hesabın var mı? giriş yap

  • 1) genel eğitimin amacı çocukları en üst düzeyde eğitip onlardan sorgulayıcı, bilgili ve özgür zihinli bireyler ortaya çıkarmak değildir. çünkü bu tür insanlardan oluşan bir toplum yönetilemez. bu kadar eğitimli insanları savaşlara süremezsiniz çünkü savaşmak için iyi bir sebepleri olup olmadığını sorgularlar. onları çeşitli sloganlarla kolayca kandıramazsınız çünkü kendilerine söylenen her sözde mantık ararlar. yolsuzluk ve ahlaksızlığı onlara farklı kisveler altında kabul ettiremezsiniz çünkü bilirler ki kötü işler yapmanın hiçbir hafifletici sebebi olamaz. bu sebeple eğitimli bir insan kitlesi hiçbir yönetimin işine gelmez.

    2) genel eğitimin amacı insanları emirleri sorgulamadan yerine getiren, propagandaya hemen kanan ve hayatlarını hiçbir zaman sorgulamayan kocaman kitleler haline dönüştürmektir. kendilerine sadece iyi bir “çalışan” yani “köle” olmalarına yetecek kadar bilgi verilir. bunun dışında büyük meselelere kafa yormaları istenilmez. milli ve dini sloganlar daha çocuk yaşlarda zihinlerine yerleştirilir. bu sloganlar her söylendiğinde aynen komut almış minik robotlar gibi kendilerinden istenilen hareketleri yapmaları sağlanır. her ideoloji, dünya görüşü ve dinsel kurumlar çocukları eğitim yoluyla kendilerine benzetmek isterler. eğitimin bu yönünü eleştirenlerde genelde kendileri iktidarda olmadıkları ve çocukları kendi düşüncelerine göre eğip bükemedikleri için eleştirirler. çünkü kendileri de eleştirdikleri iktidarların yerinde olsalar onlarda kendi düşüncelerini çocuklara beyinlerinin hamur gibi şekillendirilmeye en müsait olduğu dönemlerde şırıngayla aktarmak isterler. çünkü bugünün minikleri yarının oy veren seçmenleridir.

    3) eğitim normal şartlarda bilgi aktarımı değildir. çünkü okuma yazması olan ve dinleyip izlediklerini anlayabilecek her insan zaten kendi kendini her alanda eğitebilir. bugünün ınternet çağında bilgi edinmek için dört duvar arasına girmeniz gerekmez. ancak okulun esas vermesi gereken bir insanın medeni şekilde davranması, mantığını kullanması ve bilgiye meraklı olmasıdır. yani sokağa balgamlı tükürülmeyeceği, sıranın önüne kaynak yapılmayacağı ve otobüste gördüğü şortlu kadınlara uçan tekme atılmayacağının okulda öğretilmesi gerekir. çünkü ailelerin kendileri de doğru dürüst eğitim almadıkları için çocuklarına bu özellikleri genelde veremezler. mantığını kullanmayı öğrenen bir insan kolay kandırılmaz. mesela onu dünyanın düz olduğuna veya rüyada peygamberi gördüm sana selam söyledi gibi yalanlarla kandıramazsınız. bilgiye meraklı insan da zaten her durumda kendini en güzel şekilde eğitir. ancak dediğim gibi yönetim sistemlerinin işine bu tip insanlar hiç gelmez. çünkü bu eğitimli insanları sloganlara yönetemezsiniz ve onları mantıklı şekilde “ikna” etmeniz gerekir. o da çok kolay iş değildir ve hiçbir yönetim sistemi de bununla uğraşmak istemez.

    4) eğitimin insana esas vermesi gereken becerilerdir. mesela ingilizce konuşabilmek bir beceridir. doğru beslenmeyi, doğru spor yapmayı bilmek bir beceridir. en azından kendi bahçesinde birkaç sebze meyveyi yetiştirebilmek, basit tamirat işlerini yapabilmek bir beceridir. eğitimin normalde en önemli amacı çocuklara hayatlarında kullanabilecekleri beceriler öğretmektir. ancak bu da yönetici sistemlerin işine gelmez. çünkü eğitim süresini propaganda ve kendi fikirlerinin öğrencilere “yaşamın tek doğrusu” şeklinde aktarılması lazımdır, hele yabancı dil bilgisi bir insanın ülkesindeki propaganda kaynakları dışındaki bilgileri de öğrenebilmesini sağlar ki bu yönetimler için çok tehlikelidir.

