• tam anlamıyla çocukluğunu ya$ayamamı$ ebeveyndir.

    ergenlikle birlikte çocukluktan uzakla$tıkça ukteden ileri gidemeyen bu hüzün verici durum, ki$inin evlenip çoluk çocuğa karı$masıyla ba$ka bir hale dönü$ür. artık, çocukluğunda yapamadığı ne varsa kendi çocuğuna bunları yaptırır, geçmi$iyle hesapla$ıp uktelerini bir bir doldurur.

    buraya kadar olan kısımda ebeveynin bir $ekilde çocukluğuyla ilgili eksikliklerini giderip en azından bilinçaltını rahatlatması hakkında yazdım.

    bundan sonrası ebeveynin rahatlaması ile orantılı olarak sıkıntıya giren çocukların dramı hakkında olacaktır.

    ebeveyn bilinçaltının kurbanı olan mini mini yavrular bu yüzden "o kurs senin, bu kurs benim" hafta sonlarını doğru dürüst ya$ayamazlar. sabahın köründe acele bir kahvaltı seremonisinden sonra sırtına çantasını ve varsa boyu kadar enstrüman çantasını asarak ebeveyn eskortluğu e$liğinde kursuna doğru yollanır. kısa bir öğle yemeğini ardından bir kaç saat daha süren kurstan ebeveyn kontrolünde ayrılıp, varsa bir diğer kursa; yoksa eve doğru yollanırlar.

    çocukların sokakta oyunlar oynayacağı ya$larda bale, müzik, satranç, tiyatro ws. kurslarına gönderilmeleri, onların bu uğra$lardan ve sanatlardan soğumalarına yol açar aslında.

    istemeye istemeye bale kursuna giden minik bir kızcağızın büyüdüğünde ünlü bir balerin olacağını mı yoksa bale gösterilerinin hiçbirini kaçırmayacağını mı sanıyorsunuz yoksa sevgili ebeveyn?
  • çocuklarından çok şey bekleyen ebeveyndir. hayal kırıklığına uğrayacak...
  • tarcan'ın anası.

    tarcan, 9 yaşında, çok hareketli, kıpır kıpır bir oğlan çocuğu. arkadaşları ona "dur bi amk.layn" diyorlar. tarcan'ın anası, 35 yaşında, eski bir arkadaşımız, çok bereketli, zengin bir adamın karısı. kendisi yaşının 30 olduğunu iddia ediyor.

    tarcan, annesi tarafından ilk önce, her şeyin başı ingilizce düşüncesiyle ingilizce kursuna yazdırıldı. kursun henüz 2. haftasında, fayf-siks-sevın-eyt-nayn-ten-kırmızı götlü ayten, diye saymayı öğrendi. tarcan annesinin ısrarıyla bu performansını, o hafta altın gününe gelen 7 teyzenin önünde canlı sergiledi ve ayakta alkışlandı. tarcan'nın bu başarısı mercimek köftesi, ıslak kek ve çayla kutlandı.

    hafta içinde tarcan'ın öğretmeni annesine, tarcan'nın öğretmenler günü vesilesiyle düzenlenmesi planlanan etkinlik için sınıf korosuna seçildiğini muştalayan bir not gönderdi. bu amaçla tarcan'ın ılgaz anadolunun sen yüce bir dağısın şarkısını iyice ezberlemesi isteniyordu. tarcan bu şarkıyı kısa sürede ezberleyip öyle içten okudu ki annesi tarcan'nın müziğe özel bir istidatı olduğunu hemen anladı. (hem de bunu istidat kelimesinin anlamını bilmeden yaptı.) mademki çocuğun özel bir yeteneği vardı, derhal üstüne gidilmeliydi; tarcan'ın annesi bu durumu babasına uzun uzadıya anlattı, çocuğun derhal özel müzik dersi alması gerektiğini belirtti. baba anneye sınırsız bir bütçe ve tam yetki verdi. tarcan böylece piyano kursuna başladı.

    tarcan'ın müzik eğitiminin kesintisiz devam etmesi için biraz da güne gelen teyzelere bunun gösterilmesi için, eve piyano değil ama en pahalısından bir org alındı. tarcan artık teyzelerle hem ingilizce konuşuyor hem de onlara rahmaninov'dan, schumann'dan birer kuple müzik yapıyordu. hatta bir ara tarcan'ın şaibe teyzesi: "tarcan'cım bi de ankara'nın bağları'nı, elvan dalton'u filan çalsan da iki dönsek şöyle" diyecek oldu ama bu isteği tarcan'ın annesi tarafından şiddetle reddedildi. zira tarcan'ın özel piyano öğretmeni bu tarz varoş eserlerin çalınmasına asla tahammül edemez, çok kızardı. neticede tarcandan beklenen ankaralı turgut olması değil, evrensel fazıl say olmasıydı.

    bir kaç hafta sonra tarcan'ın sınıf öğretmeni tüm velileri toplantıya çağırdı. toplantıdan sonra tarcan'ın annesiyle özel olarak görüştü: tarcan her açıdan mükemmel bir çocuktu, emsallerinden çok daha ileriydi, velisi olarak özel bir teşekkürü hak ediyordunuz. tarcan'ın annesi bunları yanakları kızararak, kıvançla dinledi; tüm bu methiyelerin, öğretmenler gününde pierre cardin'den 499 tl'ye aldığı gömlek, kravat, kemer, kol düğmesi ve cüzdandan oluşan hediye setiyle bir ilgisi olabileceğini hiç mi hiç düşünmedi.

