ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
üniversiteli kayserisporlular
-
''kayserispor taraftarlarına ayrılmış bir bölüme rakip takım formasıyla çocuğunun elinden tutup maç izlemeye gelmek dünyanın her yerinde anormal bir durum olarak görülmekte ve de tepki çekmektedir.''
pezevenklerdeki özgüvene bak. çomar diyarının okumuşları da en fazla bu kadar oluyor demek ki.
media markt
-
açılışinda yaşanan izdiham nedeni ile türk halkının görmemiş, aç, cahil, karaktersiz gibi hakaretlere uğramasına neden olmuş tükkan...
çok değil 3 gün önce berlin alexanderplatz'da açılan mediamarktta, dün yaşanan izdihamın kat be kat fazlası yaşanmış, mağaza resmen yerle bir olmuştur. amerikada iphone denen osuruktan alet için haftalar önceden kapı önlerinde yatmaya başlayan denyolar vardır. bu dünyanın her yerinde böyledir. promosyon varsa insanoğlu gider...
nedir bu aşağılık kompleksi, nedir bu her fırsatta kendi milletine bok atma hevesi anlamak mümkün değil.
sanki herkes kraliyet soyu, o açılışa giden vatandaş tü-kaka anasını satiim.
her fırsatta "türk olmaktan utandım" demek için abidik gubidik nedenler uydurmayın güzel kardeşim.. ne utangaç insanlarmışsınız lan...!
iş hayatında çalışmaktan tiksindiren şeyler
-
halam gece çalıştığım hastaneye kalp krizi geçirerek gelmişti.
ben o gün nöbetçi olduğum için çok yorgundum ve çok üşüyordum, doktor odasındaki kanepede üzerime nevresim alıp biraz dinleneyim, demiştim. haberi alınca apar topar kalkıp acil girişinde babamı, kardeşimi, bilinci gitmiş, halamı karşıladım.
acil anjioya aldık ve ne yazık ki ex oldu.
sorumlum zaten nöbetin bitmesine az kaldığını bundan sonrasını idare edebileceğini benim eve gitmem gerektiğini söyledi. eve gittiğimde herkesin olduğu gruba atılmış bir mesaj gördüm. ben önce taziye mesajı atıldı, sandım. bir de ne göreyim: grubun en sevimsiz insanı dün gece dinlenirken halamın kalp krizi haberini alınca koşmak için üzerimden attığım nevresimin yerde dağınık bırakılmış fotoğrafını çekip “lütfen doktor odasını dağınık bırakmayalım.” diye paylaşmış.
halamın ölmek üzere olduğunun haberini aldığımda nevresim katlamak aklıma gelmediği için kusura bakma, dedim. hem suçlu hem güçlü kahpe özür dilemek yerine ne dese beğenirsiniz?
“ben senin özelinde demiyorum, daha önce de böyle oldu o yüzden hatırlatmak istedim.” dedi.
ben bu çağın insanında iliğimle kemiğimle nefret ettim.
boğa heykeli
-
http://www.degisti.com/…/eski-kadikoy-altiyol1a.jpg
https://i.pinimg.com/…62fb17a91edad34210ed84bf0.jpg
kadikoy'de altiyol caddesinde bulunan bu heykelin konumunda pek bilinmeyen bazi seyler var, anlatayim belki ilgilenen olur.
