hesabın var mı? giriş yap

  • dolar bazında altın fiyatını belirleyen 4 temel faktör vardır.
    1. amerikan hazine bonosu faizi : faiz oranı ne kadar düşerse altının alternatif getirisi azaldığı için altın fiyatları yukarı çıkar. yükselirse tam tersi altın fiyatı olumsuz etkilenir.
    2. para arzı : altın gibi miktarı belirli bir meta amerikan doları gibi matbaada basılabilen bir ödeme aracı kanalıyla fiyatlandığı için normal şartlar altında amerikan merkez bankası (fed) para arzını artırırsa altın fiyatı da yükselir.
    3. dünya ekonomisine yönelik belirsizlik ve endişeler : dünya ekonomik sistemi düzgün işlemez, dünya ekonomisi ve finansal piyasalar için risk ve endişeler artarsa en risksiz yatırım aracı olarak altın fiyatı da artar.
    4. ekonomik sıkıntılar ve küresel fakirleşme : dünya ekonomilerinde aniden ortaya çıkan ekonomik sıkıntılar ve küresel fakirleşme altın fiyatını özellikle kısa vadede olumsuz etkiler. çünkü zaten altın doğası gereği zor zamanlarda kullanmak için biriktirilen bir meta. zor zamanlarda ülkeler ve bireyler ellerinde bulunan altını satarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışırlar.

    günümüzde yaşananlar nedir? amerikan hazine bonosu faizleri tarihsel diplerde, para arzı arttıkça artıyor, dünya ekonomilerine yönelik ciddi belirsizlik ve endişeler mevcut. ilk üç faktör birleşerek altın fiyatının ciddi ölçüde arttırması gerekir. ancak aynı zamanda dördüncü faktör de mevcut. şu anki ekonomik zorluklardan dolayı bir sürü ülke elinde bulunan altın stoğunu satarak nakite dönüyor. ilk üç faktör kısa, orta ve uzun vadede etkiliyken, dördüncü faktör kısa vadede çok etkili, orta ve uzun vadede etkisi sınırlı. benim tahminim dördüncü faktörün etkisinin gittikçe azalmasıyla altının dolar fiyatı ivmesi gittikçe artan bir oranda yukarı çıkmaya devam edecek. geçmiş fiyatlara bakıldığında 1980 yılında günümüzdeki dolar değeriyle altının onsu 2.250 doları görmüş. aynı şekilde günümüzdeki dolar kuruyla ağustos 2011'de 2.070 dolara çıkmış. altının onsunun şu anda yaklaşık 1.780 dolar seviyelerinde olduğunu düşündüğümüzde halihazırda dünya ekonomilerinde yaşanan sıkıntıların geçmişten daha ağır, para arzındaki artışın çok daha fazla olduğunu hesaba katınca altının onsunun geçmişin zirve noktalarından daha yukarılara gitmesi hiç de şaşırtıcı değildir.

  • olm size ne adam istediğini alır istemediğini almaz egemen bir devlettir. herkes sizi ve sizin sevdiklerinizi sevip benimsemek durumunda mı? o ukraynalı mülteci alıyor, sen arap afgan alıyorsun. herkes kendine yakın bulduğuna şevkat gösteriyor, onu kabul ediyor. adam ülkesinde problem istemiyor, o yaşam şeklinden, o yaşayış tarzından iğreniyor neyini anlamıyorsunuz bunun? gerizekalı mısınız?

  • hostesin rujunun rengine bile karışanların "bu memlekette özgürlük var. isteyen istediğini giyer" diye savundukları adamlar.

  • polonya'dan almanya'ya geçtiğim sırada pasaport göstermek için bir ton sıra bekledikten sonra ilgili memura zorla pasaport göstermeye çalışmam, ikna olmayıp havalimanı polis şefliğine çıkmam ve avrupa ülkeleri arasında geçiş yaparken buna gerek olmadığını öğrendiğim sırada yaşadığım şeydir muhtemelen.
    bu kadar mı serbest dolaşmak avrupa'da ya, sanki suriye'den türkiye'ye geçiyorum.

  • kapalı havuzunun haftaiçi sabah ve bazı akşam seansları kadın erkek şeklinde ayrıldıktan sonra tamamen cam olan bir duvarı buzlu camla kapatılarak kasvetli bir yere dönüştürülmüş okulum.
    üstelik ısınma sorunu var ve haftada 3’er kez dışardan görünmeden yüzecekler diye tüm hafta havuzu kullananları karanlığa mahkum etmişler.
    yüzerken güneş, ağaç, ışık görenler şimdi tabut gibi bir hapishanede yüzüyorlar.
    kadın erkek seansları için geçici paravan/ perde olsa yine anlaşılır ama camları tamamen ve sürekli kapatmak nasıl bir bencilliktir?
    üstelik kadınlara ayrılan sabah saatlerinde daha önce karma gelenler dışında hiç kimseyi görmedim bile.
    siyasal islam nedir? tam olarak budur. kendi inancı için herkesi karanlığa mahkum etmek.
    önce herkesin kullandığı saatleri almak, sonra herkesin gördüğü güneşi ve manzarayı kesmek.
    bıktık.

