aynı isimde "berlin (dizi)" başlığı da var
  • bir senemi, zamanımın çoğunu ev dışında geçirmek suretiyle gömdüğüm şehir. merkezinin karış karış her noktasını kah yürüyerek, kah s bahn- u bahn- tram- otobüs vasıtasıyla kepçelediğim kent. bu şehrin asla hayranı olmadım, ama nefret de etmedim. burada şehirle bağlantılı parçalarını ele alacak hayatımdan hep memnundum, ama asla "berlin aaabi, muhteşeeem" gibi bir hezeyanım olmadı. ama yine de. bilmiyorum, çok enteresan bir yerdir burası. düzen ve keşmekeş bir arada yaşar sanki.

    öncelikle göze çarpan bir biçimde yabancı nüfusunun göründüğü bir yerdir. şehir bir çiftlik gibidir bu bağlamda. 3.5 milyon nüfuslu şehirde 1 milyon civarı yabancı yaşıyor ve bu rakam, alman vatandaşı olan yabancı kökenlileri(dolayısıyla pek çok türk'ü de) içermiyor. bunları da katacak olursan 1.5 milyon civarı bir yabancı kökenli nüfusu var. her sezonda yüzbinlerle ölçülecek turistleri de kattığında hesaba, almanlar'dan da çok yabancıları görürsünüz belki de sağda solda, zira yabancı şehrin hayatının içindedir her an, yerlisi yabancısına göre nispeten daha evcildir, ortaya çok çıkmaz. yabancı konsantrasyonu anlamında da bir bolluk sözkonusu burda. mesela istanbul'da da belki 1 milyona yakın yabancı var toplasan ama öylesi büyük bir şehirde ortalıklarda görünen konsantre bir nüfus değil bu.

    berlin almanya'nın en fakir kentidir. avrupa'nın doğu blokunu hesaba katmazsan en ucuz başkentidir, hatta en ucuz kentlerinden de biridir. öyle bir durum vardır ki burda, sanki batı almanya üretir, berlin hepsini yer. münih belediye başkanının biri vakt-i zamanında bir laf etmiştir, "berlin ist arm(fakir)" diye, anında ayarı yemiştir berlin belediye başkanından "berlin ist arm(fakir), aber sexy(ama seksi)" diye... kentin dört bir yanı muntazaman inşaat halindedir. yok efendim ulaşım hatlarının rayları yenilenir, binalar yıkılır yapılır, yer yer böyle bir şantiye havası hakimdir.

    biraz başkent olmaktan, biraz 90'larda birleşme sonrası yeni bir şehir kimliği kazanmadan, bu kadar çok yabancının varlığı nedeniyle kazanılmış, alman deyimiyle multi kulti havadan, bunların da yanısıra, hep sanayi vb. alanlarda ön plana çıkmış almanya'nın dahilinde dünya çapında var olan çeşitli akımların pratikte vücut bulmuş olduğu yeni bir kültürel çekim alanı, kültür merkezi haline gelmiş olmasından dolayı, sokağında, metrosunda vesairesinde her çeşit tipe rastlamak mümkündür. şehrin göbeğinde ateş yakıp köpeklerini beslemek için dilenen yırtık pırtık punkçıdan, gangsta rapper kıyafetleri içinde yarı almanca-yarı türkçe konuşan 3. jenerasyon türk gencine, alternatif/cool yabancı gençlere, metroda markette kendi kendine söylenen ve sağa sola çatan veya gülen deliden, yüksek miktarda şehirde bulunan ve alenen piyasada olan gay-lezbiyen tiplemeden, akşam dönerci-birahane karışımı bir yerde birasını yudumlarken sigarasını yakan ve parasızlıktan şikayet ederek komünizmi öven eski doğu almanya vatandaşına kadar aklına gelebilecek her tür abuk sabuk veya son derece normal tip mevcuttur.

    bunların yanında hayat fazlasıyla bireyseldir. herkes kendi işinde gücündedir. sokağa cıbıl cıbıl de çıksan, eşofmanla da çıksan, taksan takıştırsan da kimsenin umrunda olmazsın. ancak bu bireysellik, kimsenin karışmaması, birbiriyle ilgilenmemesi anlamında özgürleştirici bir avantajken, bir yandan da insanların fazlasıyla kopuk kopuk yaşamasının bir sebebidir. bireysellik, şehrin bir felsefesi gibidir ve şehirdeki almanlar da gerçek anlamda böyledir, bu bakımdan berlin'in türkler'i de köln vb. şehirleri örnek gösterip oradaki almanların yabancılara daha bir insan muamelesi yaptığını belirtirler, ki bu belki de berlin'de ortalama bir almanın yabancıya artık doymuşluğu nedeniyle oluşmuş bir reaksiyon da olabilir.

    öğrenci şehridir berlin herşeyin yanısıra. gerçek berlin üniversitesi olan ve sonrasında doğu'nun sınırlarında kalan humboldt universitat zu berlin, ikinci harp ve bölünmeden sonra batı'nın üniversitesi olarak kurulan freie universitat(hür üni.) ve technische universitat(teknik üni.) ile her biri en az 40.000 civarı öğrenciye sahip üç devasa üniversite, artı bir sanat üniversitesi ve onlarca fachhochschule adı verilen ancak türkiye'den farklı olarak 4 yıllık üniversite gibi eğitim vermekte bağımsız yüksekokullar ve çeşitli akademiler ve dil kursları, özel eğitim kuruluşları bulunur. buna ek olarak özellikle şehir merkezinde genç nüfusun fazlalığı, yabancılar vb. faktörler de eklenince, entellektüel, kimi zaman bitik, kimi zaman fazlasıyla serseri, nadiren de derin görünebilen bir genç nüfus gözlemleyebilirsiniz). ek olarak şehirde her çeşidinden 100 küsür müze, onlarca tiyatro, opera binası veya açık hava gösteri alanı bulunur, ki şehrin kültürel kimliğini anlatmakta etkilidir.