oncelikle boga heykelinin durdugu noktayi merkez aldiginizda, kusdili caddesi, halitaga caddesi ve sogutlu cesme tren istasyonu kismini da kapsayan, hatta sogutlu cesme camiini de icine alan buyuk bolge aslinda en az 2000-3000 yillik antik nekropol yani oluler sehri. yani o meydanin, caddelerin falan alti lahitler ve kutsal yapilarla dolu. zamaninda yol yapmak icin yapilan kazilarda tam boga heykelinin bulundugu nokta da dahil olmak uzere yer altindan cok sayida lahit ve antika esya cikarilmis. 60lar, 70ler ve 80lerde yapilan bu kazilar o kadar ustun koru ki. hizlica kolay cikaralabilecek seyleri cikarip geri kalan devasa antik yapilarin ustune beton dokulerek yok edilmis. birkac resim;
https://scontent.fada1-5.fna.fbcdn.net/…oe=5ef9ebf2
https://scontent-lht6-1.cdninstagram.com/…tqwmq==.2
https://scontent-lhr8-1.cdninstagram.com/…jq4oa==.2
https://scontent-lhr8-1.cdninstagram.com/…tu3mw==.2
https://scontent-lht6-1.cdninstagram.com/…jqxmg==.2
https://scontent-lhr8-1.cdninstagram.com/…jq0mq==.2
daha da trajik konu ise, o bolgedeki butun apartmanlarin aslinda antik bir mezarligin (bkz: nekropol) uzerinde yukseliyor olmasi. zaten kadikoylu olanlar bunu aile yaslilarindan apartmanlarinin yapilmasi sirasinda neler yasadigi seklinde duymuslardir. butun arazi sahipleri cikan tarihi yapilarin apar topar ustunu ortup apartman dikmis. isin daha da garibi ise butun bu umursamazliga ragmen birkac sene once bir okulu yenileme insaati icin kusdili caddesinde yapilan temel kazisi sirasinda yine bir suru tarihi kalinti ve lahit bulunmus, birkac resim;
https://i2.milimaj.com/…c8d752707291c1d740353e6.jpg
http://aktuelarkeoloji.com.tr/…b2a33d1519629672.jpg
zaten gecen senelerde tren yolu yapacakken yapilan kazida tesadufen tum haydarpasa gari bolgesinde antik medeniyet kalintilari, kilise vesaire bulunmasini duymayan kalmamistir. hayir misket oynamak icin cukur kazsan tarihi kalinti cikan kadikoy bolgesinde bu konuya dair bir bilinc olmamasina ne diyeyim bilmiyorum. gercekten toplumun boyle umursamaz olmasi tarihe gececek cinsten bir basari yahu. dusun ki kadikoyun en orta yeri ve eglence mekanlarinin merkez noktasi en az 2000-3000 yillik bir oluler sehri yani antik mezarlik.
yahu amerika'da olmayan tarih uzerinden kizilderili mezarligi ustune kurulan evler vesaire diye hayali konular uzerine steven spielberg falan poltergeist diye filmler yapar, stephen king gibi adamlar bir araba dolusu kitap yazar, obur tarafta her gun yuzbinlerin uzerinde oturdugu gezdigi istanbul'un en eski ve onemli semtinin merkezinin altinda devasa bir nekropol var umursayan yok. ustelik sadece kadikoy merkez degil, kuyubasi, goztepe, merdivenkoy, gozcubaba, erenkoy, sahrayicedit semtlerinde de yuzeyin altinda pek cok antik kalinti mevcut. butun bu semtler antik yikintilar uzerine insa edilmis.
hayir isin kotusu ben de o boga heykelinin simdi durdugu yerin hemen ordaki binalardan birinde dogdum. ulan bilmeden oluler sehrinin/antik mezarligin merkezinde dogmusum anasini satayim, aslinda biraz azmetsem gurogli diye takilabilirmisim yani. gurogli nedir diyen olursa anadolu'da hayali sekilde koroglu diye anlatilan karakterin turk mitolojisindeki gercek hali,mezardan dogan/mezarin oglu manasindaki turk mitolojisi kahramani.
bu arada o boga heykeli bir ara asagiya rihtima inmisti 80'ler civari, sonra tekrar yukari cikti. elin metalden heykeli bile yerinde sabit durmayip yenilik pesinde kosarken toplumun azimle sebatla yerinde saymaya hatta geri gitmeye calismasi da takdire sayan bir konu.
bir de yeri gelmisken soyleyeyim, "raki soyle icilir/raki icme adabi" diye zirvalayip kafa utuleyen daha uc-bes sene once koyunden gelip kadikoy'u isgal etmis cahil/lumpen/hirbo kitle "kadikoy'lu boga heykelinde fotograf cektirmez" diye de zirvaliyormus, onlari kaale almanin alemi yok. 5-6 kusaklik kadikoylu olan saygin yasli insanlar, kadikoyun gercek sakinleri, kusaklik kadikoy'lu sanatcilar vesaire de fotograf cekilirdi ta 80'lerde bile. uc gun once koyunden gelmis kiro davarlarin lafina itibar etmenin manasi yok. zaten onlarin gelisi kadikoy'u berbat etmisti, bir daha da toparlanamadi.
