hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • kesinlikle içinde bulunduğum ikilemdir.

    okuduğum bölümden ötürü akademik altyapıyla yetiştirilmiş olmama rağmen içimde bu tarz bir isteğin tek bir emaresine bile rastlamadım yıllardır.
    eskiden beri içimde resmen esnaf bir dayı var ve sürekli olarak durup durup ''hadi'' diye sesleniyor. üstelik etrafımda ve ailemde tek bir esnaf bile yokken sadece bende böyle bir aşk olması da genetiğin mucizesi.
    büfe olur, efendime söyliyim tekel bayisi olur, restoran olur, hep sürekli bir alayım satayım, ticaret yapayım, dükkan işleteyim hevesindeyim.
    bi laboratuara kapandığını düşün, makalelere gömüldüğünü falan, bi de işlek caddede büfe falan işlettiğini. oha lan büfe süper olm.
    ama sermaye şart.

  • kuranın türkçe olarak okunmasından öyle çok korkuyor ki..

    fussilet suresi 44. ayet:
    "velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) vellezîne lâ yu/minûne fî âzânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)"

    nasıl? anlamadınız değil mi.. muhtemelen arapça biliyor olsaydık hükmünü anlardık.
    şimdi aynı surenin türkçe mealine bakalım:
    "biz o kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: “onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?” diyeceklerdi. de ki: “o, iman edenlere doğru yolu gösteren bir rehber ve eşsiz bir şifa kaynağıdır.” inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır; kur’an kendilerine kapalı ve karanlık gelir. onlara sanki çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni duymuyorlar!"

    bugün, cumhuriyetin ilanından neredeyse 100yıl sonra, laik ülkemize bir mikrop gibi çökmeye çalışan tekke ve zaviyedeki insanlara gidip "ben kuran okuyorum" derseniz karşınızda böbürlenerek ağızlarında sakız gibi uzatarak "siz anlamazsınııııızzzz" derler.

    neden biliyor musunuz? çünkü öyle istiyorlar. onlara göre sadece kendileri anlayabilir. onun hikmetini sadece kendileri çözmüştür.

    o kadar korkuyorlar ki,
    insanların kuranı türkçe okumasını ve öylece anlamasını istemiyorlar. böylece din konusunda kendilerine ihtiyaç duyulmayacağını biliyorlar.
    biz biliyoruz ki kuran türkçe okunduğunda diyanet denilen cemaatin kuklası olmuş kuruma da gerek kalmayacak.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    sizinle allah arasına girip kuranı türkçe okursanız "o kuran olmaz" diyorlar. bu sözlerine haşa derler. bu arapça kökenli kelimenin anlamını en iyi onlar bilir ama daha nerede kullanılacağını bilmiyorlar ki allah olup neyin kuran neyin kuran olmayacağına karar veriyorlar.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    bu cemaat zırvaları ülkenin kurumlarını, mevkilerini sözcü olarak kullanmaya başlamış, basına demeç verdiriyorlar.

    kuranda şifre mifre yok. sayılar kombinasyonlar da yok.
    sol elle yemek yeme diye söz de yok. kızına hallenen babalar da yok.
    eğer türkçe okursanız ilmini anlarsınız, kandırılmazsınız.
    ama ne var; kul hakkı yeme, öldürme, yalan söyleme, çalma, sapkınlık yapma gibi kuranı arapça okuma sevdalısı insanların alışkanlık haline getirdikleri günahlardan sakın var.

    artık o kadar korkuyorlar ki, kuranı değiştirseler işlerine geldiği gibi düzenleseler yüzleri kızarmayacak. haşa!!!

  • genel olarak "abi standart paketle hicbir sey degismiyormus ne bagiriyonuz?" diyen bir kesim var.

    biz o standart paket denen sey icin zaten bugune kadar bagiriyorduk bu bir (bkz: 17 temmuz 2010 sansure karsi yuruyus). bugun bagirmamiza yol acan sacmaliklar silsilesi (tib'in kelime yasaklari ve kafasina gore site kapatma emirleri yagdirmasi sonucu nihayet duvara toslayip butun rezilligini acik etmesi vs) zaten 22 agustos duzenlemesinden once gerceklesti bu da iki. simdi bu takkeyi cikarmadan okumaya devam edin:

    hicbir sey degismeyecegini zannedenler, bu yonetmeligin getirdigi yeni kisitlamalar sunlar:

    - isp'leri filtre asma yontemlerini engelleme sistemleri koymaya zorluyor ve filtreleri asmanin cezai yaptirimlarini ongoruyor. (yani yasaklari asmak icin opendns vs kullanan insanlari engelleyecek) (madde 11).

