanlıya ödeten kızlar!

  • bir insan ülkesinden bahsederken, ne kadar duru ve samimi olabilir onun cevabıdır. nuri bilge ceylan'ın cannes film festivalinde ödülü alırken yapmış olduğu konuşmada şöyle geçiyor bu ülke:

    "'bu ödülü, tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum''

    yüzlerce sayfa yazsan, sağından girip solundan çıksan, tepeden tırnağa resmetsen; bir ülkenin içinde bulunduğu durumu bundan daha güzel anlatamazsın. bir cümle, sekiz kelime ve olay bitmiştir. bir güzelliğin bu derece güzel tasvirini en son sadri alışık 40 yıl önce menekşe gözler'de yapmıştı. fatma girik'in çakmak çakmak gözlerinin yanına tutmuştu bir tutam menekşeyi. fatma girik'in gözleri miydi asıl güzel olan, yoksa menekşeyi tutanın bakışlarındaki ateş mi güzelleştirmişti o gözleri?