herneyse, bir daha kadikoy boga heykelinin oradan gecerken aklinizda bulunsun, butun o caddelerin ve apartmanlarin alti boydan boya en az 2000-3000 yillik antik mezarlik/nekropol/oluler sehri. diablo 'daki gibi hissedin biraz, ayaginizin altindaki gecmise dair hayaller falan kurun. oyle mal gibi yuruyup gitmeyin. kulturel mirasa, dunya tarihinin en onemli noktalarindan biri olan kadikoy'e hakettigi degeri verin.
ha bunu niye anlatiyorum? yaptigim 2 adventure oyununda da boga heykeli bolgesindeki kadikoy nekropolu, kadikoy konsili, nika ayaklanmasi, patlican yanginlari , latin istilasi, gibi daha pek cok istanbul ve kadikoy tarihine ait konuyu/bolgeyi/efsaneyi kapsayan bolumler var, "millete laf ediyon da sen bunlari dunyaya tanitmak icin ne yapiyon da laf ediyon duduk?" diyen olursa diye soyluyorum bunu. benim elimden gelen bu.
pandemi sırasında işini bırakan doktor
-
siz düğün düğün gezin, tatile çıkın diye ölmeyecek doktordur.
fakirlerin ortak özellikleri
-
yaklasik 4 gun once evimden kovuldum. 4 gunumu sigindigim abla evinde geciriyorum. sehremini'nin surlara yakin eski bir mahallesi burasi.
birbirine yapisik apartmanlar, daracik sokaklar, carsisi. yolun ote tarafinda buradan degisik hayatlari ile fakir bir semt burasi. ve tabi oturanlari da fakirlikten bol bol nasiplenmisler.
cok uzaga gitmeden kaldigim evden baslayayim.
bir oda, bir salon bir apartman kati. giris kat. bu evde buyumus iki tane delikanli var. babalari eski topkapi kabadayilarindan. allah rahmet eylesin iyi bir adamdi ama, beraber yasadiklari babasinin gazina gelip cok dovmuslugu vardi ablami.
galiba fakir insanlarin bir ozelligidir; sahipsizlik...
sokaginda, kucuk cocuklar yirtip pirtik elbiseleri ve sumuklu suratlariyla top kosturuyorlar. yuzlerinden okunuyor aslinda cok iyi bakildiginda ve en cok cocuklarin fakirligi uzuyor insani.
ki, isil isil da mutlu bu cocuklar.
galiba, fakir cocuklarin uzerlerinde bir mutluluk halesi var. mutlular, fakir olduklari henuz onlara ogretilmedigi icin. bunu kiyaslayacak insanlar henuz hayatlarina girmedigi ve bunu yuzlerine yansitmadigi icin.
hem cocuk olmak demek; eski bir top, ucu yirtik bir ayakkabi ile sokaklarda mutlu olabilmek de degil mi ?
ablam, hayati boyunca parasizliktan cok cekmistir biliyorum. kocasi cok calismayi seven bir adam degildi. en cok eski bir kamyonetin arkasina koydugu meyve sebzeyi satardi ki, cani isterse.
ben iclerinde cok kaldim. bilmediklerinden degil, bu sartlari daha iyi bir hale getiremediklerinden de degil.
sadece bunu bir kader olarak gordukleri icin, bu sekilde ve bu sartlarda yasamaktan bile mutlu olabilecek detaylar bulduklari icin... galiba kadercilik de fakir insanlarin ozelligi.
ha su da var; belki fakirlik degil ama yoksulluk biraz. ac degil, acikta degiller ve bulunduklari sartlari kabullenmis ve dahasini istemez vaziyetteler.
ha surda durdugum yerden ve sartlardan dolayi kimseyi fakir, yoksul diye nitelendirmem ne kadar dogru bilmiyorum.
neticede kalacak baska bir yerim olmadigi icin buraya siginmis biriyim.
galiba burdaki en fakir benim.
ortak ozelligim olmayacak kadar hem de...
serkan altuniğne
-
anlamadığınız şey tam olarak nedir?
bu ve tayfası; gidip karikatürler üzerinden para kazanan sayfa ve siteleri dava etseler, kimse ses etmez. "haklısınız" der hatta.
ama bu adamlar bunu yapmıyor ki?
radyoloji sitesindeki bir forumda bir kullanıcı karikatür paylaşıyor. ve onu dava ediyorlar.
radyoloji sitesindeki bir yazıda, karikatüre yer veriyorsun diye dava ediliyorsun.
kişisel bir blogda 65 yaşında bir kadın iyi bayramlar karikatürü paylaşıyor ve 33binlik oluyor bir anda.
