• gençlik aşkı, derin.. çok şey paylaşılmış, anılar, fotoğraflar, yemekler, müzikler, espriler, aileler, deli dolu günler..
    sonra, sonra kız iki çocuklu biriyle evlenip gitmiş, erkek sonraki hayatında bu aşkla doldurduğu kalbine başkasını sokmamış, halen yalnız..
    bir gün o eski günlerini geçirdikleri kasabada bir markette karşılaşıyor ve anıların üzerinden geçiyorlar, kızın tetiklemesiyle..
    aradan 20 veya 22 sene geçmiş, belki de 24. bu net değil.
    ikisi de orta yaşlı, sorumlulukları olan insanlar..
    erkek, kaldığı yerden devam etmeye hazır, peki ya kadın?
    blue jay, romantik bir yapım. siyah-beyaz, canon'la çekilmiş.. cast, iki işi, erkek ve kadın. http://www.imdb.com/title/tt5912454/
    mark duplass aynı zamanda senarist ve sarah paulson.. bir de -kısa rolde- onların çifte kumru aşkını unutmayan dükkan sahibi rolünde 90'a merdiven dayamış clu gulager.
    güzel akıyor, yüzünüzde tatlı bir tebessümle izliyorsunuz, bir saat 20 dakika boyunca.
    öykü belli de, yazılana göre doğaçlama oynamışlar, bu da enteresan bir hava katıyor filme..
    izlerken şunları düşünüyorsunuz: peki ya buluşacaklar mı tekrar? kadın, kaldığı yerden devam edecek mi eski aşkıyla? geçmişte kapalı kalan, ortaya dökülecek bir şeyler var mı?
    izlenmeli..
    bir netflix yapımı, hatırlatalım..
    denk gelirse, seyredin, yer yer sarsıcı, yer yer romantik, yer yer eğlenceli.. kendinizden ve içinizde ukte kalan aşklardan bir şeyler bulabilirsiniz..
  • bu filme izlemeyin diyenler notebook filan izlesinler.

    hayatimizda her karari gerçekten en dogrusu bu olacak diye emin olarak almıyoruz. bir suru pismanlik duyup da yine üzerini ortuyoruz. bir kere girdigimiz yollarda bazen surunuyoruz bazen hic yapilmayacak seyler yapip en guzel yollari bile kirletiyoruz. bazen hic uzulmeyecek insanlari uzup, bazen cok guzel gülüşleri ve umutlari itiyoruz. bazen bazi insanlari kaybediyoruz istemeye istemeye. bu yazdiklarimdan bir bok anlamayanlar bu filmden de muhtemelen anlamayacak veya anlamamis olanlar.

    bir saat yirmi dakikami harcadığıma pisman olmadığım film. sadece o iki kisi olsaydi, o gün biraz daha uzasaydi diye izledim. bazen netflixte oylesine gezinip sansini denemek boyle guzel filmlerle karsilasmaya sebep olabiliyor.
  • sevgilisinden ayrılır ayrılmaz yedekte tuttuğu flörtlerinin fotoğraflarını ayrı sekmelerde açtıktan sonra ekrana doğru eğilip şehvetle hırlamaya başlayan duygusuz insanlar tarafından izlenmemesi gereken nahif film.

    büyük repliklerin, büyük sahnelerin olmadığı iki kişilik basit bir film olmuş. çünkü gerçek hayatta da işler böyle. işte bu yüzden bittiğinde ''tamam güzel filmdi kapattık bitti'' diyemiyorsun. insan birtakım şeyler üzerine düşünürken buluyor kendisini. zaten filmin eğlenceli sahneleri en üzücü kısımları. yarım kalmak budur çünkü.

