ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kadınları itici yapan detaylar
-
göbekli olup dar badi giymeleri bir de bu badiyi pantolon içine verip kalın kemer takmaları üstüne bir de bolero giydiyse lanet olsun.
yaran inci sözlük entry'leri
-
baslik: uefanin email adresini bilen var mi
1. ulan protesto etcem uefayi ama adamlarin contact us kisminda email adresi yok amk. yardim edin plz.
2. uefa@hotmail.com
3. dj_uefa@hotmail.com
6. gecelerinyargiciuefa@hotmail.uk
8. uefa_22cm@hotmail.com
15. mc_uefa@hotmail.com
26. platiniuefa@mynet.com
koalalardaki tren yapma dürtüsü
-
akıl sır erdirilemiyen içgüdü.
lan derdiniz ne amua goyim?
http://i.hizliresim.com/6rmar7.jpg
http://i.hizliresim.com/ydv68y.jpg
http://i.hizliresim.com/p3q139.jpg
sonra vay efem kaza yaptık.
önder irevül
-
sizinle gurur duyuyoruz komutanım
iyi ki varsınız!
avcılar kız imam hatip lisesinde düzenlenen çanakkale zaferini anma töreninde dua ederken atatürk'ü anmayan öğretmen'e tepki gösterip töreni terk eden albay önder irevül'e idari tahkikat açıldı.
ışığa bakınca hapşırmak
-
http://en.wikipedia.org/wiki/photic_sneeze_reflex adresinden edindiğim bilgilere göre, ingilizce bilmeyenler için aşağı yukarı çevirisine benzer bir şeyler:
adı ışıksal hapşırma refleksiymiş, güneş hapşırması veya fotojenik(?!) hapşırma olarak da bilinirmiş.
bir insan yaklaşık 5 dakika karanlıkta kaldıktan sonra görüldüğü iddia edilmiş, halbuki kesin değilmiş, ve bu reflekse sahip herkeste böyle olmazmış. bu tıbbi vaka(evet tıbbi bir vakaymış) aynı zamanda insanın art arda çok kereler hapşırmasına da sebep olabilirmiş. bu vaka tüm insanların %17 ila %25'inde görülürmüş, ve en çok da caucasian ırkında görülürmüş. genlerde de otozomal dominant** olarak taşınırmış bu genetik özellik(evet genetikmiş de aynı zamanda).
bu vakadan ilk defa aristo bahsetmiş kitaplarından birinde.
muhtemel sebep trigeminal sinir çekirdeğindeki genetik bir bozuklukmuş. trigeminal sinir denen beşinci cranial* sinir hapşırıklardan sorumluymuş. araştırmalara göre* bazı insanlarda bu sinir ile görsel impulsları beyne ileten sinir arasında bir bağlantı varmış. görsel sinirin aşırı uyarılması trigeminal siniri tetikliyormuş, ve bu da hapşırmaya sebep oluyormuş. başka bi teori de diyormuş ki gözyaşı kanallarından burna sızan gözyaşı damlaları ışıksal hapşırma refleksine sebep oluyormuş. refleksin hızı ilk teoriyi destekliyormuş çünkü gözyaşları üretilip de taa burna sızana kadar hapşırık üstüne hapşırık patlatıyormuşuz zaten. ayrıca aniden soğuk hava teneffüsü veya kuvvetli bir tatlandırıcı(ağır mentollü sakız gibi) da hapşırmaya sebep olabiliyormuş, bu da trigeminal sinire yakın herhangi bir sinirin aşırı uyarılmasının hapşırığa yol açabileceğini gösteriyormuş.
jiddu krishnamurti
-
"üzüntü, arzunun gölgesidir." demiş beni benden almış kişidir
mustafa kemal'i çanakkale savaşı komutanı sanmak
alyans
-
sol el yüzük parmağına takıyorsanız evli,
sağ el yüzük parmağına takıyorsanız nişanlı,
kafaya çok takıyorsanız evde kalmış,
sikinize bile takmıyorsanız müzmin bekar,
olduğunuzu gösterir..
ne alacağını anlamadan bakkala giden çocuk
-
küççükken sık sık öznesi olduğum cümledir, hatta bu cümle beni nitelemiş bir sıfattır.
annemin altın gününde annem kısır yapmıştır. ancak kısırın yanına konan marul yetişmez. eli kolu dolu olan anne insanı, 6 yaşındaki erkek çocuğu görünümlü kızını (ben) bakkala yollar. evden çıkmadan önceki son konuşmalar şu şekildedir ;
-duyycim : anne bak bi tane mi marul istiyosun, sadece bi tane mi alıcam ?