    şehrin dört bir yanında sokak başı 1 restoran ve 1 bar düşer. pek çok şehirde görüldüğü üzere merkezi bir gezi veya eğlence alanı nadir olarak görülür. semt semt, sokak sokak dağılmıştır mekanlar. semtine göre değişiklik göstermekle beraber yer yer bazı caddeler ve meydanlarda hareket daha yoğun olsa da çok devasa ölçütlerde bir (örnek olarak)taksim bölgesi gibi herşeyin toplandığı bir yer yoktur. örneğin aynı bölgede hem alışveriş yapıp hem bira içmeye gitmen pek alışıldık birşey değildir.

    bunun yanısıra berlin hikayeler şehridir. artık varlığı sona ermiş bir takım şeylerin, yahut yıkılmış yok olmuş mekanların ve bunlarla ilişkilendirilen zamanların ve insanların hikayeleri yıllar geçip gitse de halen döner(ki daha da dönecektir) ve şehre bu ününü kazandırmıştır. artık göremezsin onları, ama hikayelerini duyarsın. berlin bu nedenle de bir turistik çekim merkezi haline gelmiştir. örneğin basit bir turistik mantıkla berlin'in toplam ömrü, gece hayatını ve müzeleri işin içine katmazsan bir tam gündür. ama hikayeler dostum. mazi. bu şehir acılıdır,gördüğünde acısını hissedersin ve de dostum, evet, mazi kalplerde bir yaredir. hikaye mi istersin. burda ondan çok var. prusya döneminin taze şehri, alman imparatorluğunun görkemli başkenti berlin. ikinci büyük savaşta darmadağın edilip üzerinden geçilmiş berlin. ikiye bölünmüş berlin. rejimlerin, mentalitelerin ve siyasi teorilerin aynı şehirde çatışması. duvar, berlin duvarı. birleşme ve duvarın yıkılışı. berlin'in yeniden inşası. yabancıların şehre doluşu. her safha ayrı bir hikayedir berlin'de, pratikte izlerini dahi görmediğin şeylere ait olsa da.

    berlin ulaşım ağından bahsetmek gerekirse...size şöyle bir link vereyim, herşeyi açıklayacaktır.
    bu ufaltılmış hali, büyüğünü görüp de kafanız karışmasın. http://farm1.static.flickr.com/…5740_3bc3702e62.jpg
    tabi bu hatların önemli bir kısmının temeli eskiye dayanıyor, bir kısmı hatta 19. yüzyıla kadar gidiyor. şehri dört bir yandan yaran hatlar bunlar. tramvay doğu almanya'nın doğu berlin'e armağanı, bir kısmı da birleşmeden sonra inşa edilmiş. merkez bölge bir yana, en uzak banliyölere kadar gidiyor. 10 civarı yeraltı metro hattı, 10 civarı yer üstü metro(s-bahn, ama bizim cadde tramvayına benzemiyor pek, o nedenle yer üstü metro hattı demek lazım, ve ayrıca şehrin merkez olarak adlandırılan bölgesinin etrafında dönen ring hat dahi var) hattı, bunun yanında 10-15 tramvay hattı, bunun yanında ekspres lokal trenler var ve de hatların ulaşmadığı yere de otobüs gidiyor. haftasonu herşey sınırsız çalışırken haftaiçi gece 1-4 arası bu hatlar kapanıyor, ama bazı tramlar gece de çalışıyor ve gece otobüsü sistemi de var.hasta herifler yapmışlar yani. yalnız hatlarda çok fazla inşaat, yenileme vb. nedenlerle çalışma oluyor, aylarca sürüyor ve bazen fıtık olabiliyorsunuz bir yere giderken size denk geldiyse.

    dünya üzerinde belki de iki ayrı rejim tarafından yönetilen ve zorla ayrılmış tek şehir burası. yavaş yavaş inşaatlarla farkı kapatmaya çalışsalar da doğu ve batı berlin arasındaki farkları, kontrastları yakalamak pek zor sayılmaz. en basitinden ampelmann var. batı'da trafik lambaları standart bizdeki ve diğer pek çok ülkedeki gibiyken, doğuda kafası şapkalı kolları ikiye açık ampul adamlı trafik ışıkları var.

    berlin ayrıca grafittinin de şüphesiz bir numaralı merkezi. gençler şehirde boş buldukları ne kadar bina, tünel, duvar varsa boyuyorlar. bununla da yetinmiyorlar metroları da boyuyorlar. spreyi alan grafittici oluyor. tabi ki kimi zaman(hatta sıklıkla) çok orijinal sanatsal çalışmalar ve anlamlı mesajlar çıkabiliyor(örneğin erich honecker ve leonid brezhnev'in dudak dudağa öpüştüğü meşhur grafitti gibi)

    bunun yanında adamlar şehrin afedersiniz pezevenkliğini de müthiş yapıyorlar. ampelmann olsun, berlin duvarı olsun, daha nice "hikaye" devasa hediyelik dükkanlarda alıcılarına sunulan çeşitli eşyaların malzemesi olmuş durumda. en bariz örnek kutular içinde veya kartpostalın kenarına iliştirilmiş şekilde, kimi zaman "sertifikalı" olarak satılan berlin duvarı taşları. bu orijinal duvar taşı muhabbetini yememek lazım, zira almanlar'ın da kabul ettiğine göre, bunlar inşaattan toplanıp boyanan taşlar, duvar taşları 10 sene kadar önce çoktan tükendi dostum.

