hesabın var mı? giriş yap

  • çıktığı gibi, hiç geri adım atmadan, hapisteki diğer gazetecileri, tutuklu üniversite öğrencilerini, tüm düşünce tutuklularının hakkını savunarak, omurga nedir kimde bulunur, nasıl sosyalist olunur, haklı adamın duruşu nasıl oluru da göstermiştir.
    hem cemaat'e, hem cemaat basınına, kıvırmadan, şirin gözükmeden, dümdüz gitmiştir.
    ve bu komployu yapanlar hapse girene kadar adalet yerini bulmayacak demiştir.

    bu gece, sıcak yatağındaki, güce tapınan bir çok dönek, sabaha kadar gözünü kırpmayıp, boş boş tavana bakıp, inşallah bu cemaat göründüğü kadar güçlüdür, yoksa boku yedik, buralarda yaşanmaz demiştir. bir grup da, nedim ve ahmet için olumlu bir yazı yazmışmıydım diye arşivlerini karıştıracak. arşivinde vicdan parçacıkları arayacaktır.

    bir yıl hapiste, suçsuz yere seni tutsunlar, sen hala tutuklu öğrencilerin derdindesin, geride kalanların derdindesin. bu ülke ancak senin gibilerin omuzlarında insanlık katında yükselir. ama senden o kadar çok az var ki, sana bile tahammül edemiyorlar.

  • geziye katılan onurlu insanları unutmamak için bir liste gerekliydi. yayın hayatı boyunca en faydalı işe imza atmıştır.

    teşekkürler akit.

  • ludwig göransson'ın oppenheimer için bestelediği en nadide parça. abartısız söylüyorum dinlediğim en güzel soundtracklerden biri.
    bir fizikçinin zihnindeki merakı, endişeyi, tutkuyu ve korkuyu çok çok iyi yansıtıyor.

    can you hear the music; oppenheimer'ın öğrenci olarak geçirdiği zamanı temsil ediyor. öğrenmenin getirdiği heyecanı, neşeyi, zorluğu gösterirken filmin diğer önemli parçalarına da ilham kaynağı oluyor.

    quantum mechanics parçası ise can you hear the music'in sadece yavaşlatılmış bir versiyonu. çünkü öğrenciyken yaşadığı heyecanla birlikte her şey hızlıca akıp giderken kuantum mekaniği öğrencilerine anlatması ağır çekimdeydi, zamanını alıyordu.

    can you hear the music'i duyduğumuz filmin ilk kısmında oppenheimer'ın asıl amacının bilimin insanlara nasıl yardımcı olabileceğiyle ilgili olduğunu görüyoruz. müzik de ilerleme, umut ve parlak bir gelecek fikri canlandırıyor aklımızda.

    ancak filmin ikinci yarısında oppenheimer'ın icadının nasıl dünyanın tamamen yok olmasına yol açabileceğini gösterirken müzik farklı bir hale bürünüyor, hızlanıyor ve rahatsız edici hale geliyor. filmin sonunda çalan destroyer of the worlds bu parçanın tam tersi.

    ben dahil herkes hans zimmer & christopher nolan işbirliği görmek istiyor ama hakkını vermek lazım ludwig göransson da çok çok iyi iş çıkarıyor. sinema salonundan çıktığım andan itibaren dinlemeye doyamadım albümü.

    filmden görüntülerle güzel bi video yapılmış.

  • (bkz: kardeş pazar günü izniniz yok mu)

    debe editi: 15 mayıs 2015 renault işçileri direnişini unutmayın, işçiler hala grevde ve çok daha büyük bir kitleyle haklarını aramaya devam ediyorlar. eğer imkanınız varsa yemeksepeti üzerinden yiyecek gönderebilirsiniz, nitekim en son kumanyalarla idare etmeye çalışıyorlardı. bursalı arkadaşlar işçilerin yanına destek olmaya gidebilir, uzaktaysanız internetten manevi desteğinizi sunabilirsiniz. facebook'ta kaç like alıcam diye düşünmeyin farkındalığı artırmak paha biçilemez. :)

  • sevgilim 'diğer erkekler gibi romantik takılmıyorsun' diye bana aşık olup yine aynı sebepten dolayı beni terk etmişti.