-anne : aaa delirtme insanı bi tane dedik ya işte hadi çabuk.
-duyycim : anne bak emin misin.
-anne : çabuk dedim !!!
şimdi bu diyalogdan marul alınması gerektiğini ve bir tane alınması gerekliliğini idrak etmek zor değil. ben de öyle yaptım. bakkala gittim. bi tane marul istedim. bakkalın itinayla koskoca maruldan bir yaprak koparmasını bekledim. bakkal kuşa vericem zannetti. üstüne bi de yok annemim günü var, az geldi ondan alıyorum dedim. bakkal pişkin pişkin poşete koyayım dedi, koy amca dedim. poşeti sallaya sallaya, hoplaya zıplaya eve geldim, bir yaprak marulla. bu arada yolda oynayan arkadaşlarıma katılmadım anneme marul yetiştirmenin ciddiyetiyle.
annem marulun nerde oldğunu sorunca poşeti gösterdim ama annemin o aptal mısın imalı bakışını hiç unutmadım yıllar yılı. annem ' iyi otur o marulu ye şimdi, sonra git canın istedikçe birer birer al gel olur mu' dediğinde de ciddi olduğunu sanmıştım, neyse ki canım istemedi.
işin ilginç yanı, bütün göstergeler bu yönde olsa da, iq veya eq ile ilgili bir problemim yıllar yılı çıkmadı.
yaran fıkralar
-
kadının biri kocasını 3 erkekle aldatıyormuş.
hergün kocası evden gidince 3 adam eve gelir ve kadınla yatarmış.
kadın yine böyle bir günün sonunda adamlardan birisine demiş ki;
- 'sen yarın gelirken bir tepsi dolma yaptırıp getir'; diğerine,
- 'sen de bir büyük kap ayran getir.' demiş.
diğer adam çok fakir olduğu icin ona,
- 'sen de... boşver, sen hiç bir şey getirme demiş.
ertesi gün gelmiş fakat kadın bugünün günlerden pazar olduğunu unutmuş, eteği tutuşmaya başlamış.
- 'eyvaah' diyerek kocasının yanına gitmiş.
- 'sen bugün kahveye filan gitmeyecek misin? ben evde temizlik yapacağım deyip kocasını zar zor da olsa evden yollamış.
kocası gittiği gibi 3 adam da eve gelmiş kadın demiş ki;
- 'siz hemen gidin. kocam buralarda!' tam bunu söylerken zil çalmış.
kadın 'eyvah' demiş, 'geldi galiba!' adamları sağa sola saklamış ve kapıya bakmaya gitmiş.
kocasını karşısında gorunce 'ne oldu?' diye sormuş adam da
- 'yahu karnım cok acıktı. bana dolma yapsana, canım çok istedi' demiş.
kadın - 'allah'ım bir tepsi dolma olsa da yesek!' demiş.
elinde dolma tepsisi olan adam çıkıp yanlarına gelmiş. kadının kocası şaşırmış.
- 'sen kimsin yahu?!' diye sormuş. adam sakin bir şekilde;
- 'ben allah tarafından geliyorum. karınız dolma istedi.' demiş. ve hemen çıkıp gitmiş.
kadının kocası olayın şokunu atlatamadan...
- 'yaa tamam da..' demiş bu sefer koca,
- 'bu ayransız gitmez. sen bari bi ayran yap 'kadın büyük bir sevinçle;
- 'allah'ım bir damacana ayran olsa da içsek' demiş. ayranı getiren adam çıkıp gelmiş.
kocası tabii çok şasırmış. - 'sen de kimsin?' demiş.
adam da diğeri gibi,
- 'ben allah tarafindan gönderildim. karınız ayran istedi' diyerek çıkmış gitmiş.
kocası hayretler içinde, kendi kendine 'bizim karı ermiş mi oldu ki?' diye söylenmiş.
kadınla kocası yemekleri yemişler ama 3.adam hâlâ saklanıyormuş.