    berlin, almanya'da solun da kalesidir. şehrin batısının banliyöleri dışında hiçbir şekilde sağa oy çıkmaz burdan. bu gerek şehrin mental yapısı, yaşam tarzı ve yaşayan kitlesi gereği(hem yerli---öğrenciler, merkezdeki genç nüfus ve doğu almanya'nın hala sola yatkın nüfusu ve hem de yabancı) bir sonucudur. sol parti(die linke), yeşiller(die grünen/bündnis 90) ve sosyal demokratlar'ın(spd) mekanıdır buraları.
  • eee yeter hadi amma bayık yaptın dediniz belki de çoktan. neyse, geldin di mi berlin'e ey yolcu. nereye gidelim, ne yiyelim içelim, ne vardır ki burda, nerde neyi görürüz, ya da gitmesek de görmesek de berlin bizim köyümüz kenarında köşesinde ne var bilelim diyorsun. hadi sana dev kıyak. mega ultra kupon yok. ucuz uçuşlar başladı, yarın atla gel, gelirken gördüğün entariyi de bas. pişman olmazsın.

    berlin'i bölge bölge incelemek lazım esasında ama, bu safhaya geçmeden önce günübirlik gelen yorgun yolcuya tipik turistik rotayı aktarmak lazım gelir. berlin'e geldin dostum, ama zamanın kısıtlı mı. napıyorsun, çıkıyorsun yola öğleye doğru. sabahtan demiyorum, geceyi berlin'de geçirdiysen mutlaka akşamdan kalmasındır yahut kaldığın yere dönüşün 5'i 6'yı bulmuştur. walking tour denen bir müessese var, beleşe katılıyor, en son bahşişini veriyorsun gidiyorsun, onları deneyebilirsin aslında, ama yok dedin ben kendim takılırım, walking tour'da olmayan, sözlükteki has adamımın tavsiyelerini dinlerim diyorsun.

    öncelikle bir uyarayım. bir sürü bina göreceksin ve bunların turistik olanları çok eski, güzel ve estetik görünebiliyorlar. ama bazısında da gerçekten hiçbir numara yok, ismi olsa da. ama dostum, asla unutma ki,bu binaların en yaşlısı genelde 50 yaşında, harpte yıkıldıktan sonra orijinaline sadık biçimde yeniden yapma yani. yok ama şimdi çok da hakkını yemeyelim, hepsi öyle değil, aralarında harpte kısmen tarumar olduktan sonra kapsamlı restorasyona uğramışları da var. şehir ikinci dünya savaşı'nda bilmem kaç yüz sorti müttefik hava kuvvetlerince ağır bombardımana uğradı. esas yıkım bombardıman sonucu yaşanırken(savaşta şehrin merkezinin takriben yüzde 70'inin yıkıldığı söylenir), bir de üzerinden karadan gelen sovyetler geçti. sonra da yetmedi ikiye kestiler, arasından da duvar geçirdiler.

    bunun yanısıra, berlin klasik bağlamda bakıldığında "turistik" anlamda diğer büyük başkentlere kıyasla çok fazla değere sahip olan bir şehir değil. neyin turistik olduğu turistine göre çok değişir ama genel olarak algılandığı manada turizmi biraz yorularak bir günde icra(gıda/alışveriş/gece yaşamı/farklı değişik noktaları görme gibi spesifik alanları dışarıda bırakarak) edebilirsiniz.

    klasik tur

    iniyorsun alexanderplatz'da trenden. alex de derler. bana neresi diye sorarsan ayıp edersin. adını rus çarı alexander'dan almış olan bu meydan(niye almış diye sorma hemen bi dur, tamam işte zamanında ziyaret etmiş çar efendi burayı, onuruna da meydana adını vermişler), bütün yolların çıktığı bir roma'dır berlin'de adeta. üzerinden 3 yeraltı metrosu, 4 yerüstü metrosu,3 tramvay ve bir o kadar da otobüsün geçtiği bu meydana ulaşamayan gidip acilen iq testi yaptırmalıdır. neyse dur şimdi, indin değil mi. orada bir dönerci var istasyonda, güzel tavuk döner yapar, onu ye sonra tekrar kaldığın yere dön... yok tabi ki bu değil, döneri yemesen de olur, dönercinin olduğu çıkıştan çık. hemen solunda dünya saati'ni göreceksin. bir özelliği yok, tribi var, dünyanın hangi şehrinde saat kaç onu görüyorsun, hesap o hesap.