  • isyan günleri etkinlik programı şöyle:

    12:30 - ilkokul bahçesinde muhteşem havayi fişekli açılış
    13:30 - yerli esnafın cam-çerçevelerini indirme ve molotoflu saldırı etkinliği
    16:30 - 7-16 yaş arası gençlerin düzenleyeceği molotof ve küçük çaplı havayi fişekle insan vurma yarışması
    17:30 - içinde sivil yolcu bulunan belediye otobüslerini yakma yarışması
    18:30 - evlere kaçış
    20:30 - millet vekillerinin de katılacağı mağduriyet belirtici ağlama konuşması

  • erken donem yonetim bilimi kuraminin en onemlisidir. taylor oncelikle var olan yonetim biciminin evrensel ve bilimsel olmadigi gibi bir tespit yapiyor. daha sonra birtakim varsayimlarini kendi dusuncesinin temelleri olarak ortaya koyuyor. bu varsayimlar (i) insan dedigimiz mahluk (daha dogrusu isciler) ozunde tembeldir, firsati buldugu anda herkes isten kaytarir; (ii) her isin dogru (en kisa zaman, en az hata ve en fazla uretim kriterleri cercevesinde) bir yapilis yontemi vardir; (iii) hali hazirdaki yoneticiler bu bilgilere sahip olmadiklarindan uretimi optimumda gerceklestirememektedirler. bu saptamalardan sonra, taylor bilimsel yonetimin prensiplerini formule etmeye girisir.

    deneylerinden birinde, bir isci amcaya bir kamyonete domuz yukletiyordu ve bu basit isi bile, bacaklarini kirarak yuklersen kac dakikada oluyor, efendim, sag kolunu havaya kaldir bakalim ne olacak gibi degisik varyasyonlarla gerceklestiriyordu.

    taylorizmin onemli sonuclarindan biri, ozunde tembel olan iscinin sadece ve sadece ucret ile motive edilebilecegi dusuncesini uretim bandina sokmasidir. isci, ne kadar uretirse uretsin ayni ucreti alacagini bildigi surece, ona gore, daha fazla uretmek icin calismaz. bunu engellemek icin uretemeyeni cezalandirilip, uretimin ustune cikani odullendirecegi bir sistem gelistirir. (parca basi ucret sistemi olarak adlandirabilizi bunu) kendi deneylerinde belirledigi bir gunluk uretim miktari vardir, ornegin bir isci bir gunde 60 parca ayakkabi uretebilir. bu standart uretim seviyesidir. buna gore, gunluk uretim miktari 60 parcanin altina dusenler cezalandirilir bu nedenle ucretlerinden kesilir. bu rakamin ustune cikanlar ise, ciktiklari parca sayisinin belli bir katsayiyla carpilmasi kadar ek ucret alir.

    bu yontem teorik olarak basarili gorunur, kisa vaadede uretimi arttirmistir. yalniz teknik acidan basarili oldugu kadar etik acidan sorunludur. isciler arasi kollektif yapiyi bozan, birbirleriyle rekabet icine girmelerine neden olan bir uygulamadir. isciyi bedenine hapseder, cevresinden soyutlar ve maksimum uretim sayisini hedefemesine neden olur. taylor'un etik kaygilari olmadigini dusunursek teknik sorunlarin neden ortaya ciktigindan bahsetmek gerekir. sonucta her ne kadar, iscileri birbirleriyle ve sistemle rekabete sokacagini dusunse de, grup psikolojisini goz ardi ettiginden sistemin sorunlarini ongoremez. nitekim, bir sure sonra, dusuk performansi olan isciler gunluk kotanin ustunde uretim yapanlara karsi tavir gelistirme yoluna gidiyorlar, bu iscileri dislamaya basliyorlar. isciler ve yoneticiler arasindaki dusmanlik artiyor. surekli bir hir gur... ne huzur kaliyor fabrikalarda ne uretim.

    kisa zaman icinde taylorizm, ruhsuz oldugu, insana yonelik yaklasimi mekanistik ve olumsuz bulundugu icin elestirilen bir kuram haline geliyor. bu nedenle de daha "insani" kuramlarin gelistirilmesi yonunde dusunceler ortaya cikiyor. (bkz: hawthorne calismalari) yine de taylorizm bir yonetim utopyasi olarak mesruiyetini hicbir zaman yitirmiyor. sonraki donemde gelistirilen her kuram da taylorizm prensiplerine sadik kaliyor ama bunlar celik elin uzerine kadife bir eldiven gecirme cabasindan oteye gecmiyor elbette.

  • isigin, dunyanin cevresini yaklasik 0.133 saniyede (13 salise, evet) dolastigini dusunursek, bu yildizin cevresinin dunyanin cevresinin 215778 kati oldugunu hayretle bulabiliriz.

    bu arkadasin icine 7 katrilyon tane dunya sigabildigini de dusunursek, biz insanlarin uzayda minicik bi gezegenin uzerinde donup duran, got kadar kucuk varliklar oldugumuzu sanirim anlayabiliriz. olsun, herseyin kucugu daha tatli olur*