• tırışkadan, atmasyon bir deyiştir bu, zira dost çoğunlukla acı söyleyemez. hadi dost olarak siz doğrucu davut olup dokuz köyden kovulmayı göze aldınız. karşı taraftaki dost doğru dinlemeyi biliyor mu bakalım? olur ha, dostunuz uz buçuk sıyırtmıştır, ne deseniz kendisini hülya koçyiğit tarzı yataklara atıyor ve hüngürdeme başlıyordur. ne diyebilirsiniz ki o dosta? aman kırılmasın, gücenmesin, boyası dökülmesin, dengesi bozulmasın diye, ince ince çalışırsınız artık, kılı kırk yararak. dost light doğru söyler çoğunlukla, siz söylediğinin bir üç beş katını üzerinize alınınız.
  • dost aci soylediginde dostunun iyiligi icin, eger dost onu kotuluk olarak algilayip, bir durup aynaya bakmadigi zaman ve bunu hirs haline getirdiginde herseyi mahvedebilecek eylem. tabi sırf siz bunu iyilik icin soylemisseniz ve hersey mahvolmussa o da gercek dostunuz degilmis demekki o da ayri. dost olarak dusundugun ve seni dost olarak kabul eden samimi insan seni hic bir zaman yanlis anlamayandir karsilikli bir guven soz konusu ise, yanlis anlasa kirgin olsa bile yinede sana toz konduramayandir, e böyleleri icin sonra aradaki sorunlari konusup halledip devam etmekte zor olmuyacaktır. devam edemediginizde ise icinizde sadece dost ozlemi kalir ama artik bunu soylemenin bir anlam icerecegi suphelidir. cunku anlamissinizdirki o bastan sizi ı-ıh diye terslemistir ve hayatina devam ediyordur. o yuzden bazi dostlar hic birsey soylemesin gulup yoluna devam etsinki sonradan sen suclu olup, keskenle oturup dusunup, ozlemek zorunda kalma.
    (bkz: kelimelerin anlamini yitirmesi)
  • dost gercekten de, baskalarinin temas etmeye cekinecegi noktalara dokunur, dokunabilir cunku.

    hem siz ona bu yetkiyi vermisinizdir; korkmazsiniz, cunku bilirsiniz ki size faydali olmak ister- hem de gercek dost gordugu bir sorun olursa (elbette yolu yordamini bilerek) onu aninda size aktarmak, sizi duzeltmek /yanilmanizi yanlis yapmanizi onlemek uzere harekete gecmeyi gorev addeder.

    esasen bu soz, boyle bir durumdan dolayi gocunmamak gerektigini hatirlatmak uzere obeklenmistir. sahsen hayatimda onemli bir yer tutan sozdur- aciksozluluk ve icimde bir sey tutamamazlik ozelliklerine sahip oldugumdan dolayi herhalde. karsi taraftan da ayni sekilde beklerim, ve beni sasirtan "aci sozlere" uzun vadede cok sevinirim. bunu bana hangi hayat dersi ogretecekti kimbilir derim kendi kendime..

    elbette ukala dostlarin bunu fazlaca yapmasi onlara haykirmamla son bulabilir, eh ben bir insanim ve hatalarimi kabul etme yetisi bende de her insan gibi biraz eksik olabilir; ama onlar da ben de biliriz ki eninde sonunda eger dogruysa ortaya cikacaktir denilen o seyin gercekligi ve gerekliligi. ustunde dusunmeye deger aci sozlerin, -dogruluk payi olmasi yuksek olanlarin en azindan, size ne denli agir gelirse gelsin.

    ancak yine de, bazi insanlarin "aci soylemeye" degmedigini, onlarla kotu kisi olmadan yasayip gitmek gerektigini de coktan farketmis bulunuyorum. aci soylemek, bir emek olmasinin yani sira bir risktir de cunku.
  • her şeyin çok daha naif, güzel ve ''göründüğü gibi'' olduğu; insanların birbirlerine armağan ettikleri dost payesinin laf-u güzaf olmadığı; düşmanların bile zeki ve değerli insanlar arasından seçildiği o eski zamanlarda geçerli olabilecek bir atasözüdür. nitekim artık hiçbir geçerliliği kalmamıştır.