edildiğin davanın tutarı da öyle 50-100 lira değil. 33 bin lira.
yani bu ve tayfası diyor ki; sizin radyoloji sitenizin 5 senede kazandığı 3-4bin lirayı, benim karikatürüm sayesinde kazandın. şimdi bana para ödeyeceksin.
bunun adı telif kovalamak falan değil arkadaşım. bırakın artık kendinizi kandırmayı.
tüm içeriğini, parasını karikatürlerin telifli eserlerinden kazanan adamları dava edersen haklısındır.
ancak konusu, kazanç yöntemi vb. hiçbir şeyinin senin karikatürünle en ufak bir bağı bile olmayan siteleri/blogları/forumları dava ediyorsan sen kötü niyetlisindir.
berlin'de hamurunuza, suyunuza ne katıyorlar bilmiyorum.
ancak bu insanların avukat masrafı yapmalarına, adliye adliye koşturmalarına, ülke içindeki bin tane sıkıntı arasında bir de sizin 30bin liralık telif davalarınızla uğraşmalarına vesile oldunuz ya. umarım bunun acısı sizden çıkar. umarım.
dyson süpürge alınmadığı için nişan atan kız
-
geçmiş olsun çabuk yırtmışsın müebbet hapisten.
ahmet kural'ın savcıya verdiği ifade
-
eğer ifade bu şekildeyse tam olarak buna benziyor
krzysztof kieslowski
-
27 haziran 1941, varşova, polonya'da doğmuş ve 13 mart 1996 tarihinde hayata veda etmiş dahi.
1970'lerin 80'ler ve 90'ların sosyal ve ahlaki temalarını araştıran belgesel, uzun metrajlı film ve televizyon filmlerinin önde gelen polonyalı sinemacısı.
kieslowski, varşova'da tiyatro teknolojisi okudu ve 1968'de polonya, lodz'daki devlet tiyatro ve film koleji'nden mezun oldu. film kariyerine, mezun olmadan önce polonya televizyonu için yaptığı zdjecie (the photograph) dahil olmak üzere belgeseller çekerek başladı.
ilk önemli filmi siyasetten vazgeçip eski duvar örme mesleğine geri dönen siyasi bir aktivistin öyküsü murarz'dı (1973; the bricklayer).
kieslowski, 1970'lerde, polonya sağlık sistemindeki sorunları ortaya çıkarmak için gizli bir kamera kullandığı szpital (1976; hospital) dahil olmak üzere, çoğu televizyon için birçok önemli belgesel çekti.
kısa belgeseli z punktu widzenia nocnego portiera (1979; from a night porter’s point of view), totaliter dünya görüşlerine sahip bir bekçiyi konu alır.
(bkz: blizna) (1976; the scar), kieslowski'nin ilk sinema gösterimiydi; polonya endüstrisindeki yönetim-emek ilişkilerine odaklandı.
sanatsal ifadenin sonuçlarını öğrenen, gelecek vadeden bir belgesel yönetmeni hakkında otobiyografik bir çalışma olan amator (1979; camera buff) ile dünya çapında dikkatleri üzerine çekti.
(bkz: przypadek) (1987; blind chance) ile anlatı denemeleri yaptı. (film, bir tıp öğrencisinin trene binmek için acele ederken hayatının alabileceği üç önemli yönün izini sürüyor.)
kieslowski'nin, ailesini hayatlarını sürdürürken izleyen ölü bir avukatın öyküsü olan bez konca (1985; no end), krzysztof piesiewicz ile uzun süreli bir yazarlık işbirliğinin başlangıcı oldu.
kieslowski'nin piesiewicz'le birlikte yazdığı dekalog (1988–89; decalogue), on emir'den ilham alan ve polonya televizyonu için yapılmış bir diziydi.
10 saatlik bölümlerin her birinde bir emre odaklanırken; emirler açıkça adlandırılmadığı için seyirci olay örgüsündeki ahlaki veya etik çatışmaları belirlemeye davet ediliyordu.
dizi, tüm konsptiyle 1989 venedik film festivali'nin en önemli parçası olarak gösterildi ve modern bir sinema şaheseri olarak kabul edildi.
bölümlerden ikisi uzun metrajlı filmlere genişletildi: krótki film o zabijaniu (a short film about killing) ve krótki film o milosci (a short film about love), her ikisi de 1988'de gösterime girdi.
