hesabın var mı? giriş yap

  • bir bilişim öğretmeni arkadaşımın anlattığına göre okullarda ciddi hareketlenmelere sebebiyet veren durum. fizik ve kimya başta olmak üzere bir çok branştan öğretmen neden bu dersi biz vermiyoruz da bilişim öğretmenleri veriyor diye söylenmeye şimdiden başlanmışlar. sonradan kodlamanın optik kağıtları işaretleme olayı değil de programlama olduğunu öğrenince geri adım atmışlar.

    çocuk ölü doğdu beyler. dağılın.

  • 45 yaşına kadar yaşayan ölüydüm.
    evde spor yapmaya başladım, sigarayı bıraktım, 30 kilo verdim, trekkingle başlayıp, 1-2 yılda dağcılığa geçtim.
    o gazla koşmaya karar verdim.
    ilk defa 49 yaşımda koşmayı denedim.
    çok sevdim, devam ettim.
    1.5 yıl içinde 6 yarış koştum.
    15 km bursa kent ve avrasya'yı 1. 15 de
    darıca ve çayırova yarı maratonlarını 1. 52 civarında koştum.

    sonuç: insanın uyum kabiliyeti sandığınızdan çok daha yüksektir.

  • kesinlikle katıldığım görüş. nba normal sezon maçları kim daha çok atacak, kim daha çok smaç vuracak şeklinde oynanıyor. takım oyunu, savunma falan zerre alakasi yok. aynı gün valencia cska ile denver lakers maçı vardı yanılmıyorsam, tamam oyuncular daha kaliteli ama takım oyunu, maç heyecanı, seyredebilirlik olarak euroleague maçı 10 basar.

  • eğer ki bu eyleme karşılık olarak "ya sapık mısın sen ya salak şey" gibi bi' cevap alıyorsanız, bilin ki karşınızdaki bir türk kızıdır, kaçın. eğer ki melüm melüm bakışlarla birleşmiş dingin soluk alış verişler duyuyorsanız, bilin ki karşınızdaki kız ecnebidir, ingilizce konuşmayı deneyin. eğer ki siz bunu söyledikten sonra hemen kaybolmuşsa ve etraf sessizse bilin ki o bordo berelidir ve merak etmeyin o sizi bulur.

  • 80 milyonluk nüfus yapılarını bozacak diye birliğe almıyorlar, şimdi de kendi denizimizde petrol bulmamızı istemiyorlar.

    inşallah sağlam petrol çıkar da muhtaç kalırsınız. gerçi petrol de var gibi. yoksa bu kadar yaygara yapmazlar.

    edit:petrol değil gaz diyorlar.

  • aklıma deniz gezmiş'in "biz daha aşık bile olmamıştık" sözlerini getiren fidan... belki henüz aşık bile olmamıştı. şairin dediği gibi `gül benizli sevgilinin titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya` kara toprağa gitti. belki pilot olmak istiyordu, belki henüz uçağa bile binmemişti. belki arkadaşlarıyla ispanya'nın bir balıkçı kasabasında tatil yapmayı hayal etmişti. belki izlemeyi planladığı bir film listesi, öğrenmek istediği felsefi akımlar, ezberlemek istediği şiirler, satın almak istediği kitaplar vardı. belki o gün akşam canı annesinin yaptığı patatesli börekten çekmişti, belki açtı dövüldüğünde, belki de tok.

    insan hazmedemiyor. nefes alıp verdiği ülkede gencecik bir canın yok olmasına insanların seyirci kalmasına, birilerinin hayasızca iftiralarına, yüzsüzlüklerine tahammül edemiyor. ali keşke senin adını hiç bilmeseydim. vardlığından bile haberdar olmadan yaşayıp gitseydik ikimiz de. keşke bir tren garında ateş isteseydim senden ve bana cevap bile vermeden çekip gitseydin... seni öldürenle, beni öldürecek olan arasında fark yok. yarın canımı alsa bu şiddet, şu satırları bile yazdığımı bilmez kimse...

    ölmeyeceksin, kalbimizde yaşayacaksın demeye dilim varmaz benim. sen öldün. seni öldürdüler. kalbini durdurdular, nefesini kestiler. bir gün birileri tarih kitaplarına senin "öldüğünü" yazacak. hain olduğunu, terörist olduğunu yazacak... inandırmayacağım, bana düşen senin benden farksız bir masum olduğunu gücümün yettiğince anlatmak olacak. senin öldürüldüğünü, katillerinin de aramızda hayatlarına devam ettiğini, faili meçhul bir cinayet olduğunu, annenin sensiz bırakıldığını torunlarıma kadar anlatacağım... anlatacağım ki kanın, yalan hikayelerini yazacakları kırılasıca kalemlerine mürekkep olmasın...

