hesabın var mı? giriş yap

  • ''3 tarafı denizlerle çevrili ülkenin 4 bir yanı beyinsizlerle dolu, ilginç!!!''

    yazılan yazı bi nebze yarsa da altındaki babasının yorumuyla gece gece klavyeyi kemirdim.

    ''oğlum çift haneli iq ile kime laf sokuyon.''

  • hayatımda ilk defa çaresizliği yüzüne yansıyan bir ayı görüyorum. ulan o tip ne öyle yemeği çok kaçırdık amcaoğlu der gibi ahahshahahs.

  • paralel evrenler kurgubilim yazarlarının ortaya attığı bir konu değil; üzerinde geniş kapsamlı araştırmalar yapılmakta olan bilimsel bir teoridir. ancak içeriği net olarak anlatabilmek adına, çok kısaca iki kuantum evreni (atomdan küçük parçacıkların ve hatta daha fazla bölünemeyecek kadar küçük parçacıkların evreni) özelliğinden söz etmek gerek.

    süperpozisyon, pek çok olasılığın (buna "kader yapısının" diyelim) var olduğu bir "olasılıklar bulutu"dur. her bir olasılık ise "burada her şey olabilir" şeklinde tanımlayabileceğimiz "dalga fonksiyonu" adlı yapıdadır. dalga fonksiyonundaki parçacıklar, evrenimiz olan makrokozmosta yapmayı düşlediğimiz, ancak sadece sinema filmleri ve kurgu bilim romanları ile izleyip okuyabildiğimiz nice eylemi yapabilmektedirler. örneğin aynı anda pek çok yerde bulunabilmekte; birden ortaya çıkıp, birden yok olabilmekte; duvarlardan geçebilmekte; bölünüp sonra birleşebilmektedirler.

    içinde yaşadığımız gerçeklik ise süperpozisyon olasılıklarından birinin "ölçümü" (gözlemi) ile var olur. kuantum fiziğinde buna "observer effect" denir. ölçülen olasılık "çöker" (quantum collapse, quantum reduction); içinde yaşadığımız kısıtlı ve maddeden oluşan gerçekliği var eder. ölçülmeden önce her şey dalga fonksiyonundadır (nothing is real until its observed). yani dalga fonksiyonundaki bir parçacık ölçülünce çöker, katı maddeye dönüşür; ait olduğu olasılık gerçekliğimizi var eder.

    seçilmemiş (seçilmedikleri için çökmemiş) olasılıklar ise dağılmaktadırlar (yok olmaktadırlar). anılan yok oluşa ise "eşevresizlik" (decoherence) denir. bu demektir ki "eş-evre"lilik mümkün değildir.

    bu anlatılan durum, kuantum mekaniğinin denenmiş ve kabul görmüş olan kopenhag yorumudur. niels bohr bu teoriyi ortaya atınca -tahmin edileceği gibi- fizik dünyası karışmıştır. einstein bile yıllarca “biz bakmadığımızda ay birdenbire yok olamaz” (the moon does not simply disappear when we are not looking at it) ve “ben bakmadığım zaman da ay’ın orada olduğuna inanmak istiyorum” (ı like to think the moon is there even if ı am not looking at it) diyerek teoriye karşı çıksa da, bohr'un yanılmadığı deneysel olarak kanıtlanır.

    ancak sorun bu noktada sona ermez; çünkü bohr "ölçüm" şartını ortaya atmış olsa da, çökmenin nasıl meydana geldiği pek de belli değildir.

    böylece pek çok "çöküş" teorisi, bir dolu farklı yorum doğar.
    - örneğin orch or yorumu işin tam ters yönde işlediğini öne sürer. bu yoruma göre gerçekliği her zaman ölçüm çöktürmemektedir. gerçeklik, uzayzaman belli bir kıvrıma (curvature) gelince kendi kendine çökmekte ve gerçekliği var etmektedir.
    - stapp, von neumann, heisenberg gibi fizikçilere göre ise seçimi ölçüm değil, bilinç yapmaktadır! eğer her bir süperpozisyon olasılığına bir "kader" dersek ve seçimi bilinç yapıyorsa, bireysel kaderimizi belirleyen unsur, göklerde oturan eli yıldırımlı despot tanrılar, kahpe felek, zalim kader değil, kendi bilincimiz demektir.