    terbiye denen, hayata bakış denen, yaşam felsefesi denen, ya da her ne denirse denen o şeyi, çoğu ailede olduğu gibi (iyi ki) annemden öğrendim ben. dostluk denen kavrama sıra geldiğinde, annem bana kısaca; (nitekim 25 yıllık uzuncasını ifade etmeye ne gücüm ne niyetim var) ekmeğimi, suyumu paylaştığım; yeri gelince kahkahalarına, yeri gelince gözyaşlarına ortak olduğum; en gizli kalması gereken zaaflarımı hiç düşünmeden ortaya koyduğum insanlar için; her ne olursa olsun, mutlu olmalarını istememi (ama ''gerçekten'' istememi) ve hatta bunun için ne gerekiyorsa onu yapmam (ve yapmamam) gerektiğini öğretti.

    son bir kaç yılda yaşadığım ve bir o kadar kişisel deneyimlerden yola çıkarak, sözkonusu görüşlerimi bir takım dost(?)larıma ithaf etmek isterim. içinde bulunduğum yerin ''sözlük'' olduğunun ve kişiselleştirilmesinin son derece gudik olacağının bilincindeyim. ve fakat, yatağından geçen kadınları anlatanların; bir arabaya sahip olduğunu gösterebilmek için bin bir takla atanların (sanki arabasıyla bütün sözlüğü gezdirecek dallama!); şu hayatta üzerimize yapışan bütün statülerin bir bok ifade etmediğini, insanın sadece şahsiyetiyle var olabileceğini düşünemeyecek kadar kendisini egolarına kaptırmış embesillerin her fırsatta eğitimini, mali durumunu, mesleğini, toplum içindeki konumunu falan, başından geçen komik ve enteresan olaylar kisvesi altında şakıdıkları bu yerde, herhangi bir zararının olmadığını düşünüyorum. buyrunuz;

    dost, acı falan söylemez, evet. söylenen şeyler de zaten ''acı'' değildir. bu ve buna banzer gudik veya içi boşalmış/boşaltılmış atasözlerinden hareketle, dost diye ithaf edilen bu insanların yaptıkları; sözkonusu minval arkasına saklarak ve sanıyorum ben ve benim gibi insanların kendilerine bir türlü ''ya bi git allasen!'' diyememek suretiyle şu ana kadar yapmış olduğumuz en büyük salaklıktan istifade ederek; yeterince vakıf olamadıkları (belki de olduklarını sandıkları), salt kendi bakış açılarıyla yargılamak gibi insanoğlunun en dangalak buluşlarından birini sergileyerek, tam olarak akıllarının ermediği konularda ahkam kesmeleri veyahut aklıma getirmek bile istemediğim bir takım nedenlerden dolayı, hayatımızdaki ''bize göre'' bütün ''tatlı'' şeyleri ısrarla ''acı'' göstermeye çalışmalarıdır. evet, bundan ibarettir.

    etrafınıza iyi bakın. dost varsaydıklarınıza iyi bakın. ''dost acı söyler.''in arkasındaki ''acı''nın gerçek anlamına iyi bakın. benim gibi; dostlarına nasıl davranması gerektiğini öğrenen ama onları doğru seçmeyi öğrenemeyen insanlardansınız, kafanıza bazı şeyler bir anda ''dank'' edebilir.

