hesabın var mı? giriş yap

  • durmadan kötülenen, itilip kakılan kadın.

    arkadaşım koç burcu kadını serttir evet ama sorun bakalım bi neden serttir. çünkü kendini koruyup kollamadığında zarar gören kadındır. çünkü kendini bıraktığında tam bırakır ve sevince ayakları yerden kesilir. sonsuz fedakar ve sahiplenici bi kadına dönüşür. dolayısıyla neye dönüşeceğinin farkında bi kadın olarak ince eleyip sık dokur. o noktaya gelmeden önce her şeyden emin olmaya çalışır. bu sırada da kendi iç dünyasını ortaya dökemeyecek kadar gururlu yapısından mütevellit biraz ketum ve adamsendeci tavırlar sergiler. halbuki gerekli samimiyeti ve şevkati gösterdiğinizde bildiğin kedi yavrusudur bu kadıncağız. zaten gazla çalışıyo, tatlı dil, güler yüz, anlayış, biraz da pohpohlama ile açıverir kendini. şefkatle sarıp sarmalar, karşı tarafın hayatını güzelleştirecek, kolaylaştıracak şeyler yapmak için yanıp tutuşur. ayrıca zodyaka inanan herkes bilir ki size karşı olumlu ya da olumsuz hislerini en samimi biçimde dile getirecek kadın tiplerinden biridir. fazlasıyla ve bazen gereksiz dürüsttür. kendine saygısından ötürü politik davranamaz, bu bazen bodoslama bir insan görüntüsü verir karşı tarafa, zaman zaman patavatsız olabilir ama öyle saman altından su yürütmeler, çıkar ilişkileri, yalanlar dolanlar asla var olamaz bu kadının hayatında. gerek sabırsızlığından, gerek kendi dürüstlük takıntısından ötürü zaten istese de başaramaz bunları bu kadıncağız.

    ha ama erkeksi midir, evet erkeksidir, öyle yumuş yumuş dolanmaz ortalıkta. ağlıcaksa gider gizli gizli ağlar bi köşede genelde, ortalıkta mızmızlanmaz. ayakları her daim yere basar, aşk hayatının dışında kallavi bir iş ve sosyal hayata sahiptir. siz olsanız da olmasanız da o kendisini her daim ayakta tutacak türlü türlü meşgaleye sahiptir. dolayısıyla "sensiz yaşayamam tankuuuuttt" "sana çok ihtiyacım var tankutum" gibi cümleler duyamazsınız ondan. öyle hissedecek kadar aşık olsa bile zaten söylemez ki ilişkiniz bittiyse ya da güvenini kaybettiyse.

    yaşı kaç olursa olsun çocuk kalır koç kadını. hayalleri, istekleri pek çoktur. ama hırslı bi kadın silüeti çizmez, o daha çok hevesli, duygusal, ama aynı anda zıpır bi kız çocuğu gibi dolanır ortalıkta. onun bunun derdini dert edinir, nerden nereye yetişsem de kime yardım etsem diye paralanır. tankut için pek ağlamaz ama sokaktaki dilenci çocuğa oturup günlerce ağlar..

    gözü kara koç kadını, mücadeleye balıklama dalar ve adaletsizlik gördüğü yerde boynuzlarını ne pahasına olursa olsun mutlaka çıkarır. kendisi için ne isterse başkaları için de aynısını istediğinden ve empati duygusunun yüksekliğinden ötürü "ulan buna noluya amk" diyeceğiniz alakasız ataklar bile yapabilir ortamdaki tanımadığı insanlar için. ortada bir sorun varsa o sorun çözülmelidir, bir eşitsizlik varsa bunun ona yapılmış olması gerekmez. çözümlenemeyen her şey üzüntü, kahırdır onun için.