  • 1964'te şirketini kurduğunda pazar bu kadar büyük değildi. spor ayakkabılar genelde sporcuların kullandığı ekipmanlardı.

    harcanabilir gelir ve boş zamanın artması, spor yapma alışkanlığının yaygınlaşması, spor aktivitelerinin ticarileşmesi ve küreselleşmesi, reklam, tasarım ve konfora yapılan yatırımlarla spor giyimin günlük kullanımının artması pazarı büyüttü. phil knight bu trende katkıda bulunarak hem de bundan faydalanarak büyük bir global marka ve şirket yarattı.

    başından beri spor ayakkabıların iyi satacağına ilişkin güveni tamdı. japon onitsuka'nın distribütörlüğü ile başladığında, pazarda talebin arzdan fazla olduğunu görüyordu. bu güçlü talebi karşılamak için şirketin bilançosunu zorlamaktan çekinmedi. yüksek büyüme oranlarını devam ettirebilmek için tedarikçi ve banka fonlamasını sonuna kadar kullandı. ilk on yıl hep likidite sıkıntısının içinde oldu. bir kaç kez iflasın eşiğinden döndü.

    likidite sıkıntısını aşmak için bulduğu yollardan biri perakendecilerden geri ödemesiz ön sipariş almak oldu. bunun karşılığında %7 iskonto verdi. perakendeciler başta buna yanaşmasa da ürünlerin rağbet görmesi kabul etmelerini sağladı. bu program halen kullanılıyor.

    önceki iş tecrülerinden kurumsal hayattan lezzet almadığını gördü ve etrafında da genelde o hayat tarzından sıkılan 'unemployable' kişiler toplandı. ilk yönetim kademesi bunlardan oluştu. dolayısıyla nike'ın kültürü de.

    en etkin pazarlama yöntemi sponsorluk anlaşmaları olduğu için sporcular ve kulüpler ile yakın ilişkiler kurdu. onlara daha bütüncül bir ürün desteği verebilmek için konfeksiyon tarafına da girdi. bu atılım aynı zamanda mağazalardaki raf alanını ve görünürlüğünü artırdı.

    sıfırdan başladığı yıllarda pazarın en güçlü oyuncuları adidas ve pumaydı. şu anda ise nike'ın abd'deki pazar payı %21 adidas'ın ise %3.5. nike'ın global satışları 31 milyar dolar, adidas'ın 19 milyar dolar. utangaç bir girişimci için hiç fena değil.

    * yazdığı 'shoe dog' adlı kitaptan aklımda kalanlar. akıcı ve güzel bir anı kitabı. tavsiye ederim.

  • ve yine yeniden ekşi sözlük ve şurekası yazarların ip'lerini savcılığa verirken konu yazarlara lütfedip de "bilader senin bir dava olayın var, bilgilendireyim dedim" mesajı atmaya bile tenezzül etmemişlerdir.

    sonra gezersiniz tv'lerde leoparın kuyruğu diye.

    aferin lan sizi özgürlük savaşçıları sizi

  • bir gerçek. hayatın farklı farklı alanlarında kendisine sunulandan memnun olmayıp daha fazlasını isteyen insanları tatmin etmek adına çaba içine giren tiplere rastlanır.

    elinde olandan, sahip olduklarından mutluluk duyan; bunlar onun için yeterli olan insan ise çantada keklik, kolay lokma olarak görülür ve pek önemsenmez.

    bunu en basitinden iş yerinde çay servisi yapan insanın getirdiği çaya bunda toz zerresi var, bunun rengi açık, bu 100 derece suyla demlendiği için çay yanmış * diyerek burun kıvıran tiplere çaycı kusursuz çay yollamaya özen gösterirken, siz önünüze getirilen her şeye gülümseyerek teşekkür ettiğinizde bir süre sonra kirli bardakla karşılaşmanızla, lekeli çay tabakları almanızla örneklendirebiliriz.

    aynı şekilde ufak bir arabayla memnun olan çocuğa daha fazla oyuncak alınmazken, iki oynayıp bırakan kırıp döken çocuklara neredeyse oyuncak fabrikası kurulur.