    lakin, sınıf öğretmeni tarcan'ı iyice övdükten sonra "ama" diye başlayıp, nasıl derler tarcan'ın sanki son dönemde biraz kilo aldığını ima etmişti. tarcan'ın annesi bu kez babasına bile sormaya gerek duymadan yetenekli tombişini yüzme kursuna kaydettirdi. fakat tarcan'ın yüzme yeteneği, (her ne kadar nasıl kulaç attığını havada gösterse de) güne gelen komşu teyzeler tarafından pek ilgi görmedi. bunun üzerine tarcan kendince stres edip, keke-böreğe-içli köfteye biraz daha abandı. annesi bir kaç gün içinde çözümü tarcan'ı folklor kursuna yazdırmakta buldu.

    tarcan'ın böylece, iyi derecede ingilizce bilen, piyano resitali verebilen, havuzda yüzerken karabük yöresinden kaşıklı zeybek oynayabilen über bir insana dönüşmesi an meselesiydi.

    tarcan'ın (para) babası, oğlunun bunca yeteneği olduğuna ikna olmuş sadece hepsinin karısı tarafından keşfedilmiş olmasına biraz içerlemişti. o da kendince tarcan'ın yetenek dünyasına bir katkı yapmak istiyordu. böylece tarcan minik-yıldızspor futbol okuluna da başlamış oldu. tarcan'ın evde röveşata denemeleri avizenin kırılması, cam sehpanın çatlaması vb gibi ufak tefek kazalara yol açarak, annesinin tepkisini çekse de babasının her zaman desteğini aldı.

    tarcan, 9 yaşında, beş kursa birden gidiyor. annesi oğluna 'dahi bebeym' diyor.

    ***

    ben, 39 yaşımdayım, kuran kursu* hariç, üniversite hazırlık kursu dahil hiç bir kursa gitmedim. hem hiçbir şeye yeteneğim yoktu, hem de babamın hiç parası yoktu. arkadaşlarım bana beceriksiz diyorlar hatta elime hiçbir işin yakışmadığına yemin ediyorlar. öyle ki telefon rehberine beni uluk diye kaydediyorlar. nick altıma iki eliyle bir siki doğrultamamak bakınızı veren var. arkadaşlarım, ben onlara ipneler! diyorum.

    *kuran kursuna da yaz tatillerinde, okullar kapanır kapanmaz direkt yanına postalandığım rahmetli dedemin sponsorluğuyla gönderilmiştim. dedem rahmetli, öldüğümüzde arkamızdan bir yasin okuyanımız olsun bari diye heves ederdi. o vesileyle köyün imamına düzenli olarak benimle birlikte her perşembe, 10 yumurta yada 2,5'luk kola şişesiyle süt gönderirdi. bu gıda takviyesinden pek bi hoşnut olan imam, o yaz benim ve 6 akranım için kuran kursu açmıştı. bu kursa dair de epeyce bir anım var ama belki başka bir entryde yazmak icap eder. her neyse zaten 20'li yaşlarımın sonlarına doğru dine de yeteneğim olmadığı anlaşıldı. maharetsiz atayizin biri olup çıktım.

    ben, 39 yaşındayım sadece güzel çay demlerim.
  • kendi öğrenip keşfetmek yerine sadece başkalarının öğrettiğini alabilen bir birey yetiştirme riski taşıyan ebeveyndir.
  • okusun da adam olsun babası gibi eşşek olmasın diyerek desteklediğim ebeveyndir.
    virgülü istediğiniz yere siz koyun.
  • kurstan kasıt dersane, özel ders gibi saçmalıklarsa hata yapan ebeveyndir.
  • çocuğu için gelecek kaygısı duyan ebeveyndir. bu kaygıdan dolayı işi abartıp çocuğu fazla zorladıklarını göremeyebilirler. çocuğun psikolojisini de fazla beklentiden dolayı bozabilirler.eğitimsiz olmakla da ilgisi yok, tam tersi eğitimsiz bir aile çocuğunu herhangi bir kursa göndermeye gerek duymuyor. hatta bunu lüks olarak gören var. hayattaki rekabet malesef çocuk yaşlarda başlıyor. ailelerde çocuklarının ne kadar alanda donanım sahibi olursa, bu rekabet alanında o kadar önde olacağını düşünüyorlar. aslında abartmadıkları sürece doğru yoldalar. en azından saldım çayıra diyerek çocuklarını sokağa salıp kendi kendine büyümesini beklemeyip, onların eğitimleriyle ilgileniyorlar. saygı duyulmalı.
  • benimkiler. kainatta denemedigim bisey kalmadi sanirim. universiteye basladim o zaman da sertifika kurslarinin tumune gittim. cok zordur, dusman basina boyle ebeveyn
  • eğer çocuğun istediği kurslara gönderiyor ve çocuğunun arkadaşlarıyla oyun oynama zamanından da çalmıyorsa şahane bir ebeveyndir. çocuk dediğin çizgi film izlemeli oyun oynamalı(bilgisayar veya konsol oyunlarından bahsetmiyorum) ve eğer ilgisi varsa bazı kurslara gitmeli. bu kurslar spor, müzik vb. alanlarda olabilir.

    burada önemli olan bu kurslara bilmemkimin çocuğu şu kursa gidiyormuş bizimki de gitsin zihniyetinden ziyade gerçekten çocuğunun gelişimi için çocuğuyla birlikte karar vererek gönderilmesidir.
  • olmak istediğim. ne güzel lan birini yapamazsa öbürünü yapar illaki.
hesabın var mı? giriş yap