    çok tikican bi tip olamaz bunlar, bodoslama halleri görünümlerine de yansır genelde. güzel de olsa öyle şakır şukur pırıltılı bişilerle güzel olmaz yani. bi kere rahat olmak isteyen insandır, hareket kısıtlılığına gelemez. ortalıkta rahatça koşturup tepişebileceği kılık kıyafeti tercih eder bunların çoğu. ama tabi güzel olmak istiyorsa da olur elbet.

    bu kadını bi elinde matkap ve ağzında sigarayla tadilat yaparken görürseniz şaşırmayın. ortada yapılması gereken iş neyse ona el atacaktır bu. sırf başkasından yardım istemiş olmamak için en olmadık, saçma ya da ağır işlere bile girişir elinin hamuruna bakmadan. eğer ilişkinizde ortak sorumluluklarınız varsa lütfen onları yerine getiriniz zira koç kadını sizin yapmadığınız şeylerden rahatsız olur. o bir kez "tankutçuğum hani şunu şunu yapacaktın"dedikten sonra o işi erteler geçiştirirseniz, gidip onu o muhakkak kendisi yapacaktır. tezcanlı çünkü, iş olsun bitsin ister. sonra da size gıcık olup söylenebilir. çünkü sorumluluk önemlidir. sözünü tutmak önemlidir. dakik olmak önemlidir. vs. vs.

    velhasıl koç kadınını seviyorsanız:

    1. su grubu burcuysanız uzak durun, sizi yer bunlar.
    2. güçlü, kendinden emin ve kendini geliştirmiş insanlar olun, ortalıkta mal mal dolanmayın.
    3. asla yalan söylemeyin; yalan konusunda geri dönüşü olmayan çok sert ataklar yaparlar.
    4. sevginizi, ilginizi esirgemeyin, aman şımartmıyım diye düşünüp de duygularınızı esirgerseniz çok kısa sürede soğur.
    5. aşırı sevgi gösterileri ve romantizme boğmayın, yumuş yumuş şeylerden hoşlanmadığı için bunu da itici bulur.
    6. sizinle ilgilendiğini eğer siz onla ilgileniyorsanız o da kısa sürede belli edecektir ama ilgilenmediğini söylüyorsa da kesinlikle ilgilenmiyordur, naz yapacak bi tip diil.
    7. kıskandırmayın, zehirli okları üzerinize çekmekle kalmayıp kısasa kısas mantığıyla o da sizi kıskandıracak hallere girebilir. kaçınılmaz şekilde ilişkiniz biter.

    evet koç kadını aşağı yukarı böyle bir şey. kendimden biliyorum klişesine girmicem. konu hakkında okuduklarım da en az kendi deneyimlerim ve gözlemlerim kadar etkili bu fikirlerimde.

    geç gelen edit: iş bu entry burç üzerinden karakter tahlilinde bulunma yanılgısına kapıldığım dönemlerde yazılmıştır. bugün sorsanız kişinin güneş burcu üzerinden pek bir şey söylememeyi tercih ederdim sanırım. sevgiler.

  • birimizin özgürlüğünün bittiği yerde ötekininki başlar. bunu anlar buna uygun hareket edersek bu gibi problemler de azalacaktır.
    deniz kenarı değil herhangi bir yerde avrupalı turistin çocuğu ile bizim milletin çocuğu arasındaki farkı 1 dakikada anlıyorsun. düzgün bir aile terbiyesi, başkalarına saygı, başkalarının ve kendinin sınırlarını bilerek yetişen çocuklar nedense hiç de etrafı rahatsız etmeyen, kendi halinde takılan çocuklar oluyor. gel gelelim bizim milletin yetiştirdiği çocukları aşırı şımarık, ortamdaki tek çocuk oymuş gibi davranan, genellikle terbiye sınırlarını pek bilmeyen çocuklar oluyor.
    mesela bizim burada bir komşunun torunu var. bahçeye oynamaya çıkıyorlar. bahçe dediğim apartmanın bahçesi. çocuk sürekli en son ses, aşağıdan en üst kata bağırıyor anası babası da asla ikaz ermiyor. biz kaç defa uyardık da işte biraz uyarmaya başladılar. şimdi bu çocuktan duyulan rahatsız değil, ailesinin terbiye veremesininin doğurduğu bir problemden
    oluşan rahatsızlıktır. ben evden çalışan biri olarak bahçede oynayan çocuğa belli bir noktadan sonra katlanmak zorunda değilim.
    plajdakii çocuk mevzusu da aynı. kimse çocuktan çocuktan rahatsız olmuyor. rahatsız olunan şey etrafa rahatsız veren çocuklarını asla uyarmayan ebeveynler. öyle çocuk yetiştirirsen işte bunlar yetişkin olduklarında birer maganda olarak ortaya çıkıyorlar.
    bu belli sınırlar koymadan yetiştirme modasının sonu gerçekten sıkıntılı. asla sınırlarını bilmeyen çocuklar yetişiyor bunlar "hayırın" ne olduğunu bilmiyor ve ileride karısı sevgilisi reddedince aile içi şiddet doğuyor. e kaynağı yetiştirme tarzı işte.