    tekrar ediyorum; dost, acı söylemez. bilakis tatlı söyler. zira dost; dostunun mutluluğundan haz alır. açıklarını yakalamaya çalışarak laf sokup, dostunun zamanında ortaya serdiği zaaflarından yararlanarak karnının en yumuşak yerine vurup, üzerine da kahkaha atmaz. dost, kendisi dışındaki bir başka varlığın, kendisinden bambaşka bir ruha, geçmişe, karaktere, hayata vs. sahip olduğunu bilerek, fikri sorulmadan yorum dahi yapmaz. herkesin kendi hayatını yaşayarak öğrenmesi gerektiğini bilecek olgunluktadır. zira bu olgunluğunu dostuna verdiği değer yaratır. dost, ''ben demiştim.'' cümlesinin bu hayattaki en zavallıca ve söyleyende ego patlaması yaratmaktan başka bir faydası olmadığını bilir.

    basit bir örnekle konuyu pekiştirmek ve kapatmak arzusundayım;

    şu hayatta; her hangi bir insanın ''mantıklı'' demeyeceği ve size pek bir faydası olmayacağı aşikar olan bir eylem için harekete geçtiniz diyelim. misal, ayda 5000 usd kazandığınız en bir süper işinizden istifa edip, arkanızda size talip olan gözü yaşlı bir aşık ve size hediye ettiği son model spor bir araba bırakarak, 70 yaşındaki alkolik bir ressamla evlenmek üzere zimbabwe'ye gideceksiniz. çünkü sadece öyle yapmak istiyorsunuz. bu durumda benim dost addedeceğim kişi, ''nasıl mutlu olacaksan öyle olsun. hep mutlu ol. seni özleyeceğim.'' der. işte budur. kafanızı yiyip bikbikleyeceğine, bu kadar basit bir kaç cümle kurabilen bir dostunuz varsa eğer (neyse ki ben bir kaç tanesine sahibim) aman kendisine iyi bakın, sakın kaybetmeyin. artık zor bulunuyor böyleleri zira.

    dost acı söylermiş! hadi be ordan! dost ''bal'' gibi tatlı söyler işte.
  • üstün kardeşlerin bir karikatürüydü sanırım
    -garson bize iki acılı adana
    -abi ! naptın ben acı yiyemem
    -sus lan ! dost acı söyler
  • meali sudur bunun: dost kisisi de insandir en nihayetinde. bazen karamsar, her zaman icinde kendine ait iyi kotu deneyimlerini biriktirdigi cuvalin agirligi altinda, kimisi gayet tarafli, kimisi inadina tarafsiz soyler. ama ille de soyler...
  • kimseye yeterince dost olamadığımı yüzüme vuran atasözü.
    bunu yazıyor ve kendime ayar veriyorum şimdi, oldu mu dostum?
  • 1. sahne. iş yeri. mesai arkadaşlarım ve ben.

    ben: ya hanımlar benim 27 kilo vermem lazımmış. diyetisyen bir diyet verdi ki aynı karikatürlerdeki gibi. bir kibrit kutusu kadar peynir filan...
    arkadaş: ya sıkma canını. o kadar da fazlan yok ki. göbeğin var sadece. hem nerenden çıkacak ki 27 kilo? senin göbeğin o kadar etmez ki. sen üç beş kilo ver yeter.

    2. sahne. aynı akşam. kızılay. başka bir arkadaşım ve ben.

    ben: abi benim 27 kilo vermem lazımmış. diyetisyen bir diyet verdi ki aynı karikatürlerdeki gibi. bir kibrit kutusu kadar peynir filan. ama arkadaşlar o kadar fazlan yok. nerenden vereceksin 27 kilo dediler. göbeğim o kadar etmezmiş.
    arkadaş: abi senin sadece götün 30 kilo eder. daha bir de göbek var.
  • - bir de sen konuş dost, yolvermez sıradağlar ki sevdiğime varayım, yürek pare pare ben nasıl dayanayım dost
    - çarşamba cuma o karıyı ben sikiyorum abi.
  • - dostum benim... bıraktım almanya'yı geldim. dostum burda ben orda... zaten orda lokantada çalışırken almanların yemeklerine tükürüyordum servisten önce.
    - şerefsizin birisin. namussuzun birisin.
hesabın var mı? giriş yap