    alışveriş mi istedi canın? ordan yürüyüp doğu yönüne doğru caddenin karşısına geçersen, berlin'in en büyük alışveriş merkezi alexa var. şimdi meydana doğru dönelim. orda daha önceden de şehrin çeşitli yerlerinden görmüş olduğun böyle beyaz temelli, kırmızı antenli 300 küsür metrelik devasa bir kule var. bu fernsehturm, yani televizyon kulesi. 80'lerde doğu almanya'nın inşaata koyulduğu bir tesis olmakla beraber, berlin'in sembolüdür. çirkin falan derler de, fena görünmez hani, şehrin dört bir yanından farkedersin, doğudaki bulvarlarda arabayla batı yönüne giderken hele iyidir görüntü. bir de oryantasyon için fena halde faydalıdır, şehir pusulası gibidir yani. tepesine çıkabilirsin 10 euro kadar bir ücret karşılığı. ama sonbahar ve kış aylarında sakın aklından bile geçirme. bu mevsimlerde şehir gri bir sis ve pus dalgası içinde olduğu için muntazaman, bu hareketin hiçbir anlamı olmaz. evet, şehrin en önemli meydanındasınız. ben de ilk başta buraya inmiştim. havaalanından gelen otobüsten indiğimde görüntü tam bir hayal kırıklığıydı benim için. beklentilerim büyüktü biraz herhalde. neyse, anısal saçmalamaları geçmek lazım, yeterince verdik. fernsehturm'un yanından ilerliyorsun batı yönüne doğru. hemen önünde kırmızı bir bina var. orası berliner rathaus, yani berlin belediye binasıdır. ordan dümdüz devam edersen orada nikolaiviertel'e varırsın. çifte damlı kilise nikolaikirche ve bilimum turistik dükkan ve lokanta/birahane burda bulunur, şirin bir alandır. arka tarafında bugün şehir müzesi olarak kullanılan kubbeli yapı ephraimpalais'i göreceksin. neyse, nikolaiviertel'e gittin döndün veya o yola sapmadın, kule ile belediye arasında orda biraz genişçe bir alan göreceksin. haftasonu akşamları berlin'in "çok çılgın(!)" rok-punk-gotik gençliği burda toplanıp hasbihal ederler.arada sular akar aşağıya doğru kenarındaki havuzdan. esas havuz o değil ama. az ileride neptunbrunnen adlı, başta deniz tanrısı neptün olmak üzere çeşitli roma mitoloji figürleriyle süslü bir havuz göreceksin, meşhur olan havuz budur. ordaki çıplak heykelin üzerine oturup fotoğraf çektir. her turist yapar, senin ne eksiğin var ki. havuzun yanında bir kilise vardır, o da marienkirche'dir. içi de her tipik alman kilisesi gibi gotik stilde yapılmıştır. havuzun hizasından düz yürümeye devam ettiğinizde marx-engels forum olarak adlandırılan ve karl marxve friedrich engels dayıların yanyana büyük bir heykelini barındıran parkı göreceksiniz.burdan sonra artık anayol olan karl liebknecht caddesine çıkabilirsin ey yolcu. çıktın ya, hemen sola döndün ve hemen orda bir nehir. o da nesi, spree...bu şehrin dört bir yanında dolanan yegane nehirdir. üzerinde bot turları yapılır. hemen o an bulunduğun yerin ordan kalkar bu tur botları. nehrin üzerinde çeşitli eski görünümlü köprüler görmen muhtemeldir. karşında schlossplatz olarak adlandırılan boş bir inşaat alanı göreceksin. niye boş? belediye başkanı ordaki tarihi eseri özel izinle yıktırmış oraya şimdi apartman alışveriş merkezi kompleksi tipinde gökdelen dikiyorlar. şaka lan şaka, haha inandın bir an değil mi? burası eski alman kraliyet sarayının yeridir. savaşta ağır zarar gördükten sonra doğu almanya tarafından onarılmak yerine yıkılması tercih edilmiştir ve buraya palast der republik, yani cumhuriyet sarayı olarak adlandırılan, doğu alman parlamentosu ve bunun yanısıra büyük bir kültür ve gösteri merkezi olarak işlev görmüş ve devrin doğu almanya halkında güzel hatıralar bırakmış bir bina yapılmıştır. neyse efendim, almanya birleştikten sonra malumunuz, komünist sembolleri yok etme prosedürü dahilinde bundestag'daki arkadaşlar bu binanın yıkılması ve eski kraliyet sarayının tekrar inşası yönünde bir karar aldılar ve bahane olarak da eski binanın dibinde asbest bulunmasını kullanarak bu işi gerçekleştirdiler. binanın tam yıkımı bu sene bitti ve de sarayın inşaatı halen sürüyor.bu arada, eksik kalmasın, merak uyanmasın, boş alanın yanındaki eski görünümlü bina ise bölge kütüphanesidir.

