hesabın var mı? giriş yap

  • geçen yıl, birkaç öğretmene akıl hocalığı yaptım. harika bir bilgi zenginlikleri ve gerçekten iyi soruları vardı. en iyi 5 tavsiyemi yeni öğretmenler için derleyebileceğimi düşündüm.

    1. telefon numaraları

    cep ya da ev telefonunuzu asla bir ebeveyne vermeyin. aileler size okulun sitesinde yer alan e-mail adreslerinizden ulaşabilir ya da okulu arayarak mesaj bırakıp sizin aramanızı isteyebilir. siz bir profesyonelsiniz ve iş ile ilgili bilgilerinizi kişisel bilgilerinizden ayırmalısınız. ben de hayatımdaki diğer profesyonellerin (doktor, diş hekimi, muhasebeci) ev numaralarını bilmiyorum.

    2. yüksek ses

    sınıfta yangın çıkmadıkça ya da biri ölmedikçe, çocuklara bağırmak uygun bir davranış değildir. onların dikkatini çekmek ya da davranışlarını düzeltmek için farklı yollar bulun. düzeni bozan öğrenci ile bire bir konuşmak, onu tüm sınıfın önünde merkeze alarak konuşmaktan çok daha yararlıdır. fark ettim ki tutarlı bir dikkat çekme işareti, işe yarıyor. ben ondan geri sayıyorum ama öğrencilerim biliyor ki bazen parmaklarımla da geri sayıyorum. bu özellikle sesiniz kısıldıysa çok işe yarıyor. bir dakika, öğretmenler hiç hasta olmazdı, değil mi?

    3. hasta olunan günler

    yeni öğretmenle arasında sınıfın onlar olmadan hayatta kalamayacağına dair genel bir kanı var. bu doğru değil. size söz veriyorum ki öğrencileriniz hayatta kalır ve siz geri döndüğünüzde sizi görmekten heyecan duyacaklar. sınıftan uzak kaldığınızda hazırlanacak birçok iş de birikecek. fakat sizin fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığınız değerlidir ve hasta olduğunuzda öğrencileriniz için “oyun” olmayın.

    4. planlama

    yeni öğretmenler aktivitelerin ne kadar süreceği hakkında yeterli deneyime sahip olmadıkları için genellikle verimli olmayan fazla ya da az plan yapıyor. biz emektar öğretmenler ise anlaşılmaz bir biçimde saate bakmadan zamanı hesaplama yeteneğine sahibiz. bunu geçenlerde bir aile toplantısında yaptım ve insanlar gerçekten geçirdiğimiz zamanı hesaplamadaki şaşmaz tahminim nedeniyle çok şaşırdı. endişelenmeyin, siz de pek yakında zamanı bilme hakkındaki bu anlaşılmaz beceriye ulaşacaksınız. yeni öğretmenler sınıfın zamanı maksimum kapasite ile kullanabilmesini sağlamak için ilk başlarda fazla plan yapmalı. ancak fazla plan yapmak gece 2.00’ye kadar ayakta kalıp daha fazla bilgi aramak anlamına gelmez. bu bir yedek planınız olduğu anlamına gelir. teknoloji her zaman başarısız olabilir, özellikle de değerlendirme yaparken. bunun için birkaç tekrarlama, gözden geçirme faaliyeti –çalışma notları hazırlama, ekstra çalışma sayfaları-, zamanı verimli kullanmaya yardımcı olabilir.

    5. öğrencileri tanımama

    müfredat önemlidir fakat öğrencileriniz sizin onları tanıdığınızı, ilgi alanlarını, tutkularını ve hobilerini önemsediğinini hissederlerse daha verimli bir şekilde öğreneceklerdir. ben her derse, tüm sınıfı kapıda karşılayıp “günaydın, iyi bayramlar, iyi akşamlar” gibi bir selamlama ile başlar ve öyle bitiririm. öğrenciler kitaplarını, kağıtlarını, kalemlerini, giriş kartlarını düzenlerken ben sınıfta dolaşırım ve farklı öğrencilerle konuşmak için dikkatimi çeken ya da onlarla ilgili bir konu bulurum.

    tamam, bir tane daha….

    6. oturma düzeni

    oturma düzeni kişiye göre değildir. siz bir öğretmensiniz ve her öğrencinin mümkün olan en iyi şekilde öğrenme fırsatına sahip olmasını sağlamalısınız. bu, uygun olan her aracı kullanabileceğiniz anlamına geliyor. en güçlü araçlardan biri de oturma düzenidir.