1 saat geçmiş, 2 saat geçmiş. 3 saat derken adam dayanamayıp çıkmış yerinden.
kadının kocası bağırmış,
- 'ulan sen de kimsin?!!'
adam:-
-'ben allah tarafindan geliyorum. boşları almaya geldim...
uğur meleke
-
"sayın terim çok doluyum diyor. bir kere de dolu olma allah'ını seversen"
"sahaya 11 tane fatih terim çıkmış. hepsi gergin"
"letonya'yı en son 90 sene önce yenmişiz. kime bu afra tafra."
"fatih hocanın yaptığını almanya hocası san marinolu gazeteciye yapmaz"
"büyümek küçülmeyi bilmekten geçer"
sözlerinin sahibi.
ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir
-
yaşayan en büyük ikinci sanat eleştirmeni ertuğrul özkök'ün - en büyüğü için (bkz: hıncal uluç) - hürriyet'in pazar eki'nde yer alan söyleşisinde yaptığı açıklama. rec by saatchi'den çıkan "arta kalan zamanda" albümünde sevdiği 15 aryayı derleyen özkök'ün kendisiyle bu vesileyle yapılan söyleşideki açıklaması gerçekten düşündürücü:
"ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir. alın ikinci yeni ’den bir şiir, doğuş ’un şarkı sözlerinin yanına koyun, fark görebilecek misiniz bakalım. sezen aksu’nun şarkı sözlerinde de aynı tat vardır."
bu açıklamadan sonra hafif bir içim geçmiş, uyumuşum. rüyamda sezai karakoç, ece ayhan ve cemal süreya'yı gördüm. aralarında doğuş ve hilal cebeci ayrılığı hakkında tartışıyorlardı. daha sonra turgut uyar geldi ve "size genç şair doğuş'un şiirlerini getirdim, haydi birlikte okuyalım" dedi. okumaya başladılar:
eserin adı: uyan (doğuş adlı albümünden)
zordu bu anı beni yordu
yokluğun beni vurdu
zordu bu anı beni yordu
ayrılık beni vurdu
düşünmeden uğra bana
kapım açık hala sana
ayrılığın vurdu aya
yansıdı odamın duvarına
uyan uyan uyan
gönlüm uyan
dayan dayan dayan
ruhum dayan
seni de bir gün severler
sevda yüklü trenler
boş raylarda ilerler
sevenleri üzenler
hep o yolda giderler
eserin son bölümünde sezai karakoç ağlamaya başlamıştı. "ben neden böyle yazamadım hiç?" dedi. turgut uyar, diğer esere geçti:
eserinin adı: bebişim (hadi hızlandır albümünden)
dayanir mı bedenim bu acıya
alısır mı ruhum sensizlige
yüreğimde gözlerimde nefesimde
kaderimsin duam yeminimsin
kalbim kalbini görmediği zaman
atar mı sence bir daha
bebişim bebişim teninin kokusunu özlemişim
bebişim bebişim bebişim
canımdan bile sevdigim herşeyimsin...
"bebişim" kısmında ece ayhan sigarasından derin bir nefes aldı... "hiçbir zaman doğuş gibi yazamayacağız, hiçbir zaman..." dedi. turgut uyar devam ediyordu okumaya:
eserinin adı: uh uh (denge albümünden)
şimdi sana söylüyorum
içimdeki aşkı çıkar onu
çıkar onu çıkar onu bebeğim
vazgeçilmez terkedilmez
içimdeki tutku
al al al al al al
uva uva oh oh
kaldır üstündeki kara bulutları
serbest bırak alev alsın
özellikle "al al al al uva uva oh oh" bölümünden sonra, şairler "olmaz böyle şey" nidalarıyla "doğuş şiirlerindeki imgelem zenginliği" hakkında hararetli bir tartışmaya giriştiler. hatta sezai karakoç ile ece ayhan neredeyse birbirine girecekti. o sırada ertuğrul özkök geldi ve "ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir. alın ikinci yeni ’den bir şiir, doğuş ’un şarkı sözlerinin yanına koyun, fark görebilecek misiniz bakalım. sezen aksu’nun şarkı sözlerinde de aynı tat vardır." dedi. sezai karakoç "ne demek fark görebilecek misiniz? doğuş bizden milyon kat iyi...dalga mı geçiyorsun bre?" dedikten sonra koşup irice bir budaklı meşe odunu kaptı. .. tam o anda uyandım. bilgisayarımı açıp, doğuş’un resmi sitesinden fan clup bölümüne girdim ve hemen üye oldum. çok mutluydum. üstelik nickim de uvercinka ‘ydı.
http://www.hurriyet.com.tr/…791.asp?gid=59&sz=15434