hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.

  • sevgilimi telefonuma google diye kaydettim,aradigim hersey onda" diyen insan..."sevgilin dünyanin en büyük motoru farkinda misin?..!

  • son bir buçuk yıldır gerçekleştirmek zorunda kaldığım eylem. hayatımın hiçbir döneminde böyle bir hayalim yoktu; neydim demeyeceksin ne olacağım diyeceksin, biz de başladık öğrenmeye. kurstu şuydu buydu ve tabi ki azimdi hırstı iradeydi hepsi çok faydalı ama ben en çok aşağıdaki sitelerin faydasını gördüm:

    http://www.mylanguageexchange.com/
    http://www.polyglotclub.com/
    http://www.conversationexchange.com/

    elbette başka siteler de vardır ama ben bunlara üye oldum ve hepsinden birkaç tane adam akıllı "language exchange" arkadaşı buldum. kurs murs teoride çok faydalı tabi ama pratik yapmak için türkçe öğrenmek isteyen fransızları bulup onlara fransızca olarak türkçe öğretmeye başlayınca epey bir ilerlemek zorunda kalıyor insan.

    6 ayın sonunda sözlük yardımıyla kitap okuma kıvamına geliyor insan. kitap, sözlük, cep telefonu sözlüğü, not defteri, kalem, silgi filan; kitap okumak bir keyiften çok bir ders çalışma biçimine dönüşüyor ama olsun; epey bir öğreniyor insan her seferinde. hele ki daha önce türkçe'de okuduğunuz bir kitabın fransızcasını okumaya çalışınca daha bir zevki oluyor. zavallı ben, richard bach'ın "martı"sını hem türkçe, hem ingilizce hem de fransızca okumuş oldum bu sayede.

    eşek değiliz herhalde bir beş yıla kadar filan ortanın üstü, derdimizi anlatacak kadar filan konuşuruz ümidindeyim; hele ki paris'te. insanın derdi büyük olunca ne kadar öğrense de yetmiyor haliyle. yoksa ça va, ça va, rahat rahat geçer bir ömür.

    bir de şöyle bir hayalim var; yirmi yıl içinde fransa'da kültür, eğitim bakanı filan, artık ne gerekiyorsa onu olup fransızcaya bir el atacağım. masculin feminin'i, yazılış ile okunuş arasındaki derin uçurumları bir de şu "exception"ları hepsini bir elden geçireceğim; grameri yeniden düzenleyip kurtaracağım gelecek nesilleri bu dertten, sıkın dişinizi biraz...

    not: "paris'te fransızca öğrenmek" üzerine kişisel deneyimlerimi ve alternatif önerileri içeren bir yazı için:

    http://www.pariste.net/…iste-franszca-ogrenmek.html

  • halk ile asıl dalga geçen; herkesin eşit ya da birbirine yakın gelir düzeyine sahip olması gerekirken halkı "gariban" sınıfı düzeyine getirenler ve onların şakşakçılarıdır.

  • tekstil dünyası ve markalar konulu gündelik yaşam sohbetlerinin ayrılmaz bir parçası olan haykırış. "gucci, versace, roberto cavalli bunlar hep bursa'dan alıyorlar ipliği" gibi sohbetlere ek olarak "misal tommy hilfiger... burda pahalı ama abd'de zencilerin üstündeymiş. çöp toplayan adam bile giyiyormuş abi" şeklindeki uyarıları duymadım diyen insan ebedi mutluluğu ve huzuru şu yalan dünyada bulmuş demektir. inşallah bir gün bizim de moda sektörümüz gelişir de lc waikiki'yi bir barak obama ve karısının üstünde, terlikilerini de çocuklarının ayaklarında görürüz. oscar töreni öncesinde brad pitt'le ancelina coli'ye "çok şıksınız. tasarımcınız kim?" dendiğinde nur yerlitaş cevabını duyarız. grammy ödül töreninde "çok şıksın keti" diyen muhabire keti peri'nin "şıkım çünkü bir türk markası olan seçil'den giyiyorum, ayakkabıları da kızılay'daki kimlik mağazasından aldım" dediğini işitiriz. inşallah göreceğiz bu günleri de. inanmak istiyorum.

  • öğrenciyken kampüs içindeki bir yurtta kalıyordum. bir akşam odamın ampulü patlayınca nöbetçi yetkiliden ampul alıp odama çıktım ve yenisiyle değiştirdim. yarım saat sonra teknik ekip gelip ampul patlamış onu değiştireceğiz dedi, ben zaten değiştirdim deyince şaşırıp gittiler.

    ertesi sabah yurt müdürü odasına çağırıp neden ampulü kendim değiştirdiğimi, teknik ekibin vaktinde gelip gelmediğini sordu. daha sonra da "sen öğrencisin senden beklenen derslerde başarılı olman, tekrar benzer bir şey olduğunda teknik ekibi bekle ampul takmak senin işin değil" gibi bir tiratla dumura uğramama sebep olmuştu.