    5) sistem sadece yönetici sınıftan olmaları planlanan çok seçilmiş çocuklara gerçekten iyi bir eğitim verir. bu eğitim de son derece pahalı ve kaliteli okullarda verilir. ya da seçim ve sınav sistemleriyle oynanarak en iyi devlet okullarına sadece yönetici sınıfının çocuklarının girmesi sağlanır. nüfusun geri kalanı da ya çok berbat ya da vasat eğitimle yetinmek zorundadır.

    6) vasat eğitimin kitlelere kabul ettirilmesi için her türlü sınav ve eleme sisteminin kaldırılması gerekir. böylece bir öğrenci hiç çalışmasa ve hiçbir şey öğrenmese bile lise veya üniversite diplomasına sahip olabilir. bu şekilde hem kendisi hem de ailesi kandırılır ve eline tutuşturulan diplomanın bir işe yaradığını zanneder. böyle bir tutum yönetimler tarafından “bakınız size tüm sınavları kaldırdık artık herkes eğitim alabilecek” şeklinde sunulur ve insanlar buna sevinerek oylarını yönetime yağdırırlar. ancak yıllarca eğitim aldıktan sonra bu diplomaların hiçbir işe yaramayan kâğıt parçaları olduğunu insanlar anladığı zaman artık çok geçtir ve sıradan bir hayata mahkûm edilmişlerdir. burada tepki göstermesin diye de türlü propaganda ve siyasi gündemlerle oyalanır.

    7) sonuç olarak yönetici sistemlerin ideal insan tipi düşünmeyen, okuduğunu ve dinlediğini anlamayan, propagandayla ve sloganlarla yönlendirilen, kendisine söylenen her tür yalana hemen inanan ve hayatının tamamına yakınını türlü kölelikler altında çalışarak geçirecek olan insan kitleleridir. bu yüzden “eğitim sistemleri” üzerine yapılan tüm tartışmalar boş iştir çünkü zaten hedef hiçbir zaman insanları “eğitmek” değildir.

  • -kopeklerini evlendireceklerini soyleyen komsunun evlilik davetiyesi verip dugune davet etmesi. (oha) neyse peki oyle olsun bakalim diye gunu geldiginde yola cikip gidildiginde, dugune uygun olmayan kiyafetle (!) gelindigi bildirilerek kapidan giremezsin diye geri cevrilmek istenmesi. arkadasla birbirimize donup "ne diyo la bu, bu nedir la" bakisi atmamiz. neyse dugun(!) sahipleriyle baglantiya gecip bir sekilde iceri girmemiz. ve evet tipik amerikan dugunu gibi millet masalarinda icki icerken kopek sahiplerinin evlilik yeminlerini kopekleri adina etmeleri, kopeklerin cok sekil giydirilmesi ve milletin harbi harbi evleniyorlar diye mutluluk goz yasi dokmesi bunlar olurken benim dayanamayip hayvan gibi gulmem ve pis bakislarin hedefi olmam. "sorry, they are so sweet" diye yalandan kivirmam.

    -arabayi park ederken arkadan arabaya tak tak diye vurulmasi. polisin park cizgisini az gectim diye ( 1-2inch disarda) ceza yazmaya kalkmasi. benim "baba napiyon yapma, isa askina lutfen, kurban olam" serzenislerime aldirmamasi benim de caresiz beklerken cakallik yapip "iyi de sen arabama vurdun ben daha park etmedim" demem uzerine bir sure dusundukten sonra "hmm aslinda haklisin ama bak bi daha yapma" diyip cezadan yirtmak, benden sonra gelen kurbani tam olarak arabadan cikmasini beklemesi ve o ciktiktan sonra parkin disarda mi diye kontrol edip disarda olduguna karar verip kadinin yakarislarina aldirmadan ceza yazmasi. (benim bokuma kadina patladi)

  • down sendrom, sma yada benzeri bir hastalık ile çocuk aldırmak en mantıklı yöntemdir. kimse böyle bir çocuğu sahip olmadan atıp tutmasın tarifi bile olmayan çok zor yaşam ki bu anneler, babaların en büyük arzusu çocuklarından uzun yaşayabilmektir.

