• orhan pamuk'un, cristobal de villalon isimli, istanbul'da esir düşmüş ispanyol bir gök bilimci tarafından yazılmış olan "kanuni devrinde istanbul" adlı eserden alıntılar yaparak yazmış olduğu tarihi yönü de bulunan romandır.
  • "alakamızı uyandıran bir kimseyi, bizce meçhul ve meçhullüğü derecesinde cazibeli bir hayatın unsurlarına karışmış sanmak ve hayata ancak onun sevgisiyle girebileceğimizi düşünmek bir aşk başlangıcından başka neyi ifade eder?"
  • orhan pamuk’un türk korsanlarınca esir alınan bir venediklinin, kendisini satın alan bir bilim insanı ile geçirdiği yılları anlatan romanı.

    genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. ancak yine altı çizilecek cümle bulamadım. okudum ve bitti. dili o kadar ağır değil, her orhan pamuk romanında olduğu gibi ara ara sıkıcılaşsa da gidiyor. ancak bir noktada kronolojik bir hatası var maalesef. romanda olaylar 17. yüzyılda geçiyor. yazar, kitapta kurbağa öpen prenses masalından bahsetmiş. bu masalın yaratıcıları grimm kardeşler 18. yüzyılın sonlarında doğmuşlardır. yani olayların geçtiği zamanda öyle bir masal henüz yoktu. orhan pamuk keşke daha iyi araştırıp yazsaymış. bu tarz hatalar kitabın güzelliğini örseliyor.
  • bir daha da orhan pamuk okumam, aşırı sıkıcı, ruhsuz bir kitaptı. çok yormuş, kasmış, olmamış da olmamış işte, kaçınız.
  • çok kısa ve diğer yazdıklarına kıyasla çerezlik dursa da orhan pamuk'un yardırmaya başladığı kitabıdır, önceki kitapları da güzeldi evet ama bu kitapla kara kitap'a giden yol ortaya çıkmış oluyor kii kara kitap aslında bu kitabın basit bir "tarihi roman" olarak gösterilmesine tepkiydi, pamuk buradaki mevzuyu aşırı takıntılaştırarak kara kitap'taki manyaklığa, psikopatlığa giriş yapmış oluyor. beyaz kale bu yüzden kara kitap okunulmadan evvel muhakkak okunmalıdır, çünkü kara kitap'ın yazarlık-okumakla ilgili katmanı doğrudan pamuk'un bu kitapla girdiği ilişkiyle alakalı.

    ben postmodern eserleri o kadar sevemiyorum, ne bileyim bu kitabı aynı teknikle calvino falan yazmış olsaydı öyle alelade bişey olurdu gibi. pamuk'u mükemmelleştiren şey çok doğal hissettiren üslubu bence. yani böylesi bir kurgu ve yoğunluklu bir eser kasıntı olması gerekirken tam tersidir. çok ince bir mizah var, ayrıntılara dikkatle bakınca gerek göndermeleri gerek düşündürdükleriyle bu dikkatin karşılığını veriyor kitap hem de verdiği okuma zevkini bozmadan, akıcılığıyla.

    pamuk'un diğer kitaplarını da efsane yapan şey bu formülü, hem düz olarak hiç dikkat etmeden okuması zevk veren hem de daha derinlemesine anlamak için harcadığın mesaiye değecek şeyler anlatan sayılı romancıdan biridir pamuk. mesela benim adım kırmızı'yı ya da kara kitap'ın ne anlattığını, felsefesini zerre anlamasanız bile öyle manyakça kurgulanmış bir polisiye hikaye var ki okuduğunuz en iyi polisiye olarak bile gösterebilirsiniz bu kitapları.

    beyaz kale'ye de düz bir şekilde bakarsanız öteki, dr. jaykıl mr. hyde tarzı başkalaşma türü örnekler arasında en iyileri arasına koyarsınız. (bana göre en iyisiydi.)

    ayrıca şu intihal meselesine de girmezsem patlarım. son yirmi yılda başta nihat genç, murat bardakçı gibi okuduğunu anlayacak kapasitesi olmayan, sırf kıskançlıklarından hasetlerinden pamuk'a salladığı bin metreden anlaşılan yazarlar topluluğu pamuk'un hırsızlığını kanıtlamak için oturma organlarıyla okudukları aşikar bu romana öyle bir sarılıyorlar ki sormayın.

    halbuki bu kitapta sadece bahsettikleri "pedro'nun zorunlu istanbul seyahati"'nden yararlanma ve gönderme yok ki onlarca yararlanma-gönderme var. ki kitabı güzelleştiren şeylern biri de buydu. hegel'in efendi köle diyalektiğinden cervantes'ten dostoyevski'ye birçok romancının eserine göndermeler, katip çelebi'den evliya çelebi'ye yazarların dönemle ilgili yazdıklarından yararlanma incelikle dokundurmalara(evliya çelebi'nin vaktiyle onun uydurduğu masalları ona gerçekmiş gibi anlatması sahnesi komediydi) kitap bir batılının osmalıya dışarıdan bakmasını anlattığı için haliyle busbecq ve yukarıda andığımız pedro gibi yabancı yazarların anılarından da yararlanma var ve olacaktır da.

    ki pamuk normalde bunları kitaplarının arkasına yazmaz ama 1986 senesinde yazdığı kitabın ek bilgilendirme bölümünde pedro'dan yararlandığını da söylüyor zaten;

    "iyi niyetli, iyimser italyan’ımı hoca’nın kölesi yapabilmek için (gemiyle esir düşme ve sahte hekimlik günleri) bir yüzyıl önce tıpkı cervantes gibi türklere esir düşen adsız bir ispanyol’un ikincifilip’e sunduğu bir kitaptan yararlandım."