  • olası senaryosu şöyle gerçekleşecek olay;

    (uğur tütüneker galatasaray'ın başına geçer ve gazete manşetleri)

    ilk sayfa: galatasaray özüne dönüyor!
    başkan: takımın başına evladımızı getirdik
    yorumcular: sabırlı olmak gerek

    yöneticiler: galatasaray'da alex ferguson dönemi yaşanacak
    futbolcular: florya'da adeta bir aile ortamı var
    tesis çalışanları: 20 yıldır burdayım böyle bir ortam görmedim

    (5 hafta geçmesine rağmen takım bir türlü beklenilen ivmeyi gösteremez)

    rıdvan dilmen: büyük takımın ağırlığını kaldırmak ve baskılara direnebilmek zordur.
    osman tamburacı: uğur galatasaray'ın kalibresinde bir hoca değil
    mustafa denizli: 3 takımda da çalışmış ve şampiyon yapmış biri olarak diyebilirim ki, ....

    (6. hafta fenerbahçe derbisi oynanır ve galatasaray kaybeder. limitler zorlanmaktadır.)

    başkan: hocamızın arkasındayız
    hıncal uluç: maça çıkarkaen saçını sakalını düzeltmeyen bir insan galatasaray gibi elit bir oluşumda bulunamaz.
    ahmet çakar: uğur tütüneker saha kenarında dış görünüşüyle aslanı andırıyor ama sahada kedi gibi bir takım var.

    (7. hafta fatih terim'in başarısızlığı kesinleşir ve sözleşmesinde kovulması halinde çok ağır şartlar bulunmasına karşın milli takım'dan istifa(!) ederek taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanır)

    başkan: ben galatasaray kulübünün başkanıyım. istediğim herkesle elbette görüşürüm.
    fatih terim: galatasaray tabii ki her zaman özeldir. şartlar ne olursa olsun eğer bize ihtiyaç varsa, hayır deme lüksümüz yoktur.
    sneijder: büyük çapta başarılar için daha büyük düşünebilmemiz gerekir.

    (başa geldiği 8. haftada uğur tütüneker görevinden istifa eder ve yerine fatih terim gelir.)

    başkan: uğur galatasaray'ın evladıdır. adam gibi geldi, adam gibi de gitti. gelecekte tekrar bu takımın başına geçeceğinden adım gibi eminim.
    fatih terim: uğur kardeşimiz gerçekten takımda pozitif anlamda büyük değişikliklere imza atmış. alacağımız başarılarda onun da muhakkak payı büyük olacak. ancak tekrar söylüyorum, başarısızlıklarda tek sorumlu benim.
    yöneticiler: uğur tütüneker herhangi bir tazminat istemedi. son alacağını da görüştük anlaştık 24 ay taksite böldük. anlayışlı tavırlarıyla bu camia'nın tekrar takdirini kazanmıştır. uğur galatasaray'ın çocuğudur.

    uğur tütüneker: herkese her şey için teşekkür ederim..

  • bayılırım.

    öncelikle bir konuda anlaşalım. sinema neden birileriyle gitmek zorunda olduğunuz bir aktivite olsun ki? kim demiş bunu? sinema, ne birileriyle gitmek ne de tek başına gitmek zorunda olunan bir aktivitedir. kimi o şekil sever, kimi bu şekil sever. ben tek başına gitmeyi daha çok severim, etrafımda bıdır bıdır konuşan, hışır hışır paket karıştıran, cart curt fermuar çeken tiplerden de pek hazzetmem. bu konularda tam bir emekli öğretmen huysuzluğundayımdır. dolayısıyla ilk kez seyredeceğim bir filmi, özellikle de sevdiğim bir yönetmenin merakla beklediğim bir filmiyse, tek başına izlemeyi başkalarıyla izlemeye daima tercih ederim.

    yanımda bir şeyler konuşan, anlamadığı yeri soran, dikkatimi dağıtan birini istemem. daha önce izleyip beğendiğim bir filmi yeniden izlemek istersem, o vakit biriyle gitmeyi -özellikle de filmi görmesini istediğim birini- tercih edebilirim.

    hiç tanımadığım şehirlerde tek başıma sinemaya gitmeyi de severim, tanıdığım şehirlerde sinemaya gitmeyi de severim.

    sinemaya gitmeyi severim bir kere. biriyle ya da yalnız, hiç fark etmez.

  • martin luther king'in çok sevdiğim bir sözü var.

    "eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse michelangelo'nun resim yaptığı, beethoven'ın beste yaptığı veya shakespeare'in şiir yazdığı gibi süpürün. o kadar güzel süpürülsün ki gökteki ve yerdeki herkes durup burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin."

    bu söze derin anlamlar katan, muhteşem bir film.

  • yaz günü öksürmem nedeniyle bakıp aids çıkmış olduğum da vardır. çok garip iki gün geçirmiştim çünkü tam da zamanlama olarak şüpheli ilişkimden sonraki uygun döneme denk geliyordu.

    sonuç : soğuk algınlığı.