    o noktada tam yolun karşısına geçersen, doğu alman müzesi olan ddr museum var, oralarda bilimum komünizm dönemi ürünü şapka, rozet vs. satılır. hemen sol tarafında da gördüğün görkemli katedral de, şehrin en büyüğü olan berliner dom'dur, hoş katedraldir vesselam. 3 euro karşılığı içini gezebilirsin. o nehrin kenarındaki yolu dümdüz takip edersen sağlı sollu barlardan birine oturabilirsin, veya oturmadan direkt olarak hackescher markt'a gidebilirsin. yine orada dom aquaree diye meşhur bir akvaryum da bulunur, 20 euro para bayılırsanız görürsünüz. hackescher markt ise gece gündüz renkli olan bir bölgedir. ama senin klasik turda o kadar uzağa gitmene gerek olmamakla birlikte, bu bölgenin spesifik özelliklerine sonra değineceğiz. o karşıya geçişi gerçekleştirdikten sonra(unutmayalım karl-liebknecht caddesi'nden karşıya geçmiştin) gördüğün ilk köprüden sola nehrin karşı tarafına geçersen, museuminsel olarak adlandırılan, spree'nin iki kolu arasında bir ada olan müze adasına varacaksın. bir heykel müzesi ve güzel bir kubbeli bina olan bodemuseum, içinde antik mısır vb. arkeolojik eserleri barındıran altes museum, şu ara halen restore edilen neues museum ve alte nationalgallerie(resimlerin bulunduğu eski ulusal galeri) ve pergamonmuseum(bergama müzesi)'ni göreceksin. bunların arasında kesinlikle ziyarete değer olan en önemlisi bergama müzesi'dir. ishtar kapısı'nı, zeus tapınağı'nı ve türkiye'den çalıntı binbir eseri içinde barındırır. bu arada perşembe günleri 6-10 arası halk günüdür. tüm devlet müzelerine beleş girilir. müze adasının tam yanındaki bir apartmanda da günün her saati bir grup polisi göreceksiniz. orası pek muhterem alaman şansölyesi hazreti angela merkel hanımefendinin yaşadığı yerdir. kocası üniversitede profesördür ve de kendisi de şansölyelik evine taşınmayıp burda oturmaya devam etmektedir. antik yunan binası görünümlü altes museum'un önünde ise yeşillik, insanların yayıldığı, havuzlu falan lustgarten(şevk bahçesi gibi kompleks bir isimle çevrilebilir) adlı bir bahçe görürsünüz. şimdi bitirdin ya müze adasını, orda hemen tabelasını gördüğün hinter dem giesshaus adlı sokaktan girip unter den linden(ihlamurlar altında, evet ne romantik) adı verilen şehrin 1 numaralı merkez caddesine çıkacaksın. çıkmaya yakın solundaki beyaz bina maxim gorki tiyatrosu'dur.caddeye çıktın şimdi, hemen solundaki pembe binada alman tarih müzesi bulunur. sağında ise neue wache denilen, eski alman kraliyet muhafızlarının mekanı olan bina bulunur. günümüzde içinde meçhul asker tarzı bir heykel bulunur, tavanı açıktır, güya kar yağınca,yapraklar uçuşunca oraya düşer. sağa sapıp unter den linden boyunca devam etmek lazım gelir. hemen orada humboldt üniversitat zu berlin ana binası çıkar karşınıza. h şeklinde bir bina olmakla beraber içine giriş çıkış serbesttir, ve girer girmez orda karl marx'tan alıntı bir sözü duvarda görürsünüz. bu binanın yan tarafında ise büyükçe bir devlet kütüphanesi bulunur. hemen karşısında bebelplatz bulunur. o noktada karşıya geçeceksin. yolun ortasında durup unter den linden'e ve ıhlamurlara bir göz atacaksın. bir de friedrich der grösse, büyük friedrich'in heykeli bulunur. bebelplatz denen komplekse geldiğinde sağda humboldt'ün hukuk fakültesini, solda devlet opera binasını, sol üst çaprazda ise şehrin ilk katolik kilisesi olan st.hedwig kilisesini görürsün. meydanın ortasında ise en vurucu ironi örneklerinden birisi vardır. turistlerin toplanıp grup halinde yere bakmalarından anlayacaksın. cam bir bölmenin altında, yerin altında bir grup boş raf bulunur. 1933'te naziler'ce bu meydanda hemen yandaki fakülte binasından alınan yahudi veya sosyalist yazarlara ait 20.000 kitap yakılmıştır. bu boş raflar ise tam 20.000 kitabı alacak şekilde dizayn edilmiştir...

    bebelplatz'ı da bitirdin, meydanın en ucundan sağdan markgrafen caddesinden girip düz gittiğinde berlin'in en eski bölgelerinden olan gendarmenmarkt'a çıkarsın.burda benzer görünümlü, biri alman, biri fransız kilisesi olan karşılıklı iki kilise mevcuttur. fransız kilisesi esas olarak fransa'dan dini nedenlerle kaçıp berlin'de kabul edilen ve şehre de katkısı olmuş olan zanaatkar huguenotlar tarafından inşa edilmiştir. ortalarında ise büyük bir tiyatro binası bulunur. fransız kilisenin yanından franzözische strasse'yi takip edince friedrichstrasse olarak bilinen berlin'i göbekten kesen dev caddeye çıkarsın. bu bölgede bir dolu alışveriş alanı, pahalı restoranı, markası bilmemnesi bulunur. burdan sola dönüp dümdüz gidildiğinde soğuk savaş devrinde şehrin merkezinde bulunan ve doğu-batı arası tek geçiş kapısı olan checkpoint charlie'ye gidilebilir, sağa dönüldüğünde ise unter den linden'e geri çıkarsın. unter den linden'e çıkacak olursan yapacağın caddenin sonunda bulunan brandenburger tor, yani brandenburg kapısına yürümektir. berlin'in 1 numaralı sembolüdür bu da. yol üstünde sağlı sollu ingiliz, amerikan, rus, fransız büyükelçiliklerini ve bunun yanısıra meşhurların oteli olarak anılan, michael jackson'un bebeğini balkondan gösterdiği meşhur adlon oteli'ni ve sanat akademisi'ni bulacaksınız. brandenburg kapısı'na geldiniz. burası bir zafer takı edasında görünse de aslında zamanında şehrin 14 giriş kapısından biri olarak inşa edilmiştir ve zamanla(hayır savaş nedeniyle değil) diğer kapılar ortadan kalkarken bir tek bu kalmıştır. tepesinde alman arması aromalı mahşerin dört atlısı, kolonlarının arasında da çeşitli kabartmalar durur. buraya geldiğinizde hemen sağa dönüldüğünde bundestag veya eski adıyla reichstag olan alman parlamentosu bulunmaktadır. orijinal yeri burasıdır. hitler döneminde yakılmakla beraber, bina her ne kadar eski görünse de henüz 10 sene kadar önce inşa edilmiştir. tepesindeki kubbeye çıkılabilir. üzerinde "dem deutschen völke", yani "alman halkları'na" yazar. iyidir hoştur. çevrede büyükçe gördüğünüz gri modern binalar ise parlamento ek binaları ve şansölyelik binalarıdır. brandenburg kapısının ordan dümdüz bakıldığında burası tiergarten adı verilen şehrin göbeğindeki devasa parktır. 50'lerde batı berlin'in izolasyona mahkum edildiği dönemde insanlar yakıtsızlıktan buradaki ağaçları kesip yakıyorlardı ve 50'lerin sonunda burada tek bir ağaç kalmamıştı. neyse bu bölgeye sonra tekrar değineceğiz.

