hesabın var mı? giriş yap

  • evlilik bir çok işlevi olan bir kurum. hukuki, sosyal ve psikolojik yönlerden insanların belirli ihtiyaçlarını karşılıyor.

    evlilikle kastım nikah değil elbette, kast ettiğim şey hayat arkadaşlığı. insan insanla yatışır, temasla, iletişimle, sevgiyle...
    insanın evlenmesindeki temel psikolojik motivasyon yatışmaktır.

    aşk evliliği de yapsanız, ömür boyu aşık kalmayacaksınız ama sağlıklı bir ilişkide sevgi devam eder. zaman zaman birbirinize tekrar aşık olursunuz. bazen uzaklaşırsınız. güvenli bağlandıysanız bunlar sizin için sorun teşkil etmez. birbirinizi yatıştırmayı bilirsiniz.

    insan yalnız ölmeyeyim diye evlenmez ancak yaşlandığınızda, çevrenizde insanlar azaldığında eşinizle yanyana olacağınızı bilmek güzel bir düşünce. iyi bir evliliğiniz varsa, zor zamanlarınızda yanınızda olacak, hastalandığınızda sizin için çorba yapacak, ameliyat olsanız kapıda bekleyecek birisi olduğunu bilirsiniz ve bu sizi yatıştırır.

    ölüme gelince...
    ölümün ne zaman ve nasıl geleceği belli olmasa bile şu kesin, yalnız öleceksiniz, siz ölürken elinizi tutan biri de olsa bu yolu yalnız yürümek zorundasınız. yine de bir ömrü birlikte geçirdiğiniz adam/kadının o sırada elinizden tutuyor olması hayatınızın son anlarında yaşamak isteyeceğiniz bir güzellik doğrusu.

  • adamın biri ve danışmanı birgün konuşmaktadır.
    adam sorar.
    " söyle bakalım. ben mi daha büyüğüm yoksa turgut özal mı? "
    " o nasıl soru efendim? tabiki siz daha büyüksünüz.
    sayın özal halktan çok korkardı. siz ona göre çok daha cesursunuz. "

    " peki söyle bakalım. süleyman demirel mi daha büyük yoksa ben mi? "
    " tabi ki siz büyüksünüz haşmetlim. sayın demirel de askerden korkardı mesela. siz askerden de korkmuyorsunuz. "

    " peki son bir soru. hz. ömer mi daha büyük yoksa ben mi? "

    "tabi ki siz efendim."
    "amma da abarttın haa. yalakalık yapıyosun şuan. doğruyu söyle kızmıycam"

    " doğruyu söylüyorum efendim. hz. ömer de allahtan korkardı.
    ama sizde allah korkusu da yok.

    edit: pardon adam demişim.

  • hayatimda bazi ritueller var. mesela her sabah kahvemi alip gazetemi okudugum bank da bunlardan biri. biraz amerikanvari evet, ama olsun.

    son iki aydir, tahminimce 60 yaslarinda, dislerinin yarisini kaybetmis, agir adimlarla yuruyen, inceden beli egilmis, basindan sapkasi hic eksik olmayan, sevimli bir amca geliyor her sabah yanima. alman disiplini iste, her sabah 7:40-45'te yanimda oluyor. tanimiyorum. iki aydir hic konusmadik; ama her sabah yanima gelip oturuyor. yaptigi tek sey, oturduktan on saniye sonra basini hafifce gazeteme cevirip goz ucuyla tarihe bakiyor olusu. kisik bir sesle dienstag(sali) diyor ve gidiyor. samstag(cumartesi) diyor ve gidiyor. haftanin yedi gunu boyle. gune bakmaya geliyor. ben de arkasindan gulumsuyorum sadece.

    ne olduysa dun oldu. saat 7:55 olmustu. hala gelmemisti. iki aydir ilk defa boyle bir sey oluyordu. ne okudugum gazeteye odaklanabiliyordum, ne de kahveden tat alabiliyordum. gozum sadece o'nu ariyordu. niye gelmemisti? endise ediyordum. basina bir sey mi gelmisti? gun boyunca aklimdan cikmadi. "montag" demesi gerekiyordu o gun. o kadar kafama takmistim ki, ruyama bile girdi gece.

    bugun sabah oldu. ben yine gazetemi ve kahvemi alip banka oturdum. sadece gelmesini bekledim, adini bile bilmedigim o adamin. kahve iciyordum; ama gazete okumuyordum. saat tam 7:43'te belirdi kendisi. uzun zamandir boyle mutlu oldugumu hatirlamiyorum. oyle bi heyecanla actim ki gazeteyi. bu defa o basini cevirmeye zahmet etmesin diye epey sag tarafa dogru okuyordum. oturdu, on saniye gecti, yine basini cevirdi, bakti, "dienstag" dedi ve kalkip gitti.

    bu defa tedbirliydim. arkasindan fotografini cektim. olur ya bir gun gercekten hic gelmez. anisi kalsin bende.

    http://i.imgur.com/k3q5dyo.jpg
    - http://i.hizliresim.com/oeyeqx.jpg

    bir daha boyle yapma amca.
    gelmeyeceksen bile haber ver.

