• youtube'da kutu açılışı videosunu izlerken gayriihtiyari besmele çekmişliğim vakidir.
  • bu gün bir arkadaşımín kansere yenildiğini öğreniyorum. çok sık konuşmadığım bir arkadaşım. ameliyata gitmeden önce dua ve dileklerimizin onunla, iyileşmesi yönünde olduğunu söyleyeyim diyordum. fırsat olmadı...
    çok diyecek bir şey bulamıyor insan böyle zamanlarda. sonrasında telafi ederim diyordum. yenebileceğini düşünmüştüm birebir konuşamasam da dualarım onunlaydı. hayatta olmama ihtimali aklıma gelmedi.fazlasıyla pozitifti. pozitif olmayan bir arkadaşım bile çok iyi bir şekilde atlatmıştı bu hastalığı.
    bir varız bir yokuz, bu kayıba nasıl dayanılır bilmiyorum. ailesini, çocuklarını düşününce ...
  • akıl danışmam lazım, toplayamıyorum kafamı. insanlara sorduğumda verecekleri cevabı da az çok tahmin ediyorum. kendi bildiğimi okumaktan ilk kez çekiniyorum. neyse bunu da zamana bırakayım bari...
  • dün evdeki itiraf rüzgarına kapılıp en sağlam dümenimi anlattım ki , en az beş yıldır ekmeğini yediğim ve bir daha yiyemeyeceğim bir yalan.
    şuan düşünüyorum da , pekte akıllıca olmadı sanırım.
    eşşek gibi pişmanım.
    oysaki ne kadar eğlenmiştik o an ?
  • sabah alarm çalar çalmaz uyanmam yataktan fırlamam lazım. bunun için geçerli taktik verebilecek herkese benden bi bira..
  • beni kendi aralarına alıp daha iyi ezecekler sözde. ama canlarım ben merdivenden çıkarken sola dönüyorum, sağa değil!
  • hiç kimseyi yalan söylediğini anlayacak kadar iyi tanımak istemiyorum.
  • tam depresyona giriciim, bi gülme geliyo.
  • çok bunalıyorum be sözlük. hayatımın hiçbir kısmında beklemeyi becerebilen bir insan olmadım. insanları böyle sessiz sakin beklerken görünce çok şaşırıyorum. bir şeyin olmasını veya sonuçlanmasını beklemek her zaman çin işkencesi kıvamındaydı benim için. iyi veya kötü fark etmez, bir şeyin olmasını ve onu bir an önce yaşamayı günlerce ve aylarca beklemeye tercih ederim. insanlar beni beklerken görünce, bu bekleyiş bittiğinde olacakları kaldıramayacağımı düşünürler genelde; ama tam tersi olur. beklerken, belirsizlikten ve arafta olmaktan kendini kaybeden ben, bir şey sonuçlandığında çok daha iyi karşılayıp hemen adapte olurum.

    sürprizler, son dakika planları, değişen planlar ve programlar, beklenmedik tepkiler benim resmen kabusumdur. tahmin edersiniz ki bu ülkede yaşamak da benim için zaman zaman kabus olabiliyor. mesela 2-3 senelik bir gelecek planı yapamamak bile beni huzursuz ve bedbaht edebiliyor. zaman içinde planların değişmesi veya fikrimi değiştirmek rahatsız edici değil; fakat hiçbir plan yapamamak ve hiçbir yol çizememek veya aniden bütün planı çöpe atmak zorunda kalmak korkutucu bir şey benim için.

    bir de beklemenin verdiği gerginlik var. bir şeyin olacağı kesin olduğunda bile sen bekle dediklerinde çok zoruma gidiyor. e olacaksa hemen olsun? neden beklemek zorunda olduğumu anlayamıyorum. beklerken ne yapacağız? hiçbir şey yokmuş ve olmayacakmış gibi devam etmek çok saçma geliyor. ya da baştan aşağı değişecek bir şey varsa niye o kadar bekliyoruz anlam veremiyorum.