    - "guvenli internet" adiyla, standart paketi guvensiz olarak sunarak bu konudaki bilgisiz halki kendi belirledigi kara listeye tabi kalmaya itiyor. isp'lere "daha ozgur" paketler sunma imkani dahi vermiyor.

    - onbinlerce sitenin sansurlu oldugu vaziyeti "filtresiz" vaziyet olarak sunarak hali hazirdaki sansurlu durumu normallestirmeye calisiyor.

    - standart paket kullananlari filtreliden ayirabilme imkani elde ediyor. bu basitce vatandaslari fislemenin yolunu aciyor.

    - ayni abone tarafindan paylasilan internet uzerinde farkli bireylerin farkli paket kullanmasini imkansiz kiliyor. abone neyi tercih ettiyse herkesi o pakete tabi kiliyor. ongorulen cozumle ebeveyn ve cocugun ayni anda internet kullanmasi imkansiz hale geliyor. bu yazilim tabanli cozumlerde var olmayan bir dertti, yeni bir dert icat edilmis oldu.

    - standart paketteki birinin, diger paketlerdeki insanlarla o pakete kapagi atamamis siteler uzerinden iletisimini engelliyor. "abi bizim pakette yokmus o site giremiyorum".

    ayrica bu guvenli internet uygulamasinin kendisinde zarara yol acacak pek cok yanlis var:

    - bu uygulamaya "guvenli internet" adi verilmesi uygulamaya tabiyetin "internet'te guven" problemini cozdugu sanrisini yaratiyor. bu yanlis. bu en basta cocuklari ebeveyn denetiminden uzaklastiracak (nasilsa devlet cozdu o problemi diye) ve internet'te "guvenlik tehdidi" olan pek cok uygulamaya (phishing, hacking, virus, dolandiricilik, taciz vs) dusme oranini arttiracaktir.

    - cocuklarin gorecegi tek zarar "sakincali icerige erisim" olarak kabul edilmis. bu dogru degil ve bahsettigim yanilsama yuzunden diger potansiyel zararlarin ebeveyn tarafindan gozardi edilmesi riskini tasiyor.

    - bunun konuyla ilgili bilgisi olmayan kullaniciya abonelik formunda "guvenli internet istiyorum" checkbox'iyla tercihe sunulmasinin yol actigi "aa internetimiz guvensiz mi olsun" sanrisiyla kullanicilari bu uygulamaya cekme tuzagi var. uygulamanin en genis hali "aile paketi" onun da ne kadar genis olacagi tamamen kurum inisiyatifine kalmis durumda. kurum bu konuda ciddi ve tutarli calisamadigini son haftalardaki gelismelerde aciga serdi.

    - aile paketi disinda kalan her siteyi "aileye sakincali", cocuk paketi disinda kalan her siteyi "cocuklara zararli" olarak damgaliyor.

    - bu uygulamaya ihtiyac duymayan yetiskinlerin bu sacma uygulamanin parasini odemesi de haksizlik. zira yeni uygulama ucretsiz olmak zorunda ve gelistirme yuku isp'lerin uzerinde. onun masrafi da tum musterilerden cikartilacak. herkes internet yeterince pahali degilmis gibi bir de filtre garabetini kullananlara sponsor olacak.

    - btk/tib gibi ciddiyetsizliklerini ve beceriksizliklerini son aylardaki skandal gelismelerle aciga sermis kurumlara "daha cok kontrol" yetkisi veriyor. cocuklarinizin gelecegini duzenleme yetkisi veriyor. ayni duzenlemede isp'lere birden fazla defa "gizlilik" kosulu koyarken kurum kendisine diger devlet kurumlarina yonelik hicbir "gizlilik" kosulu koymuyor. ote yandan kamuya donuk seffafligi icin hicbir duzenlemede bulunmuyor.

    hala "standart paketle hicbir sey degismiyormus" diyen var mi?

  • geldi yine fıtratını yediğim. 13 yıllık akp iktidarında en nefret edilen kelimeler sırlamasında ilk üçe girer sanırım bu iğrenç kelime.

    "cumhurbaşkanı tayyip erdoğan’ın ‘kadın erkek eşitliği fıtrata ters’ sözlerinin ardından bir türkçe öğretmeni kadınlara hakaret içeren şiirini okul dergisinde yayımladı."

    hay fıtratınızı önden arkadan.