    1957 yılında ise hugh everett ııı, princeton üniversitesine verdiği "evrensel dalga fonksiyonu teorisi" (the theory of the universal wave function) adlı doktora tezi ile "çoklu dünyalar yorumu"nu (many worlds ınterpretation) ortaya atar ve "evren, tüm olasılıkları içeren tek bir dalga fonksiyonudur" der. many worlds yorumuna göre seçeneklerin seçilmeyenleri (çökmeyenleri) dağılmamakta (yok olmamakta), her biri farklı gerçeklikler şeklinde var olmayı sürdürmektedirler.

    paralel evrenler, işte bu var olmayı sürdüren (seçilmemiş/çöktürülmemiş) olasılıklardır.

    çoklu dünyalar yorumu, her ölçüm yapıldığında (gerçeklik ve bir kuantum sistemi, ölçüm aracılığıyla etkileşime girdiği her anda) süperpozisyonda bir "ayrılma" oluştuğunu, bu farklı olasılıkların (farklı "akış"ın, "zaman çizelgesi"nin, kaderin) var olmayı kendi dünyalarında sürdürdüğünü; ölçenin (observer'ın, bizim), bunlardan birinde kaldığını öne sürmektedir.

    söz konusu "dallara" ayrılma olayı ise her an, her saniye, her yerde oluşmakta; her parçacık birbiri ile ya da evrendeki başka bir şey ile her etkileşime girdiğinde "çoklu olasılıklar" ya da "dallara ayrılmalar" meydana gelmektedir. sözü edilen "çoklu olasılık" sayısı ise akıl almayacak kadar büyüktür. bu sebepten her birimizin, doppelganger adı verilen paralel ikizler olarak, milyondan fazla çeşit kaderde yaşamakta olduğumuz söylenebilir!

    max tegmark: "kuantum mekaniğine göre elektron sadece iki ayrı yerde olmakla kalmıyor; heisenberg uncertainty principle'a göre iki ayrı yerde olmak zorunda. bir lazer işaretçiden çıkan ışın, bir saydam yüzeyden geçince iki veya üç ayrı yerde oluyor. yani fotonlar aynı anda üç yerde oluyorlar. biz de parçacıklardan yapılıyız. eğer onlar aynı anda birkaç yerde birden oluyorlarsa biz de olabiliriz.

    frank tipler: "paralel evrenlerin makroda da olduğunu görememek, schrödinger’ın denklemine inanmamak anlamına gelir."

    brian greene: “paralel evrenlerin birinde hiroşima ve nagazaki’ye atom bombaları atılmamıştır; savaşı hitler’in kazanmış olması bile muhtemeldir."

    stephen hawking: "apaçık olarak doğru" (self-evidently true).

  • bir erkek grubunda bireyler birbirleriyle alay edip dalga geçebilir fakat gruptan olmayan biri gruptan birine aynı şeyi yapmaya kalkarsa istisnasız tüm üyelerce bütün oklar kendisine itinayla saplanır.

  • operasyon beş gün önce yapıldı, ama nedense hulusi akar herkes uykudayken, gecenin bu vaktinde kameralar karşısına geçti. ben bu işin içinde büyük skandallar olduğunu düşünüyorum.

    erdoğan çarşamba günü ulusa sesleniş konuşması yapacağını duyurmuş, büyük bir müjde vereceğini söylemişti. kimileri o müjdenin rehine kurtarma operasyonu olacağını iddia ediyordu. aklımda deli sorular.

  • bak ben ona 3 tane soru soruyorum. cevap versin, bu 20 soru cok kolay.

    1 mustafa kemal icin "iki ayyas" imasi hakkinda ne dusunuyor.
    2 abdullah ocalan ile acilim pazarligi yapilmis olmasi hakkinda ne dusunuyor.
    3 kendisi hapis yatarken "ben o davalarin savcisiyim" diyen basbakan icin ne dusunuyor.

    celebi celebi, bi uyanik sen misin alt alta soru yazmak kolay, cevap ver once.