    unter den linden yönünden gelip brandenburg kapısı'ndan geçip sola dönüp dümdüz yürüdüğünüzde holocaust anıtı yer alır. burası bir dolu koyu gri mezar taşı görünümlü taş yapının sıralı durduğu bir anıttır. içinden geçerken tümsekler yokuşlar ve inişler bulunur(hani dışarıdan çok hissedilmiyor ama esas içine girince dışarısını göremeyecek, yitip gidecek kadar kötü bir durum sözkonusu demenin bir başka yolu). turistler genelde burda depresif tarz pozlar verip sonra internet ortamında profil resimleri olarak kullanırlar, ya da taşların tepesine otururlar. neyse efendim, mimarına sormuşlar bunlar mezar taşlarını mı temsil ediyor diye(görünüm olarak öyle), adam da diyor ki, neyi düşünmek istiyorsanız odur. bu cevap karşısında ben kitlendim, çok düşündüm. soda içtim, gene geçmedi, artık pek düşünmüyorum. anıtın içinde yokuşlar ve meyiller olmasından yola çıkarak atılan bir iddia da dışarıdan bakıldığında çok trajik görünmeyen bu olayın esasen içeri girildiğinde nasıl da içinden çıkılamadığının betimlendiğidir. bu arada, anıtın hemen güneybatı yönüne doğru bir grup kısa apartman bloku göreceksiniz. bunlar zamanında doğu alman elitlerinin oturduğu bloklar olmakla beraber hitler'in bunkerları burda bulunmaktadır. bunkerların bir girişi yoktur, çoktan birbirine katılmıştır da patlatılıp ve sadece bir tabela vardır bunkerların yerini işaret eden, başka da birşey yoktur.
    anıttan dümdüz devam ettiğinizde potsdamer platz'a varırsınız. buraya da ileride değineceğim.

    ama dostum, eğer bunları yaptıysan tipik sade kısa berlin turunu bitirmişsindir. geri kalan gezilmeye değecek yerler senin ilgi alanlarına göre değişir ve teferruattır. şimdi bölge bölge berlin'i irdelemeye başlayalım. neşteri ver evladım giriyorum ben.

    potsdamer platz havzası

    potsdamer platz olarak adlandırılan mekan eski berlin'in en hareketli yeridir. 20. yüzyılın başlarında ve hatta 1920'lerde burada çılgın bir parlak dönem yaşanmış ve berlin weimar cumhuriyeti'nin parlayan yıldızı olarak bu meydanda şovunu dünyaya yapmıştır. oteller, kafeler, alışveriş dükkanları, zevk-ü sefa vs..gel gör ki, bombardımanlar, sonra bir de kızılordu, üstüne bir de duvar bu meydanın üzerinden ve hatta ortasından geçmiş ve 1950'lerle beraber bu meydan insansız bir alana(bkz: no man's land) ve de kuzu otlağına dönüşmüştür. velhasıl birleşmeyle beraber büyük bir inşa çalışması başlamıştır ve berlin de gökdelenlerin baş döndürücü dünyasına deutsche bahn gökdeleni, bilimum otel ve 30 kat üstü bina ve meydanda modern dizaynıyla,kafeleriyle, sinemasıyla, müzeleriyle bir sosyal yaşam alanı haline gelen sony center il 21. yüzyılın başında girmiştir. meydanın ortasında kenarlarına milyon tane sakız yapıştırılmış beş duvar parçası vardır. turistler fotoğraf çektirir. bir de onun önünde 100 tane dili konuşan ve doğu alman vizesi dağıtan adam bulunur.

    bu havzanın yakınlarında 300 metre kadar ötede sırt sırta dayanmış olan alman senatosu( bundesrat), eyalet parlamentosu da bulunur. üzerinde kaplamalı logolarla sahip kahverengi estetik sergi binası martin gropius bau ve de bunun hemen yanında 'topographie des terrors adlı, yanında gerçek duvar parçaları bulunan(sanki dondurma satıyoruz ya) nazi dönemindeki halini yansıtan alan bulunur. bunun hemen karşısında wilhelmstrasse üzerinde alman finans bakanlığı vardır. dev bir binadır ve şehirde geniş avlulu, devasa hatlara sahip nazi mimarisini yansıtan nadir eserlerdendir. bura luftwaffe bakanlığı olarak kurulmakla beraber sonrasında doğu alman bakanlıklar binası olmuş ve en son bugünkü halini almıştır. binanın yan tarafında doğu alman döneminde yapılmış ve sosyalist hayatın güzelliklerini sergileyen bir resim bulunmaktadır. bu resmin önüne aynı boyutlarda büyütülmüş, 1950'lerde bir protestodan alınmış mutsuz doğu alman insanlarını gösteren bir resim yere cam altına konulmuştur, ki alman ironi anlayışını başarıyla yansıtır. ha eğer bir de balon turu isterseniz die welt dergisinin balonu da oradadır.

