hesabın var mı? giriş yap

  • üniversite sınavından çıkmış, allak bullak olmuşum, annem kapıda beklemiş, konuşmuyorum, ağlıyorum... ana kız okuldan çıkıyoruz. okulun hemen yakınında park etmiş kamyonlar var, adamın biri kamyondan iniyor, bildiğin kamyon şöförü:
    adam-ne ağlıyor bu?
    annem-sınavı kötü geçmiş de. (annem de şokta sanırım)
    adam-(bana dönüp)- ağzının üzerine bir çakacağım şimdi!
    ben- ühüüüüüü. (daha yüksek ağlama sesi)
    annem-üzülme bak, adam da dövecek...

  • ülkemizde çoğunlukla buğdaydan üretilen alkoldür. kullanılan buğday, işe yaramayan (en azından ekmek yapımında kullanılmayan) ve kalitesiz olarak tabir edilen bir buğday çeşididir. üretimi sırasında çevreye zararlı madde açığa çıkmaz. açığa çıkan karbondioksit sıvılaştırılarak soda üreticilerine satılır (bkz: the coca cola company), buğdayın posası ise oldukça fazla miktarda protein içeren bir maddiyat olup hayvan yemi olarak kullanılmak üzere gerekli yerlere satılır.

  • "gidip şahin alacak halimiz yok ya. ben gidip 1 buçuk milyona sıfır audi marka araç da alabilirdim.”

    demiş.
    haklı.
    devlet size bu kadar pervasız, ahlaksız, yüzsüz ve hadsiz konuşmayı sağlıyor, alırdın elbet.

    nüfusu amfitiyatro kapasitesi kadar ilçeye kontenjandan başkan seçilmiş, "1,5milyonluk araba hakkımdı, az bile harcadım" diyecek kadar utanmaz..senin yüzüne tükürmeyen gakkoşlar düşünsün artık makam aracının faturasını..

  • müthiş kıskandığım kadın.
    bunca yıllık hayatımda tek bir gün -bırakın desteği- yardım, torpil göremedim. hatunun kocası kıymet bilir bir adam vesselam. burnunu yaptırdı, efendim bkm'nin filminde oynattı, dizide başrole yerleştirdi, mehmet günsür'le, kıvanç tatlıtuğ'la, nejat işler'le oynattı, yetmedi monica belluci'yle aynı havayı soluttu.
    herkese böyle güzel huylu bir koca ve belçim bilgin şansı diliyorum daha da konuşmam.

  • salam sosis gibi et ürünleri kalitesinin çok düşük olduğu.
    pastaların çok kalitesiz ve lezettsiz olduğu.
    araba kullanırken yolların çok bozuk olduğu.
    gerek kamu gerekse özel sektörde kimsenin işini doğru düzgün yapmadığı.
    yasaların kanunların zayıf olduğu.
    toplumun bencil biribirine saygısız olduğu

    gerçekleridir.

  • marx, hegel, kant, gerekli
    cübbeli, fethullah, hatipoğlu gerekli değil.

    debe editi: kisa bir sure once yazarligim onaylanmis olmasina ragmen, bu kisa surede bir kac defa debe'ye girebildigim icin hepinize tesekkurler.
    yeni tema hakkinda bir kac kelam etmek isterim bu vesile ile, sozluk ortaminin yazarlarin kendini arasinda da haberlesebilmesi icin mesajlasmak icin cok onemlidir.
    ve malasef mesajiniz var bildirimi eksik, eskiden budurum yesil renk ile kolayca gorulebiliyordu.
    uzun zamandir mesajlarima bakmiyordum ve hic bir bildirimde olmadigi icin dun bakma ihtiyaci hisettim, yazarlardan mesajlar almisim ve ben bunlara gec cevap verebildim.
    bugun sabahta bir kac mesaj almisim yine bildirim yok.
    boyle birsey sozluk formatina uymaz, insanlar en azindan birbirleri ile kolayca mesajlasabilmeli ve bunu farkedebilmeli.
    ben bu yaziyi yazarken acaba ucurulmuyum diye bir an dusundum ve bu durum ise sozlugun "ozgur" ortaminin ne kadar yara aldigini gosterir.
    en ufak bir elestiride yazarlarin ucurulmasi ne kadar mantikli?
    burada bir kac tecrubemi aktarmak isterim.
    - inci sozluk zamaninda reklam aldi bir iddaa sirketinden (nesine.com) olabilir, yazarlarin isyani ile inci sozluk uzun zaman yada benim bildigim kadari ile reklam almadi, yonetim yazarlara uydu.
    - eksi sozluk yonetimi ise yazarlarin itirazlarini dinlemeden karsi ataga gecti.
    -28 subat gecesi, tema ile ilgili elestirel bir basligim silindi, ve bunu rezalet diye adlandirdigim diger bir basliksa cok tiklananlarda idi sabah o yazi da ucmustu.
    - bu ornekler gosteriyor ki yonetim olaylari bastirmak ve susturmak icin cebri yontem olarak secmistir.
    - sozlugu sozluk yapan ortami idi, bu ortam kaybolunca bu arada cok para kazanabilirsiniz ama uzun vadede insanlar soguyacaktir.
    simdi ben bunun icin ucurulabilir miyim? hem evet hem hayir, cunki ortada sistem kalmadi.
    debe icin yeniden tesekkurler..