    kendimi bildim bileli ve ailemden de alışık olduğum bir şey varsa; eğer bir karar verildiyse hemen işleme konulur. işte 2 ay bekleyelim, 1 sene değerlendirelim diye bir bekleme süresi yoktur biz de. taşınılacaksa o taşınma kararının takriben en fazla 1 ay içinde yeni evde yerleşmişizdir biz. okul değişecekse çat diye değiştirmişizdir. eve kedi mi alınacak, ertesi gün/hafta alınır. karar alma süreci zaman zaman uzasa da tartışıp, üstüne düşünüp, iyi ve kötü yanlarını tartabiliriz; ama karar alındıktan sonra uzamaz işler biz de genelde.

    o yüzden aylarca süren tartışmalar, toplantılar, düşünme süreçleri, 5 farklı komite, 10 farklı değerlendirme kurulu gibi süreçler benim için cehennem azabına eşittir. hayatta hiçbir kararın günlerce veya haftalarca uzatılacak ve ileriye atılacak yanı yoktur. hatta çoğu zaman çok düşünüp taşınıp, uzattıkça fırsatları da kaçırır insan. doğru karar vermekle ilgili pek bir şey söylemek istemiyorum; ama işin uzmanına gidip danışırsın. bürokratik işlemlerin hepsi benim için vakit kaybıdır ve çin işkencesinin manevi kısmı bunlardan oluşur. gerekli şartlar varsa ve evraklar tamamsa, 3 ay 1500 kişinin elinde dolaşan kağıtlara anlam veremiyorum. bürokratik herhangi bir işlem inanılmaz derecede sinir bozucu ve yorucudur benim için.

    yani kısaca arafta olmak benim için katlanılamaz bir şeydir. fakat tabii ki insanın asla yapmam/yapamam dediği her şey gibi bu da başıma geldi. kocaman 6-7 aylık bir bekleme salonundayım. doğal olarak zaman geçmiyor ve işin kötüsü ben bu süreçte yapacak hiçbir şey bulamıyorum. bu süreçle ilgili sorunlardan birisi ise zamanlama ile ilgili belirli bir süre olmaması ve öyle beklemem.

    insanlar genelde hayatlarının bir dönemine hep özlem duyarlar, işte çocukluğuma dönsem, ergenlik yıllarıma gitsem, üniversite yıllarımı yeniden yaşasam der. bu birçok edebi esere de konu olmuştur, şans eseri ve doğaüstü bir yolla geri dönen kahramanlarımız aslında ne kadar değiştiklerini ve artık o ortama/zaman uygun olmadıklarını görürler ve pişman olup şimdi sahip olduklarına geri dönmek isterler.

    ben de aynısını yaşıyorum. geçen sonbaharda hayatımdaki her şeye tahammülü yitirdim ve bir tane şeyi bile bırakmadan her şeyi hayatımdan çıkarıp ailemin yanına döndüm. bir yandan hastalığımla boğuştuğum için zaten yapabileceğim pek bir şey yoktu. yeni bir başlangıç çok erkendi, gördüğüm tedavilerle ve yaşadıklarım beni kocaman bir tahammülsüzlük topuna dönüştürmüştü. geriye dönüp bakınca istemediğim ve bana ters olan onca olaya katlanmak için kendimden ne kadar ödün verdiğimi ve içten içe yiyip bitirdiğimi görünce, iyi bari kafayı sıyırmamışım diyorum.

    hastalığı biraz halledip, toparlanınca hayata devam etmek gerektiğini düşünüp, aslında çok istediğim; ama aile ve alışık olduğum hayatın konforunu bırakıp gidemediğimden cesaret edemediğim kararı verdim. bu kararı vermek bu sefer çok kolay oldu. insanın başına her şey gelebiliyor, çok kötü koşullarda da yaşayabiliyor, çok mutlu da oluyor, dibe de vuruyor, hastalanıyor da, sağlıklı zamanları da oluyor. insanın hayatta sahip olamadığı tek şeyin süreklilik olduğunu düşünüyorum son zamanlarda. onun dışında kararlar alıp, onlara göre yaşayıp sonra değiştirmememiz için hiçbir sebep olmadığını gördüm. bizi aslında bağlayan kendi vicdanımız ve kurallarımız. bir şeylerden vazgeçemediğimiz için kendimizi mutsuz bir hayata hapsediyoruz.