    başrolü ve senaristi mark duplass. bu adamı çok başarılı ve samimi buluyorum.
    daha önce creep gibi rahatsız edici, hastalıklı bir film yazan birisi olarak tam tersi duygular içeren bu filmde hem oyuncu hem de senarist olarak yine başarılıydı.
  • --- spoiler ---

    sana bir şey söyleyebilir miyim. antidepresan alıyorum bir süredir kimseye söylemedim. ve onları aldığım için neden bu kadar utandığımı bilmiyorum. büyük ihtimalle hayatımda kötü giden bir şey olmadığı içindir. mutlu olmalıyım ama bir üzüntü var. ve bunun nereden geldiğini bilmiyorum.
    --- spoiler ---

    orta yaşlarında güzel bir kadın olan amanda, lise aşkıyla tesadüfen bir markette karşılaşır ve olaylar gelişir. az renk, az insan, az mekan ama film kendini güzelce seyrettiriyor.
  • az önce izlediğim harika film. çoğu zaman gülümseyerek, bazen hafif gözünüz yaşlı izliyorsunuz filmi. güzel akıyor, insanı eskilere götürüyor. mutlulukla hatırlıyorsunuz.
  • müthiş bir film. yarım kalan her şey aslında bir gün tamamlanmak için fırsat kolluyor. filmin bence özeti bu.
  • yüzümde gülümsemeyle izlediğim tatlı film.

    vakit geçirmek için bi netflix filmi açıp izleyeyim demiştim ama gerçekten etkiledi. yaşanmışlıkların tatlılığı ve yaşanamamış onca yılın hüznünü aynı anda barındırıyor.
  • 2016 yapımı ve başrolünde sarah paulson ile mark duplass'ın yer aldığı film, oldukça etkileyici yarım kalan bir aşk hikayesini anlatıyor. her ne kadar kısaca böyle özetlense de, film için basit bir aşk hikayesi demek ise haksızlık olur.

    filmin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse; jim (mark duplass), annesini kaybettikten sonra doğup büyüdüğü kasabaya geri döner. cenaze için döndüğü kasabada süpermarkete girer ve eski aşkı amanda (sarah paulson) ile karşılaşır. o da kız kardeşini ziyarete gelmiştir. yıllar sonra tekrar bir araya gelme fırsatı bulan ikili zamanla eskiye dair pek çok anıyı konuşacak ve ilişkilerini tekrardan gözden geçirecektir.

    film, geçmişe dair birçok anıyı içerdiğinden olsa gerek siyah beyaz çekilmiştir. film başında bunu algılamak ya da bunu anlamak biraz zor olsa da, film ilerledikçe siyah beyaz çekimin film için çok anlamlı bir seçim olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz.

    kısacası; imdb puanı 7.4 olan, yaklaşık 80 dk'lık, diyaloglara bolca yer verilen, izlerken sıkılmayacağınız, nostaljiyi çok iyi işleyen, 2016 yılının izlemeye değer filmlerinden biri olarak listenize ekleyebileceğiniz filmlerden biridir.
  • üzüntüye ağlayabilmekle-artık ağlayamamak arasında duran o küçük çizgideki film. --- spoiler ---

    filmin sonunda; sürekli gözünden su sızdıran jim'in çok da iyi gitmeyen hayatıyla birlikte o eve gidecek olması içimi burktu. sonrasında amanda'nın gideceği evi düşündüm; mutsuz olmayı bile kendine hak bırakmadığı, iki çocuğa ve 64 yaşındaki eşine karşı mutluluk borçlu olduğu evine.
    --- spoiler ---
  • yakasından paçasından samimiyet akan bir film. ilk sahnesinden itibaren her şey gerçekten yaşanıyor, yaşanmış gibiydi. ve bir yandan da bize sakinlik sihri yapıyor, yapmış gibiydi. tıpkı amanda'nın jim'e yaptığı 'kafa masajı' gibi.

    bana samimiyetiyle once'ı , sakinliğiyle de paris texas'ı izliyormuşum gibi hissettirdi. filmin diğer başka hissettiklerine gelecek olursam eğer, hislerimi ne konuşarak ne de yazarak tam anlamıyla ifade edebileceğimi sanmıyorum ki bir ihtimal edebilsem bile hiç kimse beni anlamaz neredeyse herkes anlamaya dahi çalışmaz.

    benim için önümüzdeki haftalarda her kaçışta her kayboluşta defalarca izlenerek özel bir köşeye yerleştirilecek bir film oldu.
hesabın var mı? giriş yap