• bu istanbul devlet tiyatrosu'nda halihazırda gösterilen versiyonunda illa tekste bağlı kalalım diye anlamsızca uzun tutulmuş halbuse hiçbir itiş kakış sahnesi bile olmadan savaşın yıkıcılığını anlatabilen gelmiş geçmiş en muazzam savaş karşıtı oyunlardan.* ne gerek var böyle güçlü bir oyunu bu kadar sıkıcı hale getirmeye anlamış değilim.

    yine de sezon kapanmadan gidilip izlenesi. bilhassa oyunculuklar şahane.
  • üsküdar stüdyo sahnesinde dekor ve ışıklarıyla etkileyici ama bir ölüleri gömün kadar içe oturmayan oyundur. flashbackleri pek güzel göstermişlerdir, oyunculuklar da elbet çok güzeldir ancak vicdani ret, savaş karşıtlığı, savaştan etkilenen asker psikolojisi derseniz hafif kalmıştır kitabına kıyasla... ölüleri gömün ile illa kıyaslamak gerekse ölüleri gömün'deki kimi zaman yapay olan ama aynı zamanda da gayet etkileyici olan sahneleri tercih ederim. yine de gidilip izlenebilecek bir oyundur. en azından kitap, film ve oyun üçlemesiyle tam anlamıyla sindiriliyor birçok şey.
  • filminden fazlasıyla etkilendiğim, tiyatro oyununu da bazı vurgular eksik kalmış olsa da çok sevdiğim eser.

    tüm oyuncular çok başarılıydı ama hakan yufkacıgilin oyuculuğuna hasta oldum, göz çekememe huyum yüzünden oyunun beş dakikasında adamın gözünün içine bakmak zorunda kaldım.
  • dramaturg sündüz haşar'ın oyun için yazdığı yazıdan alıntıdır:

    "kuş gibi uçmak, göğe yükselmek, bu anlamda hayal dünyasının sınırlarını zorlamak ve ardına dönüp baktığında bir kuşun gördüğü manzarayı görmek... bu, en çok arzulanan çocuksu hayallerden biridir. romanın içeriğinin basit görünmesine rağmen, savaşın sadece insan psikolojisine verdiği zararı değil, aynı zamanda erkek çocukların, toplumda, nasıl gerçek birer "erkek" olmaya zorlandığını derin gözlemlere dayalı olarak anlatması beni esere çeken başlıca unsurdu. şehvet, erotizm ve acıma gibi duygular, genç erkekler arasında bastırılırken; maço kültürü, maskülen öğeler daha çocukken genç erkeklere işlenmektedir."

    wharton'ın romanını oyununlaştıran naomi wallace'ın sözleri bunlar. "erkek" olmaya zorlanan delikanlıların, bizzat onları zorlayan sistem tarafından nasıl paramparça edildiğini gözler önüne seriyor birdy; romanı, filmi ve oyunuyla... wallace, oyunlaştırmada bu dünyanın altını çizebilmek "erkekler dünyası"nı iç çatışmaları, zorlukları, zorlamaları, gelenekleri ve çaresizlikleriyle ortaya koyabilmek için, erkek kahramanlardan oluşturmuş. geçmişleri ve bugünleriyle iki yakın arkadaş, alphonso ve birdy, savaşa gitmeyi reddeden bir felsefe öğrencisi rinaldi ve hepsinin üstü olarak, omuzlarına bu ağır sorumlulukları almış olan psikiyatrist albay weiss...

    al ve birdy, orta-alt sınıftan iki yeniyetme. bütün çocuklar gibi takıntıları, tutkuları, özlemleri var. göçmen aileleri, geldikleri ülkede tutunmaya çabalarken, onlar da kendilerine bir dünya kurmaya çalışıyorlar. kanalizasyon temizlemek ya da okulda hademe olmaktan öteye gidemeyen babalarının, yokluklar ve endişeler içinde huysuz ve geçimsiz insanlara dönüşmüş annelerinin onlara sunmadığı ilgi, şefkat ve sevgiyi birbirlerinde ve birlikte kurdukları dünyada buluyorlar. kaçınılmaz son gelip büyüdüklerinde de farklı dünyalara doğru yer alıyorlar.