  • asosyalin asosyalliğinin sebebi büyük oranda ve ihtimalle kendisidir.

    yalnızın yalnızlığının sebebi büyük oranda ve ihtimalle insanlardır.

  • bro saçların omuzlarına dökülüp filizlenmiş.. başlığa bir el atılsa ayrıca fena olmaz.

    alternatif görsel editi : görsel

    kutsalımsı bilgi editi : arkadaşlar çok mesaj geldi diye yazayım dedim. soru "yahu (panpa/bro/usta/üstad/müdür/karşim vs) en çok fav sen almışsın debeye girmemişsin ne iş?" bilmeyenler için en çok fav alan değil en çok beğenilen entry "debe" ye giriyor. yani bunun sebebi sizsiniz ehehe.

    kamu spotu editi: aramızda çokça vücudunu sergileyen yunan tanrıları var imiş. la olum burası "türk patent ve marka kurumu" mu?

    son edit : "başlığa bir el atılsa ayrıca fena olmaz." dan kasıt, o an başlık sahibinin yuttuğu harflerin düzenlenmesiydi. ama o kadar yanlış anlaşılmış ki herkes bir şeylere el atmış.
    görsel

  • nadya'nın bir çubuğu tek eliyle sokmuşken ikinci eliyle destek vererek karşı takıma poanı altın tepsiyle sunduğunda sesi soluğu çıkmayan ağzı bozuk bozok'un, yine dolduruşlara gelip böğürdüğü yarışma.. ayrıca nadya '' çocuğunu bir daha göremeyeceksin, bir daha sultan'ı göremeyeceksin, bir daha annemi, babamı göremeyeceğim'' falan diyerek milleti karşı grubun üzerine püskürttü resmen.. sanırsın sadece kazanana yaşam hakkı veriyorlar, eleneni konseyden sonra vuruyorlar..

  • heyecanlandıran kampanya.

    adamlar baktı: "bunlar 5.60'a benzin alıyorlar ses etmiyorlar az da biz silkeleyelim" dediler ve böyle bir kampanya yaptılar.

  • üzücü olay. ama antalya'ya yolum düşse de yardım etmem. amerika'da oyunculuk eğtimi almak isterse amca o zaman düşüncem değişebilir, gözlerim dolabilir.

  • 1) genel eğitimin amacı çocukları en üst düzeyde eğitip onlardan sorgulayıcı, bilgili ve özgür zihinli bireyler ortaya çıkarmak değildir. çünkü bu tür insanlardan oluşan bir toplum yönetilemez. bu kadar eğitimli insanları savaşlara süremezsiniz çünkü savaşmak için iyi bir sebepleri olup olmadığını sorgularlar. onları çeşitli sloganlarla kolayca kandıramazsınız çünkü kendilerine söylenen her sözde mantık ararlar. yolsuzluk ve ahlaksızlığı onlara farklı kisveler altında kabul ettiremezsiniz çünkü bilirler ki kötü işler yapmanın hiçbir hafifletici sebebi olamaz. bu sebeple eğitimli bir insan kitlesi hiçbir yönetimin işine gelmez.

    2) genel eğitimin amacı insanları emirleri sorgulamadan yerine getiren, propagandaya hemen kanan ve hayatlarını hiçbir zaman sorgulamayan kocaman kitleler haline dönüştürmektir. kendilerine sadece iyi bir “çalışan” yani “köle” olmalarına yetecek kadar bilgi verilir. bunun dışında büyük meselelere kafa yormaları istenilmez. milli ve dini sloganlar daha çocuk yaşlarda zihinlerine yerleştirilir. bu sloganlar her söylendiğinde aynen komut almış minik robotlar gibi kendilerinden istenilen hareketleri yapmaları sağlanır. her ideoloji, dünya görüşü ve dinsel kurumlar çocukları eğitim yoluyla kendilerine benzetmek isterler. eğitimin bu yönünü eleştirenlerde genelde kendileri iktidarda olmadıkları ve çocukları kendi düşüncelerine göre eğip bükemedikleri için eleştirirler. çünkü kendileri de eleştirdikleri iktidarların yerinde olsalar onlarda kendi düşüncelerini çocuklara beyinlerinin hamur gibi şekillendirilmeye en müsait olduğu dönemlerde şırıngayla aktarmak isterler. çünkü bugünün minikleri yarının oy veren seçmenleridir.