  • isterseniz kusura bakın ama çoğunuzun zeki kadın neyine oğlum? siz o kadını kaldıracak potansiyele sahip misiniz de?

    edit: lan oğlum kendinizi metheden mesajlar yazıp durmayın. erkeğim amk. bi de bir özellikler yazıyorsunuz, şöyle zekiyim böyleyim diye, gerçekten zeki olsanız benim kadın olduğumu düşünür müydünüz lan?

  • kendini sahibinden daha zeki sanan canlı.

    bir süredir kanepede uyuyakalıyorum. uyandıran da olmadığı için, sabaha kadar kanepede uyuyorum haliyle. kanepede uyumayı çok sevmekle birlikte, bir süre yatakta da yatma ihtiyacı duyuyorum. bu nedenle, alarmımı normalden 1 saat erkene kurmaya başladım. alarm çalınca kanepeden kalkıyorum, alarmı bir saat sonraya kuruyorum ve son 1 saat yatakta uyuyorum.

    bu arada, kedim de ben uyandığım için çok ısrarcı bir şekilde mama istiyor diye, onun mamasını da 1 saat önce vermeye başladım. yani kanepeden kalkıp, kediye mama verip, yatağa geçip, 1 saat daha uyuyup, sonra kalkıp işe gitmek üzere hazırlanıyorum artık.

    ilk gün durumu gözlemleyen akıllı(!) kızım, 2. gün, kanepeden kalkıp, mamasını verip, yatakta uyumaya gittiğimde tüm mamayı yemiş, 2. alarmla yataktan kalktığımda, sanki ben yeni uyanmışım, sabah mamasını hiç vermemişim gibi benden yine aynı ısrarcılıkla mama istedi. aklı sıra beni kandıracak.

    tabi ben ne yaptım, bu davranışı yüzünden onu ve zekasını takdir ettim. o gün için tekrar mama verdim.

    artık kanepeden kalkınca sabah yemesi gereken mamanın yarısını veriyorum, yataktan kalkınca da kalan yarısını.

    kimin kimi kandırdığı belli değil kısacası.

  • orası afganistan değil maalesef . leş şiddet kültürünüzü alıkoyacağınıza oraya taşımaya çalışıyorsunuz. değişmek yerine sığındığın adamı değiştirmeye çalışıyorsunuz.

    bize vize vermek için 100 takla attırırlar . ne kadar gebeş kaplumbağa varsa güle oynaya alırlar . onlara da müstehak diyecem de giren bize girmiş.

  • dün metrodayım, kulağımda müzik, dışarıdan hiçbir ses duymuyorum, kaşlarımı çatmışım ve bir yerlere dalıp çıkamamışım. yanımda dokuz, on yaşlarında bir kız çocuğu, onun yanında da annesi var. bir ara küçük kızla bakışıyoruz, daha doğrusu bana baktığını hissediyorum. sonra kafamı yine önüme çeviriyorum. bu sefer bana doğru eğilip, bir şeyler söylüyor. kulaklıklarımı çıkarıp, "efendim? duyamadım?" diyorum, "kirpiğin düşmüş de" diyor ve birden uzanıp yanağımdan kirpiğimi alıyor, iki parmağının arasında tutuyor. bu oyunu hemen hatırlıyorum. hala oynandığını unutmuşum, oynamayı da çok zaman önce bırakmışım. küçük kız ise heyecanla oyuna devam ediyor, "bir dilek tut" diyor. gözlerimi sıkı sıkı kapatıp, bir dilek tutuyorum. "dileğin uzunmuş" diyor gülümseyerek, "peki, alt mı üst mü?". ben de gülümseyerek, "alt" diyorum. sabırsızlıkla oyunun sonucuna bakıyoruz beraber. kirpiğim alt parmağının üstünde duruyor, "dileğin tutacak" diyor sevinçle. "tutacak" diyorum sevinçle. hafifçe üflüyor kirpiğimi sonra. müziği olduğu yerde bırakıyorum ve yolculuğun sonuna kadar, küçük kızla birbirimize gülümsüyoruz.