  • sahilden istinye yönüne giderken kahvaltı mekanlarına gelmeden hemen solunuzda kalan ispark tabelalı ama aslında mafyanın elinde olan rezil otopark.

    başımdan geçeni kısaca özet geçiyorum.

    dün kale cafe'ye kahvaltı için sahil yolundan gidiyordum. aslında her zaman daha kahvaltı mekanlarına gelmeden hemen sağda denize doğru kalan ispark'lara bırakırdım hep. orası henüz mafyanın elinde olmadığı için sıkıntı yaşamıyordum. dün ise buralarda yer olmadığı için mecburen denizin karşı tarafında kalan çok hafif rampalı ispark tabelalı yeri bilirsiniz ya oraya girmek istedim. ispark üniforması olmayan mafya tipli iki üç tane eleman vardı. olayı anladım ama yine de bi sorayım dedim.

    + burası ispark değil mi?
    - gel abi 15 lira.
    + ispark 15 lira mı yani?
    - ispark'ın yerleri dolu abi. gel biz sana yer ayarlarız.
    + istanbul'un yerlisiyiz birader, eyvallah.

    diyerek park etmeden devam ettim. sonra mecburen tekrar bebek yönüne doğru biraz gidip arnavutköy'den geri yine aynı kahvaltıcılar istikametine döndüm. denize doğru kalan ispark'lardan belki biri çıkmıştır da ben girerim ümidiyle giderken şansıma gerçekten de birisi parktan çıktı ve hemen arabayı bıraktım. bu sırada oradaki üniformalı ispark görevlisine olayın aslını sordum.

    + kardeşim, şu karşıda da sizin ispark tabelası var ama içeride ispark falan yok. bu nasıl iş?
    - ya abi o olayı hiç sorma. oraya ispark tabelasını koydurdular ki insanlar ispark sanıp arabalarını ve anahtarlarını güvenerek bıraksınlar. aslında ispark yok orada.
    + o nasıl oluyor ya? ciddi misin sen? böyle saçmalık mı olur.
    - abi valla öyle. oraya bi ara ispark görevlisi de koydular göstermelik ama arabaları yine mekanların valeleri park ediyor. ispark görevlisine para aldırmıyorlar. kendileri kendi ceplerine atıyorlar parayı.
    + yav kardeşim istanbul'un göbeğinde kimse görmüyor mu bunu? bir allahın kulu bir şey diyemiyor mu bu mafyalara?
    - abi zaten mekanların sahipleri büyük adamlar. bi tanesi hatta işi direkt yukarıdan bağlamış. polisler bile bir şey diyemiyor.

    düşün ki koca devlet kendine ait bir kurumun mafyalar tarafından işgal edilmesine ses çıkaramıyor ya da oradaki isparkı işletme sahiplerine ya da otopark mafyasına peşkeş çekiyor. sonra da bizden devlete güvenmemizi istiyorlar.

    buyur?