    hemen yürüyüş mesafesinde, friedrichstrasse'nin sonlarına doğru, yukarıda checkpoint charlie dediğinin ismi de burayı terk eden son amerikan askerinin isminin charlie olmasından ileri geliyor. haha, yine yediniz değil mi, hayır tabi ki, nato kodlamasında c harfi charlie olarak geçtiğinden mütevellit adı budur(berlin'in genelinde birkaç tane kapı vardı ve merkezdeki de bu 3. sırada charlie koduna sahip kapıydı), ama gidildiğinde beyaz bir kulübeyle beraber kapıyı terkeden son askerlerin resimlerini görürsünüz. görüntüde birşey yok ama biliyorsun dostum, burası hikayeler şehri..bir de etrafındaki duvarlarda soğuk savaş devrinin hikayesini anlatan posterler vardır. son olarak da ingilizce/amerikanca-fransızca-rusça ve almanca dillerinde "şimdi amerikan bölgesini terk ediyorsunuz" mealinde otantik bir fonta sahip bir yazı vardır. metal plakasını falan alıp bir kenarda bulundurmak gerekir.

    bunun yanında bir de demin bahsetmiş olduğumuz, müze adasının yanındaki hackescher markt bölgesinden bahsetmek farzdır. akşama doğru kırmızı ışıklarını yakan bir dolu kafe tarihi görünümlü metro istasyonunun yanında endam eder. ek olarak meydanında sürekli birileri çok çeşitli enstrümalarla canlı müzik yapar. etrafında kafeler kulüpler dükkanlar bulunur ve hemen kenarından oranienburger strasse denen gece yaşamının hızlı noktasına çıkar. bu caddenin klasiği olan fahişeler daha hackescher markt'tan sokakta dizilmeye başlarlar. gece yaşamından bahsederken bu noktaya tekrar değineceğiz. hackescher markt'ta çok hoş bir kafe olan cafe cinema bulunur. akşamları ise metro istasyonunun nehre doğru uzanan kesminde bulunan bir grup bardan biri olan "verkehrs beruhigte ostzone" adı verilen ve sadece doğu almanya'ya ve komünist döneme ait olan materyalleri, eşyaları, sokak tabelaları, gazete küpürleri ve bilimum aleti içinde bulunduran bara girip berlin'e özel şuruplu bir bira olan berliner weisse içmek şarttır. bunun yanında meydanda die hackeschen höfen olarak adlandırılan pasajımsı bir yapı vardır. içinde variete adlı şovları gerçekleştiren tiyatromsu organizasyonlar bulunur. bir dolu da dükkan ve yazları açık hava servis yapan kafeler vardır. çok tatlı bir hissiyat veren bu pasaja girmek farzdır.

    mitte denen merkez bölgesi genel olarak bundan ibarettir. arkası yarın, takipçimiz olunuz.
  • gecen hafta yagmurlu ve soguk bir haziran gününde başlangıçta büyük bir hayalkırıklığı ile tekrar tanıştığım şehir. berlin eğer araştırmaya niyetli olmayan bir turistseniz sınırlı ve sıkıcı seçenekler sunan, komünizm artığı görüntüsü veren bir şehir.eğer araştırmaya ve uzun mesafeler yürümeye hazırsanız avrupa'nın herhangi bir şehirinin sunabileceğinin kat be kat fazlasını üstelik çok uygun fiyata sunabilen bir şehir berlin.
    örneğin ilk gününüzün gecesinde doğu tarafında bomboş bir barda tanıştığınız italyan bir barmenin ve alman arkadaşının sandalyeleri ters çevirmesine yardım ederken kendinizi bulabilirsiniz.onların ısrarları sonucu tavanı akan bir clubda 1 euro'ya biralar içip güzel kızlara bakabilirsiniz.
    almanların oradan buradan topladıklarını sergiledikleri sıkıcı müzeler yerine küçük galerileri , sanatçıların işgal ettiği evleri ziyaret edip, dev kirli bardaklardan ikram ettikleri çayları içebilirsiniz. pazar sabahları sokak müzisyenlerinin ezgileri eşliğinde 6 euro'ya harika kahvaltılar yapıp flohmarkt'ı gezebilirsiniz.
    imkanları sınırsız liberal bir şehirde 2. dünya savaşının sosyal ve yapısal kalıntıları arasında zaman geçirmek ve eğlenmek istiyorsanız , ucuz bir uçak bileti ve hostelde konaklayarak türkiye'de yapacağınız bir tatilden daha ucuza olmasa bile neredeyse aynı fiyata getirmeniz mümkün. sonuçta göreceğiniz şehir bütün büyük metropollerden çok daha ilginç,orası kesin.tek bir uyarı havaya dikkat.
  • her gidisimde, her bir yerini doya doya gezemedigim için üzüldügüm sehir. fakat, kreuzberg/hermannplatz semtinde bulunan 'antep sofrasi' lokantasinda (restoran kelimesini haketmiyor gibi bu yer) iki tane mis gibi antep lahmacunu yedikten sonra müzeleri de unuturum, parklari da. en güzeli de, orada yasayan kayinvalidemin nikah-dügün-gelinlik üçlüsüyle içimi daraltmasina kisa bir süreligine göz yumarim. berliner dom'da evlenmeye bile razi olurum. yurdum tadinda iki acili lahmacun nelere kadir hay allam.
  • şehirde yaşayan türklerin turist olarak gelen türkleri özellikle öğrencileri kazıklamak için çok hevesli oldukları yerdir. bir anlamda haklılar , onlarda türkiye ye tatile geldiklerinde "ehi bunlar alamancı iyi para çıkar" şeklinde düşünen zihniyetin intikamını alıyorlar. e tabi herşey karşılıklı.
  • manzarasını tepeden görmek için berliner fernsehturm, siegessaule ve reichstag seçeneklerini sunan, sokaklarında kaybolarak gezmesi zevkli, güzel, tarihi ve de yeşil kent...
    alexanderplatz, potsdamer platz, brandenburger tor, tiergarten, berliner dom, checkpoint charlie, pergamon museum, neue national galerie, friedrichstrasse, nikolaiviertel, unter den linden ve daha bir sürü yer yanında grüne wald, wannsee de kesinlikle görülmeye değer. hafta sonları kurulan bit pazarları ise pek güzel, yok yok.
  • belki tarihi filmlerin etkisiyledir ancak berlin'in geniş caddelerinde olsuın, tarihi görünen halkın yaşadığı apartmanlarının oturduğu dar sokaklar olsun biraz ürkütücü yanı vardır, özellikle yağmurlu havalarda.