    öğrencilerime “bu uzun süreli bir durum değil. sık sık değişebilecek bir oturma planı. fakat sizin göreviniz bu düzenleme sırasında olabileceğinizin en iyisi olmak” derim.

    kaynak: http://2peasandadog.blogspot.ca/…tored-several.html

    kaynak

  • arife akşamı (dün akşam) babam odama elinde iki sayfa, arkalı önlü dolu kağıtla gelir;

    babam: şunu yaz bilgisayarda, sonra da yayınla sayfanda.
    hisli: ne sayfası? ne ki o?
    babam: hani diyordun ya, sözlük müydü neydi?
    hisli: ekşi sözlük. e iyi de yayınlayamam orada başkalarının yazılarını falan. hem ne o yav?
    babam: bayram mesajım.
    hisli: ahuahuahu... baba ciddi misin?
    babam: hee, ne oldu?
    hisli: ahuauhuaa... (burada ölüyorum gülmekten) baba cidden bayram mesajımı yazdın?
    babam: ya hu yazdım evet. nedir yani? ne diye anırıyorsun? (alınır)
    hisli: ahaha... ya baba yayınlayabilecek olsam bile, bu ne allah aşkına? iki sayfa arkalı önlü bayram mesajı mı olur? obama'nın bile böyle tebrik mesajı yok. ne yaptın sen? ahah...
    babam: o yazamıyorsa bana ne? (vaaayyysss) sen yayınla şunu insanlar feyiz alsın.
    hisli: ahuahuahau... peki haşmetlum. ahuahua... padişahım çok yaşaaaaa... ahuhauah...

    feyiz almanız için yazmak isterdim ama çok üşendim vallahi. kısacası, babam diyor ki; "insanlığın bizden sonraki kısmını da düşünmeyi uzunca bir süredir unuttuk maalesef. kurduğumuz sistem çöktü. artık maddi ve manevi tüm insani değerlerimizi kaybettik. ne dini inançlarımız inanç artık ne de siyasi görüşlerimiz sabit ve sağlam. insanlık, onurunu düşünmeye zorunludur artık ve kendisinden başkalarını... ve geleceğini düşünmek zorunda. hiç olmazsa, dini bir vecibeden önce bir gelenek haline gelen bayramlarda insan olduğumuzu hatırlamak dileğiyle. iyi bayramlar..."

  • "yeri gelirse, ben müdahale ederim."

    evet, cümle bu şekliyle hiç karizmatik değil, amma velakin buyrun söylendiği yere bakalım:

    bundan 8 yıl evvel, hava harp okulu sınavlarına girilmeye hak kazanılmış ve toplu mülakat aşamasına kadar gelinmiştir. 20 kişilik aday grubu bir odaya alınır, saçma sapan bir konu verilir ve 10lık 2 grup halinde konunun tartışılması istenir. grubun biri konunun bir kısmını ikna etmeye çalışırken, diğer grupda diğer kısmını ikna etmeye çalışır. bu grubuda izleyen binbaşılar, pilot (rütbeleri hatırlayamıyorum) vs. vardır.

    tartışma başlamış ve 10-15dk geçmiştir ama zatı muhterem ben, henüz tek bir kelime bile etmemişim.
    ordan komutanlardan biri bana sorar, delikanlı sen hiç konuşmayacak mısın ?

    ben: "yeri gelirse, ben müdahale ederim."

    sonuç: 19 kişi o mülakatta elendi, ben geçtim. buda ömrü hayatımda verdiğim en karizmatik cevap olarak tarihe geçti.

    edit: gelen bir çok mesajdan dolayı, not düşeyim, hikaye 2002'de yaşanmıştır . ayrıca subay olup olmadığım soruluyor, hayır değilim, bu olayların olduğu son hafta check-up'ta elendim, hikaye sona erdi, bir daha askeriye ile işim olmadı, askerlikte yapmadım, bedelliden yararlandım.

  • biz zaten devletin yanında milletin yanında olduğumuz için ters düşüyoruz hükümet ile.
    ikisini bir tutma cahil

  • üç arkadaşım bozcaada'da, ıssız sandıkları bir koyda denemişler bunu. tabi sonrasında tepelerde bir izdiham, insan seli, kalabalık falan derken kızlar üstlerini giyene kadar adanın o tarafı 28 cm daha denize gömülmüş.