(bkz: a short film about killing/@justin mcleod)
la double vie de véronique (1991; the double life of veronique) ile eleştirmen övgülerinin yanı sıra ticari başarı da geldi.
kieslowski ve piesiewicz'in sonraki ortaklıkları, üç renk üçlemesi/the three colours trilogy, fransız bayrağının renklerini temsil ediyordu: bleu (1993; blue), blanc (1994; white) ve rouge (1994; red); sırasıyla özgürlük, eşitlik ve kardeşlik temalarına odaklandılar.
filmler birkaç ay arayla gösterime girdi ve her biri kendi başına bir film olarak görülebilse de bütünüyle tek bir hikâyeye hizmet edecek şekilde tasarlandılar.
insan ilişkilerinin kırılganlığına odaklanan tema, mavi'deki yalnız uyanıştan ortaya çıktı ve kırmızı'daki sembolik aydınlanmayı sağlamadan önce beyaz'ın acımasız mizahına nüfuz etti.
kieslowski, red için en iyi yönetmen dalında akademi ödülü'ne aday gösterildi.
kieslowski sürekli olarak film yapımcılığını bıraktığını duyururdu. bununla birlikte, öldüğü sırada, o ve piesiewicz, dante'nin the divine comedy / ilahi komedya'sının bölümlerine dayanan yeni bir film üçlemesi üzerinde çalışıyorlardı.
piesiewicz sonunda 21. yüzyılın ilk on yılında çekilen üç bölümün de senaryolarını tamamladı.
kieslowski, alman film yapımcısı tom tykwer tarafından yönetilen heaven (2002) adlı filmin ortak yazarlığını yaptığı için övgüler aldı.
diğer filmler ; danis tanovic'in yönettiği l'enfer (2005; cehennem); ve stanislaw mucha'nın yönettiği nadzieja (2007; “araf”).
kieslowski, film okulunun son yılı olan 21 ocak 1967'de ömür boyu aşkım dediği maria (marysia) cautillo ile evlendi.
marta (d. 8 ocak 1972) adında bir kızları oldu ve ölümüne kadar evli kaldılar.
kieslowski, avrupa'nın en etkili yönetmenlerinden biri olmaya devam ediyor ve eserleri dünyanın her yerindeki üniversitelerdeki film dersleri araştırmalarına dahil ediliyor. 1993 tarihli kieslowski on kieslowski kitabı, danusia stok'un röportajlarına dayanarak hayatını ve çalışmalarını kendi sözleriyle anlatıyor. ayrıca, krzysztof wierzbicki'nin yönettiği krzysztof kieslowski: ı'm so-so (1995) adlı biyografik bir filmin konusudur.
kitap
kieslowski, emekli olmasının üzerinden iki yıldan kısa bir süre geçtikten sonra 13 mart 1996'da 54 yaşında açık kalp ameliyatı sırasında kalp krizi geçirerek öldü.
varşova'daki powazki mezarlığı'na defnedildi. mezarında, dikdörtgen bir boşluk oluşturan iki elin baş ve işaret parmaklarından oluşan bir heykel vardır.
görsel
görsel
kaynak; cılture.pl
criterion
görsel
türk kızlarının %90-95'inin taş gibi olması
25 ocak 2018 benzin zammı
fullmetal alchemist brotherhood
-
bağımlılık yapan ve üst düzey bir haz duygusu yaşatan, konu bakımından inanılmaz tutarlı olan, tanrı felsefesi ile yoğrulmuş simya ile doğurulmuş, bölümleri su gibi akıp giden animedir.
gerçekten her bölüm su misali akıp gidiyor yahu. yaklaşık ortalama 20 dakikalık bölümler halinde sunulmuş olmasına karşın sanki 5 dakikalık bir animeymiş gibi izlettiriyor kendini. 63 bölüm ne ara bitti anlamadım.
sabaha kadar anime dedik; yaklaşık bir haftadır gece başlayıp sabaha kadar izleyip bitirdiğim ve bende iz bırakan ayrıca muhakkak önereceğim bir sanat eseri olmuş.
eşit takas ilkesi nice geyiklerin odak noktası kimi zamansa çıkış noktası olmuştur. izleyin, izlettirin.
ne zaman evleneceksin sorusuna alternatif cevaplar
-
bir subay arkadaşımdan gelmiştir; '' askerlik bitince inşallah''