    3) eğitim normal şartlarda bilgi aktarımı değildir. çünkü okuma yazması olan ve dinleyip izlediklerini anlayabilecek her insan zaten kendi kendini her alanda eğitebilir. bugünün ınternet çağında bilgi edinmek için dört duvar arasına girmeniz gerekmez. ancak okulun esas vermesi gereken bir insanın medeni şekilde davranması, mantığını kullanması ve bilgiye meraklı olmasıdır. yani sokağa balgamlı tükürülmeyeceği, sıranın önüne kaynak yapılmayacağı ve otobüste gördüğü şortlu kadınlara uçan tekme atılmayacağının okulda öğretilmesi gerekir. çünkü ailelerin kendileri de doğru dürüst eğitim almadıkları için çocuklarına bu özellikleri genelde veremezler. mantığını kullanmayı öğrenen bir insan kolay kandırılmaz. mesela onu dünyanın düz olduğuna veya rüyada peygamberi gördüm sana selam söyledi gibi yalanlarla kandıramazsınız. bilgiye meraklı insan da zaten her durumda kendini en güzel şekilde eğitir. ancak dediğim gibi yönetim sistemlerinin işine bu tip insanlar hiç gelmez. çünkü bu eğitimli insanları sloganlara yönetemezsiniz ve onları mantıklı şekilde “ikna” etmeniz gerekir. o da çok kolay iş değildir ve hiçbir yönetim sistemi de bununla uğraşmak istemez.

    4) eğitimin insana esas vermesi gereken becerilerdir. mesela ingilizce konuşabilmek bir beceridir. doğru beslenmeyi, doğru spor yapmayı bilmek bir beceridir. en azından kendi bahçesinde birkaç sebze meyveyi yetiştirebilmek, basit tamirat işlerini yapabilmek bir beceridir. eğitimin normalde en önemli amacı çocuklara hayatlarında kullanabilecekleri beceriler öğretmektir. ancak bu da yönetici sistemlerin işine gelmez. çünkü eğitim süresini propaganda ve kendi fikirlerinin öğrencilere “yaşamın tek doğrusu” şeklinde aktarılması lazımdır, hele yabancı dil bilgisi bir insanın ülkesindeki propaganda kaynakları dışındaki bilgileri de öğrenebilmesini sağlar ki bu yönetimler için çok tehlikelidir.

    5) sistem sadece yönetici sınıftan olmaları planlanan çok seçilmiş çocuklara gerçekten iyi bir eğitim verir. bu eğitim de son derece pahalı ve kaliteli okullarda verilir. ya da seçim ve sınav sistemleriyle oynanarak en iyi devlet okullarına sadece yönetici sınıfının çocuklarının girmesi sağlanır. nüfusun geri kalanı da ya çok berbat ya da vasat eğitimle yetinmek zorundadır.

    6) vasat eğitimin kitlelere kabul ettirilmesi için her türlü sınav ve eleme sisteminin kaldırılması gerekir. böylece bir öğrenci hiç çalışmasa ve hiçbir şey öğrenmese bile lise veya üniversite diplomasına sahip olabilir. bu şekilde hem kendisi hem de ailesi kandırılır ve eline tutuşturulan diplomanın bir işe yaradığını zanneder. böyle bir tutum yönetimler tarafından “bakınız size tüm sınavları kaldırdık artık herkes eğitim alabilecek” şeklinde sunulur ve insanlar buna sevinerek oylarını yönetime yağdırırlar. ancak yıllarca eğitim aldıktan sonra bu diplomaların hiçbir işe yaramayan kâğıt parçaları olduğunu insanlar anladığı zaman artık çok geçtir ve sıradan bir hayata mahkûm edilmişlerdir. burada tepki göstermesin diye de türlü propaganda ve siyasi gündemlerle oyalanır.

    7) sonuç olarak yönetici sistemlerin ideal insan tipi düşünmeyen, okuduğunu ve dinlediğini anlamayan, propagandayla ve sloganlarla yönlendirilen, kendisine söylenen her tür yalana hemen inanan ve hayatının tamamına yakınını türlü kölelikler altında çalışarak geçirecek olan insan kitleleridir. bu yüzden “eğitim sistemleri” üzerine yapılan tüm tartışmalar boş iştir çünkü zaten hedef hiçbir zaman insanları “eğitmek” değildir.