    şiiri okurken kusabilirsiniz dikkat edin:

    haber

  • 14-20 yaş arasını beraber geçirmiştik. son 2 senesi uzak mesafe ilişkisiydi. ben okul için istanbul'a gelmiştim, o bizim memleketin üniversitesini tercih etmişti. daha önce de biraz kıskançtı ama uzak mesafeyle beraber kıskançlıkları da arttı. ali sami yen stadı hariç nereye çıkarsam çıkayım tartışma sebebiydi. erkek erkeğe meyhaneye bile gitsek "yalan söylüyorsun, yanınızda kesin kız vardır." diyecek kadar kuruntulu hale gelmişti. kafasında benim onu aldattığım senaryolar üretirdi, onun üstünden delicesine kavga ederdik. sıkıldım, boğuldum, asosyalleştim. bu konuyu ne kadar tartışırsak tartışalım "ne yapayım, kendime engel olamıyorum." deyip tartışmayı bitirirdi. birbirimizi sevsek de ikimizin akıl sağlığını düşünüp ayrılmak istedim.

    babasız büyümüştü. abisi vardı ama o da uzaktaydı, üstelik angutun tekiydi. ayrıldığımızın ertesi günü eski sevgilim şuna benzer bir mesaj çekmişti:

    "ben seninle beraber büyüdüm. garip gelecek ama senin varlığında baba, abi, arkadaş ve sevgili hepsi hayat bulmuştu benim için. hayatımdaki tek erkektin. sensiz nasıl olunur bilmiyorum. en son sensiz olduğumda daha çocuktum. ayrılık kararında haklısın, kendimi değiştiremedim ama lütfen hemen kopma benden. sensiz olmaya katlanabilene kadar iletişimde kalalım."

    ona bu kadarını borçlu olduğumu düşündüm. 8 ay boyunca dediği gibi hep iletişim halindeydik. yeni bir ilişkiye başlamadım. sonunda ikimizin de sesindeki burukluk gitti, daha neşeli konuşmaya başladık. iki eski sevgiliden, haftanın 2-3 günü konuşan iki arkadaşa dönüşmeyi başarmıştık. daha sonra benim karşıma biri çıktı. eski sevgilimi aradım:

    ben: biri var, olacak gibi. iyi bir insan. artık seninle bu kadar sık konuşmam garip kaçar.
    o: (2 saniye duraksadıktan sonra) aslında ben de aynı durumdayım. kafamda onun hakkında bazı sorular olduğu için dışarı çıkma tekliflerini henüz kabul etmedim, oyaladım biraz. senden cesaret alıp ben de bir şans vereyim o zaman.
    ben: hadi o zaman hayırlısı olsun. sen sağ ben selamet...

    benim 4 sene, onun da 1,5 sene sürecek yeni ilişkisi böylece başlamış oldu. daha sonra da iletişimi koparmadık, ayda yılda bir de olsa telefonda konuştuk, mesajlaştık. "uzun ve zorlu bir ilişkiden sonra severek ayrılan iki insan nasıl arkadaş kalır?" diye merak ederseniz; aha işte böyle kalıyor. biraz zor ama imkansız değil.

    taa seneler sonra memlekette bir araya geldik yine, kahve içip muhabbet ettik. bir ara benden sonraki sevgilisinden neden ayrıldığını sordum. mesele yine kıskançlıkmış ama bu sefer taraf değiştirmiş. eleman "etek giyme, şu adamla konuşma... başını örtsen olmaz mı?" falan diye ısrar etmeye başlayınca ayrılmışlar. istemsizce güldüm, "anladın mı ne çektiğimi?" dedim. sessizce başını salladı. anlamış.

    not: ulan unutulmayan sözler diye girdik. komple hikayeyi anlatıp çıktık. anlatasım varmış demek ki.

    edit: "sonra noldu, şimdi beraber misiniz?" mesajlarına istinaden; hayır, yaş oldu 31, bu konu çok geride kaldı. 3-4 yıl öncesine kadar birbirimize doğum günü kutlama mesajı atardık. sonra onu bile unuttuk. şu anda iki yıldır devam eden, evliliğe giden ve aşık olarak başladığım bir ilişkim var. ondan önceki 9 yılda da hayatıma girip çıkan birileri oldu tabi. hayat kaldığı yerden devam ediyor.