  • mavi renkte bir canlı olmaması ya da mavi renkte bir meyve olmaması muhabbetine zaman zaman maruz kalmışsınızdır. bu yargılar kısmen doğrudur çünkü doğada mavi boyar madde çok azdır. bu yüzden de eski metinlerde mavi rengi tanımlayacak kelimelere rastlamayız. örneğin mavi gökyüzünü ya da mavi denizi tanımlamak için "koyu bir şarap rengi" betimlemesini kullanır cicero ve homeros metinlerinde.

    mavi rengin dilde yer alması da mavi boyar maddeyi bulan mısırlılar sayesinde. mısırlılar bu rengi elde etmek için önceleri indigo bitkisinin mora yakın rengini çeşitli işlemlerden geçirmişler daha sonra ise pahalı bir taş olan lapis lazuli'yi kullanmışlar. pahalı olması nedeniyle de mavi renk yalnızca kraliyet eşrafı tarafından kullanılırmış. mavi boyar maddeleri icat eden mısırlılar sayesinde de mavi rengi betimleyen yeni kelimeler dillerde yer edinmeye başlamış. dilde bu rengi tanımlayan özel kelimeler olunca da denizin gökyüzünün rengi daha bir anlaşılır olmuş.

    olaya bu noktadan bakınca dilin renk algısı üzerinde bir etkinliğinin olduğu anlaşılmış ve hala dillerinde mavi rengi betimleyen kelimeleri bulunmayan namibyalı himba kabilesi üzerinde bazı testler yapılmış. himba kabilesinin yaşadığı ortamı betimlemek üzere kullanılan yeşili tanımlayan 40'a yakın sözcük bulunmaktaymış.

    görsel

    yukarıdaki görsel görebileceğiniz testlerde himba kabilesinin üyelerine 11 adet değişik tonlarda yeşil ve 1 adet mavi kare içeren görseller gösterildiğinde ya mavi renkli kareyi bulamıyorlar ya da çok geç buluyorlar. ancak dilleri yeşilin 40'a yakın tonunu tasvir eden himbalara 11 adet aynı tonda yeşil ve 1 adet daha açık renk yeşilin bulunduğu görseller gösterildiğinde ise modern yaşayışlı insanlara göre çok daha hızlı bir şekilde buluyorlar. hatta modern yaşayışlı insanlar bu konuda çoğu zaman başarısız oluyor...

    peki doğada gördüğümüz mavi kuşlar, mavi çiçekler, mavi kelebekler, mavi gözlere ne demeli?

    önce kuşlardan başlayalım. kuşların kanatlarında göreceğimiz mavi renklerin hepsi yapısal mavi olarak tanımlanan, aslında mavi boyar maddeye sahip olmayan ancak ışığı doğru açıda kırarak mavi görünen yapılardır. aynı tüye tersten baktığınızda tüyün gerçek rengi görünecektir.

    mavi çiçekler de çok nadir olmakla beraber birçoğu aslında koyu mordur. ancak yine ışığı kırmaktan kaynaklı mavi görünen çiçekler mevcuttur. nadir bazı bitkiler maviye çok yakın gerçek boyar maddeler taşımaktadırlar. mavi orkide ve unutma beni çiçeği gibi.

    görsel

    mavi kelebeklere gelince. bir tanesi hariç tüm mavi kelebeklerin kanatları aslında koyu yeşildir. hatta bu kelebeklerin kanatları alkol ile ıslatıldığında koyu yeşil olan gerçek renkleri görünür. ancak bir kelebek var ki kanatlarında gerçekten mavi pigmente sahiptir. bu kelebeğin bilimsel adı obrina olivewing'dir ve kanatlarındaki bu gerçek mavi boyar renk pek de öyle parlak değildir.

    görsel

    son olarak mavi gözlere değinelim. oca2 genini etkileyen genetik bir mutasyon bundan 6.000 ila 10.000 yıl kadar insanlara mavi göz rengini kazandırmıştır. ancak mavi gözler de aynı kuşların kanatlarında olduğu yapısal mavidir ve melanin yoğunluğunun azlığında kaynaklanır. bu yüzden yeni doğan bebeklerin göz renkleri genelde maviye yakındır.

    son olarak şu bilgiyi de verelim: yapısal renkler ışık azlığına göre farklı renklerde görünebilir. gerçek renkler olmadığını da buradan anlarız.