• kurtlarla dolu bir yerdesin. sen oraya gelene kadar kurtlarla nasıl savaşacağını öğretmişler sana kağıt üstünde. müthiş saygı duyuyorsun bunu sana öğretenlere. boru mu bu, en doğrusunu, olması gerekeni, yapılması gerekeni hep onlar öğretmişler sana. hani ıssız adaya düşsen nasıl hayatta kalınır biliyorsun gibi. o kadar güveniyorsun öğrendiklerine. o kadar güveniyorsun kağıt üstünde işe yarayan her şeyin gerçek savaşta da işe yarayacağına. gerçek savaşta karşına çıkacak her şeyle mücadele edebileceğine inanıyorsun. çünkü bunu sana öğretenler "doğru bildiğin için savaşmak lazım" demiş sen "savaşılmaz bunlarla" dediğinde bile...

    sonra çıkmışsın kurtların önüne. sana savaşmayı öğreten önce gelmiş ellerini bağlamış. "tamam" demişsin, "ben zaten ellerime güvenmemiştim. herhalde benim ellerim olmadan da kazanabileceğime inanıyor. ne büyük inanç". peki, "benim gözlerim var o zaman" demişsin. sonra öbürü gelip elindeki bağla gözlerini kapatmış. "böyle nasıl savaşacağım" demişsin, "en azından rehberlik et. senden hile istemiyorum, sadece kurtların beni tuzağa düşürmelerine izin verme, arkamda dur". dönmüş arkasını gitmişler. senin ellerin bağlı, gözlerin kapalı. gitmişler çünkü sıkılmışlar savaşmaktan. bu sefer kurtların kazanmasına izin vermeyi düşünmüşler meğer sana hiç çaktırmadan. senin yaralanmanı önemsememişler. belki kurtlar sayesinde yeni kapılar açılır diye, ormanın kralı yenileni sever, nasılsa onu onarır diye, onarmasa da o salak onlara olan sonsuz inancını asla yitirmez, yitirse de nasılsa yolunu bulur haklı çıkarız diye.

    kurtların önüne savaşması icin elleri ve gözü bağlanarak tek başına atılan ve yalnız bırakılanın kararıdır çabalamaktan vazgeçmek. "sana emek verdik, vazgeçemezsin"lerin anlamı yoktur artık. çünkü emek kağıt üstünde savaşı kazanmak için verilmiştir. çünkü savaşın sonunda "beni bu savaşta yalnız bıraktınız" dediğinde "ben sana savaş demedim, savaşmak senin tercihindi" diyebilir sana savaşmayı öğretenler, savaşı kazanmış olsaydın "seni bu savaşa ben soktum, hazırladım, benim sayemde kazandın" diyeceklerken hem de.

    vazgeçmek en iyisi. kimin için savaşıyorsun. ne uğruna hem. teorik savaşta arkanda olan, dilleriyle dünyayı kurtaranlar gerçek savaşa girdiğinde ellerini bağlayıp, üstüne kurtlara yem ediyorlarsa seni, çabalamak yersiz. çabalamak faydasız. kimseye gönül borcun yok, aksine herkesin borçlu olduğu sensin. o yüzden gönül rahatlığı ile savaşmaktan vazgeçmek ya da savaşmanın işe yaradığı yerlere gitmek gerek.
  • bir süre sonra kendiliğinden oluyor bu. üstelik şikayetçi değilim. kabullendim. çabalamanın anlamsızlığını bu duruma düşmeden göremezsiniz. sadece beklemek istenir sizden. beklersiniz. sabır ile çok alakası yok. çünkü 'iş'in tabiatı buymuş. bilemezdim.
  • başarıya ulaşmak için çabalanır, sağlık için çabalanır, iş için çabalanır, fakat bir insanla aranıza girmiş olan buzdan denizleri sıcak denizlere çevirmek için çabalanmaz. böyle bir durum yaşıyorsanız rotanızı sıcak denizlere çevirmek ruh sağlığınız açısından faydalı olacaktır.
  • yorucu oluyor. ama hayal kırıklığı yoruyor. yolda harcanan efor çok keyifli aslında, diyosunki mutlaka bi yere varırım bi sonuca ulaşırım, ama ulaşamıyorsun özgüvenini zedeliyor, sonrasında bambaşka bir şey için çabaladığında daha önceki boşa kürek çekişlerin aklına geliyor.

    ben buna uğraşıyorumda ya olmazsa diye bırakıyorsun.

    bence asıl neden hayal kırıklığı. yaş ilerledikçe hayal kırıklığı duygusunu sindiriyorsun.

    bu aralar olmasada çabalamalıyım diyorum. çünkü başka çarem yok, çabalamalıyım
  • yaşla birlikte gelen huydur. erken yaşlarda edinenler genelde vurdumduymaz kişiliklerdir. aksi halde mecbur çabalıyorsun ve çabalamamak gerektiğini zamanla öğreniyorsun.
  • "değer mi " diye düşünebildiğiniz an vazgeçmişsinizdir.
  • ruhlar birer ışık parçası. hepsinin kendi rengi var. eşinizi bulunca renk bile değiştirebiliyor.
    o renk var ya o renk..
    parlaklığını yitiriyor. rengi soluyor. bir amaç uğruna mücadele etmeyi bırakıyor. eylemsizliğe karşı duramıyor.
    karanlık da değil.
    boşluk.
    boşluğa saçılıyor.
    milyarlarca parçaya ayrılıyor. cam kırıkları etrafa sıçrıyor.
    çabalamaktan vazgeçmek, entropiye yenilmek.
    bir arada duramamak.
    serbest bırakmak.
    yırtılmak.
  • "takdir-i ezel, gayrete aşıktır."
  • artık akan suyun akış yönüne doğru sırt üstü yatmak gibi bir şeydir. hadi gel hayat biraz da böyle örsele beni demektir.
  • you just loved what it could have been, now you woke up
hesabın var mı? giriş yap