    şimdi burada intihal nerede? adam zaten yararlandığını söylüyor taa 1986'da... üstelik öyle bir anlatılıyor ki sanki bir romandan, başka bir yazarın hikayesinde almış, gerçekteyse bir anıdan yani tarihi değeri olan bir belgeden almış. wtf? roman yazmak zaten bu değil mi? bir tarihi belgeyi romanlaştırmış işte esir düşme sahnesini gerçekçi olsun diye gerçekten esir düşen birinin anılarından romanlaştırmış... pamuk'u savunmak için postmodern, metinlerarasılık falan anlatmaya/kasmaya da gerek yok ki (gerçekte kendisini eleştirenler anlamazlar zaten bunlardan da neyse) adam basit bir esir alınma sahnesini yazmak için bile ne kadar uğraşmış, kaç metin okumuş dedirtmesi gerekirken bunu yapmış yazarı hırsızlıkla suçlamak, üstelik milletin zaten iki eseri de okumayacağını bilerek sırf kötülemek için insanın aklıyla dalga geçecek şekilde tekrarlamak ibnelikten başka bişey değildir, net. üstelik eminim pedro'nun anılarını da pamuk'un kitabın sonuna koyduğu ek bölümdeki ifadeden yararlanarak bulup okumuştur bu kitle. neyse uzatmayalım.
  • konusu fazlasıyla ilgimi çeken bir orhan pamuk kitabı idi ve düşündüğüm gibi aşırı keyif aldım okurken. intihal konusundaki söylentilere ve elle tutulur bazı kanıtlara aldırmadan konuşacak olursak bir roman nasıl kurgulanmalı sorusuna cevap verircesine yazmış orhan pamuk, bu kadar kısa bir romanın böylesine zengin olması ve içinde barındırdıkları düşünülünce orhan pamuk'u kıskanmamak elde değil, kitabı bitirdiğimde hayata dair daha önce farkedemediğim bazı detayların beynime kazındığını farkettim. bazı kavramlara bakış açımın bu roman sonrasında derinleştiğini itiraf etmem gerekir.

    bunu okuduktan sonra kanuni döneminde busbecq tarafından yazılmış mektupları içeren ve türk mektupları adı ile iş bankası yayınlarından çıkan kitabı okumak da fazlasıyla keyif verecektir.

    edit: şimdi orhan pamuk'un kitaba yazdığı sonsözü okurken gördüm ki kendisi de busbecq'in mektuplarından bahsetmiş, neredeyse emindim o mektuplardan etkilendiğine, bunun doğrulanması da hoşuma gitti. ilk defa bir kitabı okurken onu kendim yazmış olmayı diledim sanırım.
  • sembolik olarak irdelemeye çalışacak olursak:

    venedikten gelen geçmişi çok bilinmeyen ama bilim adamı olarak görünen kişi ve bundan öğrenmeye çalışan yerli hocamız ve onların birlikte çalışmaları 4-5 asırdır yapmaya çalıştığımız batıdan bilim transferini ve onun sayesinde öne geçme çabamızı sembolize etmektedir.

    ikisinin benzeşmesi ise aslında arada çok da bir ayrımın olmadığını göstermektedir.

    t: 17. yuzyıl osmanlısında başkent, saray ve batı politikasının ince bir kesitten gözlemlenen resmi.

    slovakya'da bir yıl yaşadıktan sonra bu romanı okumuş olmam, romanın anlattığı dünyanın içine girmemi daha iyi kolaylaştırarak güzel bir tesadüf olmuştur benim için.
  • bu kitabı okurken bunu yıllar önce okuyup okuduğumu unutmuş olduğum gibi bir hisse kapıldım (ki böyle olmuş olma ihtimali de var). belki de kitaptaki zihin oyunlarına kendini kaptıran zihnimin bir oyunu bu bana. sonsöz olarak şunu ekleyeyim: kitabın kendisi kadar, sonsözü de keyiflidir.
  • birkaç gün önce bitirdiğim orhan pamuk kitabı. kitap genel olarak doğu-batı ayrımını yapıyor gibi gözükse de yazarın sozsözüyle kitaptaki birçok şey ve yanlışlıkla anlaşılmalar düzeltiliyor.

    kitap gerek konusu, gerekse orhan pamuk'un anlatımıyla gerçekten çok ilgi çekici ve güzel. ancak orhan pamuk zaman zaman tekrara düşüyor gibime geldi.

    kitap italyalı bir gencin osmanlı'ya esir olarak düşmesi ve zindan hayatı ile başlıyor. hoca'nın yanına geldiğinde ise kendisine tıpatıp benzeyen bu adamı görünce şok oluyor. hoca'ya verilen genç, hoca'nın isteği üzerine bilim üzerine bildiği ne varsa bunu hoca'ya öğretiyor.

    kitap daha sonra hoca ve genç ilişkisi, hoca'nın buhranları, gencin ve hocanın benzerlikleri ve yavaş yavaş birbirleri olmaları vs şeklinde ilerliyor.

    kitabı okurken zaman zaman çelişkiler ya da tarihsel yanlışlar farkedebilirsiniz (ben fark edemedim). ancak orhan pamuk sonsözde yine bu durumu açıklıyor ve kitabın (kendi deyimiyle) 'renklerini' oluşturan ve ilham aldığı eserleri açıklıyor. yine ilham aldığı 'renkler' olmasa kitabın renginin kalmayacağını belirtiyor.

    kitabı beğenmeme karşın tam beklediğim gibi değildi. kırmızı saçlı kadın'dan sonra beklentilerimi çok yüksek tuttum sanırım.
hesabın var mı? giriş yap