  • böyle düşünen insanlara gaz vereceğini düşündüğüm bir yazıyı izninizle paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    amerikalı bir iş adamı meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyretmektedir. bu sırada bir balıkçı teknesi kıyıya yaklaşır. teknenin içinde bir balıkçı ile birkaç tane de ton balığı vardır. amerikalı, balıkların kalitesini övükten sonra bu balıkları tutmanın ne kadar sürdüğünü sorar.
    meksikalı “çok az sürdü.” diye yanıtlar.
    bunun üzerine amerikalı “o zaman niçin denizde daha uzun kalıp daha fazla balık tutmuyorsun? ” diye sorar. “peki geriye kalan zamanda ne yapıyorsun?” diye sorularını sürdürür.
    balıkçı ailesinin ihtiyacı kadar balık tuttuğunu anlatmaya çalışır.
    amerikalı sormaya devam eder “peki geriye kalan zamanlarda ne yapıyorsun?”
    balıkçı yanıtlar:
    -geç yatarım. çocuklarımla oynarım. karım maria ile öğle uykusuna yatarım. her akşam kasabanın merkezine inerim. dostlarımla şarap içerim. biraz gitar çalarım. dolu ve meşgul bir hayatım var bayım.
    amerikalı balıkçıyı alaylı bir tavırla süzdükten sonra konuşmaya başlar. ”harvard’dan derecem var. sana yardımda bulunabilirim. bunun için balık tutmaya zaman ayırmalısın. kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın. bu büyük tekneyle kazanacağın paralarla, daha başka tekneler alabilirsin. böylece bir balıkçı filosu kurabilirsin.”
    balıkçının dikkatle dinlediğini gören amerikalı konuşmasını tam gaz sürdürür.
    “tuttuğun balıkları bir aracıya satacağına doğrudan onları işleyenlere satarsın. sonunda kendi fabrikanı açarsın sonra da bu küçük kasabadan ayrılır önce mexico city’e ardından los angeles’e oradan da new york’a taşınıp kendine ait bir firma açıp onun başına geçersin.”
    balıkçı sorar “peki bayım tüm bunlar ne kadar sürede olur?”
    “15 veya 20 yıl.” diye yanıtlar amerikalı.
    balıkçı sorar “sonra ne olacak bayım?”
    amerikalı gülerek konuşmaya başlar “hikayenin en güzel kısmı da bu ya.” der ve konuşmasını sürdürür “zamanı geldiğinde şirket hisselerini halka satar, milyon dolarların olur. çok zengin olursun.”
    balıkçı “sonra ne olacak bayım?” dedikten sonra amerikalı yanıtlar “sonra emekli olursun. geç yatacağın, akşamları bir şarap evinde, dostlarınla şarap yudumlayacağın, gitar çalacağın, küçük bir sahil kasabasına taşınırsın.”
    --- spoiler ---

  • türlü türlü içeriğinin arasından en çok hafta sonları 12'ye doğru oynayan sünger bob'u özlediğimi fark ettim. geç yapılan kahvaltı eşliğinde izlemesi çocuk gibi heyecanlandırıyordu beni.