  • soyadı ''ak'' olan bir arkadaşımın çocuğu için tayyar ismini önermiştim.

    tayyar ak olacaktı ne güzel, dalyar ak gibi.
    nesini sevmediyse...

  • sakarya'da yaşanan patlamada iş güvenliği uzmanı aslı bozkurt'un ifadesinde geçen cümledir.
    tam hali şu şekildedir;
    "olayın olduğu gün sakarya’daydım. o bölgenin güvenli olmadığını bildiğim için fabrikaya gitmedim."
    "işçilerden sürekli kendisine şikâyet geldiğini aktaran bozkurt, "işçiler bana, ‘burası patlayacak, başımıza bir şey gelecek, bir şey yapın’ diyordu. yapmış olduğum incelemeler sonucunda her şeyi iş sağlığı güvenliği kurul toplantı tutanaklarına yazmama izin verilmiyordu"

    yani iş güvenliği uzmanı raporları yalan yanlış bir şekilde doldurması için çalıştığı firma tarafından mobinge uğruyor. aksi taktirde patlayan fabrika, firma ile anlaşmasını fesih ederek istediği gibi rapor dolduracak başka bir firma ile anlaşacak. bunu yapabiliyor çünkü sistem-yasalar-yönetmelikler buna müsaade ediyor. buna müsaade edenlerin* umurunda olan iki şey var; bir fabrikatörlerin* "rahatsız" olmaması, iki ab standartlarında denetim mekanizmalarının göstermelikte olsa yapılarak ilgili akreditasyonların ab kurumlarından alınması. ve maalesef tıpkı gıda kontrol görevlileri, yapı denetim firması çalışanları,çevre mühendisleri* gibi iş güvenliği uzmanları da benzer mobinglere yönetmeliklerin-kanunların yardımı ile kolayca maruz kalıyorlar. yani yediğimiz yemekler,içtiğimiz sular, oturduğumuz binalar, çalıştığımız fabrikalar, yaşadığımız doğa bizzat şirketler ve devletin işbirliği ile sadece göstermelik kontroller yapılarak önümüze sunuluyor. bize kalan ise kanser*, patlamada ölmek, doğanın talan edilmesi gibi felaketler zinciri oluyor.

    haberde çok daha ilginç detaylar var. mesela emniyet müdürlüğünün denetimlerinden önceden haberleri oluyormuş. bu nedenle denetim öncesi göstermelik önlemler alıp denetimi sorunsuz geçiriyorlarmış. fabrikatörlerimizin emniyette bağlantıları olduğu iddiası yani. şaşırdık mı?

    neresinden tutsan elinde kalan bir olay. allah ölenlerin ailesine sabır ve bütün bu yozlaşmışlıklara direnecek dirayet versin.

    edit: suçu iş güvenliği uzmanlarına atanlar esas meseleyi kaçırıyorlar. denetim mekanizmaları şirketlerin insiyatifine bırakılacak şekilde düzenlenirse o imzaları atanlar her zaman olacaktır.
    özetle yaşananlar iş kazası değildir, planlı-örgütlü cinayetlerdir.

  • yasak değil aslında sıfır araç alımında ötv indirimi yapılacak bunun için alan adamın aracı bir süre satmaması şartı getirilecek. yine de satmak isterse indirim uygulanan ötv tutarını faizi ile birlikte ödemesi gerekecek. galerilere karşı alınabilecek en etkili çözüm budur.

    edit : gelen mesajlardan anladığım pek çok kişi yeni araba almış ve fiyatların düşme ihtimalini düşünmek dahi istemiyorlar. öyle mesajlar var ki sanki ben kanun yapıyorum gibi yazmışlar. bir alttaki arkadaşa katılıyorum biz akıllanmayız.