    bu yolun hiç bilmedikleri bir kavşağa, "savaş"a çıktığını bilmeyerek...

    ruhsal zenginliğe, yaratıcılığa, yüksek bir zekaya sahip birdy'nin ruhunu ezip yok ediyor savaş; bedenini, gücünü, erkekliğini seven al'ın da vücudunu parçalara ayırıyor...

    ama daha önemlisi, ikisi de yaşamdan sonsuz zevk alan, çocukluklarını, ergenliklerini bütün coşkularıyla yaşayan bu iki delikanlının yaşama isteklerini ellerinden alıyor. vurulduğu anı anlatırken çavuş al'ın yüzünde gerçek bir mutluluk beliriyor, ölmemek için çadırdan sürünerek kaçan birdy'nin yüzünde ise yeniden uçmaya başladığı anı anlatırken görüyoruz aynı gülümsemeyi... ikisi de gerçek yaşamdan uzaklaşırken yeniden buluyorlar mutluluğu, yaşam onların kaldıramayacağı kadar ağır, acımasız ve kabul edilemez hale geldiğinde...

    nedir al ve birdy'yi "kayıp" hale getiren, akıl hastanesine ya da toplumun kıyısına iten nedir, nedir bu çocukların problemi:

    "birdy: demek istediğim biz gerçekten deliyiz. çünkü yaşadıklarımızın nedensiz ve anlamsız olduğunu kabullenemiyoruz. (2.perde 2.sahne)

    bu oyunu izledikten sonra, duyduğunuz bütün savaş verilerine +2 ekleyin; al ve birdy'yi belki böylelikle kayıp listesine ekleyebiliriz.
  • 15 yasindaki ingiliz sarkici, muzisyen. yepyeni, taptaze bir ses.

    http://www.youtube.com/watch?v=qxwpuyu8rti
  • the xx grubunun shelter şarkısını coverlayarak ünlü olmuş şarkıcı. şarkının cover olduğunu belirtmemesi yüzünden ortamı biraz gerginleştirmiş durumda sanırım
  • bon iver'in skinny love şarkısını da piyano eşliğinde söylemiştir.
  • william whartonun aynı isimli eserinin istanbul devlet tiyatroları oyuncuları tarafından icra edildiği güzel oyun.
    herkes söylemiş ama genç oyuncular gerçekten şahane iş çıkarmışlardı. onur demircan, kerim altınbaşak, hakan yufkacıgil. üçü de çok başarılıydı bence. diğer oyuncular biraz daha oynuyordu, bunlar o rolü yaşıyor gibiydiler fikrimce. ergen birdy mi yoksa yetişkin birdy mi daha iyiydi ona karar veremedim yalnız. yetişkin birdy'nin hiç konuşmadan anlattığı o kadar çok şey vardı ki...
    dekor ve farklı zamanları paralel anlatması da güzeldi.
    savaş karşıtılığını göze sokmadan, savaşın insan hayatını nasıl alt üst edip dağıttığını fazla bağırmadan anlatıyor bence oyun.
    ve o genç çocuklar, birdy ve alphonso, nasıl da hayaleperest, nasıl da çocuktular... ikinci perde birincinin aksine çok daha çabuk bitti bence.
    sadece çavuş al'ın zaman zaman fazla uzun replikleri vardı, ama bütününde güzel bir oyun.
    yalnız reenkarnasyon diye bir şey varsa eğer, hakan yufkacıgil önceki hayatında kesinlikle kuşmuş!
  • "yerçekimi herkesi yeryüzüne hapsediyor."
  • fleet foxes'ın white winter hymnal'ını da coverlamış. güzel bence.
hesabın var mı? giriş yap