  • üç yaşına girmek üzere olan oğluma uyuması için masal anlatıyoruz. birkaç gündür de ihale bende. ışıkları kapattığımız için aç masal kitabını oku durumu olmuyor. haliyle, kaba tabirle uydurup uydurup anlatıyorum bir şeyler. aklıma da köyden başka bir şey gelmiyor. zihin ne dolu köyle. neyse masalı anlatırken bizimki her cümlede araya giriyor. misal "selim ve babası sabah uyandığında inekleri sağmak için ağıla gittiler" diyorum ve hemen "baba peki kuzular yok mu?" diyor. var oğlum olmaz mı diyorum. bu sefer "baba peki tavuklar yok mu?" diyor. var arkadaşım onlar da var az bekle :) işte sonra ineklere yemek olarak saman verdiler diyorum. hemen ardından "baba peki su verdiler mi?" diyor. ya hayır masal mı anlatıyoruz, soru-cevap etkinliği mi belli değil. madem hayal gücün iyi, sen anlat diyorum. bu sefer de "bir varmış bir yokmuş baba" diyor ve kalıyor orada. devamı yok. yaklaşık 20 dakika süren bu mücadelemiz sonrası anne olaya müdahil oluyor ve nasıl oluyorsa uyuyor bizimki hemen. işin özü ben çok kötü masal anlatıyorum, kabul.

  • bu kesinlikle babamdır.

    hayatının her anında her kim olursa olsun bir önemi yoktur.

    bir mevzu için öğleden sonra vali ile görüşmeye gittik. sekreteri, sabah gelmedi ne zaman geleceğini de bilmiyorum dedi. olsun biz bekleriz dedi.
    saat 15:30 gibi gelen valinin önüne atlayıp aslanım sen niye görevinin başına gelmiyorsun da bu kadar milleti bekletiyorsun demişliği vardır.

    bu ve buna benzer yüzlerce anısı vardır.

  • devletin başbakanı*, "kürtaj cinayettir" der.
    devletin polisi*, gözaltına aldığı kadına tecavüz eder.
    belki kadın gebe kalır ve kürtaj yaptırmak zorunda olur.
    devlete göre bu kadın, artık cinayet işlemiştir, dolayısıyla katildir.

    nereden bakarsan bak, işin içinden çıkamazsın.

    böyle bir paradoksun yaşandığı ülke, 2012 yılının türkiye'sidir.

  • valeye yani 3.cü bir kişiye anahtarı verdiğiniz için kaskoda da sorun çıkacaktır, yiyeceğiniz en pahalı yemeği yemiş olabilirsiniz, geçmiş olsun...

  • hastalandiğinizda bir tas çorba pişireniniz yoksa, ameliyata girerken cüzdanınızı hastabakıcıya birakip hakkını helal et diyorsanız yalnızliği iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.

  • bakın açık söylüyorum.
    doktoram bitti.
    ikinci master bitmek üzere.
    işime de tapıyorum.
    ama hiçbiri beni "kod yazan kadın" olmak kadar havalı yapmıyor.
    yeni başladım, keyifle devam ediyorum.
    resmen "girl talk"tan sıyrılıp "man talk" olayına giriyorsunuz.
    masaya onlarla birlikte oturuyorsunuz.
    "man the maker"a kafa tutuyorsunuz.
    "solu birleştirecek kodu buldum:
    <div style="text-align:left;">"
    gibi salak geyikler bile yapabiliyorsunuz.
    buradan tüm hemcinslerime sesleniyorum:
    yo kızlar bunu hak etmiyoruz!
    yo kızlar bunu kabul etmeyelim.
    yıllarca "teknolojiyi getiren erkek" miti ile uyutulduk. persil yeşil adam ve mr. muscle bile bu fikri ekti beyinlerimize.
    inanın kolay!
    inanın salak diziler izlemek, popüler edebiyat okumak yerine buna zaman ayırsanız dünyayı değiştiririz.
    avm tipi aile kadını olmayın nolur!
    tüketen değil, üreten biz olmalıyız.
    hepimize güveniyorum.

    edit: hepiniz çok tatlısınız! ayrı ayrı mesaj atacağım akşama.
    (bkz: minik ilayda'ya yardım kampanyası)