  • tv sektörü;
    kim milyoner olmak ister yarışmasında reyting getirecek, yapımcının devam etmesini istediği yarışmacılara doğru cevap söyleniyor. bunlar genelde 90 yaşında okumayı geçen hafta öğrendim diyen amcalar, köyden inekleri bıraktım geldim diyen teyzeler, kimsesizler yurdundan kaçtım diyen çocuklar falan oluyor. bakın işte ‘nerden nereye’ diyip reyting almak için. yanlış cevap verirlerse ışıklar kapanıyor, cevap söyleniyor, o soru hiç sorulmamış gibi baştan soruyor spiker. yarışmacıyı elemek istediklerinde saçma sapan bi soru soruyorlar. ellerinde yarışmacının başvuru sırasında belirttikleri hobileri, uzamanlık alanları falan var çünkü. futbol seviyorsa klasik müzikten, tiyatro seviyorsa, güncel siyaseten falan soruluyor hemen eleyip reyting almak için. bunlar da gelen proflar, çok iyi eğitimliler falan oluyor. zaten katılımcıların %80’i cast ajansından oyuncular. yarışmaların tamamı buna benzer. tek önemli şey reyting. her şey ona göre kurgulanıyor. tv de gördüğünüz reklamlar, diziler, haberler, yarışmalar, tartışma programları vs her şeyin çoğu yalan. tv=yalan.

  • ağlanabilir..

    anne ve babamın yokluğunda ev telefonumuza dadanan sapık bir abi vardı.. abi diyorum, çünkü bir süre sonra kaynaştık, benimsedik birbirmizi..

    aslında ben normalde de çok konuştuğumdan o gün aradığı ilk zaman da vıdı vıdı konuşup onun geçtiği kadar dalga geçip, beklediği eğlenceyi ona vermiştim.. hani normal insanlara çemkirmek ayıptı, ama bu telefon sapığı olduğu için atış serbestti; tersliyordun ve ayıp olmuyordu falan, bu o zaman çok eğlenceli gelmişti.. bak bu arada sonradan niyeyse yufkalaştım ben, yüreğime kelebek kondu derler di mi; birini bile bile tersleyince, dalga geçince bi utanıyorum kendimden, rahatsız oluyorum.. neyse, başka başka, türlü şaklabanlık yaptım: sapık abimize şarkı söyledim (o dönem bende de bilmediğim bir sürü numarayı arayıp şarkı söyleme sapıklığı vardı), şiir okudum*.. e aptal da bir abi olmadığı için saatlerce telefonda şebeklik yapan bu çocuğun anne babasının evde olmadığını anladı bizimki.. başladı o da eğlenmeye.. onun eğlencesi hiç öyle şarkı söylemek ve şiir okumak gibi değildi ama.. "kapıyı çalıcam az sonra", "şimdi balkondayım" bilmem ne, haliyle korkuttu beni.. tabi ben korktukça eğlendi bizimki, o eğlendikçe de ben korktum.. sonra kendimi telefonda "sen beni korkutuyorsun, ben daha çocuğum, zaten annem babam evde yok, kimse beni sevmiyor böğğğğğğ" diye içli içli ağlarken buldum.. galiba sapık abi de şaşırdı bu tepkime "ağlama ya" falan dedikçe içlendim tabii ben, bir de küstüm sesli sesli.. abi iyice yumuşadı ama, "neden küsüyorsun, bak ne güzel konuşuyoruz, gelmicem ben, sana şaka yaptım" falan, üşenmedi dakikalarca susturmaya çalıştı beni..

    ağlamayayım küsmeyeyim diye, önce dakikada bir sürü kez aramaktan vazgeçti.. sonra da annemler gelene kadar ara ara "iyi misin, korkma bak aramayacağım öyle bir daha, iyi misin diye arıyorum, annenler de biraz sonra gelir" diye telkin verdi..
    en son, onlar yokken telefon sapığının dadandığını, çok korktuğumu, ağladığımı anlatınca çalan telefonu öfke ile açan babamı: "ayıp değil mi minicik kızı evde bırakıp gezmelere gidiyorsunuz, bu kızı evde tek bırakmayın korkuyor yazık.. ilgisiz aile" diye azarlamıştı da babam dumur olmuştu..

    canım benim ya..