    ama potsdamer platz'da alışveriş keyfi bir başkadır..kışta olsa baharda işler bitince çekersin kendine bir dondurma etrafta koşuşturanları izlersin arkaden'in bir yerlerinde..
  • şahsi kanaatimce, kuzey avrupanın en güzel kentidir. berlin'i paris'den, amsterdam'dan ayıran, bu kentlerin hemen her birisinde, orada yabancı olarak bulunan kişilerin, turist muamelesi görmekten başka çareleri olmamasıdır belki de.

    evet, eğer bir tanıdığınızın yanına gitmiyorsanız, ya da bir ayağınız her daim buralarda değilse, paris veya amsterdam'da (özellikle amsterdam'da) her daim turistsinizdir. bu kentlerin günlük (gerçek) yaşantılarına girebilmeniz pek de mümkün değildir.

    ama berlin öyle midir? genelde değildir. zaten berlin'de göreceğiniz berlinlilerin çoğu, alman değildir. rahatlıkla berlinlilerin gittiği yerleri bulabilir, oralara sanki o kentte yaşıyormuş gibi, yabancılık çekmeden entegre olabilirsiniz. yani berlin yaşar, siz de onunla yaşarsınız. (hatta kafanızın durumuna göre size, berlin sizinle yaşıyormuş gibi bile gelebilir)

    zaten aslolan berlin'dir, üzerindeki kalan her şey onun için turisttir. alman kadınlarının en güzelidir berlin; geniş omuzları, iri fiziğiyle, ama mavi mavi gözleriyle. sizi hiç reddetmez, bütün avrupailiğiyle...
  • insana oranienstrasse'yi özleten şarkıymış. folk metalin bunu başarabileceğini düşünemezdim. in extremo'nun frei zu sein single'ından.

    bahnhof zoo, mein zug fährt ein,
    ich steig aus, schön wieder da zu sein.
    zur u-bahn runter am alkohol vorbei,
    richtung kreuzberg, die fahrt ist frei,
    kottbuser tor, ich spring' vom zug,
    zwei kontrolleure ahnen betrug.
    im affenzahn die rolltreppe rauf,
    zwei türken halten die beamten auf.
    oranienstraße, hier lebt der koran,
    dahinter fing die mauer an.
    alexanderplatz rot verschrien,
    ich fühl' mich gut, ich steh' auf berlin!
    ich fühl' mich gut! wir steh'n auf berlin!

    graue häuser, ein junkie im tram,
    ich riech oliven und majoran.
    zum kanal an den ruinen vorbei,
    dahinter das büro der partei.
    auf dem gehweg hundekot,
    ich trink kaffee im morgenrot.
    später dann in die alte fabrik,
    die mit dem ost-west-überblick.
    zweiter stock, vierter hinterhof,
    neben mir wohnt ein philosoph.
    fenster auf, ich hör' türkenmelodien,
    ich fühl' mich gut, ich steh' auf berlin!
    ich fühl' mich gut, wir steh'n auf berlin!
    ich fühl' mich gut!
    ich fühl' mich gut! wir steh'n auf berlin!

    nachts um eins auf der kastanienallee
    gibt's fürs touris weißen schnee,
    teurer ramsch am straßenrand,
    ich ess' die pizza aus der hand.
    ein taxi fährt mich in den knaack,
    trinke sekt am nachmittag,
    frisches fleisch was geld versäuft.
    mal sehn, was in mitte läuft,
    musik ist heiß, das neonlicht strahlt.
    irgendjemand hat mein gin bezahlt,
    in den straßen da wird laut geschrien
    wir fühl´n uns gut, wir stehn auf berlin
    ich fühl' mich gut! wir steh'n auf berlin!
    wir fühl´n uns gut, wir steh´n auf berlin!

    berlin, berlin, berlin, ...
    ich fühl' mich gut! wir steh'n auf berlin!
  • kaldırımlarından (araba, satıcı, işgaliye gibi sebeplerle) hiç ayrılmadan saatlerce gezilebilmesi mümkün olan şehir.
hesabın var mı? giriş yap