  • atatürk, o atamız dediğiniz osmanlı'ya sözde darbe yapıp cumhuriyeti kurduğunda;

    -nüfus 13 milyon.
    -11 milyon kişi köyde yaşıyor.
    -40 bin köy var.
    -37 bin köyde okul yok.
    -koskoca memlekette postahane yok.
    -30 bin köyde cami yok.
    -traktör sayısı sıfır.
    -biçer döver sayısı sıfır.
    -ayçiçeği, şeker üretimi yok, un ve pirinç ithal ediliyor.
    -koskoca melekette sulanabilen arazi 500 hektar.
    -5000 köyde veba var.
    -1 milyon kişi frengi.
    -2 milyon kişi sıtma.
    -ülke çapında verem, tifo salgını var.
    -bebek ölüm oranı %40.
    -anne ölüm orasnı %18.
    -ortalama ömür 40.
    -koskoca memlekette sadece 337 doktor var.
    -koskoca memlekette sadece 60 tane eczacı var, 52 tanesi yabancı.
    -diş hekimi sayısı sıfır.
    -koskoca memlekette4 tane hemşire var.
    -136 tane ebe var.
    -limanlar ve madenler yabancıların ellerinde.
    -toplam sermayenin yalnızca %15'i bize ait.
    -osmanlı'dan kalan sadece 4 fabrika var.
    -10 kişiden fazla işçi çalıştıran 280 işletme var, 207 tanesi yabancıların.
    -elektrik yalnızca 3 şehirde var.
    -1490 tanecik otomobil var.
    -eşit eğitim hakkı yok, kadın insandan sayılmıyor, kadının meslek edinme, boşanma, seçme, seçilme, velayet, miras hakkı yok.
    -memleketteki tüm arkeolojik eserler padişah hediyesi olarak avrupa'ya gönderiliyor.
    -matbanın icadından 1923'e kadar basılan kitap sayısı yalnızca 417. avrupa'da basılan kitap sayısı ise 2,5 milyon.
    -erkeklerin %7'si, kadınların %4'ü okuma yazma biliyor.
    -okul yaşına gelen 4 çocuktan 3'ü okula gidemiyor.
    -lisede okuyan kayıtlı kız öğrenci sayısı 230.
    -öğretmenlerin 3'te 1'inin öğretmenlik kaydı yok.
    -sadece 1 tane üniversite var.
    -medreselerde türkçe yasak.

    hani diyorum, atatürkçü kesimin osmanlı'yı atası saymamasının sebepleri bunlar olabilir mi?

  • emniyet genel müdürlüğünün türk halkını korumak yerine, ortadoğulu müslüman din kardeşlerimizi koruduğunu öğrendiğimiz açıklamadır.
    yazıklar olsun bu nasıl açıklama. hadi milliyetçi duyguları geçtim sizin hiç çocuğunuz yok mu?

  • daha önce yüzbinlerce defa denenmiş klişelerle dine adam döndürebileceğini zanneden bakar kör tespiti..

    lan olm "hiçbirşey yoktan var olamaz" ifadesini kullanmaması gereken adam sensin, biraz düşün amk. ateistlerin öldükten sonra cennete gidileceğine inanmayı istemediklerini mi sanıyorsun? o soruları hiç sormadan, çat diye ölünüp herşeyin bittiğine inanmak kolay mı sanıyorsun?

    biraz yapıcı/yaratıcı olmayı denesen belki faydan olacakken taşak konusu olmayı seçiyorsun..

    edit; bakan/bakar düzeltmesi vs..

  • bu yasağın kalkması için amerikalılar 1974 yılının son gününü beklemek zorunda kalmışlardır. yani 1933 ila 1975 yılları arasında abd'de altına yatırım yapmak fiili olarak yasaktı. tabii bu yasak kalkmadan önce başkan nixon meşhur ani kararı ile altın standardını bir gecede ortadan kaldırmasından sonra olmuştu.

    söylenene göre, bu yasak getirildiğinde ortalama amerikalı'da zaten altın yokmuş. zengin amerikalılar'ın bazıları ise bir hınç ile altınları avrupa'daki bankalara göndermişler, bazıları da tıpış tıpış altınları fed'e teslim edip, bir kaç ay içinde servetlerinin yarısını kaybetmişler. yasak kalktığında tonlarca altın tekrar avrupa'dan abd'ye geri dönmüş deniyor.

    enterasan olan şu, sürekli serbest piyasa, liberalizm borazanlığı yapılan bir ülkede böyle bir karar nasıl alınmıştır, nasıl bir kılıf uydurulmuştur hayret verici bir olay. görünen o ki, olağanüstü zamanlarda kuruluş felsefesine bu kadar ters, olağanüstü kararlar almak abd siyaset geleneğinde ziyadesiyle mevcut. bu son iki cümle çok gomunistçe oldu ama allah belamı versin değilim amirim.