  • evet evet buldum, sonunda büyük bir hikaye buldum, kaza yapan büyük bir gemi olmalıydı; ta olimpos zamanından kalma titanlar kadar büyük. tabi ya ismi de titan olmalıydı.

    bu kitabı yazmaya karar verdiğinde bunları dediğini sanmıyorum ama bazılarınız kimden bahsedeceğimi tahmin etmiştir; tabi ki morgan robertson. biraz kendinden bahsedelim; tam adı morgan andrew robertsondur ve amerikada doğmuş ve ölmüş olan kısa öykü ve roman yazarıdır kendisi.

    aslında kendisi için bir takma ad koyacak olsak nostradamus ismi boşa gitmemiş olurdu. kendince kısa öyküler ve romanlar yazarken 1898 yılında bir gün aklına ilginç bir hikaye gelir ve futility veya the wreck of the titan adında bir roman ortaya çıkarır. bu hikaye büyük bir gemi kazasını anlatmaktadır. muhtemelen bunun sebebi babasının amerikada ki büyük göller'de bir gemi kaptanı olmasıdır.

    neyse hikayeye geri dönecek olursak hikayenin konusu kısaca özetleyelim. kitapta; bir gemi olan titan, yüzen en büyük gemi ve insanların en büyük eseriydi. gemiyi lüks yapmak için hiçbir masraftan kaçınılmamıştı, hatta görevlilerin kabini bile birinci sınıf bir otelinkine eşit olarak tanımlanmıştı. titan'ın inşasında 19 su geçirmez bölme de dahil olmak üzere en son teknoloji çelik sistemler kullanılmıştı. 19 bölme sular altında kaldığında bile gemi hala yüzerdi ve bilinen hiçbir deniz olayı bu gemiyi yıpratamazdı. buharlı gemi olan titan pratikte batmaz kabul edilmişti. titan batmaz olarak kabul edildiğinden, yalnızca yasaların gerektirdiği minimum sayıda cankurtaran botu taşıdı ve bu botlar 24 - 500 kişiyi taşıyabilirdi. fakat bu durum 2000 yolcu için yeterli değildi. morgan robertson'ın titan'ı kuzey atlantik okyanusu'nda bir buzdağına çarptı ve battı. afette 2987 kişi öldü.

    hikaye tanıdık geldi değil mi? evet morgan robertson bu hikayeyi titanik isimli geminin batmasından 14 yıl önce yazmıştı. 1912 titanik battığında bu durumu kullanmakla bile suçlanmıştı.

    gelelim gerçek hikaye arasında ki inanılmaz benzerliklerine
    *hikayede geminin ismi titan-gerçek olayda ise geminin ismi titanikti
    *iki gemide ingiltereden yola çıkıyordu -hikayede rota liverpool/newyor-gerçek olayda rota southampton - new yorktu
    * her ikisi de kuzey atlantik hattında ilerliyordu ve felaket her ikisinde de burada gerçekleşti.
    * her ikisinde oluşan skandal nedenleri aşırı hız-buz dağına çarpması- yetersi sayıda filika
    *oluşan felaket her iki gemide de nisan ayında gerçekleşti-titanik için çarpışma 14 nisan 1912 , saat 11.40
    *her iki gemi için batmaz yakıştırması yapılmıştı.
    *titan 800 fit uzunluğunda-titanik ise 882,5 fit uzunluğundaydı
    *her iki gemide son teknoloji çelik alaşımdan yapılmıştı
    * titanda 19 su geçirmez bölme varken-titanikte ise 16 su geçirmez bölme bulunuyordu
    *titanın ağırlığı 45000 ton-titanik ise 52.310 ton ağırlığındaydı
    *her iki gemide 3 pervaneye sahipti
    *titanda 24 filika bulunurken-titanikte 16 normal filika, buna ek olarak 4 adet katlanabilir filika buluyordu.
    *titanda hayatta kalma sayısı 13-titanikte ise 710 kişi hayatta kalmıştı

  • reklam filmleriyle yamulmuyorsam sadece starbucks ile değil 3.dalga kahvecilerle yani kadıköy karaköy cihangir tayfasıyla taşşak geçilmiş gibi geldi. özellikle sakallı kahveciyi bu söylediğim lokasyonlarda çeşit çeşit görürsünüz.

  • beyler biz bu adamları ne zaman dövmeye başlıycaz? hep boyle mi gidecek, 3-5 köpeğin havlamasına ezilip duracak mıyız??? yeter artık