    neyse konu bu değildi, sonuçta kararı verdim ve onu uygulamaya koymak için harekete geçtim; ama tabii ki bu sefer işler ben karar verdim ve şimdi yapıyorum diye gelişemedi. okul bittikten sonra uzun yaz tatillerini ve hiçbir şey yapmak zorunda olmadığım zamanları özlerdim ve aldığım karardan sonra bir süre bekleyeceğimi öğrendiğimde bunu düşündüm.

    oo tatil, yatarım keyfime bakarım diye sevinirken daha 2-3 hafta geçmeden batmaya başladı bu bana. hiçbir şey yapmamak ve işe yaramamak ne kadar korkunç bir duyguymuş meğer. üstüne bir de anne evine dönüp, bütün düzenini değiştirmek zorunda olunca iyice batmaya başladı her şey. ailemi çok seviyorum ve onlarla bir sorunum yok; ama insanın kendi hayatı, evi ve düzeni olunca, aile evine dönmek çok rahatsız edici bir şey.

    koskoca insanların imkanları olduğu halde aileleriyle yaşamaya devam etmelerini hiçbir zaman anlamadım. bir de üstüne ev temizleniyor, yemek ve ütü yapılıyor, canım istediğimde yanımdalar, öyle çok hesap da sormuyorlar dediklerinde iyice mavi ekran veriyorum. kardeşim o yaşa gelmişsin, köle mi lan ailen diyesim geliyor. bir de hesap sormasalar bile sonuçta sürekli iletişim halinde olman gerekiyor ve bir şekilde sana bağlılar, niye koskoca adam/kadın olarak aileni kendine bağlıyorsun; ama sen bir yandan bağımsız yaşıyorsun, anlamıyorum.

    neyse zorlanıyorum dolayısıyla, onların düzeni değişmiş, benim düzenim değişmiş. temizlik anlayışımız, yeme alışkanlıklarımız farklı, hayvanları eğitme şeklimiz bile farklı artık. o yüzden ara ara geliyorlar bana.

    ne kadar bekleyeceğim belli olmadığı için başka bir şey yapmaya başlayamamam da var. başlasam yarıda bırakırım ya da boşuna emek/ zaman harcarım düşüncesi ile bir de allahın dağında oturmamız sebebiyle hiçbir şeye elimi süremiyorum. boğuluyorum...

    kimseyle görüşesim yok; herkes işinde gücünde ve ben çok boş hissediyorum böyle kendimi. değersiz değilim; bunu biliyorum ve böyle bir hissiyatım yok. fakat o boş olduğum hissiyatından kurtulamıyorum.

    son olarak bir de bekleme sürecinin hiç planladığım gibi gitmemesi ve bürokrasi sağ olsun uzaması ve ne zaman sonuçlacağının da çok belli olmaması üzerine bana geldiler. kendimi sıkıp köpük baloncuk gibi pıt diye patlamak istiyorum bu aralar.

    bitsin bu bekleyiş...
  • dinlen bir nefes al koynumda aşkım durulup, yüreğim susunca giderim. adetim değil aslında ama özrü borç bilirim. böyle olması daha iyi oldu. bir bahar vakti yine çıkacağım karşına o zaman böyle hüzünlü olmayacak, hiç veremediğimiz ikinci şansı vereceğiz belki yine dolaşırız o yolları saçlarımla yıkarım yüzünü yeniden. belki sen konuşurken ya da gözlerin doluyken susmayıp gerçekten vermem gereken cevapları da vereceğim ama şu an değil hiç değil. yaptıklarımdan çok yapmadıklarım için, özellikle şu son hafta olanlar için, seni böyle bir yolun başında bıraktığım için beni affet olur mu?
hesabın var mı? giriş yap