    üzerinden yıllar geçti ancak ben hala vakti gelince kimseyi beklemeden *ampulü değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum sevgili sözlük. (bkz: 14 mayıs 2023 genel seçimleri)

  • ulen okudum ettim tüm başlığı, biriniz de gerçek sebebini bilmez mi arkadaş. gel hele oku da aydınlan biraz ilim irfan öğren:

    geçtiğimiz aylarda ntv bilim'de yazıyordu. bu aniden sarsılarak uyanmak var ya, uyanmak diyorum, başka bişe gelmesin akla. işte bu uyanmak biçimi, vücudun yatış pozisyonunu değiştirme isteğinden kaynaklanıyor. sen beyle deli dehşet yatıyosun, kimi zaman yatağa serbest düşüş yapıyosun ya sevgili dostum, işte o ilginç farklı pozisyonlarda yatışın kimi zaman kan dolaşımını engelliyor, kasları geriyor, ya da çok gevşetiyor, bişe yapıyor işte amk. biz bunu istemiyoruz. sonuç olarak tıp dilinde "olmaz maykıl yandan kaykıl" diye tabir ettiğimiz hareket vuku buluyor.

  • 40 yaşındayım.
    fenerbahçeliyim.
    fenerbahçe'nin de galatasarayın da kazandığı hem iç saha hem de deplasman maçlarından onlarcasını stadda izledim.
    stadda izleyemediğim için içimde kalan tek maç olan 6-0'lık maç da dahil olmak üzere,
    ben her iki takımdan birinin, rakibine bu denli net üstünlük kurup, yerden göğe kadar galibiyeti hak ettiği bir maç izlemedim.
    sahanın her bölgesinde, hatta saha dışındaki psiklojik savaşta dahil, bu kadar ne yaptığını bilen, planlı, programlı, tertemiz bir galibiyet görmedim.
    hani anelka'lı 4-0'lık galibiyeti izledim sahada, orada bile galatasarayın zaman zaman 3 pas yaptığı, ayaklarının yere bastığı dakikalar olmuştu.
    bu maç fenerbahçe açısından tek kelimeyle bir kepazelikti. bir hoca takımından bu kadar mı habersiz olur, bir hoca rakibine karşı bu kadar mı kibirli olur. pes.
    galatasaraylı tüm yazarları hak ettikleri galibiyetten ötürü kutlarım.

  • pendik-eskişehir eskişehir-ankara hattıdır. yandaş firmanın tünel açarken tünelinin çökmesi ve milyon dolarlık tünel kazma makinesinin içinde kalması sonucu, yol dağın etrafından dolandırılmış, avrupa ayarında hızlı trenlerle 2 saatte gidilebilecek yol üç buçuk saate çıkmıştır. o da istanbula gelmiyor zaten, bursa-istanbul arasında biyerde bırakıyor.

    japonya, avrupa gibi yerlerde tren hızları 500 km'sa'ya dayanırken biz istanbul-ankara'yı 3.5 saatte gidebildiğimiz için seviniyoruz.

    üstüne bizim vergilerimizle yapılan yere de, sanki adamlar cebinden vermiş de yapmış gibi dilenmemizi bekliyorlar. düzgün yapılmamasına rağmen.

    he canım he.

  • raf ömürlerinin kısa olması. şöyle ki,

    günlük süt güzel olur, taze olur, lakin çabuk bozulur. içinde lanet olası koruyucu maddeler, ıvır zıvırlar yoktur. kendisi iyi ama çevresi kötüdür. bundan mütevellit çarçabuk bozulur doğaya geri kavuşur. karton sütler ise uzun ömürlü, dayanıklı ama katkı maddeli, maskeli, sahte... filhakika uzun ömürlü, ikna ve piyasa gücü yüksektir.

    aynen böyle iyi insanların da koruma kalkanı yok, içi dışı bir, tehlikeye açık, kadri kıymeti bilinmez. herkes nerede çıkarcı, maskeli, sinsi, sahte gülücüklü insan var onların emrine amade. o iyi insanlar da işte napsın içine atıp atıp ülser olsun garibim...

    kendimden bahsediyorsam disko topu olayım...

  • bir dönem diyetisyene gidilmiş ve başarılı bir şekilde 10 kiloya yakın kilo verilmiştir. daha sonra çeşitli nedenlerle diyet bırakılmış ve o 10 kilo aynen geri alınmıştır. bu geri alma sürecine askerliği nedeniyle şahit olamayan arkadaşa asker ziyaretine gidilir. arkadaş nizamiyeden çıkar çıkmaz sorar: "olm sen diyetisyene gidiyodun, naaptın diyetisyeni mi yedin?"

    eve dönülür, eşofmanlar giyilir, yürüyüşe çıkılır, spor salonuna yazılınır.