16 entry daha
  • tedavisi olan bir rahatsızlıktır.

    yukarıdaki entry'lerde yeterince tanımlanmış, peki bu durumu aşmak için neler yapılabilir ?

    öncelikle farkındalık, bu illetten muzdarip olan birçok insan durumunu karakteristik bir özellikmiş gibi tanımlar ki tarihte distimiye karekterolojik depresyon dendiği dönemler de olmuştur.
    ben hep böyleyim, böyleydim, depresifim; ama olmayabilirsin çünkü distimi inatçıdır, uzun yıllar devam eder ve distimikler eski mutlu zamanları hatırlamada dahi sıkıntı yaşarlar. bazıları ise hayatlarında bir kırılma noktası olduğunun farkındadır, kırılma noktası olarak gördükleri olay majör depresyon geçirmelerine sebep olmuştur belki sonrası işte distimi. bir de bu durumlarını aydınlanma olarak görenler var. onlara göre aslında insan özünde kötü, dolayısıyla hayat kötüdür ve diğerleri kendilerini kandırır, böyle olunca da ortada tedavi edilecek bir durum görülmez. evet hayat toz pembe değil ama bir ayın 20 günü yorgun, isteksiz, öfkeli, ilgisizseniz; çoğu zaman uyku problemi yaşıyorsanız bu durum düzeltilmeye değer.

    insanın özünde kötü olduğu inancına gelince;

    the infant cognition center isimli bebekler üzerinde çeşitli deneylerin yapıldığı bu merkezde yapılan araştırmalardan biri şöyle; 1 yaşındaki bebeklerin adalet duygusunu ölçmek için bir gösteri izletiliyor. gösteride top oynayan 3 kukla var. merkezdeki kukla topu önce sağdaki kuklaya atıyor ve sağdaki topu tekrar atıyor. daha sonra ise merkezdeki kukla topu soldaki kuklaya atıyor ve soldaki kukla topu alıp kaçıyor. kuklalar bebeklerin önüne getirildiğinde bebekler soldaki kuklayı kendilerince cezalandırıyor.
    başka bir araştırmada geometrik şekiller kullanılıyor. sarı kare dairenin tepeye tırmanmasına yardım ederken kırmızı üçgen daireyi engelleyip düşürüyor. sonrasında bebeklerden kare ya da üçgenden birini seçmeleri isteniyor ve bebekler daireye yardım eden kareyi seçiyorlar.
    bunlar sadece araştırmalardan ikisi ve buna rağmen insan özünde iyidir demiyorum fakat freud gibi özünde kötü olduğuna da katılmıyorum.
    hobbes da ateşli bir şekilde insanın özünde kötü olduğunu savunur. kapitalizmin babası adam smith “tüm insanlarda bir kar güdüsü vardır" diyerek tarafını belli eder.
    hristiyanlık ve yahudilik inancında da keza öyle, hristiyanlık’ta yeni doğan bebekler günahlarından arındırılmak için vaftiz edilir.
    islam’a ve taoizme göre ise insan özünde iyidir. budizm, özünde iyi olduğunu savunmakla beraber kısmen toplumsallığa da dem vurur.
    insanın özünde iyi olduğunu savunan düşünürlere gelirsek bunların çoğu hümanist tabii; rousseau, bergson, roger, maslow örnek verilebilir.
    bir de insanın özünde ne iyi ne de kötü olduğunu savunanlar var ki bunlar çoğunlukla varoluşçular. misal sartre “varoluş özden önce gelir” der. camus da aynı şekilde varoluşu yani toplum etkisini önceler. varoluşçular dışında baba filozoflardan kant insanın hem toplumsallaşma hem de toplum dışı eğilimleri olduğunu savunur. marx dede ise “gattungswesen” kavramıyla insanın kendi özünü şekillendirdiğini yani toplumsal olduğunu savunur. neo freudian'lerden fromm ve horney (ikisi de bebeklerim) de aynı şekilde toplumsallığı ön plana alırlar.
    distimi diye başladım nerelere geldim yani demem o ki budistlerin savunduğu gibi özümüzde her duygudan bir parça var, eksik olmasın buda üflemiş fakat toplumun etkisi de yatsınamaz. kendinize çok yüklenmeyin, distiminiz varsa onu sevip büyütmeyin, inanın tedavi olmaya değer.

    durumumuz yoktu okuyamadık diyenleri darwin çağırıyor, may the doğal seleksiyon be with you.

    the moral life of babies
    felsefe ve insan doğası
40 entry daha
hesabın var mı? giriş yap